PERİNÇEK’İN “BAĞIMSIZ, ÖZGÜR, ÇAĞDAŞ KÜRDİSTANI…” Serdar Ant28 Mayıs 2011 tarihli
Aydınlık gazetesinde yayınlanan
Doğu Perinçek’in
“İlkokul Bahçelerine Şeyh Sait ve Saidi Nursi Heykelleri” başlıklı yazısı herkesin dikkatle okuması ve üzerinde düşünmesi gereken satırlar içeriyor. Türkiye’de “yurtseverlik” adına nasıl bir oyun oynandığının belgesi olan bu yazı, kesilip saklanacak niteliktedir.
Doğu Perinçek yazısında, CHP’nin -eğer iktidar olursa- Meclis’te kabul edilirken konulan çekinceleri kaldırarak uygulamaya başlayacağını vaat ettiği Avrupa Özerklik Şartı’nı eleştiriyor,
özerklik şartı uygulanmaya başlandığında
“üç-beş ay içinde karşılaşacağımız manzaraları” sözde mizahi bir dille özetliyor.
Perinçek’e göre Avrupa Özerklik Şartı uygulanmaya başlanırsa neler olacak peki?
Belediyelerin aldığı kararlarla okulların bahçelerine Şeyh Sait, Seyit Rıza, Said-i Nursi heykelleri dikilecek…
Okullarda
“Piran, Ağrı, Dersim katliamları” ile sözde Ermeni soykırım yalanları okutulmaya başlanacak…
Atatürk’ün
“diktatör ve Deccal” olduğu öğretilmeye başlanacak…
Her yıl 3 Mart günü Öğretim Birliği Yasası’nın ruhuna hatim indirilip Mevlidi Şerif okutulacak…
Artık PKK yerine bölgede vergi koyan ve toplayan birim belediyeler olacak…
Belediyeler silah ithal etmeye başlayacak…
PKK’nın ARGK
(Arteşeye Rızgariye Gele Kürdistan: Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu) isimli birimi yasallaşacak… (Perinçek ARGK’nın açılımını yazma ihtiyacını neden hissetti acaba?)
Güneydoğu belediyeleriyle Kuzey Irak belediyeleri birleşip
“Kürdistan Belediyeler Birliği”ni kuracaklar ve açılışı da Recep Bey ile Kemal Bey birlikte yapacak…
Doğu Perinçek bu yazının hayal ürünü olmadığını, bütün bunların Avrupa Özerklik Şartı’nda madde madde yazdığını iddia ediyor.
Ne ilginçtir ki bugün eleştirdiği ve karşı çıktığı birçok uygulamayı geçmişte Doğu Perinçek’in kendisi ve partisi hararetli bir şekilde savunmuyor muydu?
Örneğin 1990’larda
“Kürtlerin önemli bir kısmı açısından Şeyh Sait değer verilen bir yere oturtuluyorsa, bizim buna karşı saygılı bir tavır içinde olmamız gereklidir” diyen ya da
“Biz Kürtlerin ulusal değerlerine saygıyı Türklerin içinde propaganda ederiz” şeklinde böbürlenen İşçi Partisi yöneticileri değil miydi? Hatta
“Her iki milletin de ulusal marşını söyleyebilmeliyiz. Bunu aslında 89-90-91’de koşulların elverişli olduğu dönemlerde Güneydoğu’da Sosyalist Parti’nin mitinglerinde ve toplantılarında yapıyorduk” şeklinde konuşanlar da İşçi Partisi yöneticileriydi!
Ama bugün okul bahçelerine Şeyh Sait heykelleri dikilecek olmasından yakınılıyor!
Ya da geçmişte
“Mustafa Kemal, ulusal katliam, Kürtlere katliam yapmış bir insandır. Bu da doğrudur” şeklinde konuşan ve
“Kemalizm, Kürt halkına ulusal baskı uyguladı. Bu baskı, ayaklanan Kürt kitlelerine karşı kırımlara vardı” görüşünü savunanlar da İşçi Partisi lideri ve yöneticileriydi! Daha ilginci, bugün bile
“Piran, Ağrı, Dersim katliamları” diyerek konuşuyorlar!
Ama geçmişte söylenen bütün her şeyi unutalım. Gerçi İşçi Partisi bugüne kadar halkın karşısına çıkıp bu konularda en ufak bir özeleştiri bile yapmadı, Doğu Perinçek ve arkadaşları Atatürk’e ettikleri hakaretler ya da terör örgütü lideri ve militanlarıyla çektirdikleri resimler nedeniyle milletten bir kere bile olsun özür dilemediler. Buna rağmen, biz Doğu Perinçek’in artık geçmişteki bu düşüncelere sahip olmadığını ve Aydınlık’ta mizahi bir dille dikkat çekmek istediği tehlikeler konusunda samimi olduğunu varsayalım. Bu aşamada akla gelen ilk soru şudur:
“Peki, ne yapmalı? İşçi Partisi bu konuda somut olarak ne öneriyor o zaman?” Zurnanın zırt dediği yer de işte tam burasıdır. Doğu Perinçek Aydınlık’taki yazısının son paragrafını çözüm önerisine ayırmış. Aynen şunları söylüyor:
“İlkokulların bahçelerine Şeyh Sait ve Saidi Nursi heykellerinin dikildiği arazi Birleşik Türkiye olmaz! Atatürk’ü ‘katil’, Şeyh Sait’i milli kahraman ilan eden Kürdistan da bağımsız, özgür, çağdaş Kürdistan olmaz. ABD’nin Türkiye, İran, Irak ve Suriye üzerine sürdüğü bir Kürdistan’da en çok ezilen, en çok kırılan da yoksul Kürt emekçisi olur. Avrupa Özerklik Şartı, Türkiye için bir iç savaş davetiyesidir; Kürdümüz için de Ortaçağ karanlıklarında boğulmak ve Ortadoğu karanlıklarında ayak altında kalmaktır. Tek çözüm, Türkiye halkının Türkü ve Kürdüyle hükümet olduğu milli devlettir ve Atatürk cumhuriyetini gönüllü birlik ve eşitlik temelinde yeniden inşa etmektir. Bir Kürdümüze ayak altında kalmayı değil, halk hükümetini vaat ediyoruz; Türkiye halkının parçası olarak Türkiye’de ve elbette yerel düzlemde iktidar olmaya çağırıyoruz.” (Vurgular bana ait… S.A)Öncelikle belirtmek gerekir ki, Doğu Perinçek’in
“arazi” dediği yer bizim vatanımızdır! Vatanın hiçbir parçası, ister Hakkâri’de olsun ister Gökova’da
“arazi” diye nitelenemez!
İkincisi
“Birleşik Türkiye” ne demektir? Bugün Türkiye Cumhuriyeti zaten birdir, bütündür ve bölünemez.
“Birleşik Türkiye” gibi bir hedefiniz varsa, öncelikle o “birleşik” yapıyı oluşturacak unsurların varlığını kabul etmeniz gerekir. Örneğin işte bir
“Kürdistan parçası”, bir
“Türkistan parçası” vs… Onlar birleşince de “birleşik Türkiye” olur!
Doğu Perinçek’in dilinin altında bu tür bir alt bölünme mi vardır? Daha açık konuşalım, birleşik Türkiye’nin bir parçası olacak bir “Kürdistan” hayali mi var Perinçek’in?
Bu soruya
“evet” diye yanıt verebiliriz. Zira kendisi de yazısında açıkça ifade etmektedir:
“Atatürk’ü ‘katil’, Şeyh Sait’i milli kahraman ilan eden Kürdistan da bağımsız, özgür, çağdaş Kürdistan olmaz.” Peki, Atatürk’e
“katil” demeyen, Şeyh Sait’i
“milli kahraman” ilan etmeyen bir
KÜRDİSTAN olur mu Doğu Perinçek?
Perinçek gibi
“bağımsız, özgür ve “çağdaş KÜRDİSTAN”ı bağrımıza mı basacağız?
Niyeti gizlemeyi ve hoş göstermeyi amaçlayan bu lafları bir yana bırakalım ve açıkça soralım:
HANGİ KÜRDİSTAN!Perinçek’e göre Atatürk’ü
“katil”, Şeyh Sait’i
“milli kahraman” ilan eden KÜRDİSTAN kötüdür, ama Atatürk’ü
“katil”, Şeyh Sait’i
“milli kahraman” ilan etmeyen KÜRDİSTAN bağımsız, çağdaş, özgür müdür?
Yalınkat bir şekilde baktığımızda
“birleşik Türkiye” savunuluyor hesapta!
Kardeşlik, gönüllü birlik ve eşitlik lafları havada uçuşuyor. Ama bu örtünün altında bir
KÜRDİSTAN hayali var! Bu sözde KÜRDİSTAN da
“bağımsız, özgür ve çağdaş” olacak! Malın ambalajı da bu…
Doğu Perinçek, bir taraftan Avrupa Özerklik Şartı’na karşı çıkar görünerek sözde ulusalcı bir tavır alırken, öte yandan Kürtçülere, KÜRDİSTAN’IN nasıl olması gerektiği konusunda akıl veriyor aslında…
Tabii ki Avrupa Özerklik Şartı’nın dayattığı ve başta PKK olmak üzere bütün Kürtçülerin amaçladığı, Türkiye’yi bölmektir. Ama bunun alternatifi, Doğu Perinçek’in örtük olarak savunduğu sözde
“bağımsız, özgür ve çağdaş bir KÜRDİSTAN” mıdır?
Doğu Perinçek, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor, o kadar!
Perinçek,
“Atatürk cumhuriyetini gönüllü birlik ve eşitlik temelinde yeniden inşa etmek” gerektiğini vurgulayıp,
“Kürdümüze yerel düzlemde iktidar” vaat ediyor!
Buradaki
“Atatürk Cumhuriyeti” sözü yumuşatıcıdır, yatıştırıcıdır, acı ilacın tatlandırıcısı, niyeti gizleyen örtüdür!
“Gönüllü birlik ve eşitlik” ne demektir?
Akla gelen ilk soru şudur: gönüllü olunmazsa ne olacaktır peki? 1990’larda savunulduğunu gibi İşçi Partisi yine
“Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmelidir” mi diyecektir?
Ayrıca sormak gerek hangi
“eşitlik”!
Bugün Türkiye’de bir eşitsizlikten bahsedilecekse (ki edilmelidir) bu ancak ekonomik ve sınıfsal bir eşitsizliktir. Etnik ve kültürel anlamda eşitlik yok mu ki, hâlâ
“eşitlik temelinde inşa”dan bahsediliyor!
Kürt kökenli yurttaşlarımızın günlük yaşamlarında anadilini konuşması yasak mı? Kürt kökenli yurttaşlarımızın kendi dillerinde televizyon izlemesi, radyo dinlemesi, kitap, dergi okumaları yasak mı? İsteyen kurs da açıyor, dershanede… İsteyen kitap yayınlıyor, isteyen gazete ve dergi… Bu alanlarda bir engel var mı? Kürt kökenli yurttaşlarımızın kendi kültürel değerlerini yaşamaları, çocuklarına istedikleri isimleri koymaları, gelenek ve göreneklerini devam ettirmeleri önünde bir engel var mı? Kürt kökenli yurttaşlarımızdan hangisi
“Kürt” oldukları için bu toplumda engelleniyor, dışlanıyor? Milletvekili de olabiliyor, bakan da… Vali de olabiliyor, asker de… Terör örgütü lideri örgütünü İmralı’dan yönetiyor, 1 Mayıs’ta Taksim’de Atatürk anıtına BDP afişi bile asılıyor, özerklik ilanı bile talep edilebiliyor!
Daha hangi “eşitliktir” talep edilen? Doğu Perinçek neyi pazarlamaya çalışıyor
“eşitlik” adı altında?
Bu sorunun yanıtını da İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in 1995 yılında Cumhurbaşkanı Demirel'e, partisinin Anayasa önerisi olarak
“Kürt Sorununa Acil Kardeşlik Çözümü” başlığı altında sunduğu taleplerde buluyoruz. Doğu Perinçek'in
"Kemalist Devrim-4: Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası" (Kaynak Yayınları, Kasım 1999, 1. Basım) başlıklı kitabında yer alan bu sözde çözüm önerisi okuyucuya şu şekilde sunuluyor:
"Gelişmeler, Kürt Sorununa Acil Kardeşlik Çözümü'ndeki tahlil ve programı doğrulamıştır. 1995 yılında yazılanlar bugün de geçerlidir. Tarihi bir belge olması nedeniyle noktasına, virgülüne dokunmadan aynen yayınlıyoruz."
İşte o çözüm önerisi ana başlıklarıyla şunlardan oluşuyor:
“Ortak kimlik Türkiyelilik olmalıdır.”
“Kürt realitesi anayasa hükmüyle kabul edilmelidir.”
“Yine anayasada belirlenmelidir ki, Türkiye… Cumhuriyet'in iki asli kurucusu olarak Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanıdır."
“…her kademede seçimle gelen, o kademe halkına sorumlu olan ve o kademenin güvenlik güçlerine de kumanda eden tek bir demokratik yönetim sistemi de kurulmalıdır."
“Ana dille laik ve demokratik eğitim görmek… Anayasa güvencesiyle gerçekleştirilmelidir."
“Genel af…”
İşte bugün PKK uzantısı, emperyalizm koruması altındaki ayrılıkçı BDP’nin gerçekleştirmeyi hedeflediği talepler de bunlardır.
Doğu Perinçek’in Avrupa Özerklik Şartı’nı eleştirirken,
“gönüllü ve eşitlik temelinde inşa” diyerek pazarlamaya çalıştığı da
“Yine anayasada belirlenmelidir ki, Türkiye… Cumhuriyet'in iki asli kurucusu olarak Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanıdır" ibaresidir.
Doğu Perinçek’in Kürdümüze yerel düzlemde vaat ettiği iktidar da
“…her kademede seçimle gelen, o kademe halkına sorumlu olan ve o kademenin güvenlik güçlerine de kumanda eden tek bir demokratik yönetim sistemi” kurulmasıdır.
Bir taraftan Avrupa Özerklik Şartı kabul edilirse
“belediyeler silah ithal etmeye başlayacak… PKK’nın ARGK isimli birimi yasallaşacak…” diye sözde gözyaşları dök, diğer yandan da
“o kademenin güvenlik güçlerine de kumanda eden” bir yönetim sistemi öner!
Perinçek aslında belediyelerin silahlanmasından daha ileri bir öneride bulunuyor:
mevcut güvenlik güçlerini yerel yönetimlere devretmek! Tabii ortak kimliğin Türkiyelilik olması, Kürt realitesinin anayasa hükmüyle kabul edilmesi, anadilde eğitimin anayasa güvencesiyle gerçekleştirilmesi ve genel af ilan edilmesi, Perinçek’in
“gönüllü ve eşitlik temelinde yeniden inşa”sının aşamalarıdır. Eğer bunlar olursa
“bağımsız, özgür ve çağdaş bir KÜRDİSTAN”, sözde
“birleşik Türkiye”nin bir parçası olur!
Doğu Perinçek ve İşçi Partisi’nin ulusalcı bir söyleme bulayarak millete yutturmaya çalıştıkları sözde
“çözüm önerisi” budur işte!
Emperyalizmin Türkiye’yi bölerek kurmayı amaçladığı
“kukla Kürdistan”a karşı, Perinçek’in sözde
“Birleşik Türkiye”nin parçası olacak
“bağımsız, özgür ve çağdaş Kürdistan”ı…
“Kırk satır”a karşı
“kırk katır”!
1991 yılında Yüzyıl dergisinde yayınlanan
“Komşu Kürdü Sev, Evdeki Kürdü Döv Politikası” başlıklı yazısında
"Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt sorununu inkâr politikası iflas etti. Cumhuriyet'in getirdiği statükonun çözümsüzlüğü ortada… Asıl çıkmazda olan ideolojik olarak Türk milliyetçiliğidir, uygulamada ise askeri yöntem… Sorun Kürt sorunudur, milliyet sorunudur. Kuzey Irak'taki Kürt milliyeti, yaşadığı topraklarda silahlı bir otorite kurmak için ayaklandı. Irak'ın bu milli harekete şiddet uygulamasına karşıyız. Kürtler kendi geleceklerini özgürce belirlemelidirler. Milletlerin kendi kaderini tayin hakkı, hiçbir politik gerekçeyle rafa kaldırılamaz. Eğer bir millet emperyalizmi güçlendiren bir çözümü benimsiyorsa, bu tavrın üzerine de şiddetle gidilemez. Burada şiddete göğüs germek bir ilke tutumudur." (Yüzyıl, 17.3.1991, sayı:6) diyen Doğu Perinçek, bugün aynı görüşü ulusalcı bir maskeyle,
“eşitlik”,
“gönüllülük” vb. laflarla pazarlamaya çalışıyor.
İster emperyalizmin ve işbirlikçilerinin Atatürk’e hakaretler yağdıran
“kukla Kürdistan”ı olsun, ister Doğu Perinçek’in sözde
“Birleşik Türkiye”nin parçası olacak
“bağımsız, özgür ve çağdaş KÜRDİSTAN”ı… Kısacası ister sopa, ister havuç… Sonuçta hepsi Türkiye’nin bölünmesi demektir!
Gerçek yurtseverlerin ve Kemalistlerin, bu sopa-havuç ikilemine verecekleri yanıt açık ve kararlı olmalıdır:
“ULUSAL SINIRLAR İÇİNDE VATAN BİR BÜTÜNDÜR BÖLÜNEMEZ.” Bu ülkenin etnik kökeni, dini ya da siyasi görüşü ne olursa olsun bütün gerçek yurtseverleri, hiç kimseyle Türkiye’nin bütünlüğünü, birliğini, bağımsızlığını ve egemenliğini müzakere etmezler. 1920’lerde olduğu gibi, bugün de artık “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır”. O zaman “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM…”
28.5.2011