9 Kasım 2010 / Yeniçağ
Şerefinize Kraliçe!..
Savaş gemisinde kadeh tokuşturdu
Köşk’te, Büyük Şövalye Nişanı’yla ödüllendirilen Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül, o gemide onurlarına verilen resepsiyonda Kraliçe’yle kadeh tokuşturacak kadar mutluydu. İngilizlerin Gül’e olan ilgisi elbetteki bununla sınırlı kalmayacaktı ve kalmadı da...
Arslan BULUT
GÜL’ÜN şövalyelik SIRLARI
CFR ve Chatham House’dan Erdoğan’a tavır...
Amerika ve İngiltere Abdullah Gül’den yana
İngiltere’nin Chatham House kuruluşu Çanakkale Boğazı’nın işgal edildiği gün Abdullah Gül’e ödül veriyor. CFR ise Tayyip Erdoğan’ı gözden çıkardı...
Bugün 9 Kasım 2010! İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Chatham House” yani Kraliyet Uluslararası İlişkiler ödülü veriyor. Kraliçe 2008’de de Gül’e Büyük Şövalye nişanı vermişti.
Ödülü veren kuruluşun, Sevr Antlaşması’nın hazırlanmasında katkısı olması bir tarafa, 9 Kasım tarihinin İngilizler için bir anlamı var. Kendi incelemelerimiz ve değerlendirmelerimize geçmeden, olayı izah eden ki önemli yazıdan bahsederek başlayalım...
Müyesser Yıldız, odatv.com.’daki yazısında bu konuyu incelerken şu bilgileri verdi:
“Chatham House, nesmen 1920 yılında kuruldu. İlk yöneticileri de Paris Barış Konferansı, açıkçası Sevr’i hazırlayan ekipten şu iki isimdi; İngiliz Propaganda Bakanlığı’dan Robert Cecil ve siyasi-istihbarat bölümünden Orta Doğu uzmanı, halen Ermeni soykırım iftiralarına dayanak yapılan Mavi Kitap’ın editörü Arnold J. Toynbee...
Chatham House’dan 1 yıl sonra ABD’de de CFR-Dış İlişkiler Konseyi kurulur. CFR için, ‘Chatham House’ın kızkardeşi’ denir..
9 Kasım’ın İngilizler için ne anlamı var?
Chatham House ödülünün sponsorlarının, ‘İngiliz ve ABD petrol şirketleri, BAT (British-American Tobacco) ve bazı finans kuruluşları’ olduğunu da vurguladıktan sonra bir başka noktaya geçelim. 9 Kasım’ı mercek altına alalım. Ne tesadüf; Sevr’in çağdaş versiyonlarını, ‘demokrasi, hak ve özgürlükler’ kılıfıyla önümüze koyan AB’nin 2010 İlerleme Raporu da o gün açıklanacak!.. Bakalım hangi yeni dayatmalar, pardon ‘reformlar’ gelecek?!..
Ancak bugünün, neredeyse Chatham House’la yaşıt tarihi bir önemi daha var.
9 Kasım 1918, İngilizlerin Çanakkale Boğazı’nı işgali ve dahi İskenderun’la, Antakya’ya asker çıkardığı gündür!..” [/b]
BM Genel Sekreterliği ve Cumhurbaşkanlığı
Açık İstihbarat sitesinde yayınlanan konu ile ilgili incelemede ise mesele İngiltere ve Amerika açısından ele alındı.
İngiliz devletinin Abdullah Gül’e yönelik özel teveccühü bilinir.
Kraliçe II Elizabeth, kendisini 2 yıl önce İstanbul Boğazı’nda demirlettiği İngiliz donanmasına ait HMS İllustrious savaş gemisinde “huzura” çağırmış, Abdullah Gül de “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” sıfatı ile bu davete anında icabet etmişti. (İstanbul’un işgali sırasında aynı yere demirleyen İngiliz gemisinin adı da HMS idi)
Abdullah Gül, egemen bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak bu davetin sembolik değerini önemsemedi ve eşini yanına alarak Kraliçe Elizabeth’in huzuruna çıktı...
“Majestelerinin” mesajı bununla da kalmadı.
İngiltere’ye önemli hizmetler yapmış, “adanmış kişilere” takılan “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” nişanını Gül’ün yakasına kendi elleriyle taktı ki bu nişan, üç kraliyet tacı ve “Üzerinde güneş batmayan İmparatorluk” ifadesini hatırlatan güneş sembollerinden oluşmaktadır.
‘Cumhurbaşkanlığından uzak dur’ mesajı...
İşte bu İngiliz devleti, bu Abdullah Gül’ü bugünlerde yine onore etmeye çalışmakla meşgûl.
(...) 2012 yılında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı seçimi için Tayyip Erdoğan niyetini açıkça ortaya koymuşken, Abdullah Gül bu konuda nasıl bir tavır içinde olacağına ilişkin henüz renk vermedi.
Ancak, gerek görev süresinin tartışmalı hale gelmesinden, gerek ‘Başkanlık sistemi’ tartışmalarından son derece rahatsız olduğunu değişik vesilelerle bildirdi.
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı konusundaki heveskârlığını açıkça belli ettiği sırada, birileri Abdullah Gül’ün ‘BM Genel Sekreterliğine getirileceği’ söylentisini ortaya attı.
Vadedilen makam ne kadar prestijli olursa olsun, bu ‘görev dağılımı’ belli ki ne Abdullah Gül’ün, ne de kendisini Exeter Üniversitesi’nde yetiştirip şövalye nişanı takmış olan İngiltere’nin hoşuna gitti! Böyle bir görev önermesi ile Gül’e “Cumhurbaşkanlığı’ndan uzak dur” mesajı veriliyordu çünkü...
ABD ve İngiltere kimi istiyor?
İşte Chatham House bu gelişmeden sonra devreye girdi ve Irak, Kıbrıs, Ermenistan” gibi zorlama gerekçelerle (ki mutlaka Türk Milleti’nin bilmediği katkıları da olmuştur) Abdullah Gül’e ödül verilmesi kararlaştırıldı.
Londra’da yaşanan bu gelişmeler, kuşkusuz Tayyip Erdoğan-Cemaat-Washington cephesinden de dikkatle izlendi.
2 Kasım 2010 tarihli Zaman gazetesinde Abdülhamit Bilici, “Obama Erdoğan’a Küstü mü?”başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Washington’da Tayyip Erdoğan’a karşı bir hoşnutsuzluğun yükselmeye başladığına dikkat çeken Bilici, ‘İlk ikili ziyaretine Türkiye’den başlayarak önemli bir jest yapan Obama’nın hayal kırıklığı yaşadığını, hatta Başbakan Erdoğan’a kızgın olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bugünlerde Washington’daki favori ismin Cumhurbaşkanı Gül olduğunu dillendirenler de var’” diye yazdı.
Murat Yalçıntaş ve Ergenekon
Şu bir gerçek ki Washington ve Londra, 2012’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri ile sizlerden ve bizlerden daha yakın ilgileniyor...
Bir soru da şu:
Abdullah Gül’e yakınlığı ile bilinen Ankara Emniyet Müdürü’nün bir süre önce tutuklanmasının ve yine Gül’ün Exeter Üniversitesi’nden ‘ekol arkadaşı’ olan Nevzat Yalçıntaş’ın oğlu Murat Yalçıntaş’ın bir rüşvet olayı iddiasıyla tutuklanmasının...
Gül’ün uzun Ergenekon tutukluluklarına itiraz etmeye başlamasının...
Washington ve Londra merkezli bu süreçlerle ve de Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik güç savaşlarıyla ilişkisi var mıdır?”
Milli Görüş hareketindeki ayrışmaların perde arkası
Gazeteci Yavuz Selim’in ”Milli Görüş Hareketindeki Ayrışmaların Perde Arkası: Yol Ayırımı” kitabında ise ilginç bilgiler veriliyordu:
Hani Tayyip Erdoğan, Bozüyük’teki köşkte Halis Toprak ile de görüşmüştü ya. Meğer ilişkiler çok eskilere dayanıyormuş... Halis Bey, Erbakan Hoca’ya da nüfuz etmiş birisiymiş...
Bülent Arınç, Fazilet Partisi’ndeyken aday listelerinin nasıl hazırlandığını anlatıyor:
-Kimisi Halis Toprak’ı devreye soktu, Balgat kanalından listenin başına geçti. Kimisi Melih Gökçek kanalından geldi, listenin başına geçti!
Mehmet Bekaroğlu anlatıyor:
-Daha Refah Partisi kapanmadan Talat Halman, Fazilet Partisi kapanmadan da Güneri Civaoğlu, Milliyet gazetelerinde yazdıkları makalelerinde, Milli Görüş partilerinin kapatılmasının yetmeyeceğini, mutlaka bölünmesi gerektiğini söylediler; hatta nasıl bölüneceğini de ifade ettiler. Güneri Civaoğlu, 24 Eylül 1998 tarihli yazısında, bölünme konusunda Sayın Erdoğan’a bir misyon da yüklemektedir. Nitekim gelişmeler bu doğrultuda oldu. Bölünme, öngörüldüğü gibi bir proje olarak adım adım gerçekleşti.
SP Genel Başkanı Recai Kutan anlatıyor:
-Abdullah Gül, FP döneminde Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıydı. Dolayısıyla, özellikle dış ülkelerin temsilcilikleriyle, elçilikleriyle en yakın ilişkide olan bir arkadaş idi. Sonradan aldığımız intiba o ki, Gül’e karşı özel bir ilgileri ve sempatileri varmış. Bunu daha sonraları çeşitli vesilelerle gördük. Bizimle beraber çalıştığı dönemde bu durumdan herhangi bir gocunmamız da olmamıştır. Fakat sonradan Amerikalı makamların, “Acaba hangi isim bizimle en iyi uzlaşma halinde olabilir” diye özellikle seçim yaptıklarını ve Gül’e özel bir ilgi gösterdiklerini hissettik.
G. Fuller ile gizlice görüştü
Peki nereden geliyor Abdullah Gül’ün İngiltere ile bunca sıkı fıkılığı? Tarihçesine kendi incelemelerimizi hatırlatarak bir göz atalım.
1995 yılında İstanbul’da bir Kafkaslar Toplantısı düzenlenmişti! Toplantıda gazeteci olarak bulunuyordum. Ünlü CIA görevlisi Graham Fuller de oradaydı. Kendisinden bir röportaj talebim oldu, kabul etmedi.
Ertesi gün, Yenişafak gazetesinde Graham Fuller ile yapılmış bir röportaj çıktı! Bunun üzerine istihbarat servisleri ile diyaloğu iyi olan bir muhabire görev verdim. Graham Fuller, konferanstan ayrıldıktan sonra nereye gitmiş ve kimlerle görüşmüştü? Bunu araştırmasını istedim. Kısa bir süre sonra bilgi geldi: Graham Fuller, Topkapı’daki Yenişafak gazetesine gitmiş, röportajdan sonra o zaman gazetenin üst katında bulunan Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı’nda Abdullah Gül ile görüşmüştü!
Yıllar sonra bu durumu Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a “Neden böyle oldu? Bu kadrolar, nasıl böyle birdenbire değişim gösterdi? Siz, hepsinin hocası olarak onların bu değişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sorduğumda şu cevabı aldım:
“Bu arada önemli husus şudur: Maya çok mühim bir şey. Mayasız ekmek olmaz. O cevher sizde yoksa, ekmeği yapamazsınız.”
DSP’nin çökertilmesi sırasında Abdullah Gül ABD’de idi. İki kişiyle görüştü: CFR’nin beyni Morton Abramowitz ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman!
Tayyip Erdoğan da daha RP Beyoğlu İlçe Başkanı iken, Morton Abramowitz ile görüşmüş ve CIA’nın önemli şeflerinden Graham Fuller ile temasa geçmişti. Amerika’nın Adana Konsolosu Elizabeth Shelton, ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, ABD Büyükelçilik Müsteşarı Silwer Lawrens ve CIA görevlisi Kenny Bob ile de görüşüyordu!
312-2’den aldığı cezanın onanmasından bir gün sonra 28 Eylül 1998’de, ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, Tayyip Erdoğan’ı makamında ziyaret ederek, “Bu tür gelişmeler, Türkiye demokrasisine olan güveni azaltır” demiş ve Erdoğan’a destek vermişti!
Erdoğan’ın AKP’yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001’de İsrail Büyükelçisi David Sultan ile görüştüğü de basına yansıdı. Erdoğan’ın “Yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği” yolunda garanti verdiği de alenen yazıldı tekzip de edilmedi.
Abdullah Gül de bir taraftan İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan’ı makamında ziyaret ederek parti çalışmaları hakkında bilgi veriyordu!
Londra Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Türkiye Uzmanı Dr. Andrew Mango, Abdullah Gül’ün sık sık ABD ve İngiltere’ye giderek görüşmeler yaptığını açıklıyordu!
CIA şefi Graham Fuller de tam o sıralarda Türkiye’de artık Kemalizm’in modasının geçtiğini ve “ılımlı İslâm”a öncülük etmesi gerektiğini ileri sürüyordu! Fuller, “Fazilet Partisi’ndeki gençlerin baskın çıkacağı ve Yenilikçi Hareketin ılımlı İslâma liderlik yapacağı”nı söylüyordu!
Sonunda, dediği gibi de oldu. Tayyip Erdoğan gayrimeşru bir ara seçimle TBMM’ye sokuldu, AKP’nin başına getirildi. Bu arada kendisine Abdullah Gül vekalet etti. AKP’nin parti programı, yerel yönetimlere otonomi vermeyi öneren gizli bir CFR memorandumundan aynen kopyalanıp hazırlanmıştı. AKP, CFR’nin verdiği gizli programla kurulmuştu! Bunu yayınladığımız halde yargı organları harekete geçmedi!