BAYKAL BİR YALAN MIYDI!?Yaklaşık on gün önce Türkiye’de yer yerinden oynadı… Bu öylesine bir olaydı ki, sonuçları irdelendiğinde Türk siyasi yaşamında kırılma noktası yaratan cinstendi... Malum meseleden söz ediyorum. Deniz Baykal’ın kaset skandalından. Kaset ortaya çıktıktan sonra Deniz Baykal CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa etti.
“İsifa etmeli miydi, etmemeli miydi” kısmı çok tartışıldı. Bundan sonra da tartışılacak. Ama beni işin o kısmı, geldiğimiz nokta itibariyle hiç ilgilendirmiyor.
Konumun dışında.Daha sonra ise,
“Dönmeli mi, dönmemeli mi?” tartışması başladı. Bu tartışma da bitmiş gibi görünüyor. Bu konu da beni ilgilendirmiyor.
Konumun dışında.Tabi şimdi soruyorsunuz içinizden,
‘O ilgilendirmiyor, bu ilgilendirmiyor. O zaman seni ne ilgilendiriyor?’ diye. Açıklayacağım. Biraz uzun olacak. Şu ana kadar size verilenlerin dışında bir yazı olacak, ezber bozan cinsinden ama beni ilgilendiren, daha doğrusu hepimizi ilgilendiren durumun ne olduğunu anlatacağım.
Biraz sabır lütfen! Deniz Baykal, sivil toplum örgütlerinin susturulduğu, memleketine sevdalı gazetecilerin, rektörlerin, dünya çapında ünlenmiş doktorların, ordu ve kuvvet komutanlarının Ergenekon masalı ile demir parmaklıkların arkasına atıldığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yürütülen asimetrik psikolojik savaşla kendini savunamaz hale düşürüldüğü, yargının özellikle Anayasa değişikliği ile siyasallaştırılacağı bir süreçte ciddi, hem de çok ciddi bir tehlikeydi!
Kesinlikle bertaraf edilmesi gereken bir unsurdu!
Ve o unsur birkaç dakikalık kaset görüntüsü ile imha edildi!
Yukarıdaki saptamayı yaptıktan sonra Baykal’ın istifasını takip eden sürece bir göz atalım. Daha doğrusu önümüze konulan fotoğrafa bakalım.
Baykal istifa ederken, “kurultaya gitmeyeceğim, yenilenin, değişin ve yolunuza devam” edin mesajı verir. Ama bu arada dengeli bir siyasetle, kendisi için başlatılan “Baykal dön” kampanyalarına da üstü örtülü destek verir. Dönecek, dönmeyecek tartışmaları arasında, yerel seçimler sürecinde yıldızı parlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı genel başkanlık için ortaya atılır. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için kamuoyu baskısı her geçen gün artmaktadır. CHP örgütü gibi tüm Türkiye Deniz Baykal’ın iki dudağının arasından çıkacak “adayım şudur” sözüne kilitlenmiştir
Ve nihayet beklenen an gelir, ama beklenen sonuç çıkmaz. Kılıçdaroğlu, Baykal’la bir saat 15 dakika görüşür ve kamuoyunu tatmin edecek bir açıklamada bulunmaz. Baykal sadece “Git parti yöneticileri ile görüş. Onların desteğini al” diyerek, Kılıçdaroğlu’nu yollar.
Bu arada Baykal net bir açıklamaya yapmadan, kendine yakın isimlerle her anlama gelebilecek mesajlar vermektedir.
Baykal, kısa süre içinde öyle bir hava yaratmıştır ki, birçok kesim, Baykal’ın döneceğine, bunun için zemin aradığına inanmaya başlamıştır. Hatta bazı gazeteler ertesi gün, “Dönecek bu” manşeti ile çıkmıştır. Bunu söyleyenler ise, “Bu kurultayda dönemeyebilir, ama iş yatışıncaya kadar kimi işaret ederse onu seçtirecek ve emaneti daha sonra geri alacaktır” tezini işlemeye başlamışlardır.
İşte böyle bir ortamda Baykal, Kılıçdaroğlu’nu, Parti'nin Genel Sekreteri olan, CHP’nin tüm genlerini üzerinde taşıyan, O’nun uğruna siyasette birçok sıkıntıya göğüs gerdiği 50 yıllık kadim dostu Önder Sav’a göndermiştir.
Ama bu arada son 5-6 gündür Baykal ile Önder Sav’ın arasının açık olduğuna ilişkin haberler de servis edilmektedir. Önder Sav’ın, Baykal’dan dönmeyeceği konusunda garanti istediği, buna da Baykal’ın çok sinirlendiğine ilişkin haberler pompalanmaktadır.
Deniz Baykal’ın görüşüp anlaşması için gönderdiği Önder Sav, hangi Önder Sav’dır.
Deniz Baykal’ın 50 yıllık kadim dostu Önder Sav mıdır?
Yoksa kaset sürecinde arasının açık olduğu ileri sürülen Önder Sav mıdır?
Kılıçdaroğlu, hangi Önder Sav’ın karşısına oturmuştur?Ve Kılıçdaroğlu adaylığını açıklar. İlk destek Önder Sav’dan gelir. Tüm Türkiye şaşkındır… MYK toplanır, Önder Sav’a sözlü saldırıda bulunulur. Sav toplantıyı terk eder. MYK’nın kararını Mustafa Özyürek okur. Bir gün önce “Adayımız Kılıçdaroğlu” diyen Özyürek, şimdi “Baykal’a dön, Sav’a git” demektedir.
Parti genel merkezinde bunlar olurken, 55 milletvekili Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması yapar. Bazı isimler, ise uzatılan her mikrofona “Kılıçdaroğlu, Baykal’a rağmen aday oldu. Sırtımızdan hançerlendik” mesajı verir.
Roller paylaşılmıştır.Bu özetten sonra önümüze konulan fotoğrafa ne kadar bakarsanız bakın, göreceğiniz şey “Kılıçdaroğlu’nun, Baykal’a rağmen” adaylığıdır.
Acaba gerçekten böyle mi?
Şimdi başka bir pencere açalım ve fotoğrafa oradan bakalım. Bize verilenleri bırakalım, daha analitik düşünelim. Sorular soralım, cevaplar arayalım, bakalım nereye doğru yol alacağız, ya da fotoğrafı nasıl okuyacağız.
Baykal bu kadar zayıf bir lider miydi ki, 50 yıllık dost Önder Sav tek kalemde, 24 saatte Baykal’ı sildi!?
Baykal bu kadar zayıf bir lider miydi ki, kendi eliyle milletvekili yaptığı bir çok isim ki aralarında 40 yıllık avukatı Manisa Milletvekili Şahin Mengü de dahil beş saatte saf değiştirdi!?
Baykal bu kadar zayıf bir lider miydi ki, 81 il başkanından 77’si Baykal’ı arkadan hançerledi!?
Baykal bu kadar zayıf bir lider miydi ki, Grup Başkanvekilleri bir anda Kılıçdaroğlu’nun yanında yer aldı!?Ya da CHP milletvekilleri, il başkanları, delegeler, o dostlar, yıllarca süren mücadelenin içinden süzülerek geçen ilişkiler bu kadar mı sahteydi, yok muydu milletvekillerinin içinden 20 kişi Baykal’ın yanında yer alacak, yok muydu 81 il başkanından 30 kişi her şeye rağmen Baykal diyecek. Bunlar bu kadar mı vefasızdı, bu kadar sahte miydi ilişkiler, her şey yalan mıydı..
Yoksa Deniz Baykal mı yalandı!?Bunca bilgi kirliliğinin, farklı bilgi pompalamanın yanında elbette ki bu soruları sormak, bunlara cevap aramak belki kimsenin aklına gelmedi. Aklına getirenler ise yaratılan Baykal-Kılıçdaroğlu gerginliğinin! algısından kurtulamadı. O rüzgara kapıldı, soruları unuttu.
Bana göre bu, Baykal’ın muhteşem bir operasyonudur. İçine düştüğü durumu, lehine çevirme operasyonudur.
Bu, Tunceli’li Kemali, Gandhi Kemal yapma operasyonudur.Kim ne derse desin,
Kılıçdaroğlu Baykal’a rağmen değil, Baykal’ın büyük operasyonel desteği ile oturacak o koltuğa.
Niye mi?Yukarıdaki satırlarda da bunun ipuçlarını verdim. Kılıçdaroğlu’nun yıldızı çok parlak olabilir, kendisi kitleleri peşine takıp sürükleyebilir. Oy oranını yüzde 30’ların üstüne çıkarabilir. Bunlar sadece olasılıktır.
Ama ne olursa olsun, “Baykal’ın işaret ettiği genel başkan” etiketinden kurtulamaz, bir mücadele sonucu değil, destekle, arkadan ittirilerek o koltuğa oturduğu imajı silinemez. İktidar ile gireceği mücadelede, “seks kaseti çıkmış Genel Başkan’dan icazetli lider!” propagandasını engelleyemez.
Bunlar ağır prangalardır. Bu prangalarla iktidar koşusuna çıkamaz.Baykal gibi yıllarını siyasete vermiş, siyasi taktik ustası bir kişinin bunları düşünememesi akıllara bile getirilmemelidir.
Deniz Baykal belki de hayatının en büyük siyasi oyununu kurmuştur, en büyük taktiksel operasyonunu yürütmektedir.Bu teze, “İyi de yılların Baykal’ı kendisini niye bu kadar ezdirsin, neden satılan, hançerlenen, ezilen bir lider konumuna getirsin?” biçiminde itiraz edilebilir.
Unutulmamalıdır ki, Deniz Baykal, bırakın bir lideri, herhangi bir insanın başına gelebilecek en aşağılık komploya kurban edilmiştir. İçine düştüğü durum gerçekten üzüntü verici olmasının çok ötesindedir. Yani bundan daha öte bir ezilme, daha öte bir hançerlenme, daha öte bir satılma yoktur. O nedenle yukarıdaki itirazın ayakları yere basan bir yanı da yoktur.
Baykal bu operasyonla, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Deniz Baykal gibi bir siyaset ustasıyla girdiği kongre mücadelesini kazanan lider durumuna getirmiştir.
Baykal bu operasyonla, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Baykal karşıtlarının sevgilisi haline getirmiştir.
Baykal bu operasyonla, Kemal Kılıçdaroğlu’nu Recep Tayip Erdoğan’ın karşısında çok güçlü bir konuma yükseltmiştir.
Ve Baykal bu operasyonla partisinin iktidar yolunu açarken, kendisinin Cumhurbaşkanlığına giden yolu döşemeye başlamıştır.
Bu hem CHP için, Hem Deniz Baykal için yeni bir dönemdir. Yıllar önce İsmet İnönü’nün söylediği gibi;
“Ben her devre yeni bir hayat gibi başladım”İsmail DÜKEL, 20 Mayıs 2010