Gazeteci-Yazar Hûlki Cevizoğlu; birbirinden seçkin konuklarıyla soruyor, sorguluyor, anlatıyor...
DÜNYA UYGARLIĞININ KURUCUSU OLARAK TÜRKLER
Batılı bilim adamlarının 220 yıldır çözemediği yazıtları bir Türk çözdü...
Ünlü Araştırmacı KÂZIM MİRŞAN'dan Dünya Kültür Tarihini Değiştirecek Buluşlar
Yazıyı Sümerler değil Türkler icat etti...
Kâğıdı Türkler buldu...
Evrensel uygarlıkların kökeninde Türkler var...
Latin alfabesi Ön Türkçe'dir...
Türkler Avrupa medeniyetinin kurucusudur...
Konuklar: Ön Türk Araştırmacısı Kâzım Mirşan, Araştırmacı Yazar Turgay Tüfekçioğlu
Telefon konukları: Halkbilimci Halûk Tarcan, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Tarihçi Yazar Suat Yalaz, Eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, Eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın, Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı - İslam Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu, Edebiyat Eleştirmeni Önder Otçu, Nadir Kaya
KISIM I
KISIM II
İNDİR
İlişimler:
PARÇA I
PARÇA II
PARÇA III
PARÇA IV
Eksik Kısımları Aşağıda Okuyabilirsiniz:
Arslan BULUT
Hulki Cevizoğlu- Peki, telefonumuzda izleyicimiz var; Sayın Arslan Bulut. İyi geceler.
Arslan Bulut (Kurultay Gazetesi Yazarı ve Yayın Danışmanı)- İyi geceler efendim.
Hulki Cevizoğlu- Buyurun.
Arslan Bulut- İyi geceler diliyorum Sayın Cevizoğlu, Sayın Kâzım Mirşan, Sayın Turgay Tüfekçioğlu.
Sayın Cevizoğlu, bugün, bu akşam çok önemli bir program yapıyorsunuz. (...) O bakımdan, hem geçmiş programınızdan dolayı, hem de şu andaki programınızdan dolayı tebrik ediyorum sizleri.
Hulki Cevizoğlu- Sağ olun. Konunun özüne gelelim, buyurun.
Arslan Bulut- Şimdi burada benim anlatmak istediğim, Kâzım Mirşan Bey'in araştırmalarının, yani Kâzım Mirşan Bey gibi araştırma yapan tarihçilerin ulaştığı sonuçların günümüz bakımından önemi nedir?
Hulki Cevizoğlu- Nedir size göre?
Arslan Bulut- Ama bunu belirtmeden hemen önce, Kâzım Mirşan Bey'in söylediği bir söz üzerine bazı fikirler beyan etmek istiyorum. O da şu:
Şimdi Kâzım Mirşan Bey dedi ki sizin sorunuz üzerine, "30 yıldır işte bu araştırmaları ortaya koyduk ama, kimse ilgilenmedi" dediler. Belki bir anlamda doğrudur; fakat en azından meselâ yanında bulunan Sayın Turgay Tüfekçioğlu ilgilenmiş, meselâ biz Kurultay gazetesi olarak ilgilenmişiz, bu konuda iki üç yıldır yayın yapıyoruz. Belki bu konudaki eleştirisini birazcık hafifletir bu yaptıklarımız. Her neyse efendim, ben şimdi şunu söylüyorum...
Hulki Cevizoğlu- Bir dakika, bir tespitte bulunalım. Sayın Kâzım Mirşan bu sözü söylerken ya da biz ona bu soruyu sorarken, arkasında o gazete bu gazete, o televizyon programı, kitap, onu kastetmiyoruz. Yani, biz burada 10 programımızda bu konuyu işlesek gene belki fayda etmeyecek, yeterli faydayı sağlamayacak.
Arslan Bulut- Tabiî tabiî.
Hulki Cevizoğlu- Burada kastedileni herhalde herkes anladı, siz de anladınız.
Arslan Bulut- Tabiî.
Hulki Cevizoğlu- Yani, buna sahip çıkılıp, bu konuya sahip çıkılıp, eğer bu doğru değilse karşı belgeler ile bu konunun yalanlanması, bilimsel bir tartışma zeminine bunun oturması, doğru ise de bunun kabul edilip dünyaya anlatılması. Yoksa, biz de 10 tane program yaparız burada, ama bunlar bir dahaki sene unutulur gider; onu kastetmiyoruz.
Arslan Bulut- Tabiî.
Şimdi efendim, ben o noktaya şunun için değindim: Özellikle Atatürk'ten sonra, yani Atatürk'ün Türk Tarih tezinden sonra; ki bir devlet kurmak demek aslında bir tarih tezi sahibi olmak demektir. Atatürk Türk Tarih Tezini ortaya koymuş, Türk dil tezini ortaya koymuş, Türk Dil Kurumunu kurmuş, Türkiyat Enstitüsü'nü kurmuş, Türk Tarih Enstitüsü'nü kurmuş ve bir tarih programı koymuş; bizlere de birinci, ikinci, üçüncü sınıflarda okutmak üzere "Türk Tarihi'nin Ana Hatları" ders kitabını koymuş. Bu kitabın yazımıyla bizzat kendisi ilgilenmiş, hatta bazı bölümlerini kendisinin yazdığı da söylenir.
Şimdi dolayısıyla, Atatürk'ten sonra bu çalışmalar bırakılmış. Atatürk'ten sonra, özellikle 1949 yılından itibaren Amerika Birleşik Devletleri'yle yapılan bir gizli anlaşma var. Burada millî eğitim politikasına Amirekalı'lar müdahale ediyor ve 1949 yılından itibaren Türk millî eğitim sistemi tamamen batılı sistemin eline geçiyor.
Şimdi 1975 yıllarında bir Amerikalı uzman; ki bu Türk millî eğitim teşkilâtında çalışıyordu, bu Türk millî eğitimin içerisine nüfuz etmelerinin amacını şöyle açıklıyor: Diyor ki, "Türkiye yönetiminde Amerikan eğitimi görmemiş hiçbir şahıs kalmayacaktır." Ve nitekim zaten...
Hulki Cevizoğlu- Konumuza gelelim Sayın Bulut.
Arslan Bulut- Şimdi konumuz doğrudan bununla ilgili Sayın Cevizoğlu, müsaade ederseniz.
Şimdi tarih demek, zaten... Stalin diyor ki, "Tarihi bilen geleceği bilir" diyor. Napolyon da diyor ki, "Her milletin istikbali tarihinde gizlidir, tarihi de coğrafyasında gizlidir." Yine Gumulev var, daha önce İbni Haldun var; İbni Haldun coğrafyaya bağlıyor tarihi, yani milletlerin tarihini, milletlerin kimliğini coğrafyasına bağlıyor. Şu anda günümüzde önemli bir bilim adamı olan Rus Gumulev de tarihi biyosfere bağlıyor, yani etnos kavramı; ki buna Rus etnosu, Türk etnosu diye örnek verebilirsek, yani milleti kastediyor orada. Millet kavramını biyosfere bağlıyor, biyosfer sonucudur diyor. Yani sadece etnik köken, sadece dil, sadece tarih değil diyor, biyosferin ürünüdür diyor millet kavramı.
Şimdi bunları böyle belirttikten sonra, Türkiye'ye yönelik, özellikle Avrupa Birliği tartışmaları ekseninde, yine küreselleşme tartışmaları ekseninde Türkiye'ye yönelik bir sürü tarih saldırıları var, tarih taarruzu var hatta diyebiliriz buna.
Şimdi bir güneş tutulması kavramı var bilirsiniz, ay güneşin önüne geçtiğinde işte güneş arka plânda kalır ve dünya bir nebze karanlığa bürünür. Bir de akıl tutulması var. Yani insanlarımızın akıllarının önüne perdeler geriliyor, tarih tezleriyle perdeler geriliyor ve bir tarih tutulması söz konusu oluyor, bir akıl tutulması söz konusu oluyor.
Bu nasıl yapılıyor? Hem işte millî eğitim politikalarıyla yapılıyor, hem tarih tezleriyle yapılıyor, hem medya vasıtasıyla, hem sinema, müzik gibi, edebiyat gibi sanat dalları vasıtasıyla yapılıyor. Ve sonuçta bakıyorsunuz ki, işte cennet bahçeleri Ağrı Dağındadır diye bir Ermeni plânı, programı çıkıyor ortaya. Bakıyorsunuz ki, "Salkım Hanımın Taneleri" diye bir film Türkiye Radyo Televizyonunda Ermeni tezlerini işliyor. Türk aklı, Türk fikri tamamen bir taarruz altında.
Şimdi Kâzım Mirşan Bey gibi araştırmacılar ortaya çıkıp da temel tarih tezlerini ortaya koyduğu zaman, bütün bu saldırıların dayandığı kökenler alt üst oluyor, temelinden yıkılıyor; o bakımdan önemli.
Şimdi Kâzım Mirşan Bey, işte "Göktürk yok" dese de, "Göktürk Devleti kurulmamıştır" dese de, "Orhun Yazıtları M.S. 730, 734 yıllarında dikilmiştir" tezine karşı olarak "bu M.Ö. 500 yıllarında dikilmiştir" dese, bunun bizim açımızdan bir mahzuru yok. yani Türkler açısından. Hatta, Türkler açısından faydası var. Niçin? bizim tarihimizin çok daha eskiye dayandığını göstermiş oluyor. Nitekim zaten Türkçe'nin 16000 yılını işliyor, 16000 yıldan önce alıyor, bugüne getiriyor, işte Etrüskler'! inceliyor, Norveç'teki, İsveç'teki yazıtlara kadar uzanıyor. Bunu daha çok geliştirenler de var.
Hulki Cevizoğlu- Evet, özetleyelim isterseniz.
Arslan Bulut- Şimdi Türkiye'ye yönelik olarak bir de köklere dönüş haritası diye bir harita dağıtıldı yakın zamanlarda, özellikle bu, işte Sinop çevresinde bir bisiklet turu adı altında geldiler, onların dağıttığı bir broşür vardı, köklere dönüş haritası dağıtıldı. Orada, Türkiye'nin çeşitli bölgelere ayrılmış bir haritasını görüyorsunuz, eski harita tabiî. Türkiye'yi Trakya, Bitinya, Misinya, Lidya, Karya, Likya, Pansilya, Klikya, Kapadokya, Galatya, Patagonya, Pont, Ermenya, Antakya, Mezopotamya diye bölgelere ayırıyorlar. Bu, tamamıyla Yunan tarih tezinin ürünüdür, yani Kâzım Mirşan Bey'in üzerinde çarpı işareti koyduğu tarih tezinin ürünüdür.
Şimdi bunlar, bugünkü siyasî amaçlarını da açıklarlarken diyorlar ki, "Amacımız, ulusal devletleri iç federasyonlar şeklinde gerçekleştirmektir. Bu da Avrupa karakterli bir fenomendir." Yani, Avrupa Birliği kaynaklı olduğunu gösteriyor.
Şimdi Avrupa Birliği'nin esas amacı da zaten Yeni Roma İmparatorluğu'nu kurmaktır. Yeni Roma İmparatorluğumu kurarlarken de, Almanya gibi, Fransa gibi devletler dışında kalan, bütün Avrupa Birliği'ne dahil olan yahut olması beklenen ülkeleri işte bu şekilde küçük devletçikler hâline, yani federasyonlar hâline getirmektir. Yani, tam bir tarih saldırısı altındayız.
(...)
Hulki Cevizoğlu- Bakın, Kâzım Mirşan başka kitaplardan yararlanıyor, oradaki fotoğrafları, yazıları inceliyor, bazı arkeologlarımız kazıyorlar, bu çıkan taşları, işte ne bileyim neler var, küpleri, bütün belgeleri inceliyorlar, ama daha yakınımızda böyle toprağın altında olmayan belgeler var. Osmanlı arşivi var burnumuzun dibinde, herhalde yakında da Osmanlı'ları gene yabancılardan öğreneceğiz biz. Yazılı olduğu hâlde, yani bu kelime ne demektir demeden bilebileceğimiz bir belge var yanımızda, İstanbul'da...
Arslan Bulut- Evet, onu bile incelemiyoruz, doğru söylüyorsunuz.
Hulki Cevizoğlu- Yani siz devlet olarak, gelmiş geçmiş bütün yöneticileri kastediyorum, bunlara sahip çıkmazsanız, burnunuzun dibindekilere, ondan sonra yok efendim bilmem ne vakfı, Amerikan vakfı şunu destekliyor da bu bunu yaptı demek çok rantabl gelmiyor bana.
Arslan Bulut- Sayın Cevizoğlu, doğru söylüyorsunuz ama, tabiî dikkat ederseniz ben de burada bir gazeteci konumunda söylüyorum bunları. Yani devlet değilim ki ben onun cevabını verebileyim. Hatta, ben zaten o konuda sizinle hemfikirim. Şunu da söyleyebilirim: Demin bahsettiğim o Türk millî eğitim politikasının 1949'dan itibaren değişimi sırasında, Türkiye'deki bazı önemli şahsiyetler genç yaşlarından itibaren Amerika'lara götürüldüler; işte Rockfeller bursuyla...
Hulki Cevizoğlu- Neyse, konumuzun biraz dışına çıkıyoruz. Yani, başkaları...
Arslan Bulut- Hayır, konumuzun dışına çıkmıyoruz. Hulki Cevizoğlu- Amirekalı'lar Türkiye'yi mi yönetiyor; onu mu demek istiyorsunuz?
Arslan Bulut- Şimdi tarih tezini gelip size empoze ediyor, enjekte ediyor, sizin yöneticilerinizi alıyor kendi ülkesinde genç yaşından itibaren yetiştiriyor, sonra sizin başınıza başbakan olarak, cumhurbaşkanı olarak gönderiyor.
Hulki Cevizoğlu- Yapmayın canım, yani cumhurbaşkanı Amerika'da eğitim görmemiş; yani o farklı bir şey. Siz de Türkiye'de eğitim almış insanlar olarak gelin, başa çıkın. Yani, bu biraz yanlış geliyor bana, kolaycı bir yöntem geliyor. Konumuzla ilgili son sözlerinizi alıyorum.
Arslan Bulut- Sayın Cevizoğlu, şimdi tabiî siyasî bir tartışma yapmıyoruz. Benim son olarak söylemek istediğim, yani Türkiye, Türk milleti, Türklerin tarih bilinci bir saldırı altındadır, fedaratif bir yapıya dönüştürülmesi için insanlara farklı kimlikler verilmesi plânları vardır...
Hulki Cevizoğlu- Peki, çok teşekkür ediyorum, iyi geceler.
Arslan Bulut (Kurultay Gazetesi Yazarı ve Yayın Danışmanı)- İyi geceler efendim.
Hulki Cevizoğlu- Buyurun.
Arslan Bulut- İyi geceler diliyorum Sayın Cevizoğlu, Sayın Kâzım Mirşan, Sayın Turgay Tüfekçioğlu.
Sayın Cevizoğlu, bugün, bu akşam çok önemli bir program yapıyorsunuz. (...) O bakımdan, hem geçmiş programınızdan dolayı, hem de şu andaki programınızdan dolayı tebrik ediyorum sizleri.
Hulki Cevizoğlu- Sağ olun. Konunun özüne gelelim, buyurun.
Arslan Bulut- Şimdi burada benim anlatmak istediğim, Kâzım Mirşan Bey'in araştırmalarının, yani Kâzım Mirşan Bey gibi araştırma yapan tarihçilerin ulaştığı sonuçların günümüz bakımından önemi nedir?
Hulki Cevizoğlu- Nedir size göre?
Arslan Bulut- Ama bunu belirtmeden hemen önce, Kâzım Mirşan Bey'in söylediği bir söz üzerine bazı fikirler beyan etmek istiyorum. O da şu:
Şimdi Kâzım Mirşan Bey dedi ki sizin sorunuz üzerine, "30 yıldır işte bu araştırmaları ortaya koyduk ama, kimse ilgilenmedi" dediler. Belki bir anlamda doğrudur; fakat en azından meselâ yanında bulunan Sayın Turgay Tüfekçioğlu ilgilenmiş, meselâ biz Kurultay gazetesi olarak ilgilenmişiz, bu konuda iki üç yıldır yayın yapıyoruz. Belki bu konudaki eleştirisini birazcık hafifletir bu yaptıklarımız. Her neyse efendim, ben şimdi şunu söylüyorum...
Hulki Cevizoğlu- Bir dakika, bir tespitte bulunalım. Sayın Kâzım Mirşan bu sözü söylerken ya da biz ona bu soruyu sorarken, arkasında o gazete bu gazete, o televizyon programı, kitap, onu kastetmiyoruz. Yani, biz burada 10 programımızda bu konuyu işlesek gene belki fayda etmeyecek, yeterli faydayı sağlamayacak.
Arslan Bulut- Tabiî tabiî.
Hulki Cevizoğlu- Burada kastedileni herhalde herkes anladı, siz de anladınız.
Arslan Bulut- Tabiî.
Hulki Cevizoğlu- Yani, buna sahip çıkılıp, bu konuya sahip çıkılıp, eğer bu doğru değilse karşı belgeler ile bu konunun yalanlanması, bilimsel bir tartışma zeminine bunun oturması, doğru ise de bunun kabul edilip dünyaya anlatılması. Yoksa, biz de 10 tane program yaparız burada, ama bunlar bir dahaki sene unutulur gider; onu kastetmiyoruz.
Arslan Bulut- Tabiî.
Şimdi efendim, ben o noktaya şunun için değindim: Özellikle Atatürk'ten sonra, yani Atatürk'ün Türk Tarih tezinden sonra; ki bir devlet kurmak demek aslında bir tarih tezi sahibi olmak demektir. Atatürk Türk Tarih Tezini ortaya koymuş, Türk dil tezini ortaya koymuş, Türk Dil Kurumunu kurmuş, Türkiyat Enstitüsü'nü kurmuş, Türk Tarih Enstitüsü'nü kurmuş ve bir tarih programı koymuş; bizlere de birinci, ikinci, üçüncü sınıflarda okutmak üzere "Türk Tarihi'nin Ana Hatları" ders kitabını koymuş. Bu kitabın yazımıyla bizzat kendisi ilgilenmiş, hatta bazı bölümlerini kendisinin yazdığı da söylenir.
Şimdi dolayısıyla, Atatürk'ten sonra bu çalışmalar bırakılmış. Atatürk'ten sonra, özellikle 1949 yılından itibaren Amerika Birleşik Devletleri'yle yapılan bir gizli anlaşma var. Burada millî eğitim politikasına Amirekalı'lar müdahale ediyor ve 1949 yılından itibaren Türk millî eğitim sistemi tamamen batılı sistemin eline geçiyor.
Şimdi 1975 yıllarında bir Amerikalı uzman; ki bu Türk millî eğitim teşkilâtında çalışıyordu, bu Türk millî eğitimin içerisine nüfuz etmelerinin amacını şöyle açıklıyor: Diyor ki, "Türkiye yönetiminde Amerikan eğitimi görmemiş hiçbir şahıs kalmayacaktır." Ve nitekim zaten...
Hulki Cevizoğlu- Konumuza gelelim Sayın Bulut.
Arslan Bulut- Şimdi konumuz doğrudan bununla ilgili Sayın Cevizoğlu, müsaade ederseniz.
Şimdi tarih demek, zaten... Stalin diyor ki, "Tarihi bilen geleceği bilir" diyor. Napolyon da diyor ki, "Her milletin istikbali tarihinde gizlidir, tarihi de coğrafyasında gizlidir." Yine Gumulev var, daha önce İbni Haldun var; İbni Haldun coğrafyaya bağlıyor tarihi, yani milletlerin tarihini, milletlerin kimliğini coğrafyasına bağlıyor. Şu anda günümüzde önemli bir bilim adamı olan Rus Gumulev de tarihi biyosfere bağlıyor, yani etnos kavramı; ki buna Rus etnosu, Türk etnosu diye örnek verebilirsek, yani milleti kastediyor orada. Millet kavramını biyosfere bağlıyor, biyosfer sonucudur diyor. Yani sadece etnik köken, sadece dil, sadece tarih değil diyor, biyosferin ürünüdür diyor millet kavramı.
Şimdi bunları böyle belirttikten sonra, Türkiye'ye yönelik, özellikle Avrupa Birliği tartışmaları ekseninde, yine küreselleşme tartışmaları ekseninde Türkiye'ye yönelik bir sürü tarih saldırıları var, tarih taarruzu var hatta diyebiliriz buna.
Şimdi bir güneş tutulması kavramı var bilirsiniz, ay güneşin önüne geçtiğinde işte güneş arka plânda kalır ve dünya bir nebze karanlığa bürünür. Bir de akıl tutulması var. Yani insanlarımızın akıllarının önüne perdeler geriliyor, tarih tezleriyle perdeler geriliyor ve bir tarih tutulması söz konusu oluyor, bir akıl tutulması söz konusu oluyor.
Bu nasıl yapılıyor? Hem işte millî eğitim politikalarıyla yapılıyor, hem tarih tezleriyle yapılıyor, hem medya vasıtasıyla, hem sinema, müzik gibi, edebiyat gibi sanat dalları vasıtasıyla yapılıyor. Ve sonuçta bakıyorsunuz ki, işte cennet bahçeleri Ağrı Dağındadır diye bir Ermeni plânı, programı çıkıyor ortaya. Bakıyorsunuz ki, "Salkım Hanımın Taneleri" diye bir film Türkiye Radyo Televizyonunda Ermeni tezlerini işliyor. Türk aklı, Türk fikri tamamen bir taarruz altında.
Şimdi Kâzım Mirşan Bey gibi araştırmacılar ortaya çıkıp da temel tarih tezlerini ortaya koyduğu zaman, bütün bu saldırıların dayandığı kökenler alt üst oluyor, temelinden yıkılıyor; o bakımdan önemli.
Şimdi Kâzım Mirşan Bey, işte "Göktürk yok" dese de, "Göktürk Devleti kurulmamıştır" dese de, "Orhun Yazıtları M.S. 730, 734 yıllarında dikilmiştir" tezine karşı olarak "bu M.Ö. 500 yıllarında dikilmiştir" dese, bunun bizim açımızdan bir mahzuru yok. yani Türkler açısından. Hatta, Türkler açısından faydası var. Niçin? bizim tarihimizin çok daha eskiye dayandığını göstermiş oluyor. Nitekim zaten Türkçe'nin 16000 yılını işliyor, 16000 yıldan önce alıyor, bugüne getiriyor, işte Etrüskler'! inceliyor, Norveç'teki, İsveç'teki yazıtlara kadar uzanıyor. Bunu daha çok geliştirenler de var.
Hulki Cevizoğlu- Evet, özetleyelim isterseniz.
Arslan Bulut- Şimdi Türkiye'ye yönelik olarak bir de köklere dönüş haritası diye bir harita dağıtıldı yakın zamanlarda, özellikle bu, işte Sinop çevresinde bir bisiklet turu adı altında geldiler, onların dağıttığı bir broşür vardı, köklere dönüş haritası dağıtıldı. Orada, Türkiye'nin çeşitli bölgelere ayrılmış bir haritasını görüyorsunuz, eski harita tabiî. Türkiye'yi Trakya, Bitinya, Misinya, Lidya, Karya, Likya, Pansilya, Klikya, Kapadokya, Galatya, Patagonya, Pont, Ermenya, Antakya, Mezopotamya diye bölgelere ayırıyorlar. Bu, tamamıyla Yunan tarih tezinin ürünüdür, yani Kâzım Mirşan Bey'in üzerinde çarpı işareti koyduğu tarih tezinin ürünüdür.
Şimdi bunlar, bugünkü siyasî amaçlarını da açıklarlarken diyorlar ki, "Amacımız, ulusal devletleri iç federasyonlar şeklinde gerçekleştirmektir. Bu da Avrupa karakterli bir fenomendir." Yani, Avrupa Birliği kaynaklı olduğunu gösteriyor.
Şimdi Avrupa Birliği'nin esas amacı da zaten Yeni Roma İmparatorluğu'nu kurmaktır. Yeni Roma İmparatorluğumu kurarlarken de, Almanya gibi, Fransa gibi devletler dışında kalan, bütün Avrupa Birliği'ne dahil olan yahut olması beklenen ülkeleri işte bu şekilde küçük devletçikler hâline, yani federasyonlar hâline getirmektir. Yani, tam bir tarih saldırısı altındayız.
(...)
Hulki Cevizoğlu- Bakın, Kâzım Mirşan başka kitaplardan yararlanıyor, oradaki fotoğrafları, yazıları inceliyor, bazı arkeologlarımız kazıyorlar, bu çıkan taşları, işte ne bileyim neler var, küpleri, bütün belgeleri inceliyorlar, ama daha yakınımızda böyle toprağın altında olmayan belgeler var. Osmanlı arşivi var burnumuzun dibinde, herhalde yakında da Osmanlı'ları gene yabancılardan öğreneceğiz biz. Yazılı olduğu hâlde, yani bu kelime ne demektir demeden bilebileceğimiz bir belge var yanımızda, İstanbul'da...
Arslan Bulut- Evet, onu bile incelemiyoruz, doğru söylüyorsunuz.
Hulki Cevizoğlu- Yani siz devlet olarak, gelmiş geçmiş bütün yöneticileri kastediyorum, bunlara sahip çıkmazsanız, burnunuzun dibindekilere, ondan sonra yok efendim bilmem ne vakfı, Amerikan vakfı şunu destekliyor da bu bunu yaptı demek çok rantabl gelmiyor bana.
Arslan Bulut- Sayın Cevizoğlu, doğru söylüyorsunuz ama, tabiî dikkat ederseniz ben de burada bir gazeteci konumunda söylüyorum bunları. Yani devlet değilim ki ben onun cevabını verebileyim. Hatta, ben zaten o konuda sizinle hemfikirim. Şunu da söyleyebilirim: Demin bahsettiğim o Türk millî eğitim politikasının 1949'dan itibaren değişimi sırasında, Türkiye'deki bazı önemli şahsiyetler genç yaşlarından itibaren Amerika'lara götürüldüler; işte Rockfeller bursuyla...
Hulki Cevizoğlu- Neyse, konumuzun biraz dışına çıkıyoruz. Yani, başkaları...
Arslan Bulut- Hayır, konumuzun dışına çıkmıyoruz. Hulki Cevizoğlu- Amirekalı'lar Türkiye'yi mi yönetiyor; onu mu demek istiyorsunuz?
Arslan Bulut- Şimdi tarih tezini gelip size empoze ediyor, enjekte ediyor, sizin yöneticilerinizi alıyor kendi ülkesinde genç yaşından itibaren yetiştiriyor, sonra sizin başınıza başbakan olarak, cumhurbaşkanı olarak gönderiyor.
Hulki Cevizoğlu- Yapmayın canım, yani cumhurbaşkanı Amerika'da eğitim görmemiş; yani o farklı bir şey. Siz de Türkiye'de eğitim almış insanlar olarak gelin, başa çıkın. Yani, bu biraz yanlış geliyor bana, kolaycı bir yöntem geliyor. Konumuzla ilgili son sözlerinizi alıyorum.
Arslan Bulut- Sayın Cevizoğlu, şimdi tabiî siyasî bir tartışma yapmıyoruz. Benim son olarak söylemek istediğim, yani Türkiye, Türk milleti, Türklerin tarih bilinci bir saldırı altındadır, fedaratif bir yapıya dönüştürülmesi için insanlara farklı kimlikler verilmesi plânları vardır...
Hulki Cevizoğlu- Peki, çok teşekkür ediyorum, iyi geceler.
Halûk TARCAN
Hulki Cevizoğlu- Peki. Sayın Tarcan'a teşekkür edelim başka yoksa; var mı efendim bir şey? Sayın Tarcan...
Haluk Tarcan- Efendim, ben bir öneride bulunacağım... Hulki Cevizoğlu- Bulunun ve veda edelim size.
Haluk Tarcan- Kabul ederseniz, Kâzım Mirşan hoca belirli sürelerle Öntürkler konusunda devamlı konferans vermeli ve baştan itibaren Öntürk Uygarlığı'na halkımıza sunmalıdır.
Hulki Cevizoğlu- Halkımıza değil de ilgili kurumlara sunup...
Haluk Tarcan- İlgili kurumlara, evet.
Hulki Cevizoğlu- Çünkü, belli kurumlardan geçerse, bu bilgiler kabul edilirse kesinleşiyor ve kalıcı oluyor. Peki, çok teşekkür ediyorum size de. Ayrılmadan bir şey sorayım. Sizin geçen hafta bir at örneğiniz vardı, ölen birisinin yanında mumyalanmış bir at da var, atın midesinden çıkan otlar. Onu bir daha kısaca söyler misiniz, çünkü onunla ilgili birkaç soru var.
Haluk Tarcan- Efendim, 6 kaynaktan tespit ettiğime göre ilk Türk Devleti'ni bulmuş bulunmaktayım. Bu devletin ismi Uşunguy'dur. Bu 6 kaynağın dışında bir öteki kaynak, bu devlette bulunan buradaki mezarlardaki mumyalanmış olan atların midesinden Altaylardaki otların çıktığını, bu münasebetle buradaki halkın Altaylardan gelmiş olduğunu...
Hulki Cevizoğlu- Altaylardan o bulunan mezara kadar yaklaşık kaç kilometre var?
Haluk Tarcan- Efendim, Altaylardan Pamir'in ayaklarına kadar Orta Asya'dayız daha, yok... Altaylardan Pamir'in ayaklarına kadar kaç... Bu zamanlarda kilometrenin hesabı olamayacaktır. Altaylardan buraya kadar 100 senede de gelebilirler, 200 senede de gelebilirler, zaman mefhumu yoktur o zaman.
Hulki Cevizoğlu- Birçok izleyicimiz şunu soruyor: "O at Altaylardan oraya gidene kadar -çünkü midesinde Altaylarda yetişen bir ot yediği çıkıyor, onu bulmuşsunuz- Altaylardan oraya gidene kadar yolda hiç ot yemedi mi bu at" diyorlar. Yani, o atın midesinden çok bu ot nasıl size kanıt olabiliyor? Ayrıca, mumyalanmış bir atın midesindeki o otlar çürümez mi, yani otu da mı mumyaladılar diye birkaç izleyicimiz sordu.
Haluk Tarcan- Efendim, bu itirazı bunu yazmış olan araştırmacıya göndereyim, o cevap versin.
Hulki Cevizoğlu- Araştırmacı değil, izleyicilerimiz soruyorlar. Yani, bu at yüzlerce, belki bin...
Haluk Tarcan- Ben onu düşünmüş değilim efendim. Fakat, belki Altaylardan ne kadar zamanda gelecekse hazmedemeden kalmıştır, bilmiyorum, düşünmedim bunu. O araştırmacıya yazarak aynı şeyi sorabilirim.
Hulki Cevizoğlu- Peki, çok teşekkürler, iyi geceler.
Haluk Tarcan- Efendim, ben bir öneride bulunacağım... Hulki Cevizoğlu- Bulunun ve veda edelim size.
Haluk Tarcan- Kabul ederseniz, Kâzım Mirşan hoca belirli sürelerle Öntürkler konusunda devamlı konferans vermeli ve baştan itibaren Öntürk Uygarlığı'na halkımıza sunmalıdır.
Hulki Cevizoğlu- Halkımıza değil de ilgili kurumlara sunup...
Haluk Tarcan- İlgili kurumlara, evet.
Hulki Cevizoğlu- Çünkü, belli kurumlardan geçerse, bu bilgiler kabul edilirse kesinleşiyor ve kalıcı oluyor. Peki, çok teşekkür ediyorum size de. Ayrılmadan bir şey sorayım. Sizin geçen hafta bir at örneğiniz vardı, ölen birisinin yanında mumyalanmış bir at da var, atın midesinden çıkan otlar. Onu bir daha kısaca söyler misiniz, çünkü onunla ilgili birkaç soru var.
Haluk Tarcan- Efendim, 6 kaynaktan tespit ettiğime göre ilk Türk Devleti'ni bulmuş bulunmaktayım. Bu devletin ismi Uşunguy'dur. Bu 6 kaynağın dışında bir öteki kaynak, bu devlette bulunan buradaki mezarlardaki mumyalanmış olan atların midesinden Altaylardaki otların çıktığını, bu münasebetle buradaki halkın Altaylardan gelmiş olduğunu...
Hulki Cevizoğlu- Altaylardan o bulunan mezara kadar yaklaşık kaç kilometre var?
Haluk Tarcan- Efendim, Altaylardan Pamir'in ayaklarına kadar Orta Asya'dayız daha, yok... Altaylardan Pamir'in ayaklarına kadar kaç... Bu zamanlarda kilometrenin hesabı olamayacaktır. Altaylardan buraya kadar 100 senede de gelebilirler, 200 senede de gelebilirler, zaman mefhumu yoktur o zaman.
Hulki Cevizoğlu- Birçok izleyicimiz şunu soruyor: "O at Altaylardan oraya gidene kadar -çünkü midesinde Altaylarda yetişen bir ot yediği çıkıyor, onu bulmuşsunuz- Altaylardan oraya gidene kadar yolda hiç ot yemedi mi bu at" diyorlar. Yani, o atın midesinden çok bu ot nasıl size kanıt olabiliyor? Ayrıca, mumyalanmış bir atın midesindeki o otlar çürümez mi, yani otu da mı mumyaladılar diye birkaç izleyicimiz sordu.
Haluk Tarcan- Efendim, bu itirazı bunu yazmış olan araştırmacıya göndereyim, o cevap versin.
Hulki Cevizoğlu- Araştırmacı değil, izleyicilerimiz soruyorlar. Yani, bu at yüzlerce, belki bin...
Haluk Tarcan- Ben onu düşünmüş değilim efendim. Fakat, belki Altaylardan ne kadar zamanda gelecekse hazmedemeden kalmıştır, bilmiyorum, düşünmedim bunu. O araştırmacıya yazarak aynı şeyi sorabilirim.
Hulki Cevizoğlu- Peki, çok teşekkürler, iyi geceler.
Suat YALAZ
Hulki Cevizoğlu- Tarihçi yazar Suat Yalaz hattımızda; iyi geceler Sayın Yalaz.
Suat Yalaz ("Karaoğlan" adlı Türk çizgi romanının yaratıcısı çizer)- Hulki Bey'ciğim, iyi geceler, tebrikler.
Hulki Cevizoğlu- Size Karaoğlan mı diyelim? Siz Karaoğlan'ın...
Suat Yalaz- Karaoğlan'ın yaratıcısı, babası, yazarı, çizeri.
Hulki Cevizoğlu- Evet, buyurun. Suat Yalaz- Efendim, Orta Asya...
Hulki Cevizoğlu- Allah'tan Karaoğlan'a bir lâf gitmedi bu gece. (...)
Suat Yalaz- Hulki Bey'ciğim, 40 yıldan beri Orta Asya Türkler'ini araştırarak tanıtmak için gençlerimize, milliyetçiliğimize, Türkçülüğümüze bağlı insanlara Türk'ü tanıtmak, Türk'ü sevdirmek, araştırma hevesini artırmak için bütün bir 40 yılımı bu işe verdim.
Akşam Gazetesi'ne beni davet ettiklerinde "Viyana Muhasarası'nı çizeceksin" dediler. "Viyana Muhasarası'nı çizmem, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir emperyalizmidir. O zaman niye Amerika'ya 'go home' diyoruz, niye Ruslara 'Moskova'ya diyoruz; biz niye gittik Viyana'lara falan" dedim, yaşım 26 falandı.
Abdullah Ziya Kozanoğlu tutturuyordu, tarihimizin en şanlı yaprakları, sayfaları. Ben dedim ki, "Bırakın onu, kuvvetli adamı anlatmak marifet değil, biz Orta Asya Türkler'ini anlatalım, ilk Türkler'i anlatalım, Ötüken'den bahsedelim."
"Canım, tarihin en yoksul zamanını seçiyorsun" dedi, "kimse bir şey bilmiyor ki" dedi. "Evet ama Hoca'm" dedim, "bizim vazifemiz nedir?"
O zaman tabiî Hoca'm lâfı yok, şimdi alıştık onlara. Ama, "Üstadım" dedim, "kimse bilmiyorsa, bizim vazifemiz nedir?" dedim. "Araştıracağız, siz yazacaksınız, ben resimleyeceğim, resimleri araştıracağız ve halkımıza bunu öğreteceğiz" dedim.
"Türk Tarihi'nin en yoksul dönemini seçtin" dedi. Yoksul ama, soylu bir şey dedim. Yani kabileler hâlinde, boylar hâlinde dolaşırlarken toplanmışlar, bir sancak altında toplanmışlar, bir ulus olmuşlar, ondan sonra devletler falan kurmuşlar, onu anlatalım falan dedim. Fakat, Batıda böyle bir şey, böyle tarihî bir olaya özellikle yola çıkıldığı zaman birisi araştırır, birisi senaryo yazar, birisi çizer, birisi bilmem ne yapar; bütün bunlar tek başıma benim omuzlarıma yüklendi: Araştırmak, yazmak, çizmek, senaryosu, susu busu falan. Bu konuda her şeye rağmen yine ciddî olmaya, araştırmacı olmaya gayret ettim, fakat doğru dürüst bir şeyler pek buldum diyemem. Yine de bugün adını ettiğimiz Urumçiler, Yeniseyler, İrtis Suyu falan, benim romanlarımda 40 sene önce kullandığım deyimler, şehir isimleri, mekân isimleri falan. Hambalık var, bugün Pekin dediğimiz yer, Hambalık'ı falan kullanmışım. Kazırgan diye, ilk Türkler'in şeylerini kullanmışım, Budun diye, millet yerine budun lâfını kullanmışım, buna benzer, şu anda tabiî sabahın 4'ünde size, biraz da vaktinizi fazla almayayım diye şey yapmak istemiyorum, buna benzer şeylerle Türk'e Türk propagandası yapmaya çalıştığım 40 yıl.
Şimdi, ünlü yazarımız, gazetecimiz, biliyorsunuz böyle Türklüğe önem veren, Türklüğü ikide bir ön plâna çıkaran kimseleri harcamaya çalışıyordu, "Türk'e Türk propagandası yapıyoruz, Türk'e Türk propagandası." Türk'e Türk propagandası yapan en eski Türk büyüklerinden birisi Bilge Kağandır, "Ey Türk, titre, kendine dön" demiştir. Ondan sonra Atatürk, "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" demiştir. Yani, bunlar Türk'e Türk propagandası yapan Türk büyükleri.
Şimdi, vazifemiz Türk'e Türk propagandası yapmak, bu propaganda biraz za kötü niyeti empoze etmek anlamına geldiği için biraz negatif bir ... Ama. Türk'e Türk'ü tanıtma olayı, misyonu ancak bir Türk tarafından r. Türk'e Türk'ü bir Belçikalı mı anlatacak, bir Amerikah'dan mı ;ğreneceğiz, bir Fransız'dan mı, Ermeni asıllı bir Fransız'dan mı eğleneceğiz Türk'ü?
Hulki Cevizoğlu- Öğrenmişiz.
Suat Yalaz- Hayır, ben kendi imkânlarımla araştırdım. Ama, ne kadar kendi imkânlarımla? Bakın, şimdi ortaya çıkıyor ki, bizim bulduklarımız bütün bu bulgular yabancılardan öğrenmişiz. İlk Türk Romanı "Gökbayrak" Leon Kahun diye bir Ermeni asıllı yazarın kitabıdır. Oralardan buldum ben bu isimleri diyebilirim. Şimdi, tarihçi dostlarımıza sormak istiyorum; bir kere Sabah gazetesinde Zeynep Göğüs arkadaşımız demişti ki, "Ben Moğolistan'a gittim, orada Orhun Barkı Kitabeleri'ni gördüm, öyle ahım şahım bir şeyler değil, adam boyu taşlar bunlar ve Orhun Barkı Kitabelerinde Bilge Kağan'ın adı da geçmiyor, Türk de denmiyor, hiç öyle bir şey yok. Bizimkiler nereden bulmuş, uydurmuş bunları" diye gazetede yazı yazdı ve benim o güvendiğim Orhun Barkı Kitabeleri birdenbire yıkıldı benim dünyamda.
Hulki Cevizoğlu- Kâzım Bey'e sorunuz var mı?
Suat Yalaz- Soruyorum; Orhun Barkı Kitabeleri okundu mu, orada Bilge Kağan'ın adı geçiyor mu, "Ey Türk, titre ve kendine dön" lâfı nerede okunmuş, nerede bulunmuş? Orhun Barkı kitabeleri okundu mu, Türk lâfı geçiyor mu orada? Ben bekliyorum.
Suat Yalaz ("Karaoğlan" adlı Türk çizgi romanının yaratıcısı çizer)- Hulki Bey'ciğim, iyi geceler, tebrikler.
Hulki Cevizoğlu- Size Karaoğlan mı diyelim? Siz Karaoğlan'ın...
Suat Yalaz- Karaoğlan'ın yaratıcısı, babası, yazarı, çizeri.
Hulki Cevizoğlu- Evet, buyurun. Suat Yalaz- Efendim, Orta Asya...
Hulki Cevizoğlu- Allah'tan Karaoğlan'a bir lâf gitmedi bu gece. (...)
Suat Yalaz- Hulki Bey'ciğim, 40 yıldan beri Orta Asya Türkler'ini araştırarak tanıtmak için gençlerimize, milliyetçiliğimize, Türkçülüğümüze bağlı insanlara Türk'ü tanıtmak, Türk'ü sevdirmek, araştırma hevesini artırmak için bütün bir 40 yılımı bu işe verdim.
Akşam Gazetesi'ne beni davet ettiklerinde "Viyana Muhasarası'nı çizeceksin" dediler. "Viyana Muhasarası'nı çizmem, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir emperyalizmidir. O zaman niye Amerika'ya 'go home' diyoruz, niye Ruslara 'Moskova'ya diyoruz; biz niye gittik Viyana'lara falan" dedim, yaşım 26 falandı.
Abdullah Ziya Kozanoğlu tutturuyordu, tarihimizin en şanlı yaprakları, sayfaları. Ben dedim ki, "Bırakın onu, kuvvetli adamı anlatmak marifet değil, biz Orta Asya Türkler'ini anlatalım, ilk Türkler'i anlatalım, Ötüken'den bahsedelim."
"Canım, tarihin en yoksul zamanını seçiyorsun" dedi, "kimse bir şey bilmiyor ki" dedi. "Evet ama Hoca'm" dedim, "bizim vazifemiz nedir?"
O zaman tabiî Hoca'm lâfı yok, şimdi alıştık onlara. Ama, "Üstadım" dedim, "kimse bilmiyorsa, bizim vazifemiz nedir?" dedim. "Araştıracağız, siz yazacaksınız, ben resimleyeceğim, resimleri araştıracağız ve halkımıza bunu öğreteceğiz" dedim.
"Türk Tarihi'nin en yoksul dönemini seçtin" dedi. Yoksul ama, soylu bir şey dedim. Yani kabileler hâlinde, boylar hâlinde dolaşırlarken toplanmışlar, bir sancak altında toplanmışlar, bir ulus olmuşlar, ondan sonra devletler falan kurmuşlar, onu anlatalım falan dedim. Fakat, Batıda böyle bir şey, böyle tarihî bir olaya özellikle yola çıkıldığı zaman birisi araştırır, birisi senaryo yazar, birisi çizer, birisi bilmem ne yapar; bütün bunlar tek başıma benim omuzlarıma yüklendi: Araştırmak, yazmak, çizmek, senaryosu, susu busu falan. Bu konuda her şeye rağmen yine ciddî olmaya, araştırmacı olmaya gayret ettim, fakat doğru dürüst bir şeyler pek buldum diyemem. Yine de bugün adını ettiğimiz Urumçiler, Yeniseyler, İrtis Suyu falan, benim romanlarımda 40 sene önce kullandığım deyimler, şehir isimleri, mekân isimleri falan. Hambalık var, bugün Pekin dediğimiz yer, Hambalık'ı falan kullanmışım. Kazırgan diye, ilk Türkler'in şeylerini kullanmışım, Budun diye, millet yerine budun lâfını kullanmışım, buna benzer, şu anda tabiî sabahın 4'ünde size, biraz da vaktinizi fazla almayayım diye şey yapmak istemiyorum, buna benzer şeylerle Türk'e Türk propagandası yapmaya çalıştığım 40 yıl.
Şimdi, ünlü yazarımız, gazetecimiz, biliyorsunuz böyle Türklüğe önem veren, Türklüğü ikide bir ön plâna çıkaran kimseleri harcamaya çalışıyordu, "Türk'e Türk propagandası yapıyoruz, Türk'e Türk propagandası." Türk'e Türk propagandası yapan en eski Türk büyüklerinden birisi Bilge Kağandır, "Ey Türk, titre, kendine dön" demiştir. Ondan sonra Atatürk, "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" demiştir. Yani, bunlar Türk'e Türk propagandası yapan Türk büyükleri.
Şimdi, vazifemiz Türk'e Türk propagandası yapmak, bu propaganda biraz za kötü niyeti empoze etmek anlamına geldiği için biraz negatif bir ... Ama. Türk'e Türk'ü tanıtma olayı, misyonu ancak bir Türk tarafından r. Türk'e Türk'ü bir Belçikalı mı anlatacak, bir Amerikah'dan mı ;ğreneceğiz, bir Fransız'dan mı, Ermeni asıllı bir Fransız'dan mı eğleneceğiz Türk'ü?
Hulki Cevizoğlu- Öğrenmişiz.
Suat Yalaz- Hayır, ben kendi imkânlarımla araştırdım. Ama, ne kadar kendi imkânlarımla? Bakın, şimdi ortaya çıkıyor ki, bizim bulduklarımız bütün bu bulgular yabancılardan öğrenmişiz. İlk Türk Romanı "Gökbayrak" Leon Kahun diye bir Ermeni asıllı yazarın kitabıdır. Oralardan buldum ben bu isimleri diyebilirim. Şimdi, tarihçi dostlarımıza sormak istiyorum; bir kere Sabah gazetesinde Zeynep Göğüs arkadaşımız demişti ki, "Ben Moğolistan'a gittim, orada Orhun Barkı Kitabeleri'ni gördüm, öyle ahım şahım bir şeyler değil, adam boyu taşlar bunlar ve Orhun Barkı Kitabelerinde Bilge Kağan'ın adı da geçmiyor, Türk de denmiyor, hiç öyle bir şey yok. Bizimkiler nereden bulmuş, uydurmuş bunları" diye gazetede yazı yazdı ve benim o güvendiğim Orhun Barkı Kitabeleri birdenbire yıkıldı benim dünyamda.
Hulki Cevizoğlu- Kâzım Bey'e sorunuz var mı?
Suat Yalaz- Soruyorum; Orhun Barkı Kitabeleri okundu mu, orada Bilge Kağan'ın adı geçiyor mu, "Ey Türk, titre ve kendine dön" lâfı nerede okunmuş, nerede bulunmuş? Orhun Barkı kitabeleri okundu mu, Türk lâfı geçiyor mu orada? Ben bekliyorum.