30 Ağustos ne demek

30 Ağustos ne demek

İletigönderen Başkomutan » Pzt Ağu 30, 2010 15:44

30 AĞUSTOS NE DEMEK

4 Eylül 1919 ve 30 Ağustos 1922!

Birincisi özgür ve bağımsız yaşamak isteyen bir ulusun bunu ancak gerçek demokrasi düzeniyle sağlayabileceğini ilan eden ve yabancı sömürgeci devletlerle işbirliği içindeki Osmanlı Saltanat hükümetine Ulusal Savaşımın meşruluğunu kabul ettiren, yabancıların güdümüne sığınma gibi onursuz ve yenilmeci tutumu bir daha dile gelmeyecek biçimde reddeden Sivas Kongresi’nin 91. yıldönümü!

İkincisi de sömürgeciliğin askeri alanda yenilebileceğini kanıtlayan ve bir daha hortlayamaması için zorunlu toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel devrimlerin yolunu açan, meşru haklarının bilincine varmış ve yönetimini kendi eline almış bir ulus karşısında en güçlü sömürgeci ordularının tepelenip dize geleceğini kanıtlayan, tüm insanlık için kurtuluş umudunu bayraklaştıran askeri zaferin yıldönümüdür.


Büyük Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın bu evrensel değerdeki anlamına dikkatleri çekmek üzere "Anadolu, bu savunmasıyla yalnız kendi yaşamına ilişkin görevini yerine getirmiyor, belki Doğu'ya yöneltilmiş saldırılara bir engel çekiyor. Yeryüzünden ezen ve ezilen sözcükleri kalkıp insanlık kendisine yaraşan bir toplumsal duruma eriştiğinde, Türk ulusu bu amaç yolundaki önceliği ile gerçekten övünebilecektir." diyordu.

Sivas Kongresi’nin ve 30 Ağustos Büyük Zaferi’nin, Türk ulusu başta olmak üzere tüm uygar insanlık için taşıdığı bu ulu anlamına uygun biçimde kutlanmaları gerekir. Bu, başta hükümetler olmak üzere bütün siyasal partilerin, kamu kuruluşlarının, eğitim ve bilim kurumlarının, meslek ve emek örgütlerinin kendi meşru varlıklarının onlara yüklediği bir ödevdir! Her bilinçli ve dürüst yurttaşın ödevidir!

Sivas Kongresi : 91. yıldönümünü kutladığımız Sivas Kongresi'nin Kuvva-yı Milliye ruhuyla, yani “Ulusal güçleri etken ve ulusal istenci egemen kılma” bilinciyle Ulusal And olmak üzere karar altına aldığı ve 30 Ağustos zaferiyle gerçekleşmeğe başlayan ulusal hedefler şunlardı:

    a) Ulusal sınırlar içindeki bütün yurt parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz.

    b) Yabancıların, ne türden olursa olsun, içişlerimize karışmasına karşı çıkılacaktır. Hiçbir yabancı devletin güdüm ve koruyuculuğu kabul edilemez.

    c) Hiçbir gruba siyasal egemenliğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak ayrıcalıklar tanınmayacaktır.

    d) Her devlet gibi bizim de gelişme olanakları bulmamızda tam bağımsızlığa ve tam özgürlüğe sahip olmamız, yaşamımızın ve varlığımızı sürdürebilmemizin temelidir.

Bunları sağlayabilmek için ulusal güçler etken ve ulusal istenç egemen kılınacaktır.

30 Ağustos: Ulusal Egemenlik İlkesinin Zaferi: 30 Ağustos, sömürgeci saldırların askeri alanda yenilebileceğini kanıtlayan ve bir daha hortlayamaması için zorunlu toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel devrimlerin yolunu açan, bu niteliği ile tüm insanlık için -evet, Batı da içinde olmak üzere tüm insanlık için- “İnsanlığın Ortak Kültür Varlığı” olarak korunması ve yaşatılması gereken model değerindeki kutsal Türk Kurtuluş zaferimizin 88. yıldönümü!


AYMAZLIK, SAPKINLIK VE HAİNLİKLER!

Sivas Kongrasi’nin bayraklaştırdığı, 30 Ağustos Zaferiyle de gerçekleşmeye başlayan evrensel değerdeki kutsal hedefler, ne acıdır ki, II. Dünya Savaşından sonra, yani Atatürk’ün yokluğunda, O’nun NUTUK’ta uyardığı gibi, dış ve iç sömürgen güçlerce, politikacılarımızın, hükümetlerimizin, kurumlarımız ve aydınlarımızın “aymazlıkları, sapkınlıkları ve hainlikleri” sonucunda, henüz “zorla” değilse de, “hile ile,” adım adım, bugün yeniden bir topyekûn ulusal mücadeleyi gerektirecek ölçüde tehlikeye düşürülmüş bulunuyor.

Yurt ve ulus olarak bu yıkımlı duruma düşürülmemizin nedeni, Sivas Kongresi’nde ulusun birliği ve kurtuluşu için örgütlememizi, 30 Ağustos 1922’de de yurdumuzu kirli ayaklarıyla 3 yıl çiğneyen düşmanı yenip kovmamızı sağlayan, ondan sonra da bir daha sömürgeci saldırısına uğramamanın güvenceleri olan demokratik devlet ve toplum düzeninin temelini oluşturan ilkenin, yani ulusal güçleri etken ve ulusal istenci egemen kılma ilkesinin içinin boşaltılarak büyük ölçüde işlerlikten kaldırılmış olmasıdır.

Oysa bu hedefler, sonsuza değin, tüm gücümüzle bağlı kalmamız ve uğrunda her türlü özverileri göze alarak savaşmamız gereken hedeflerdir.

Ama sömürgeciliği ayıp saymamakta direten AB ve ABD, kendi ülkeleri dışındaki dünyanın her yerinde her türlü uğursuz yol ve yöntemlerle demokrasiyi engellemeğe çalıştığı gibi, BOP’u ile de bu güzelim Türk Demokrasi Devriminin yarattığı kurum ve değerleri yıkmaya, yurdumuzu parçalamağa, ulusumuzu bölmeğe, iç ve bölgesel savaşlar çıkarmaya çalışıyor.

Bu yolda işbirlikçi ve/ya da ulusuna güvenmeyen, bağımsızlık ruhundan ve ahlakından yoksun, dar görüşlü, mandacı yeni Vahdettinler, Damat Ferit’ler, Ali Kemal ve Sait Molla’lar, Ali Galip ve Halide Edip’ler, ortaçağ artığı şeyhler ve aşiretler ... bulup kullanıyor.

Kendi ülkelerinde bilim, sanat, siyaset ve askerlik alanlarında ün sahibi dürüst kişiliklerin derinden saygı ve sevgi duyduğu Mustafa Kemal’e ve O’nu ATATÜRK katına yücelten Türk Devrimine, en utanmaz karalayıcı saldırılarda bulunmaktan, öğrenilmesine engel olmaktan, içeriğini çarpıtmaktan ... yüzleri kızarmıyor!

İktidardaki ve muhalefetteki siyasal partilerin hemen tümünde parti-içi demokrasinin yok edilmiş, siyaset alanının olağanüstü kirletilmiş olması, kitle iletişiminin pek büyük bölümünün çıkar karşılığı güdüm altına girmiş olması, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve tümüyle Cumhuriyet Devrimlerinin motor gücü olan ulusal egemenlik ilkesini gerçekte ortadan kaldırmış, böylece Türk ulusunun sesi kısılmış bulunuyor. Oysa Anadolu ve Rumeli Ulusal Hakları Koruma Derneği’nin demokratik yapısı ve işleyişi, Türk ulusunun bağımsızlık, yurt ve özgürlük haklarını dünyaya duyurabilmişti!

Bu iç ve dış sömürgeci saldırısını bugün de tepelemek ve bu siyasal boşluğu gidermek için en başta gerekli olan şey, Atatürk’ün 30 Ağustos’un evrensel değerini seçkin bir biçimde anlatan düşüncelerini yurdumuzun her köşesine, ulusumuzun her kesimine ulaştırmak ve bilinçle, özünden öğrenilmesini sağlamaktır.

Çünkü her gerçek ulusal başarı, ancak geçerli bir BÜYÜK DÜŞÜNCE DİZGESİ üzerinde yükselebilir.

Mustafa Kemal, hem sömürgeci saldırganın tepelenip koğulmasını sağlayan, hem de bir daha geri gelmemesinin güvencesi olan Türk Demokrasi Devrimlerinin yolunu açan bu düşünce dizgesinin temelinde ve merkezinde, “doğru anlamı ve dürüst uygulamasıyla ulusal egemenlik ilkesi”nin bulunduğunu vurgular[1]

SÖZ MUSTAFA KEMAL’İN:

• "Efendiler, 'Türk yurdunu ele geçirmek düşüncesini, Türk'ü tutsak etmek düşünü, genel, yaygın bir düşünceye dönüştürmeye çalışanların... layık oldukları sondan kurtulamamış olduklarını gözlerimizle gördük." (Bugün BOP Türkiye’yi parçalamayı amaçladığını açıkça sergileyen haritalar yayınlıyor; AB Başkanlar Konseyi, “Üyelik görüşmeleri sürecinde Türkiye parçalanırsa, her ayrı kesimle görüşmeler yapılabileceğini” açıkça karara bağlıyor!)

• "Türk ulusunun burada elde ettiği yengi kadar kesin sonuç veren ve ... yalnız bizim tarihimize değil, tüm dünya tarihine yeni bir akış vermekte kesin etkide bulunan bir meydan savaşı anımsamıyorum". (BOP ve AB güdümlü, Soros ödenekli iletişim ve bilim (!) kurumları, Türk Kurtuluş Savaşı’nı basit çatapat gibi göstermeğe çalışıyorlar!)

• "Hiç kuşku duyulmamalıdır ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada güçlendirildi. Sonsuzluğa değin sürecek olan yaşamı burada taçlandı..."

• "Efendiler, bu pek büyük yenginin türlü etkenlerinin üstünde en önemlisi ve yücesi, Türk ulusunun bağılsız ve koşulsuz olarak egemenliğini eline almış olmasıdır. Bu olayın tarihimizde ve bütün cihanda ne büyük, ne verimli bir devrim olduğunu açıklamağa gerek görmem. Ulusumuzun uzun yüzyılardanberi hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların baskı ve ezinci altında ne denli ezildiğini, onların açgözlülüklerini doyurma yolunda ne denli büyük yıkımlara ve yitiklere uğradığını düşünürsek, ulusumuzun egemenliğini eline almış olması olayının tüm ululuk ve önemi gözlerimizin önünde belirir.. ." (BOPçular ve AB’ciler ise, padişahlık övgücülüğü, tarikatçılık, şeyhlik, … koruyuculuğu yapmaktan, ulusal egemenliğin olmazsa olmazı laiklik ilkesine saldırmaktan geri durmuyorlar!)

• "Efendiler, ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar her yerde yıkılmağa yazgılıdırlar..." (BOP’çular ve AB’ciler, dün din baskıcısı ya da marksist diktacı iken ulusal egemenliği reddediyorlardı; bugün ulusal egemenliği “şeriat baskısını, kadının eksik varlık sayılmasını, tarikat örgütlenmesini … isteme özgürlüğü” olarak tanımlamaktan çekinmiyor, sıkılmıyorlar!)

• “Saraylarının içinde Türk'ten başka ögelere dayanarak, düşmanlarla birleşerek Anadolu'nun, Türklüğün aleyhine yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir devinimdir. Türk ulusunun (yurdunda) tam anlamıyla efendi olarak yaşaması, ancak o gereksiz ve anlamsız olduktan başka, varlıkları yalnızca zarar ve yıkım getiren o makamların ortadan kaldırımasıyla olanaklı olabilirdi." (BOP’çular ve AB’ciler, saltanat goygoyculuğu yapmak, Ali Kemal torunlarını, tarikat şeyhlerini .. en yüksek siyasal katlarda ağırlamak … aymazlığını ve gözüpekliğini sergiliyorlar!)

• "Efendiler, kendilerine bir ulusun geleceği (talihi) güvenilip bırakılan adamlar, ulusun güç ve yeteneğini yalnız ve ancak yine ulusun gerçek ve elde-edilebilir yararları yolunda
kullanmakla yükümlü olduklarını bir an düşüncelerinden çıkarmamalıdırlar." (BOP’çular ve AB’ciler, dış işlerinden ekonomi ve maliyeye, eğitimden ulaşıma .. her alanda izlenecek siyasetin Ankara’da değil, Vaşington, Brüksel, Londra, Paris ve Berlin’de saptanması yolunu içlerine sindiriyorlar! En yüksek konumlardaki siyaset ve yönetim adamlarından, başarısızlıkları şöyle dursun, yolsuzluklarının bile hesabının sorulmamasını içlerine sindiriyorlar!)

• ".. .Efendiler, artık yurt bayındırlık istiyor, zenginlik ve gönenç istiyor. Bilim ve beceri, yüksek uygarlık, özgür düşünce ve özgür düşünüş istiyor."

• "Efendiler, ulusumuzun ereği, ulusumuzun ülküsü, bütün cihanda tam anlamıyla uygar bir toplumsal kurul olmaktır. Bilirsiniz ki dünyada her ulusun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygar yapıtlarla orantılıdır. Uygar yapıt ortaya koyma yeteneğinden yoksun olan topluluklar, özgürlük ve bağımsızlıklarından yoksun kılınmağa yazgılıdırlar... Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşamanın koşuludur.. Efendiler, uygarlık yolunda başarı yenileşmeğe bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve uygulayım alanında başarılı olmak için tam gelişme ve ilerleme yolu budur. Yaşam ve geçime egemen olan kuralların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur...

• "Efendiler, ulusumuz burada saptadığımız yengiden daha önemli bir görevin arkasındadır. O yenginin sonuçlarının tam olarak kazanılması ulusumuzun ekonomi alanındaki başarılarıyla olanaklı olacaktır. .. Hiç bir uygar devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş olmasın". (BOP’çuların ve AB’cilerin Türkiye için beklenti ve özlemleri arasında Türkiye’nin her yöresinin sanayileşmesi, ülkenin her yanının demir ve deniz yollarıyla bütünleştirilerek gerçek bayındırlığa kavuşturulması, sanatın, bilimin ve sporun her dalında uluslararası düzeyde varlık gösterecek atılımlar yapılması, bunun için felsefe, ahlak, sanat ve bilimin özgür olması diye bir konu yer almıyor!)

• “Uygarlığın temeli, ilerlemenin ve güçlü olmanın dayanağı, aile
yaşamındadır... Aileyi oluşturan kadın ve erkeğin doğal haklarına sahip olmaları, aile görevlerini yürütmeğe yeterli bulunmaları zorunludur." (BOP’çular ve AB’ciler için Türk Devrimi’nin kadın hakları alanındaki dünyaya örnek başarıları baskıcılık; çok karılılık, kadının torbaların içinde yaşamaya koşullandırılması, … ise özgürlüğün gereği!)

• "...Çağın savaşımlarında ulusumuzu başarılı kılacak bir ekonomik yaşam sağlanmasını amaçlayan genel eğitim ve öğretim düzenlerimiz, her gün daha çok temellenecek ve kuşkusuz başarılı olacaktır. Efendiler, artık bugün yaşam ve insanlık gerekleri bütün gerçeğiyle belirmiştir. Bunlara aykırı söylentiler ahlak ve inanca temel olamaz... Uydurmalar, boş inançlar kafalardan çıkmalıdır. Her türlü yükselme ve yetkinleşmeğe yetenekli olan ulusumuzun toplumsal ve düşünsel devrim atılımlarını kısaltmak isteyen engeller kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır". (BOP’çular ve AB’ciler için, bilimi ve demokrasiyi temel alan Eğitim ve Öğretim Birliği düzeni baskıcılıkmış; tek sözcüğünü anlamadığı arapça Kur’anı ezberleterek ulus çocuklarını beyni sulanmış hafızlara döndüren Kur’an ve hafızlık kursları, demokrasinin d’sinden söz etmeyen imam-hatip okulları ise özgürlüğün gerekleri!!)

• "Efendiler, son sözlerimi yalnızca ülkemizin gençliğine yöneltmek istiyorum. Gençler! Yürekliliğimizi arttıran ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli simgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak sizsiniz". (BOP’çuların ve AB’cilerin en çok korktuğu, Atatürk’ün Cumhuriyeti geçliğe emanet etmiş olması değil midir!? Onun için en çok bozmaya, geri bıraktırmaya, çarpıklaştırmaya, bilimsel içerikten yoksun kılmaya çalıştıkları kurum, Cumhuriyetin “Yaşamda en doğru yol-gösterici, bilimdir” ilkesi üzerine dayandırdığı eğitim kurumları olagelmiştir!)

Ama evrensel düzeyde geçerli bir büyük düşünce olan Atatürk’ün bugün de iç ve dış sömürgeciliği yeneceğine, tüm namuslu ve uygar insanlığın gönlündeki ve kafasındaki saygın yerini korumayı sürdüreceğine inanıyorum.


Mesut TARCAN’ın anlam dolu dizeleriyle uygar insanlığın ortak değeri Atatürk’ü saygı ve gönülborcu duygularıyla anarken, ulusumuzun 30 Ağustos Zafer Bayramını kutluyor, gelecek yıldönümlerini bugünkü olumsuzlukların tepelendiğini görmenin mutluluğu içinde kutlamayı diliyorum.

“YÜCE ATATÜRK DEVRİM DEMEK
YANAR IŞIKLARI GÖNLÜMCE
USUMUZ BÜYÜR SONSUZA DEK
GÜN GÜN, GECE GECE”


Prof.Dr. Özer Ozankaya
30.08.2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x