Darbe Gerçekleşseydi Sn.Erdoğan'ı Kim Öldürdü Diye Bilecektik?
İktidardan indirilmiş tarihte bildiğimiz kim varsa, ister kral ister padişah ister başbakan, bunu yapanlar kendilerini saklamayı başarmış, iktidardan indirilen kişinin taraftarları öfkeyle ona saldırsın diye suçu bir başkasına atmışlardır. Böylelikle toplumda sürekli çatışma hali yaratılmış, bu çatlaktan yeni mevziler kazanmışlardır. Hatta darbe kumpaslarında bile kurulan mahkemelerde delillere bakmadan suçlu diye gösterilenlerin gerçekte İngiliz hükümetinin ortadan kaldırmak istediği değerli siyasilerimiz olduğunu anlarsınız.
Bütün bildiğiniz darbeler için ezberinizdeki iftiraları silecek kadar bilgi artık her yerde var, isteyen ulaşabilir. ABD ve İngiltere arşivlerinin açılmasını beklemeniz gerekmez.
2016’da bugün, bir tarih yaşamakta olduğumuz 15 Temmuz sonrasında, toplum olarak bir bilinç sıçramasını da yaşamaktayız. Bu nedenle geçmişin yalanlarını anlatmak şimdi daha kolay. Onun için yazımın başlığını bunu düşündürtecek şekilde soru olarak seçtim.
Evet, darbe gerçekleşseydi Sn.Erdoğan’ı kim öldürdü bilecektik?
Darbe bildirisinin altındaki imza sahibi kimse o. “Yurtta Sulh Cihanda Sulh Komitesi” diyordu, isim yok ama ucu açık komite, aklına gelen bütün Atatürkçüleri koy içine, değil mi? Hele bir de Genel Kurmay Başkanı darbe bildirisini imzalasaydı, Türk ordusuyla halk asıl o zaman karşı karşıya gelecekti.
Tayyip Bey de başına gelenlerden bu dersi almış olmalıdır. Artık Menderes’i asanlar diye başlamaz herhalde. Fakat, dünya ne kadar enteresan. Eğer darbe gerçekleşmiş olsaydı kendisi ölecekti ama topluma vaat ettiği bütün din devleti, şeriat yasaları, Din okulları, ilkokullara bile mescit açılması, kız erkek ayrı sınıflar, cemaatlere serbestlik, vesair hayalleri gerçekleşecekti. Ne tuhaftır, darbede ölseydi gerçekleşecek olan her şey ölmediği halde yine gerçekleşiyor, hem de çok daha hızlı, hem de parlamentoda tartışılmadan, hiç muhalefetsiz biçimde... Üstelik tek parti diktatörlüğü dediği dönemde olmadığı kadar antidemokratik şekilde.
Yine ne tuhaftır, Menderes’i siz astınız diye sitem ettiği insanlar onu kurtardı ve ne çare onların da aynı asimetrik darbe mağduru olduklarından habersiz yaşadı.
Küresel darbe üretim merkezlerinde ince ince planlanmış bir savaşın ortasındayız, daha çok darbe göreceğimizi tahmin etmek zor değil, yeni yalanlara hazır olmalıyız.
Abdülaziz’in ölümü geliyor aklıma. Tahttan indirilmiş Abdülaziz göz hapsinde tutulduğu sarayda bir gece bilekleri kesilmiş olarak bulundu ve onu öldürmekle suçladıkları Mithat Paşa, Şeyhülislam Hayrullah Bey, Hüseyin Avni Paşa (mahkemede ölüsü yargılandı), Mütercimler Efendi ve Ali Bey (Namık Kemal’in kardeşi) Yıldız Mahkemesinde idama mahkûm edildi. Şimdi soruyorum, sizce Abdülaziz’i bunlar mı öldürdü, yoksa aslında bu isimleri ortadan kaldırmak için mi Abdülaziz öldürüldü?
İngilizlerin parmağını görmeniz için ipucu vereyim; Mithat Paşa köylüyü İngiliz tefecilerinden kurtarmak için Köy Sandıkları kurmuştu, Hüseyin Avni Paşa Karadağ savaşını İngiliz komutanı saf dışı ederek kazanmış ve İngilizler onun hakkında “Bu paşayı bertaraf etmeden Osmanlı’yı Sevr’e götüremeyiz” demişti. Şeyhülislam Hayrullah Bey de Abdülaziz’in İngiliz prensesleri için saray yaptırmasına karşı fetva vermişti. Yeterli ipucu var.
Eğer Sayın.Erdoğan hal edilmiş olsaydı darbe mahkemesi Jön Türkler’in devamı kabul ettikleri Kemalistlere ne ceza kesecekti, tahmin edersiniz. 1881 Abdülaziz’in halli ile aynı.
Bakın, yaydıkları yalanlar devam ediyor; Mithat Paşa sandıktan para aldı, Hüseyin Avni Paşa darbe geleneğini başlattı... Değersizleştirmeye devam; Kızkulesi önünde 48 saat bekleyen Taif gemisi halkın gelmesi için orda bekledi, halk gelmedi...
Hangi birini düzelteyim. Mithat Paşa İzmir’de sığındığı Fransız elçiliğinde Cezayir’e karşılık Osmanlıya teslim edildi, sonra da iki Fransız gemisi eşliğinde Hicaz’a götürüldü. Kızkulesi önünde o iki geminin gelmesini beklediler, halkın gelip onu kurtarması için değil. Taif Kalesinin zindanında onu Abdülhamit’in boğdurduğunu yaydılar, oysa bu öldürme olayının da Fransız işi olduğu aşikârdı. Cezayir’e karşılık teslim alındığı halktan gizlenince yalanlar arkası sıra dizildi, başka türlüsü kimsenin aklına gelmedi, Bardakçı’nın da.
Bir de Milattan Önce örneği vereceğim. Darbenin ilk günlerinde yine Bay Bardakçı bir kanalda şöyle bir laf etti; “Oğuzlarda da darbe vardı, Mete Oğuz’un babasını zehirleyerek öldürdüler” dedi. Yaaa.... Demek Mete Oğuz’un babasının kim olduğunu biliyor, dedim. Roma kaynaklarında Mete Oğuz’un Miletli Pontus kralı V.Mitridate’nin oğlu VI.Mitridate olduğu, Sinop’ta doğduğu ve Rize’de büyüdüğü yazılmaz, ama babasının yemeğine zehir katan annesi Lazika (Laodike) tarafından öldürüldüğü yazar. Bardakçı onların yazdığı gibi konuşuyor
Açayım. Kraliçe Lazika oğlunu da zehirlememeleri için Rize’ye Eyzi (Oğuz) dayılarının yanına gönderdi. Mete Oğuz Ayder/Haydar yaylalarında büyüdü. İlk eşi dayısının kızı olan Lazika idi. (Şaman kültüründe akrabadan evlenmek yoktu, kardeşiyle evlenmek gibi yasaktı, o nedenle bu evlilik kaynaklarda kızkardeşiyle evlendi şeklinde geçer.)
Zehirlenmeye karşı panzehir icad etti, üzerinde deneli, ölümsüz kral oldu, 22 Oğuz boyunu birleştirdi 48 yıl Sezar’la savaştı, Romalı tefeci Yahudi bankerleri Efes’te öldürttü (MÖ.88) ve Roma’nın en büyük düşmanı oldu. Büyük dedesi 1.Mitridate de Ordu şehrinin Kurul kalesinde 8 Pers kralıyla Kurul toplayıp kurduğu Birleşik Orduyla İskender’in Ege’de bıraktığı yağmacı Atina ordularını Efes’ten denize dökmüştü(MÖ.305). Mustafa Kemal de İzmir’den denize döktü, ne tesadüf!
Bay Bardakçı Osmanlı sarayında türlü entrika kadınlarını iyi bilir de Ordu Kurul Kalesinde heykeli bulunan kadın sultanımızın Mete Oğuz’un annesi Lazika/Laodike olduğunu bilmez. Adı Lazika, Lat/Kibele inanışlı, Doğu Karadenizli ve Amazon ordular kurmuş olduğuna işaret eder. Samsun’a Amizos (Amazonlar) adını bırakan kraliçemizdir. İşte Ordu Kurul Kalesinde yeni bulunan heykeli:
Amazon kraliçemiz Lazika’yı saygıyla anıyorum.
Ordulular onu 29 Ekim’de ziyaret etmeli. Çünkü şehre adını veren Ordu kurma geleneğimizin anasıdır. Türk Ordusu ve Atatürk nasıl ki 29 Ekim’de Türk milletine bir Cumhuriyet hediye etmişse, ana kraliçemiz Lazika ve Mete Oğuz da bize Millet olma ve Ordu kurma geleneğini hediye etmiştir.
Bizim maalesef Tansu Çiller gibi adı darbelerle birlikte anılan kadın yöneticilerimiz de var. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Tansu_%C3%87iller) Özgeçmişinde babasının nereli olduğu yazmazken her nedense annesinin Selanikli olduğu yazıyor, anne soyu daha önemli demek ki. Saraya sokulmuş entrikacı kadınlar gibi, burnunu sokmadığı şey kalmamış, onu meclise sokan Demirel bile ondan yaka silkmişti. Yüce Divanlık olmuş, az farkla yırtmıştı. Bugün yeniden 28 Şubat’la birlikte adı telaffuz edildiği halde, bir türlü ifadesi alınmıyor, dokunulmazlığı olan tek kişi o.
Dönelim darbe gerçekleşseydi sorumuza.
Minareyi çalan kılıfını çok iyi hazırlamış.
Şu ders kitaplarının da kılıfı çok iyi hazırlanmış, bir türlü dikkatleri onlara çekemiyorum. Bu sıralar Matematik 1.sınıf kitabı (3 kitap) üzerinde çalışıyorum. Çözemediğim ne şifreler var, anlatamam. Bir sayfada güya çocuğa haftanın günlerini öğretecek, takvime bakarak cevap vermesini istiyor; “10 Kasım .... günüdür”, “4 Nisan ....... günüdür.” Haydi çözün bakalım. 10 Kasım sıradan bir güne indirildi. Diğerinin iki şekilde cevabı var; 2016 takviminde 4 Nisan Pazartesi günüdür, ama acaba bu da bir özel gün mü diye aklına takılır da internete bakacak olursa, meğer bir Hıristiyan takvimine göre artık gün imiş. Yaa.... Biz de sadece İngilizce dersinde misyonerlik var sanıyorduk.
Türk Milli Eğitimini yabancıların planlamasına verirsen çocuğuna ne öğretileceğine onlar karar verir. Eğitimde darbe çoktan gerçekleşti, beş yıl sonra 2023’de kitaplarda bizden bir şey kalmayacak, atı alan Üsküdar’ı geçti bile.
Tayyip Bey öldürülseydi bunu kimin üzerine yıkacaklardı biz daha onu konuşuyoruz.
Vaktinizi aldım, özür dilerim.
Ben de zaten Cumhuriyet Bayramında evine bayrak asan okurlarım için yazmıştım.
Eğitimci-Yazar Mahiye MORGÜL, 27 Ekim 2016
http://www.mahiye.net
mahiye@gmail.com