DEVLET Mİ DEDİNİZ ?
Devlet üzerine çok yazdığımı biliyorum.
Ancak bir o kadar daha yazsam, konuya henüz girmiş olacağımı da biliyorum.
Devlet ‘kuramları’nı sıralayacak ya da kendimce bir tanım verecek değilim. Ki, tanım yapmanın ne denli özen ve bilgi gerektirdiğini bilenlerdenim.
Ancak, Türkiye’de sıklıkla dillendirilen, bir sözde tanıma değinmeden geçmek olmaz.
Yineleyecek olursak ; « Devlet, veri bir toplulukta, meşru şiddet tekelini elinde bulunduran kurumdur ».
Max Weber’in geçen yüzyılın başında yaptığı bir tanım bu.
Ancak tanımı yapan insanın bu tanımla anlatmak istediğinin ayrıntılarını bilmeden, bir ayet gibi, bir hadis gibi, ya da güya bir ‘bilimsel yasa’ imiş gibi analşılıp/anlatılmasına şaşırmamak olası değil.
O helde, bu hadissel ya ‘bilimsel’ tanımı veren Max Weber’e biraz yakından bakmak gerekmektedir.
Her şeyden önce, Max Weber’e göre, henüz evrensel ve kesin bir geçerliliği olan sistemleştirmeden sözedilemeyeceğine için, sosyolojinin bilimselliğinden de sözedilemeyebilecektir.
Yani, onun tanımını ‘en bilimsel’ olarak geveleyenler, tanımı verenin ‘bilimsel’ olduğundan emin olmadığını bilmemektedirler.
Julien Freund’un anlatımına göre (*), Weber sosyoloji incelemelerine genel ve felsefî kavramlarının (conceptions) sunumuyla başlamaktadır. Ancak onlardan bir birim (unité) yapılmasına karşıdır. Çünkü, o ‘sistem’ anlayışına karşıdır.
Bununla birlikte bundan Weber’in tutarsızlık içinde olduğu ya da eklektik bir yol izlediği anlamı çıkarılmamalıdır. Tersine kavramlarını büyük bir özenle tanımladığı ve onları bir sorunun değişik düzeylerine uyguladığı söylenebilir. Bunu yaparken de mantıksal tutarsızklıklardan, anlaşılmazlık ya da belirsizliklerden kaçınmaktadır.
Her ne kadar Weber’in sistemleştirmeye karşı olduğu söylenirse de, bunu bilimlerin o günkü aşamasında kesin bir sistem kurulamayacağı biçiminde ele almak gerekmektedir. Çünkü sürekli düzeltmeler ve yeni araştırmalarla ulaşılan değişiklikleri gözönüne almak gerekmektedir.
Bilim adamı kuşkusuz, belli bir dönemde edinilmiş bilgileri sistemleştirmeye çabalayacaktır, ama diğer disiplinlerdeki sistemleştirmelerle uyumlu ve tutarlı olmayı da gözetmek zorundadır. Sosyoloji gibi özgül bir displin alanında, bir bakış açısından bütünsel olarak görülen sistemleştirme bir başka bakış açısından öyle görülmeyebilir.
Yani, Weber’e göre, henüz evrensel ve kesin bir geçerliliği olan sistemleştirmeden sözedilemeyeceğine için, sosyolojinin kadük ve hatta bilimkarşıtı (antiscientifique) olduğu ileri sürülebilecektir.
O halde, bugün olsa olsa bir doğrultudan, bir ipucundan (fil conducteur) sözedilebilecektir.
Demek ki neymiş ?
Olsa olsa, o günlerde, yani 1910-20’lerde Devlet’in ‘Şiddet tekeli’ olduğu bir ‘ip ucu’ olarak verilebilirmiş.
Demek ki, 1930-40’larda, 1950-60’larda, 70, 80 ve 90’larda başka ‘doğrultu’lar ortaya çıkabilirmiş.
Yeni ‘ip uçları’ ya da ‘doğrultu’lar üzerine de çok şey söylenebilir.
Ancak, izleyen yazılarda, sadece Weber’in bu tanımını daha ayrıntılı olarak ele almayı gerekli görüyoruz.
Ki, ileri geri ya da gelişigüzel, ayet gibi, hadis gibi ve ya da ‘bilimsel’miş gibi gevenelenip durulmaya..
(Sürecek)
(*)Julien FREUND, Sociologie de Max Weber, Collection SUP, PUF, Paris, 1968
Ve bir not : Yarım kalan « Bunalımı Anlamak Üzerine » başlıklı yazı dizimizi kuşkusuz sürdüreceğiz, ancak bu ‘Şiddetli’ Devlet kuramına değinmek zorunluluğu araya girmiş oldu.