İMRALI KATKI SUNACAKSA DEĞERLENDİRİLMELİ
Diyarbakır'a bayram ziyareti için gelecek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gelişi öncesinde CHP Genel Başkan Yardımcısı ve MYK üyesi Mesut Değer ANF'ye konuştu.
CHP'nin hazırladığı Kürt raporunu Haziran 2011'den önce Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu tarafından Diyarbakır'da kamuoyuna açıklanacağını belirten Mesut Değer, Kürt sorununun çözümü konusunda Öcalan'la görüşülmesinden yana olduğunu söyledi.
''Teşkilatlarımız CHP-BDP ittifakına sıcak bakıyor'' diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Mesut Değer'in ANF'nin sorularını yanıtladı. Dikkat çeken değerlendirmeler yapan Değer'in açıkalmaları şöyle:
''12 Eylül referandum öncesi genel başkanımız Batman, Tunceli, Elazığ, Bingöl, Van illerine gezi düzenlemişti, programının yoğunluğu nedeniyle Diyarbakır'a gelememişti. Genel Başkanımız Diyarbakır'a halkla bayramlaşmak, bütünleşmek için geliyor.
Kürt sorunu CHP'nin öncelikleri arasında. Biliyorsunuz yurt dışında en son Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ile görüştü. Talabani ile daha önce yaşanan bazı olumsuzlukları bir kenara bırakıp görüşmede bulundu. Genel Başkanımızın bölgeye ilişkin genel afta dahil söylemleri oldu.
Diyarbakır'a yapılacak gezi, Genel Başkanımızın ilk gezisi olacak. Bu geziyi bir siyasi çalışmadan ziyade Diyarbakır halkı ile bayramlaşma olarak değerlendirmek lazım.
Genel Başkanımız parti binamıza gelecek, burada basın toplantısı yapacak. Ardından halkla buluşma gerçekleştirilerek halkın bayramını kutlayacak.
Halkın sorunlarını dinleyecek, sonra bir yemeğimiz olacak. Ticaret Borsası'nı ziyaret ederek bölgenin sorunlarını dinledikten sonra Siverek ve Hilvan'da halkla bayramlaşıp Urfa'ya hareket edecek.
KÜRT, RADİKAL, MUHAFAZAKAR YAPI CHP ÇATISINDA İKTİDARI HEDEFLEMELI
Bölgedeki il ve ilçe teşkilatlarımızın CHP-BDP ittifakına sıcak baktığını söyleyebilirim. Benim şahsi düşüncemi sorarsanız, Türkiye'de BDP, DSP, İşçi Partisi ve bunun yanında illegal de dahil 64'e yakın sol parti var. Bütün sol partilerin ve de diğer partilerin CHP çatısı altında bir araya gelerek siyaset yaparak iktidar olmaları lazım. Kürtleri, radikal ve muhafazakar ve sol partileri kucaklayarak, onların CHP içinde kendi kimlikleri ile ayrım yapmadan siyaset yapma olanağını sağlayarak önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde CHP'nin iktidara gelmesini sağlamak lazım.
Her bir bireyin kendi özgürlüğü için, hukuk alanındaki dokunulmazlığı, hukuk alanında saldırıya uğramaması, refah düzeyinin yükselmesi ve her bireyin sosyal devlet anlayışı gereği sahiplenilmesi açısından bir birliktelik şart bence.
Türkiye'de yaşanan bir iktidar sorunu var ve bunu ancak geniş bir yelpaze ile iktidara taşıyarak çözmek mümkün.
Sayın Hanefi Avcı gayri resmi olarak 5 bini kişinin telefonlarının dinlendiğini koyuyor ortaya. Bu dinlemelerin de isme göre değil, imei numarasına göre, hukuksal bir karar olmadan yapıldığını söylüyor. Düşünün bu kişiler dinlenmiş, önlerine dosyalar konulmuş, şantaj yapılmıştır. Bu kişiler sindirilememişse bunlara ait ses ve görüntüler internette yayınlanmıştır. Bu tabiî ki korkunç bir tablodur.
Her bireyin insanca, insan onuruna yaraşın bir şekilde yaşaması için CHP çatışı altında birleşmeleri gerekir diye düşünüyorum. Bu bir seçim ittifakı olarak algılanmamalı. Kendi programları ve düşünceleri ile gelip CHP altında siyaset yapmaları, bizim de CHP olarak bunların siyaset yapmalarına olanak sağlamamız lazım. Bu oluşumlar adayını gösterebilmeli, görüşünü, düşüncesini özgürce anlatabilmeli, savunabilmeli, seçim bölgesinde düşüncelerini kamuoyu ile paylaşabilmeli, kendi bölgesinde kendini ifade edebilmeli. Sorunlarını da TBMM'ye taşıyarak, bunları CHP iktidarı içinde çözmeli. Kürt sorunu da buna dahil.
Benim bu düşüncem bir ittifakın dışında, daha büyük bir çerçeve içinde ele alınması gerekir. Bunun için herkese sorumluluk düştüğüne inanıyorum.
MESUT DEĞER CHP’Yİ PKK ÇİZGİSİNE Mİ GETİRİYOR?
Sadece BDP ile bir seçim ittifakı görüşmesi diye bir şey yok. Bu sayın Selahattin Demirtaş'ı yurtdışında iken söylediği bir görüş. Olması gereken dar bir ittifak değil, CHP'nin iktidara taşınmasıdır. Bu da seçim işbirliği, seçim ittifakı veya seçime birlikte girmek değil de, az önce belirttiğim şekilde herkesin bir sorumluluk altına girerek CHP çatısı altına gelmesidir.
Daha ortada bir şey yokken, bir görüşme yokken bazı medya grupları ve bazı siyasi görüşler alelacele ateş püskürmeye başladı. Basında yazılıyor, 'Mesut Değer'in ismine dikkat edin, Mesut Değer CHP'yi PKK çizgisine getiriyor' diye...
Biz Türkiye'nin bütünlüğü ve Türkiye'yi geleceğe taşıyacak bir projeden bahsediyoruz. En önemli sorun da Türk-Kürt kardeşlerimizin her iki toplumda da bir arada yaşama olanağının sağlanması gerekir. Bir arada yaşama koşullarını yaratmadığımız zaman önümüzdeki süreçte çok daha büyük sorunlar yaşayabiliriz. İşte şimdiden görüyoruz ve yaşıyoruz. Batıda kira vermede sıkıntılar var. Bir olay olduğunda Kürtlere yönelik olarak yapılanları görüyoruz. Bunların tamamı topluma yansıyor.
Bir arada yaşamayı öğrenmemiz lazım. Birilerinin, partiler içindeki bazılarının bir takım söylemlerini önemsememek lazım.
KÜRT RAPORU DİYARBAKIR’DA AÇIKLANACAK
Genel Başkanımızın ziyareti sadece bayramlaşma ziyaretidir. Eğer bir beklenti varsa partimizin Kürt sorunu konusunda kurduğu bir komisyon var. Bu komisyon çalışmalarını sürdürüyor ve hazırlanacak olan rapor gelecek yıl seçimlerden önce tamamlanmış olacak.
Bu rapor bittiği zaman gelip Diyarbakır'da bunu Türkiye'ye açıklayacağız.
Mesela türbanla ilgili Genel Başkanımız düşüncelerini her yerde açık açık anlattı. Bunun ötesinde bir şey beklemek doğru değil. Diyarbakır gezisi de öyle. Diyarbakır önemlidir tabiî ki. Diyarbakır'da halkla kucaklaşma bir ilk adım.
KİMLİK ŞEREFTİR, NAMUSTUR, ONURDUR
Şu bir gerçektir. CHP olmadan Kürt sorunu çözülemez. CHP'nini tarihsel süreci var. CHP kurumsal bir partidir. Bunu bürokraside de, TSK'da da, CHP'ye oy vermeyen kesimlerde de görmeniz mümkün. Diyarbakır'daki bir boyacı da CHP'yi bilir. Türban konusunu da, Kürt sorunundu da, diğer sorunları da Türkiye'de çözebilecek tek parti CHP'dir.
Hazırlanan Kürt raporu konusunda ayrıntıları vermem mümkün değil. Ama tamamlandığı zaman zaten kamuoyu ile paylaşılacak. Genel Başkanımız bu konudaki görüşlerini belirtmiş. Bir genel affın çıkmasından yana olduğunu belirtmiş. Genel başkanımız Tunceli ve ardından Batman'daki gezilerinde de bu konudaki görüşlerini dile getirdi. Kimliğin tanınması konusunda görüşleri belli. Kimlik şereftir, kimlik namustur, kimlik kişinin onurudur. Onun için kimlik üzerine, kültürel haklar üzerine, ekonomik haklar üzerine, Kuzey Irak ile ilişkiler üzerine, Suriye, Iran üzerine, yurtdışında yaşayan Kürtler üzerine inceleme ve çalışmalarımız var. Rapor bittiğinde genel başkanımız bu raporun detaylarını gelip Diyarbakır'da açıklayacak. Ve bu seçimlerden bu konuları da kapsayacak.
‘PKK’Yİ SİLAHSIZLANDIRAYIM’ DEDİĞİNİZDE SORUNU ÇÖZEMEZSİNİZ’
Hazırlanan Kürt raporu ile ilgili komisyonda olmadığım için bir şey diyemiyorum. Rapor hazırlanıp yönetimimize geldiğinde eksik olan yada değinilmesi gereken başka bir şey olursa ben de katkı sunarım.
1900'lü yıllardan günümüze gelene kadar bir Kürt sorunu var. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor. 1980 ve geldiğimiz 2010 yılı itibariyle de PKK ve PKK'nin sorunu var. PKK ayrı Kürt sorunu ayrı. Ancak 2010 yılına geldiğimizde Kürt sorunu ile PKK sorunu içiçe geçmiştir.
Şimdi, 'Ben PKK sorununu çözeyim, terör sorununu çözeyim, PKK'yi silahsızlandırayım' dediğiniz zaman, sorunu çözemezsiniz. Bir müddet yol gidersiniz ancak. Ama Kürt sorunu arkadan tekrar gelir. Ama iç içe geçtiği için PKK sorununu çözerken, Kürt sorununu da çözmeniz lazım. Bunun sadece askeri değil, siyasal boyutu var, sosyal boyutu, ekonomik boyutu var, kültürel haklar yönünden boyutu var ve en önemlisi de Türkiye boyutu var.
81 ili ve 73 milyonu kapsayan bir sorun bu. Onun için Kürt sorunu ve PKK sorunu içiçe girmiş. Bunu ayırarak, tasnif ederek çözmek gibi bir düşünce doğru değildir. Benim şahsi görüşüm ikisini de birlikte çözmek gerektiği yönündedir.
AKP GİDERSE, KÜRT VEKİLLER MEMLEKETLERİNE GİDEMEZ
Şimdi Başbakan diyor ki, 'Ben Kürtlerin büyük çoğunluğunun oyunu alıyorum. 70-80 milletvekili çıkarıyorum ve Kürtler yanımda' diyor. AKP iktidardan düştüğü zaman, AKP'den seçilen Kürt milletvekilleri yarın illerine gidemez. Ve bu kişiler bölgedeki Kürtlerin desteğini alabilecek bir güce, yapıya sahip değil. Onun için 'Kürtlerin çoğunluğu beni destekliyor, bu kadar milletvekili çıkarıyorum bölgeden' demek de doğru değil.
İMRALI KATKI SUNACAKSA DEĞERLENDİRİLMELİ
BDP, 'Muhatap sadeci İmralı’dır' yaklaşımı içerisinde. İmralı da önemli bir kavramdır. Bu İmralı kavramını da çözmek gerekir. Benim şahsi görüşüm, Kürt sorununu çözümü konusunda İmralı katkı sunacaksa değerlendirilmelidir, katkı sunmayacaksa değerlendirilmeyebilir. Kürt sorununun çözümü konusunda bunu ayrı olarak ele almak lazım.
Örgütün silahsızlandırılması konusunda da değerlendirmek lazım İmralı’yı.
Şimdi bölgede siyasi görüşü ne olursa olsun Kürtler kendi kimliğini ifade edebilmeli, kendi kimlikleri ile onlara yaşama şansı verilmeli.
Bu sorunun çözüm yeri meclistir. Tüm görüşleri temsil eden siyasi partiler bunu meclis çatısı altında tartışarak çözmeli.
BDP’NİN GRUBUNDA KÜRTÇE KONUŞMASI DOĞRU
Hukuktaki ilke şudur: Yargıda Türkçe bilmeyen bir kişi tercüman vasıtası ile savunmasını yapabilir. Ve bu savunma geçerlidir. Bir Türk de İngiltere'de bir suç işlediği zaman yargılanınca Türkçe tercüman talep etme ve kendi diliyle savunma yapma hakkına sahiptir. Uluslararası hukuk kurallarıdır bunlar.
Mecliste BDP grubu Kürtçe açılış konuşmasını yapmıştı. Bu konuda da benden bir Tv kanalı görüş aldı. Doğru olduğunu söyledim. Bir parti kendi grup toplantısında böyle bir konuşma yapabilir. Belki genel kurulda Türkçe dışında bir dilde konuşulmasına bir kıstas getirilebilir.
'Kişi kendi kimliği ile kendisini ifade edebilmelidir' dediğimiz zaman, bu kişilerin meclise gönderdikleri vekilleri de kendi grup toplantılarında bu dilini konuşabilmeli. Çünkü o insanlardan oy almışlar.
TRT ŞEŞ YASADIŞI
Örneğin TRT Şeş kuruldu. Bunun yasal bir dayanağı da yok. Yasal değil ve hukuksal boyutu yok. Göstermelik olarak bir şeyler yapmak veya insanları kandırmak-avutmak doğru değildir. TRT Şeş'in hukuksal alt yapısı çözülürse, Kürtçe savunma gibi konular da çözülür. Çözülmezse işte yargıda böyle sıkıntılar çıkar. Şimdi yargılanan kişi kendi diliyle kendini savunmak istiyor. Bu çok doğal. Ama bir yandan TRT gibi bir kanalda yayın yapacaksınız, diğer yandan da aynı dilde savunma yapmak isteyenlere ya da grup toplantısında konuşanlara tepki göstereceksiniz. Bu çelişkidir. Bazı şeyleri hukuksal bir zemine oturtmadığınız zaman böyle sıkıntıların çıkacağını önceden görmeniz gerek.
TRT Şeş'te Kürtçe yayın yapıyorsunuz, ama mecliste grup toplantısında Kürtçe konuşulunca 'Yasak' diyorsunuz. Bu olmaz. O zaman TRT Şeş'i de kaldırmanız gerekir.
AMASYA'NIN ELMASI, YARGISIZ İNFAZLARDAN DAHA ÖNEMLİ
2002 yılı Aralık ayında mecliste faili meçhul cinayetler, köy boşaltmaları, yargısız infaz gibi bölgede yaşanan birçok sorunu içeren araştırma önergelerini ben verdim Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne. 2007'ye kadar gelinen süreçte ise mecliste idare amirleri, meclis başkanı toplantı yapar o hafta gündeme hangi konunun alınmasını belirler.
Bu 5 yıllık süreç içerisinde benim verdiğim bu önergelerim hep ikinci sırada kaldı. Amasya'nın elması, Tuz Gölü'nün tuzu gibi bir sürü araştırma önergeleri hep birinci sıraya çıktı ama verdiğim faili meçhul cinayetler, köy yakmalar, yargısız infazlar birinci sıraya gelip de ele alınmadı mecliste. Önergelerimiz birinci sıraya alınmadı ve öyle kaldı, bitti.
En son bir araştırma önergesi sunduk. 1987-2002 OHAL dönemini kapsayan bir araştırma önergesiydi. OHAL döneminde yaşanan sorunları bir tablo halinde çıkardım.
OHAL DÖNEMİNDE UYUŞTURUCUDAN 150 MILYAR RANT SAĞLANDI
OHAL sürecinde Diyarbakır DGM'de 49 bin kişi yargılandı. Bunu aileleri, yakınlarını hesaplayarak onla çarpsanız yaklaşık 500 bin insana tekabül ediyor.
Bu süreçte yaşanan çatışmalarda 36 bin ölü, 18 bin yaralı var. Bunların içerisinde PKK'li, köy korucusu, asker, sivil vatandaş ve polis var. Bunlar resmi rakamlar. Ancak gayri resmi rakamlara baktığınızda korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. Ben önergemde 1987 ile 202 yılında yaşanan bütün olayların araştırılmasını istedim. O süreçte kim kusurlu ise, kim hatalı ise ortaya çıksın istedim. 1994 yılında bölgedeki uyuşturucu trafiği bölgeden geçerken yüzde 10'dan birden bire yüzde 40'a çıktı.
150 milyar doların üzerinde bir rant piyasası oluştu. Sonraki süreçte mahkemelere yansıyan davalarda resmi araçlarla uyuşturucu taşındığı ortaya çıktı.
‘BABAM KORUCULUĞU KABUL ETMEDİ’
Zaman aşımına bakılmaksızın görevli kişi veya kişiler kim ise, zaman aşımına bakılmaksızın meclis araştırması açılmasını istedim. Bunlar yapılmadı. Yapılsaydı OHAL dönemindeki o karanlık dönem hepsi ortaya çıkacaktı.
En önemli süreç 93 yılıydı. İşte deniliyor Turgut Özal vefat etti. 33 er şehit edildi. Cem Ersever öldürüldü. Uğur Mumcu öldürüldü.
Bunların yanısıra, bu tarihte bölgeye bakın. Buralarda neler oldu. 1995 yılında Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürü olunca bölgedeki bütün ağaları topladı ve köy koruculuğu yeniden dayattı. Bizim aile aşiret olarak bölgede köy koruculuğunu kabul etmeyen tek ailedir. Babam kabul etmemişti.
BAŞBAKANIN GÜCÜ YETİYORSA OHAL DÖNEMİNİ SORGULASIN
Tansu Çiller'in başbakanlığında bir açıklama yapıldı. Terörle mücadele sertleştirilecek ve gereken cevap verilecek denildi. Ardından Lice'de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın öldürüldü. Ondan sonra Lice'yi yerle bir ettiler. 640 ev ve işyeri tarandı, tahrip edildi. Ve bölgede faili meçhul cinayetler arttı, yargısız infazlar başladı, insan hakları ihlalleri korkunç bir boyuta vardı, köyler yakılıp yıkılmaya başladı.
İnsanlar emniyetten hak aramaktan korkar hale geldi, insanlar akşamları evlerine kapandı ve kimse kimseyi soramaz bir duruma geldi.
DYP Genel Başkanı Başbakan Tansu Çiller, 'PKK'ye yardım eden sanatçı ve işadamlarını biliyoruz' dedikten sonra aynı yıl Kürt işadamları öldürülmeye başlandı. İstanbul-İzmit-Hendek-Sapanca'da başta Behçet Cantürk olmak üzere 20'nin üzerinde işadamı öldürülmeye başlandı. DYP'nin şahin kanadı 94 yılında 'PKK meclistedir' deyince, DEP'li milletvekilleri apar-topar gözaltına alınıp hapishaneye konuldu.
Yaşanan yargısız infazlar, köy yakmalar, faili meçhuller OHAL döneminin bir ürünü. Bu dönemi iyi irdelemek lazım. Kürt sorununun çözümünde en önemli faktör OHAL döneminin masaya yatırılmasıdır.
Başbakan dedi ki, 'Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Her konuyu masaya yatırmamız lazım. Hesaplaşmalıyız, çok konuşmalıyız." Gücü yetiyorsa bunu yapsın.''
- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=36257