Acı taptaze ama İHANET aktörleri durmak bilmiyor!

Acı taptaze ama İHANET aktörleri durmak bilmiyor!

İletigönderen Başkomutan » Sal Haz 22, 2010 3:33

Acı taptaze ama ihanet aktörleri durmak bilmiyor!


Ulusal bir televizyon kanalı dün sabahtan akşama kadar
Gediktepe siperindeki askerlerin konuşmalarını yayınlayıp durdu.

10 askerimizin şehit düştüğü o siperdeki askerlerden biri tezkere almasına sadece 4 gün kaldığını, ama buna rağmen arkadaşlarının şehit olduğu o tepede dikili bir taş olmak istediğini söylüyordu.

Hem de Başbakan’ın yüzüne...

Ve sadece 21 yaşındaydı!


Aynı televizyonun “Yazı İşleri” isimli programına katılan Star Gazetesi’nin Genel Yayın Müdürü ve Başbakan’ın manevi oğlu Mustafa Karaalioğlu, 21 yaşındaki o gencin aksine “teslim bayrağını” çoktan çekmişti...

Ona göre bu olaylarda terör örgütü PKK ve onun karşısında çaresiz kalan iktidar dışında herkes suçluydu!

En büyük suçlu da, hükümetin “Kürt açılımı”na destek vermeyenlerdi...

Aynen şunları söyledi:

“Eğer açılıma itiraz etmeselerdi, sorun demokratik önlemlerle çözülebilirdi. Görüldü ki bu işi silahlı mücadeleyle bitirmenin olanağı yok... Ama mutlaka bir şeyler yapılması da gerekiyor. Ve bugün geldiğimiz noktada, bir yıl öncesine göre çok daha ciddi adımlar atmak zorundayız. Böyle acılı bir günde söylemek zor ama; bu kanı durdurmak için akla gelen her çözüm yöntemini düşünmeliyiz. Bunların arasında PKK ile masaya oturmak da var...”



Pervasızlığa bakın:

Sanki hükümet; ortaya gerçek bir “açılım paketi” koymuş da birileri buna itiraz etmiş...

Çarpıtmanın, yavuz hırsızlığın, yandaşlığın bu kadarına gerçekten pes...

Evet; o “açılım” hikâyesine karşı çıktık, çünkü hükümet o paketin içeriğini bir türlü doldurmadı...

Karşı çıktık; çünkü ne menem bir şey olduğunu anlamadık!

Karşı çıktık; çünkü bir grup teröristin, sınır kapılarında kurulan özel mahkemelerde sözüm ona yargılanarak aklanmasının hukuka aykırı olduğunu düşünüyorduk...


Karşı çıktık; “açılım” adı altında terör örgütüne taviz vermenin, bizi çok daha büyük başka tavizlere gebe bırakacağı ortadaydı...



Şimdi bu adam utanmadan sıkılmadan diyor ki:

“Artık çok daha ciddi adımlar atmalıyız...”

“PKK’yla masaya oturmalıyız...”


Aslında dilinin ucuna kadar gelen ama söyleyemediği şey ise çok açık:

“Gerekirse bölünmeyi kabul etmeliyiz!”


Sözüm, ona ve onun gibi düşünenlere:

“Arkadaşlarımın şehit düştüğü o tepede dikili taş olmak istiyorum” diyen 21 yaşındaki gencin konuşmasını bir daha dinleyin...

Eğer içinizde bir dirhem yurt sevgisi kaldıysa etkilenir, “ihanet formüllerinizi” bu acılı topluma çözüm diye aşılama alçaklığından vazgeçersiniz...

Yok etkilenmiyor ve “Yola devam” diyorsanız; gideceğiniz yer zaten belli:



Tercih sizin...



GÜNÜN SORUSU

Terör örgütü çıldırdı; neredeyse her gün şehit haberleri gelmeye başladı. Sorum basit:

Hükümet’in bu ölümleri durdurmak için hemen devreye sokabileceği bir planı var mı? Yoksa; planı olanlara şans tanımak için özveride bulunmayı düşünmezler mi?






Yeniden doğacağımız bir ölüm!

Din tacirlerinin gözü aydın: Önlerindeki bir engel daha kalktı...

İlah Selçuk öldü!

Hem de Ergenekon davasının “bir numaralı” sanığıyken...

Savcıların gözü aydın!

Eski solcuların, bugünün liboşlarının, cumhuriyetin tüm değerlerini yok etmek için fırsat kollayanların, para ya da kariyer uğruna ilkelerini askıya asan gazetecilerin gözü aydın...

12 Mart işkencecilerinin, 12 Eylül darbecilerinin, iftiracıların, düzenbazların, sahtekârların gözü aydın...


Hiç birlikte çalışmadım; ama o benim ustalarımdan biriydi...
Onun yazılarından “el” aldım, duruşuna imrendim, cesaretine özendim...
Evet; “bir” eksildik...
Ama belki de en önemli meziyetimiz, eksile eksile çoğalmayı öğrenmiş olmamız...
Bu “halk çocuğu”, bana göre Pablo Neruda’nın şiiriyle uğurlanmayı çoktan hak etti:

“halkım ben, parmakla sayılmayan
sesimde pırıl pırıl bir güç var
karanlıkta boy atmaya
sessizliği aşmaya yarayan
ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
tohuma dururlar yeniden
ve halk, toprağa gömülü
tohuma durur bir yerde
buğday nasıl filizini sürer de
çıkarsa toprağın üstüne
güzelim kızıl elleriyle
sessizliği burgu gibi deler de
biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.”


Güle güle git ustam, aklın burada kalmasın... Ömrün boyunca savaştığın karanlığı biz yenebilir miyiz bilmiyorum ama...
Sana söz; çıktığın yolculukta sıra bana gelinceye kadar pes etmeyeceğim...


Mustafa MUTLU
22.06.10
VATAN

..unutanlar olabilir şerefsizler çabuk unutur hatırlatalım...

gideceğiniz yer belli:

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Acı taptaze ama İHANET aktörleri durmak bilmiyor!

İletigönderen Başkomutan » Çrş Haz 23, 2010 19:41

Verelim... Kurtulalım!

Devletin zirvesinde terör konusu tartışıla dursun, yöntemler tespit edilsin, “kararlılık kararları” yenilensin ben asıl çözümün ne olması gerektiğine karar verdim; Kısacası: “Verelim kurtulalım”...

Bunca yıllık mücadelede - bunca şehit ve gazi verildi ama artık bunları sinemize çekelim, yanık mangal gibi bağırlarımıza basalım; “Vatan topraklarından geriye ne kadarı kalmışsa”, oralara emanet edelim...

Artık analar ağlamasın, babalar “vatan sağ olsun” demesinler... Mehmetçik de, silah arkadaşlarının şehit düştüğü tepede dikili taş olmasın!...

Bu eşkıya saldırılarının tarihi sebeplerini, bölücülerin asıl amaçlarını artık unutalım, bir tarafa bırakalım. PKK’nın 1984’de APO tarafından, neden başlatıldığını ve vaat ettiği gibi, “bir avuç çapulcudan” şimdi, TC Devletine, TSK’ya meydan okuyan bir güç çıkardığını kabullenelim... APO’nun, binlerce insanımızın katili olduğu için açık yargılama sonu giydiği hükme rağmen, neden idam edilmediğini ve şimdi, İmralı’da nasıl ihtimamla yaşatılmakta olduğunu da anlamaya çalışalım! Ama unutalım! ...

O tarihten sonra, terörle mücadelenin AB’ye “uyum” diye nasıl zaafiyete uğratıldığını ve PKK’lıları “dağdan indirmek” gibi hayallerle bunca vakit ve bu yüzden bunca askerimizin öldüğünü de unutalım...

ABD’nin, Avrupalıların PKK’ya manevi ve lojistik yardımlarını, Ordumuzun Kuzey Irak’a girmesi için “icazet” vermediğini ve güya “istihbarat paylaşıyoruz” derken, sadece işine gelenleri verdiğini de unutup Amerikan ordusuna teşekkür edelim...

Barzanilerin ne olduklarını unutalım ve Mesut Barzani’den yardım dileyelim...
İdam Hükümlüsü, İmralı konuğumuz APO ile uzlaşalım ve onu Barış Masasında muhatap alalım. Hatta af edildikten sonra, Boğaz’da bir yalıda, “ikamete memur edip” “eş başkanlığa” hazırlayalım... Ve “Açılım fiyaskosunu” da görmezden gelip açılmaya devam edelim! .

Bütün bunlar benim fantezim mi? Hayır gerçek... Başbakanın “sahibinin sesi” bir yanaşma yalakları açıkça yazıyor: “Eğer açılıma itiraz etmeselerdi, sorun demokratik önlemlerle çözülebilirdi. Görüldü ki bu işi silahlı mücadeleyle bitirmenin olanağı yok... Bu kanı durdurmak için akla gelen her çözüm yöntemini düşünmeliyiz. Bunların arasında PKK ile masaya oturmak da var...”

Erdoğan’la APO, Karayılan “Barış uğruna masaya otururlarsa hiç şaşmayın!..
Ve Radikal Gazetesinde İsmet Berkan çözümü iki seçeneğe indirgemiş; Der ki, “Bu durumda hükümetin önünde iki olası seçenek var... PKK ile silahlı gücünü ülke dışına çıkardıktan sonra onlarla görüşsüm “pazarlık” yapılsın terör biter... Sonra da kültürel ve ekonomik konularda demokratikleştirici, ülkeyi Avrupa standartlarında hukuki uygulamalara yaklaştırıcı adımların belli bir plan dâhilinde uygulamaya konması. Bu adımlara Kürtçenin hiç değilse seçmeli ders olarak eğitim dili olarak kabul edilmesi” Amerika’da zencilere uygulandığına benzer “pozitif ayrımcılık” yapılması!

Berkan’ın aklı mı?... Arabın, Kürdün aklı mı? Hepsi bir arada, ama aslında Erdoğan’ın “açılımının” aklı! Yani “her şeyimizi, değerlerimizi, ülkenin bütünlüğünü de” verelim de kurtulalım.

Diyelim ki; TC Devleti, Cumhurbaşkanı Başbakanı teröristlerle, PKK’yla, APO’yla masaya otursun... Kürtlere anadillerinde eğitim hakkı verilsin, Evet sonunda bütün olanları unutalım. Bölücülerin bütün istediklerini, altın tepsi içinde, onlara sunalım; belki, o da belki terör durur, ama “Büyük Kürdistan” durur mu? Bunu beklemek gafletten öte ahmaklık, istemek de hainliktir!

“Vermeye” alışılmaya görsün; Kürt açılımıyla “Kürdistancı”... Ermeni açılımıyla “Ermenistancı” olur, Yunan açılımıyla, “Kıbrıs”ı Rumlara verir kurtuluruz...
Şapka çıkarmalı; adamlar bizi istedikleri yere, Sevr’e getirdiler


Çözüm, asıl kalıcı çözüm MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin sözlerinde: “OHAL” ilan edilmesi, DTP Partisi PKK “vekillerinin” TBMM’den atılması... Ve eşkıyanın Kuzey Irak’ta vurulması!.. Gerisi laf-ı güzaf!

Dün, İstanbul’da, Halkalı’da, PKK’nın alçak bomba saldırısında, 4 subayımız ve bir genç kızımız şehit oldu. Adamlar ne istediklerini, bizim başımızdakilerden daha iyi biliyorlar... Kısacası kıvılcımları çakıp, iç savaş çıkarmak istiyorlar... AB’nin müdahalesini bekliyorlar. O zaman da, bu yabancılara da “verir” kurtuluruz!

Bugün TC’nin başında, onu yönetmeye ehil olmayanlar var. Bu devletin Başbakanı hâla, “terör muhalefet tarafından istismar ediliyor” diyorsa ve Ergenekon sanıkları tahliye edilince yargıya ateş püskürüyorsa, varın gerisini siz düşünün!..
Türk milleti onlara müstahak değil.


Altemur KILIÇ
23.06.10
YENİÇAĞ










Hükümet, PKK ile masaya oturmaya mı hazırlanıyor?

Ve Apo’nun köpekleri, “Şehirleri cehenneme çevirme” planı için düz ovaya indi.
İstanbul’un göbeğinde güpegündüz askeri personel taşıyan araçlara bombalı pusu kuran alçaklar, dört asker ile bir lise öğrencisini şehit etti.

‘Sıfır terör’ ile devraldığı ülkeyi, yeniden ‘1990’lı yıllara’ sürükleyen AKP iktidarının başı Tayyip Erdoğan, akan kanın durdurulmasına yönelik ciddi tedbirler almak yerine, gerçekleri olduğu gibi millete aktaranlara saldırıyor:

- “Şehit evlerine girip oradaki ‘ayılıp bayılmaları’ göstermek terör örgütüne mi hizmet eder, ülkeye mi?”
‘Kendi çocuklarını’ askere göndermeyen iktidar sahiplerinin, ‘evlatlarını şehit veren’ ailelerin acılarına bakışı ne yazık ki aynen budur.

Mehmetçik, sınır boylarında yazın ‘kavurucu’ sıcağına, kışın ‘dondurucu’ soğuğuna aldırış etmeden terör örgütüne karşı kahramanlık destanları yazıyor.
Ultralüks döşeli klimalı odalarında ahkam kesen iktidar sahipleri ise, ‘örgütün hain taleplerini’, ‘çözüm’ adı altında millete yutturmanın formüllerini arıyorlar.
‘Oy kaybetme’ korkusu yüzünden, yapmak istediklerini birinci ağızdan açıkça dile getirmek yerine, ‘akıl hocalarını’ sözcü olarak kullanıyorlar.

İktidar sahiplerinin, “Bedeli ne olursa olsun” diye buyurdukları ‘açılım’ ile aslında ‘neyi’ kast ettiklerini, bugüne kadar pek çok kimse anlayamamıştı.

Nihayet, ‘dillerinin altındaki hain baklayı’ birer birer açığa vurmaya başladılar.


Kendisini Erdoğan’ın manevi oğlu olarak lanse eden Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, aynen şöyle diyor:

- “Eğer açılıma itiraz etmeselerdi, sorun demokratik yollarla çözümlenebilirdi. Söylemek zor ama, bu kanı durdurmak için akla gelen her çözüm yöntemini düşünmeliyiz. Bunların arasında PKK ile masaya oturmak da var.”

Yalısında buzlu viskisini yudumlayan Erdoğan’ın manevi ablası Nazlı Ilıcak ise aynen şu ifadeleri kullanıyor:

- “Son saldırılardan sonra artık görülmüştür ki PKK muhatap alınmadan bu sorunu çözmek mümkün değildir. Sonuçta silah onların elinde ve siyaset yapmak istiyorlar. Seçimlere gidiliyor o nedenle şimdi olmaz belki, ama seçimlerden hemen sonra bir yol yöntem geliştirmek zorundalar.”

Bu işbirlikçilere göre, elinde silah insanları katleden hainlere devlet şunu söylemeli:

- “Ne istiyorsun kardeş, toprak mı, federasyon mu, yoksa siyaset mi?”

Bugüne kadar buldukları her fırsatta Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldırıp yıpratmaya çalışan, terör örgütüne karşı mücadele verenlerin kodese tıkılmasına çanak tutanlar, şimdi hep bir ağızdan “PKK ile masaya oturalım” borusu çalıyorlar.


Kullandıkları slogan ise aynen şudur:

“Teröristle savaşanlar Silivri’ye.
Teröristler masa başına.”


Nazlı Ilıcak, 29 Temmuz 2008 tarihli yazısında, aynen şu cümlelere yer veriyordu:

- “Önemli olan, sadece yaşamak değil, kaliteli yaşamak. Check-up’ın en zor işlemlerinden biri kolonoskopi. Önceden perhiz edeceksiniz; içeceğiniz bir sıvıyla bağırsakları iyice boşaltacaksınız, sonra da uyutulacaksınız; makattan giren bir boru ile bağırsaklarınız incelenecek. Yıllarca kolonoskopiden korktum. Nihayet yaptırdım ve korkulacak bir şey olmadığını gördüm.”

‘Kolonoskopi’ yaptırıp rehavete kapılanlar, ‘kaliteli yaşamlarını’ devam ettirebilmek için, üç beş çapulcu karşısında teslim bayrağını çeken iktidara “Edebinle çek git” demek yerine, şu ahlaksız teklifi yapıyorlar:

- “Kolonoskopi yaptır, rahatına bak.”


İsrafil K.KUMBASAR
24.06.10
YENİÇAĞ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x