Altın Oklar
Türkiye’mizle özdeşleşerek kurumlaştığını her zaman mutlulukla yinelediğim ve izleyicisi olmaya çalışmakla onur duyduğum Atatürk’ün duygu ve düşünceleriyle görüşlerini özetleyerek yansıtan tarihsel Altıok ulusal yaşamımızın özgün bir simgesidir. Lâik cumhuriyetin kuruluş yıllarında günün koşulları gereği Cumhuriyetimizi kuran CHP’nin de Genel Başkanı olan Mustafa Kemal’in göğsünü süsleyen İstiklâl Madalyası’nın karşısında da altıok küçük bir bayrak biçiminde yer almaktaydı. İlkokul 4. sınıfta şiir söylemek üzere çıktığım kürsünün önünde de altıok vardı. Tarihsel gelişimi, göstermeye çalıştığı ereklerin saygınlığı ve önemi altıoku ikinci bayrağımız gibi sevdirmişti. Bir yararlı aygıtın hangi ülkenin malı olduğuna bakılmaksızın kullanılması anlamında altıokun çizdiği yolları, gösterdiği yönü gözeterek değerlendirilmesi gerekir. Kaldıki kaynağını Atatürk’ün oluşturduğu ilkelerin tanıtımıdır. CHP içinde yıllarca önemli görevlerde bulunup da sonradan yeni bir parti kurarak ayrılanların kötülemeye çalıştıkları 27 yıl ve karalamaya çabaladıkları altıok yansız biçimde değerlendirildiğinde kimsenin söyleyeceği söz olamaz. Daha doğrusu tarihi ve kendini bilen olumsuz bir şey söyleyemez.
Cumhuriyetçilikle ulusal egemenliğin en uygun biçimde yansıdığı eşitlikçi yurttaşlar düzeni-halk demokrasisi amaçlanmıştır. Halktan olmayan, ulusu benimsemeyen, ulusal egemenliği istemeyenler karşı çıkabilir. Milliyetçilik, ulusunun özgün değerlerini koruyup güçlendirerek bağımsızlığı sonsuza değin yaşatmaktır. Ancak bağımlılar, uydu ve uşak ruhlular, mandacılar, numaracılar, köktendinci ümmetçiler karşı çıkabilir. Halkçılık, toplumsal açılımla halk yararının gözetilmesidir. Bireylerin gözetilerek kamu yararıyla uyumlu durumların yeğlenerek çalışmaların düzenlenip sürdürülmesi anlamındaki bu ilkeye halka sırtını çevirenlerle hanedan yandaşları karşı çıkabilir. Devletçilik, büyük ve ağır işlerin devletin öncülüğü, yardımı ve denetimiyle çözümü ve başarısını amaçlar. Devletçi halkı değil, halkçı devleti öngörür. Yanlış anlayanlardan devlettekiler özel kesim karşıtlığı, özel kesimciler de özel kesim düşmanlığı sanır. Atatürk’ün 1930’larda elyazılı notunda ekonomideki temelin özel girişim olduğu açıklığı vardır. Devletin denetim görevini, günün koşullarına göre açılıma elverişli anlayışı yadsıyıp karalamanın anlamı yoktur. Kuruluş yıllarıyla İkinci Dünya Savaşı koşullarını gözardı etmek aymazlık ötesi bir tutum olur. Devletçi uygulamaların ülkemizi ateşten nasıl koruduğunu, savaş olasılıklarının neden olacağı kötülükleri yaşatmadığını değerbilir herkes benimser. Bu nedenle devletçilik okunun çıkışı ikilidir. İki kesimi dengelediği için. Lâiklik, devletin din karşısındaki bağımsızlık ve özgürlüğü, yasal işlerin ve işlemlerin din kurallarına göre değil hukuk kurallarına göre yapılacağı, eğitimde, ailede, toplum yaşamında çağdaşlık gereklerinin gözetileceği, düşünce inanç özgürlüğünün güvence altında olduğu, inanıp inanmamaya kimsenin karışamayacağı, kadın erkek eşitliğiyle usun ve bilimin önderliğinin benimseneceği gerçeğinin vurgulanmasıdır. Böyle üstün insanlık anlayışına ancak köktendinci, varsayımlarla yaşayan ilkel, tutucu, özel amaçlı, bağımlılar karşı çıkar. Devrimcilik, kurtuluştan kuruluşa tüm ilerici atılımların yüreklilik, yurtseverlik, çağdaşlık tutkusu ve çalışkanlıkla hep kendisini yenileyerek gereksinimleri karşılayacak tutarlılıkla başarılacağını anlatmaktadır.
Bu görüş ve değerlendirmelerim aslında anlatabileceklerimin özetidir. Zamanım ve koşullarım istediğim boyutta bir incelemeye ve yazmaya elverişli olmadığından herkesin anlayabileceği yalınlıkla düşüncelerimi açıklıyorum. Hiçbir şey nedensiz olmaz ve oluşturulmaz. Dinci, baskıcı, kişisel bir yönetim biçiminden cumhuriyete geçişi en büyük Türk Devrimi olarak tanıtan Ulu Önder’in açıklamalarının her biri benim için altınoktur. Bu nedenle yazımın başlığını öyle koydum. Önemli, değerli, bize özgü atılımlar çizelgesidir. Yurdun yıkıntılarını, ulusun bıkkıntılarını, olanaksızlıkları, karşı çıkışları, döneklikleri, sapkınlıkları, ayaklanmaları, iç ve dış tüm güçlükleri gözeterek derlenip toparlanmayı, uluslaşmayı, devlet kurmayı, hakettiğimiz düzeye gelmeyi bir izlenceye bağlayıp atılımların ilkesini belirlemeseydi başarı engellerle karşılaşıp gecikebilirdi. Cumhuriyetin ilk on yılının nasıl coşkulu, başarılı geçtiği, uluslararası ortamda nasıl övgülerle karşılandığı kanıtlarıyla bilinmektedir. 12 Ocak 1934’te Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’un Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesi de cumhuriyetin beğeni toplayan sonuçlarına bağlanmalıdır. Borç alınmamakta, Osmanlı borçları ödenmekte, millîleştirmeler yapılmakta, ülke her alanda bayındır kılınmakta, kurumlar, kuruluşlar birbirini izlemektedir. Bir ABD dolarının karşılığı 94 Türk kuruşu olduğu gibi enflâsyon ve devalüasyon da yoktur. Mustafa Kemal’in 1 Kasım 1928 TBMM’ni açış konuşmasında “..Cumhuriyet özellikle kimsesizlerin kimsesidir” tanımı altıokun tartışmasız değerini ortaya koyan bir açıklık taşımaktadır. Cumhuriyetin demokrasiyi yaşama geçiren bir yönetim biçimi olarak amacını, ereğini, özlemlerini altıokla duyurması, her yurttaşın bu özü benimseyerek özümsemesi için en uygun yöntemdir. Devlet ve parti yönetimlerinin ayrışmasından sonra CHP’nin simgesi olarak bugün de yürürlükte olan altıok tüm Türk Ulusu’nun varlığına kanıt bir belge niteliğindedir. Ulusal atılım belgesi sayılabilir. Başka bir anlam verilmesi, olumsuz nitelendirilip değerlendirilmesi yanlıştır. Kanımca CHP’nin simgesi olarak kullanılsa da onun tekelinde değildir. Kaynağı Mustafa Kemal Atatürk’dür. Ulusa mal olmuş bir dizgedir. Öbür devrim atılımları altıokta yoğunlaşan anlayışın ürünüdür.
1921 Anayasası değişikliğiyle benimsenen 1923 cumhuriyeti gerçekte 1920’de TBMM’nin açılmasıyla kurulmuş, adı 1923’de konulmuş ve dünyaya duyurulmuştur. 1921 Anayasası’na, 1923’de 364 sayılı yasayla konulan ve 1924 Anayasası’nın 2. maddesine aktarılan din bağı Atatürk’ün 1927’deki Büyük Söylevi’nde açıkladığı özlemi doğrultusunda 10 Nisan 1928 günlü 1222 sayılı Yasa ile kaldırıldıktan sonra altıok 5 Şubat 1937 günlü, 3115 sayılı Yasa ile Anayasa’da yer aldı. 1961 ve 1982 Anayasalarında tümüyle olmasa, adıyla anılmasa bile kavram ve anlam olarak benimsenmiştir. İnsanlık, bağımsızlık, ulusal egemenlik, barışçılık, eşitlik, akılcılık, bilimsellik, özgürlük, demokrasi, hukuksallık ve benzer kavramlar, ilkeler altıokun herbiriyle ilgili vazgeçilmez değerler olarak onların içerğindedir. Altıok böylece hepsini kapsamaktadır.
Son zamanlarda kimi lâik cumhuriyet karşıtları altıoku sulandırma ve yozlaştırma çabalarına girişmişlerdir. Siyasal yarışma içinde CHP karşısındaki partilerden ve kimi yurttaşlardan da CHP’nin eleştirilmesi amacıyla sözkonusu edilmiştir. Bunlar yararsız yaklaşımlardır. CHP’nin gerektirdiği ölçüde benimsemediği eleştirileri de yaygınlaşmakta, özellikle kimi ilkelerin gözardı edilip dışlandığı, benimsenmediği, sahip çıkılmadığı, istenmediği izlenimi edildiği söylenip yazılmaktadır. Bu eleştirileri haklı çıkaracak kimi kişisel ve yanlış davranışlar olmuşsa da CHP’ye genelde ve toptan böyle bir suçlamaya yaraşır bulmak da yanlıştır. Ancak, gerektiği ölçüde savunmadığı da bir gerçektir. Altıoku budama, törpüleme, yoketme niyetinde olanlar bulunabilir. Bu kuşkuyu doğrulayan belirtiler de bulunmakta, körükörüne AB yanlısı yeni CHP üyeleri arasında altıokta düğümlenen ilkelere ters düşenlere rastlanmaktadır. Ödün verilmesinden yana olan, kurtuluş ve kuruluşu yeterince bilmeyen, günümüzü iyi değerlendiremeyen ama kendisinin her şeyi herkesten iyi bildiğini sanan sözde liberaller vardır. Devrimin tümlüğünü bilincine yerleştiremediği için bölenler, dil devrimine karşı çıkanlar, öbür devrimleri gereksiz bulanlar, Atatürk ve arkadaşlarını aşırılıkla, hattâ baskıcılıkla suçlayanlar da görülmektedir. Bu sonuncular daha çok medyanın kimi köşelerine yerleşmiş ya da yerleştirilmiş karanlık ve karışık kişilerdir. Geçmişinde de lâik Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk karşıtlığını sergileyenler günümüzde başka çizgide amaçlarını yinelemektedirler. Altıok ya da Atatürk ilkeleri tümüyle ve amaçlandığı biçimde uygulanmış da bundan sakıncalar doğmuş gibi haksız suçlamalar yöneltilmektedir. Oysa tüm kusur ilkelere aykırı davranan yöneticilerde, ilgililerdedir. Sorumluluk onlarındır.
Günümüzde altıokun ne kadar haklı ve yerinde olduğunu gösteren iç ve dış olumsuzluk belirtileri giderek artmaktadır. Siyasal, hukuksal ve ekonomik bağlamda içerdeki ayrılık ve çelişkileri, dış güçlerin baskıları ve dayatmaları ağırlaştırmaktadır. ABD’nin çıkarcı, tekelci, yayılmacı, ikilemli davranışlarını AB’nin Sevr’i anımsatan koşulları izlemektedir. Kurtuluş ve kuruluş felsefemize tümüyle aykırı istemlere karşı iktidarın ve ilgili kimi çevrelerin donukluğu, tepkisizliği, sessizliği, bunları doğrularcasına ilgisizliği düşündürücü ve üzücüdür. Cumhuriyetin, kazanımlarının, kurucusunun değerini yeterince bilmediğimiz, edindiklerimizin ayırdında olmadığımız gibi yitireceklerimizin de ayırdında olmadığımız kanısındayım. Hepimizi çok pişman edecek gelişmelerin olasılığı beni ürkütmektedir. Atatürk’ün yolundan ayrılmayı çok pahalı ödeyeceğimiz kuşkusundayım. Tek korkum budur. Altıok, Atatürk yolunun göstergesidir. Unuttukça unutulup yiteriz.
Altıok, ulusal bilince yerleşmiş, hattâ kökleşmiş, kurumlaşmış bir değerdir. Türkiye ve CHP tarihinde önemli bir yeni olan tarihsel bir emanettir. İlk simge (amblem) özelliği vardır. Karikatürlere, şiirlere, fıkralara konu olmuştur. İlk bakışta seçilen belirginliği, sevilen sıcaklığı vardır. Atatürk’ün göğsüne yükselmiştir. Hiçbir olumlu gelişmenin engeli değildir. Çalışmaları, çabaları hızlandırmış, özendirici etki yapmıştır.
Yaratıcılarını, uygulayıcılarını saygı ve özlemle anıyor, anıları önünde eğiliyor, karalayanları, yozlaştırmaya, unutturmaya çalışanları, yadsıyıp gözardı edenleri, koruma ve güçlendirmekten kaçınanları kınıyorum. Düşün temelleri güçlü, Atatürk’ün çağdaşlık yürüyüşü için çizdiği yollardır. Birleştirici ve güçlendiricidir. Günümüzde değerini bilerek yükseltelim.
Yekta Güngör ÖZDEN, 2004