[img]http://www.korhanyilmaz.com/wp-content/uploads/2010/03/SEC%C4%B0M.jpg[/img]Secim dönemi geldi catti. Iktidar ve muhalefet, halka secimi unutturmak icin sanki sözlesmis. Ortada ne bir heyecan, ne de istek var. Bunda CHP'nin icler acisi durumu herhalde en büyük etken. CHP, AKPKK'nin secim calismalarinin taseron hizmetcisi görünümünde. Gelin sebeplerini beraber anlamaya calisalim.
CHP tarafindan bakilacak olursa, mesela bir secim basarisizligi halka nasil yutturulur? Ilk önce bir yigin tarikatci, etnik irkci, halk düsmani partiye doldurulur. Bu adamlar her Allah'in günü, parti liderinin söylemiyle celisen demecler verirler. Daha da vahimi CHP kendi bacagini kursunlamakta. Kilicdaroglu ne kadar konusursa konussun, parti icine kendi yerlestirdigi bir düzenek, her gün yoluna baska büyüklükte bir tas koyuyor ve bu taslar ülke basininda kendi demeclerinden daha büyük ses getiriyor, adeta CHP'nin gercek gündemini bu montajlanmis yapilar yaratiyor. Böylece, hileler icin uygun zemin de sessiz ve derinden dösenmekte.
Tayyiban'in, halktan ne kadar korktugunu, Arena Stadi'nda - kendi deyimleriyle "300-500 kisinin" protestosunda bile - koltugunu sallayan bir tehdit gördügünü hepimiz biliyoruz. Bu yüzden, her iyi ve düskün poker oyuncusu gibi hileye tekrar basvurmak zorundadir.
AKPKK her türlü secim hilesini, basariyla ve göz göre göre uygulayacaktir, bu konuda artik cok deneyimliler. Gecmis secimlerdeki donanimsizlik kaynakli hatalari tekrarlamayacaklar. Zaten altyapi ve uzman destegini Ankara'daki bir CIA ekibinden aliyorlar. Sonuclari sorgulayanlara da, "Rejim düsmani CHP'yi halk cezalandirdi" denilecektir.
Sadece önümüzdeki secimlerde kurulan tezgahi desifre ederek iktidarak gelebilecekken, CHP Parti yönetimi, "AKP döneminde zenginlik" artti söylemleriyle secime gidiyor. Yönetimden kimler, bu isi tezgahliyor, artik merak ettigim tek sey bu.
Erol Bilbilik: "Senaryolar hep Amerika'dan"AKPKK ise her zamanki gibi büyük sponsorlarin destegiyle, kendinden emin ve vakur bicimde yürüyor. Son YDH-TÜSiAD toplantisi gerekli cevrelere (sömürgeci bayiileri) gerekli haberlerin verildigini gösteriyor. Secim süreci ilerledikce Türk secmen havuzunun ana vanasini olusturan milliyetci-muhafazakar kesimlere de göz boyama mahiyetinde yeni sovlar hazirlanacaktir. AB-D ve Israil; Tayyiban'a karsi, CHP'den yana bir izlenim yaratarak, bu tabloyu pekistirecektir. Kilicdaroglu burada cok, ama cok büyük bir hesap hatasi yapiyor. Belirtilen odaklarin kendisini destekliyor gibi görünmesi, oylari arttirmayacak, tam tersine azaltacaktir.
Bu tartisma dizisi secimlere kadar olan sürecte, görebildigimiz, gözlemleyebildigimiz tezgahlari aciga cikarmak icin baslatilmistir. Mümkün oldugunca, yazili basinda bu konuya deginen kalemleri de bu diziye tasiyacagim. Ilk örnegi olarak asagida Gazeteci-Yazar Fatma Sibel Yüksek'in bir yazisini bulacaksiniz.
Allah sonumuzu hayir etsin.
Bu "Ulusalcı" Medya ile "Aydınlık"a Çıkılır mı? - I
AKP iktidarı, bütün ayyuka çıkmış yolsuzluklara, haksız zenginleşmeye, vatana ihanetle eş anlamlı icratlara, halkın giderek yoksullaşması ve ülkenin bölünme noktasına gelmesine rağmen hiç bir siyasi bedel ödememekte ve görünüşe bakılırsa üçüncü kez tek başına iktidara hazırlanmaktadır.
Siyaset biliminin izahta zorluk çektiği bu durumu, "mevcut muhalefet partilerinin alternatif yaratamaması", "karizmatik bir lider etrafında toplanamayış", "dağınıklık, örgütsüzlük, Kemalist sistemin omurgası olan TSK'nın etkisiz kılınması" gibi ilk akla gelebilecek argümanlarla açıklama çabaları ağırlık kazanıyor. Bunların hepsi doğru olsa bile AKP iktidarının suistimalleri ve ülkeye verdiği zarar öylesine büyük ki, hiç değilse oylarda belli bir düşmenin ortaya çıkması mantıklı bir beklenti olarak varlığını koruyor.
Ama olmuyor, olamıyor...Başbakan tek başına adeta bir yıkım ve nifak makinası gibi çalıştığı halde AKP'nin oyları yükselmeye, en iyi ihtimalle yüzde 38-42 aralığını korumaya devam ediyor.
Bu durumu sadece "muhalefetin yetersiz ve çapsız kalması" olarak açıklamak ne kadar yetersizse, ölçüsüz bir şımarıklık ve azmışlığa kapılmış olan iktidar çevrelerinin "Bu millet CHP zihniyetinden bıktı, o yüzden ne yaparsak yapalım bizi desteklemeye devam edecekler" şeklindeki özgüveni de yanıltıcıdır.
"Sekiz yıldır iktidarda olan bir parti, bunca istismara, yoksullaştırmaya, yolsuzluğa, her türlü bölücülüğü sürekli körüklemesine, devletin ayaklar altına alınmasına ve ülkenin her alanda yangın yerine çevrilmesine rağmen oylarında neden belirgin bir azalma olmaz?"
sorusu halen ortadadır. Ve bu soru öyle "Bu millet seviyor ya Tayyip'in delikanlı tavırlarını.." lümpenliği ile ya da "Lâyık bu millet kardeşim bunlara. Al birini vur ötekine" tepkisiyle cevaplanabilecek bir soru değil gibi görünüyor.
Halkın büyük bir çoğunluğu, iktidar partisinin seçim hilesi yaptığı şüphesini taşımaktadır. Ulusal bilişim altyapısı, tamamen küresel tekellere terkedilmiştir. Dünyadaki bütün seçimler artık bir tiyatro oyunundan başka bir şey değildir. İstenilen parti bilgisayar başında iktidara getirilebilmekte, seçmen eğilimleriyle çocuk oyuncağı gibi oynanabilmektedir.
Başımıza gelenleri gördükçe, bizzat kendi partisi tarafından susturulmuş olan MHP'li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz'ün yıllar önceki haklı feryadı vicdanlarımızı tırmalamaktadır. Bu ülkenin telekomünikasyon alt yapısı, çevredeki pek çok ülkede olduğu gibi yabancı tekellerin, dolayısıyla istihbarat örgütlerinin ve onlarla işbirliği yaptıkları için kendilerine iktidar rüşveti verilmiş olanların eline geçmiştir.
MHP ve CHP'nin asıl üzerine gidilmesi gereken bu konudan özenle uzak durmalarından anlıyoruz ki kendileri de iktidara ancak bu yolla gelinebileceğine, yani küresel tanrılarla işbirliği yapmadan hiç bir şey olamayacağına inanıyorlar...Bütün bu büyük organizasyona rağmen, "bilgisayar oyunlarına" bağlanamayan, satın alınamayan ve üstü örtülmeyen reel tepkiler mevcuttur. Halkın büyük bir çoğunluğunun AKP iktidarını onaylamadığı, gidişattan rahatsızlık duyduğu ortadadır. Destek verenler bile kendi aralarında kerhen destekçiler, çaresizlikten destekçiler, bilinçsizlikten destekçiler şeklinde alt gruplara ayrılmaktadır.
Netice itibarıyla, bütün olumsuz şartlara rağmen AKP karşıtı kitlenin daha bir bilendiğini, dinamikleştiğini, üzerindeki ölü toprağını atmak istediğini ve çıkış arayışına yöneldiğini görüyoruz. Bu "arayışın" başında, etkili bir muhalefet partisi ile etkili bir yayın organı-televizyon arayışı gelmektedir.
Küresel bir bakış açısının ve aynı nitelikteki kadroların CHP'yi göz göre göre kuşattığı bilinmesine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderi açısından en kritik seçimin yapılacağı Haziran ayına kadar gerçek anlamda milli bir parti ortaya çıkarılamayacağına göre AKP'nin gitmesini isteyenler yine CHP'ye oy vereceklerdir. Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Gardrop Atatürkçüsü olmayacağız" şeklindeki şablon ve şablon olduğu kadar karşı tarafın terimlerini içselleştirmiş hazin ve "turuncu devrim" kokan bir "değişime" soyunmuş olması da bu çaresizliği engelleyemeyecektir.
Yanlış hırsızı yakalama peşinde olan "Ergenekon" davalarının kendi geçmişinin üstünü bir güzel örttüğünün, bu davanın Gladyo'nun maşası olarak kullanılmış gerçek "kadroları" perdeleyerek, Çorum ve Maraş katliamlarını bile Tuncay Özkan'a ve 1984 doğumlu teğmenlere fatura etmeye doğru yol almasından içten içe memnunluk duyduğu anlaşılan MHP de Haziran seçimlerinde aynı "çaresizlikten" dolayı desteklenecektir. Bağırlara taş basılıp bu partilere oy verilecektir.
Bu iki partinin toplamda yüzde 46'dan fazla oy alarak hiç değilse AKP'nin tek başına hükümet kurmasının engellenmesi "en büyük kazanım" olarak şimdiden gönülleri fethetmektedir. AKP'nin "kimle koalisyon yapacağını" konuşacağımız günlerde ise MHP ile CHP'nin nasıl da birbirleri ile yarışacaklarını tahmin etmek için siyasi deha olmaya gerek yoktur. Her iki partide de "koalisyon" arzusu şimdiden dile vurmuştur.
Seçim yaklaştıkça "AKP-CHP" veya "AKP-MHP" koalisyonunu kafalarımızda "ehven-i şer" olarak daha mutedil bir yer edinmeye başlayacak olması, bu duyguyla Tayyip Erdoğan'ın Köşk'e çıkmasını ve BDP-PKK'nın ülkenin en büyük ve en etkili muhalefet hareketi haline dönüşmesini içimize sindirmek zorunda kalacak oluşumuz ise ayrıca hislenilmesi gereken bir durumdur.
Etkili bir yayın organı meselesine gelince...
Bunca yıl Aydın Doğan'ın gazetelerini "basın" bellemiş olan ahâli, 80 yaşındaki koskoca medya patronunun AKP'li Maliye memurlarınca esir alınıp, beslediği türlü çeşitli kalem fırıldağının, sandalye oğlanının, aklı üreme organında "kadın yazarının" rus pazarına dökülmesi sonucu "basınsız" kalmanın üzüntüsüyle, çareyi "Vajina yıkanır mı" diye haberler yapan ve bu haberi haftanın en çok okunanları listesine giren "ulusalcı" internet sitelerine sarılmakta bulmuştur.
Öfkeli, çaresiz ve bir o kadar da temiz kalpli olan halkımız, "Kurtar bizi ya Resulallah!" nidâlarıyla, "Vajina yıkanır mı?" sorusunu ortaya atan, bu haberin derecesiz tıklandığını görünce "Vajina Yıkanır mı'nın yazarı, bakın bu kez hangi konuya el attı?" diye bir "özel habere" imza atma seviyesizliğini içine sindirebilen "ulusalcı" sitenin paçasına yapışmıştır.
Türlü çeşitli nickname'ler edinilmek suretiyle taşkın hissiyatlar kaleme alınmakta, "Parti kur", "Tv kur", "Gazete çıkar", "Bankaya hesap aç para yatıralım"..."Öl de ölelim" şeklinde yorum yazma mücadelesine girişilmekte, bitap düşene kadar coşulduktan sonra "Eee daha daha nasılsınız Fazlı Bey'ciğim valla özlemiştik yorumlarınızı" şeklinde "kabul günü" muhabbetine geçilmektedir.
Sabahtan akşama kadar internetin başında sahte isimle yorum yazan bu yiğitlerin gazına gelen Osman Pamukoğlu Paşa, "Vahşi kaplan", "Vurur geçerim", "Gazabımdan Kork", "Türk geliyor" vs. gibi isimlerle internet sitesine üye olmuş 100 bin adet cihangire rağmen 50 kişiyle miting yapmıştır...
Aynı şekilde "Biz kaç kişiyiz" hareketini başlatmış olup da tam 1 milyon yiğit vatan evladından ödünç kontör almış olan Tuncay Özkan, tutuklandığında Beşiktaş Adliyesi'nin önüne sadece 100 kişi gelmiştir..."Vajina yıkanır mı" haberleriyle reyting yapan internet sitesinin, Tayyip Erdoğan ile anlaşmazlığa düşmüş olan İsrail ile açıkça flört etmesi de sesini duyuracak yayın organı bulamamaktan muzdarip halkımızca görmezden gelinmektedir.
"Tayyip Erdoğan gitsin de nasıl giderse gitsin" şeklindeki haklı bıkkınlık, İsrail istihbaratına Atatürkçü ve Cumhuriyetçiler arasında kendisine yer açma fırsatı yaratmış, bu kanlı devlet AKP iktidarına tepki duyan laik-Kemalist kesimi yönlendirmeye girişmiştir.
"Vajina yıkanır mı Odası"da bu "fırsatı" yüzsüzce ve apaçık bir biçimde işbirliğine dönüştürmüştür. Tayyip Erdoğan'ın Kasımpaşa'dan mahalle arkadaşı, Kudüs'te muhkim Rafael Abi'nin "Vajina yıkanır mı?" sitesinden yaptığı "resmi duyuru" ve yönlendirmelere, duygusal yorumcuların infialini göze alarak "dikkat" diyoruz.
Bir diğer umut kaynağı Sözcü gazetesidir.
Sözcü gazetesi, halkın hissiyatına tercüman olan etkili manşetleriyle yürekleri soğutmakta, satışları da giderek tırmanmaktadır. Muhalif kitlenin bu gazetenin daha da güçlenmesi yönünde arzusu olmakla birlikte, arkasında nasıl bir gücün bulunduğuna ilişkin muğlaklık kafalarda soru işareti yaratmaktadır.
Potansiyelinin tamamını bilinçli olarak kullanmaması, birileri tarafından "yedekte" tutulan, belki de pazarlık aracı olan bir gazete imajının doğmasına sebep olmaktadır. Gazetenin sahipliğinin tek başına basının magazin öncüsü Ertuğrul Akbay'ın oğlu Burak Akbay'a ait olduğu bilgisi iknâ edici değildir. Sözcü'nün şeffaf ve gerçek bir künyeye, gözönünde bir patronaja, bir de daha etkili kalemlere ve başarılı muhabirlere ihtiyacı vardır.
Gazetenin bu nitelikteki basın mensuplarından uzak durup Vural Savaş gibi gündemden uzak ve gazeteci olmayan isimlerle yetinmesinin nedeni bilinmemektedir.
Bu yazının ağırlıklı konusu İşçi Partisi tarafından çıkarılan ve Mart ayında yayına başlayacak olan günlük Aydınlık gazetesi olacaktı ancak gerek genel bölümün uzamış olması, gerekse bu konuyu daha titizlikle -ve mümkünse mücadeleci kişiliklerini tek tek takdir ettiğimiz İşçi Parti'li arkadaşlarımızı kırıp dökmeden- ele alma isteğinden dolayı günlük Aydınık'ı irdelemeyi bir sonraki yazıya bırakıyoruz.
Elimizdeki tek veri, Aydınlık dergisinin 2 Ocak 2010 sayında yer alan gazeteyle ilgili geniş tanıtım yazısıdır. Eleştirilerimiz bu yayın üzerinden olacak.
Fatma Sibel Yüksek - Açık İstihbarat - 23.01.11