BARZANİ'Yİ KİM KORUYACAK
Erdoğan’ın Toronto’da ABD Başkanı Obama ile yaptığı görüşmeden sonra “Kuzey Irak’a NATO” çağrısında bulunmasının ardından yeni bir öneri daha geldi.
“Çuvalcı komutan” olarak bilinen Irak’taki ABD güçlerinin komutanı Ray Odierno, “Kuzey Irak’a BM Barış güçlerinin konuşlandırılabileceğini” söyledi.
Erdoğan’ın NATO çağrısı ile ABD’nin BM Barış gücü çağrısı arasında Washington odaklı bir paralellik, daha doğrusu bir bütünlük var. Yani NATO ve BM önerilerinin iki ayrı düzlemde tek bir anlamı var. Bu düzlemlerden birincisi ABD’nin Kuzey Irak Planı düzlemidir; ikincisi de ABD’nin yenilgi ve geri çekilme düzlemidir.
1.. “ABD’NİN KUZEY IRAK PLANI” DÜZLEMİNDE NATO/BM ÇAĞRISI
Erdoğan’ın Kuzey Irak’a NATO çağrısının bir hükümet çağrısı olmadığının, bir devlet politikası haline getirildikten sonra yapıldığının altını çizelim öncelikle.
Konu önce Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ tarafında 21 Haziran’daki İpekyolu 2010 – General ve Amiral Semineri’nin açılış konuşmasında dile getirilmişti: “NATO’nun sadece coğrafi alanın sınırları içerisinde hareket etmekle yetinmeyip üye ülkelerin kolektif güvenlik çıkarlarının tehdit altında olduğu bölgelerde de aktif olması gerekmektedir”.
Ardında yapılan 24 Haziran tarihli MGK toplantısında da gündeme geldiği anlaşılan konu, Erdoğan tarafından 28 Haziran’da Toronto’da bir çağrıya dönüştürülmüştü.
“Kuzey Irak’a NATO çağrısı” konusu daha önce de gündeme gelmişti. O zamanki öneriyi daha etraflı aşağıda inceleyeceğiz ama yeri gelmişken belirterek geçelim: O tarihte Başbakan Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı olan Ahmet Davutoğlu, “Kuzey Irak’a NATO askeri gönderilmesine karşı olduklarını” söylemişti. (Yeni Şafak, 10.2.2007)
HOLBROOKE PLANI
Bu konudaki ilk somut öneri, ABD’nin şimdiki Afganistan-Pakistan Özel Temsilcisi Richard Holbrooke tarafından 2006 yılında yapıldı. NATO’nun Riga Zirvesi öncesinde “NATO’nun yeniden keşfi” başlıklı bir rapor hazırlayan Holbrooke, “Türkiye’nin Kuzey Irak’ı işgal etmesi olasılığını önlemenin en iyi yolunun bölgeye NATO gücü konuşlandırmak olduğunu” savunmuştu! (Hürriyet, 21 Kasım 2006)
Holbrooke’un Alman Marshall Fonu Yöneticisi Ronald D. Asmus’la birlikte kaleme aldığı raporda Kuzey Irak’a yerleştirilecek NATO askerlerinin yararları şöyle sıralanmıştı: “Türkiye’de Güneydoğu’ya sürekli saldırılarda bulunan PKK terör örgütünün ortadan kaldırılması için Kuzey Irak’ın işgalinden açıkça söz edenler var. Bu riski azaltmanın en iyi yolu Kuzey Irak’a NATO gücü konuşlandırmak. Böyle bir konuşlandırma diğer bazı amaçlara da (hangi amaçlar? – YN) hizmet edebilir.
Kürt liderlerle yapılacak bir anlaşma PKK’yı sınırlandırır. Bu, Türkiye’nin askeri operasyonunu önlemenin en iyi yoludur. İkinci olarak NATO askerleri Irak’taki iç savaşın hala barış içinde olan, istikrarlı ve yarı demokratik parçasına, Kuzey Irak’a yayılmasını önler”.
NATO gücünün ayrıca gerektiğinde ülkenin diğer bölgelerinde kullanılmak üzere tutulabileceği belirtilen raporda, benzer operasyonların Kuveyt’ten yapılmasının daha zor olacağına dikkat çekilmiş. Raporda, Irak’ın kuzeyine yerleştirilecek NATO gücünün son yararı olarak, “ABD Başkanı Bush’a Irak’ı tamamıyla gözden çıkarmadığı yolunda siyasal bahane sağlaması” sayıldı.
Ne kadar açık değil mi? Somutlarsak, Holbrooke ve Asmus “birincisi Türkiye’nin Kürdistan’ı imha etmek üzere Kuzey Irak’a girmesini engellemek için, ikincisi Arapların Kürdistan’a saldırısını engellemek için, üçüncüsü ABD’nin Kürdistan üzerinden bölge ülkelerine saldırabilmesi için, dördüncüsü de bölgede bulunma bahanesini sürdürebilmek için” NATO’nun Kuzey Irak’a yerleştirilmesini savunuyor!
NATO zirvesi için hazırlanan bu plan, bir başka gerçeği daha somut olarak göstermektedir. ABD, “Türkiye Kuzey Irak’a girmesin diye NATO’yu Kuzey Irak’a sokmayı” planladığına göre, NATO ve Türkiye’nin amaçları, hedefleri birbirinin tamamen zıddıdır. Dolayısıyla ABD ile Türkiye’nin de ulusal çıkarları tamamen karşı karşıyadır.
TSK’NIN KUZEY IRAK’A GİRMESİ ABD İÇİN EN BÜYÜK TEHDİTTİR
Dikkat edilirse ABD Planı’ndaki ilk madde en önemli maddedir ve diğer üç maddenin gerçekleşebilmesi bu maddeye bağlıdır!
- ABD, TSK’nın bölgeye (ama bu hedefle) girmesini kendisine yönelik en önemli tehdit olarak algılamaktadır. Öyle ki, ABD Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’taki bir Tugay’lık mevcudiyetini ortadan kaldırabilmek için çatışmayı da göze alarak, 11 Türk askerinin başına çuval geçirmişti.
ABD ile Türkiye arasında adı konulmayan ama 20 yıldır süren bir “Kuzey Irak Savaşı” yaşanmaktadır. 2002 bu savaşın Ankara aleyhine Washington lehine dönüşen ikinci dönemidir.
O dönemde Türkiye bu tehdit karşısında iki devlet politikası belirlemişti. Birincisi uluslararası ölçekte “Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasal birliğini” savunmak; ikincisi de ABD’den önce bölgeye girmekti!
2003’te ABD’nin Irak’ı işgal edeceğinin belirmesi, Türk Devleti’ni 2002 sonbaharında “Irak’ın kuzeyini işgal” planına sevketti. Böylece ABD’den önce bir oldubittiyle bölgeye girilecek ve ABD’nin Kukla Devleti’ne engel olunacaktı. Üstelik “işgal” Irak’ın toprak bütünlüğünü doğrudan savunduğundan, bölge ülkelerinden de tepki görmeyecekti. Bu konuda da gerekli anlaşmalar yapılmıştı.
Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin uzatılması tartışmaları da tamamen bu planla ilgiliydi. ABD “Ecevit hükümetini düşürerek, Türk Ordusu’na darbe yaparak ve AKP’yi iktidara taşıyarak” Türkiye’nin bu planını boşa çıkardı!
ABD’nin çok tartışılan 1 Mart tezkeresi de tamamen bununla ilgiliydi. ABD kuzeyden cephe adı altında, aslında Kuzey Irak yönetimiyle Türk Ordusu arasına girmeyi hesaplıyordu. Böylece Kuzey Irak yönetimi Türk Ordusu karşısında doğrudan muhafaza edebilecekti.
Tam bu noktada şu gerçeğin altını çizelim:
ABD, Türk Ordusu’nun bölgedeki varlığına, kukla devleti imha hedefi olmadığı takdirde, her zaman evet demiştir. TSK Türkiye adına değil de ABD adına her zaman bölgede görev yapabilir! Bölgesel yönetime karşı olmayan hatta İran’a karşı Kukla Devleti savunacak bir TSK, ABD’nin her zaman bölgede görmek istediği bir ordudur! ABD 90’ların ortalarında itibaren “hizadan çıktığı” tespitini yaptığı TSK’ya karşı 2002’den beri boşuna tertip ve operasyon yapmıyor! Ergenekon operasyonunun birinci amacı Türk Ordusu’nun Kürt Devleti'ne karşı direncini kırmaktır! ABD’nin PKK’yı kimi zaman “havuç” kimi zaman sopa “olarak” kullanmasının da nedeni budur!
Sonuç olarak, Erdoğan’ın ve General Odierno’nun 4 yıl sonra “NATO ya da BM askeri” çağrısı yapması, Holbrooke’un 4 yıl önceki planlamasıyla tam uyumludur.
2.. “ABD’NİN GERİ ÇEKİLMESİ” DÜZLEMİNDE NATO/BM ÇAĞRISI
Özellikle General Odierno’nun çağrısı, meselenin bir diğer yüzü olan ABD’nin yenilgi içine girmesi ve bununla doğru orantılı olarak geri çekilme-kuvvet azaltma takvimi uygulamasıyla ilgilidir. Gerek Irak’taki gerekse Afganistan’daki yenilgisinden bir çıkış aramakta olan ABD, uluslararası koalisyon oluşturabilmeyi güçlü bir seçenek olarak değerlendirmektedir.
ABD, geri çekilirken boşalttığı alanın “ikna” edebilirse TSK tarafından, “ikna” edemezse NATO/BM askerleri tarafından doldurulmasını savunmaktadır.
Denklemden görülebileceği gibi aslında konu yine dönüp dolaşıp TSK’ya endekslenmektedir. NATO ve BM askeri önerisi, -tıpkı PKK gibi- TSK’nın Kürt Devleti'ne karşı direncini kırmakta bir sopa vazifesi görmektedir.
Çünkü Kürt Devleti'nin yaşayabilmesi Türkiye’ye, yani Türk Ordusu’na bağlıdır. Kukla Devlet Türkiye’ye doğru girebildiği, konfederal bir yapı oluşabildiği, yani Büyük Ortadoğu’nun bir “alt-bölgesel düzlemi” geliştirilebildiği oranda ABD hedefini başaracaktır.
Ancak, ABD’nin “21. Yüzyılı Amerikan yüzyılı” yapabilme hedefi, Orta Asya’dan başlayarak püskürtülmektedir.
Odatv.com
Mehmet Ali Güller
08.07.10
ÇUVALCI GENERAL NE DEMEK İSTEDİ?
Yeniçağ yazarı Savaş Süzal, “çuvalcı general” diye bilinen Ray Odierno’nun, “ABD ordusu Kuzey Irak’tan çekilirse yerini BM barış gücü alsın” şeklindeki önerisinin aslında Türk Ordusu anlamına gelebileceğini yazdı. “Hepimiz biliyoruz ki ABD, Irak’tan çıkışta bizi Kürtlere bekçi olarak bırakmak istiyor” dedi.
Savaş Süzal’ın “Kürt bölgesine Türk barış gücü” başlıklı yazısı şöyleydi:
“Bölgede ne zaman bir sessizlik ve beklenmeyen bir şey olsa bizim başımızda patlayacak kabak beni hep korkutur. Geçenlerde Irak’taki ABD kuvvetlerinin komutanı ve bizim basın tarafından çuvalcı general diye bilinen Orgeneral Ray Odierno’nun yaptığı açıklama tüylerimi diken diken etti. Amerikalı General, 2011 yılında Amerikan kuvvetleri Irak’tan çekilirse yerini Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün alması gerektiğini söyledi. Bilin bakalım kim olacak bu Barış Gücü?
Şimdi Amerika’nın bir yere tek başına girmesine rağmen olayı kolektif hale getirip ihaleyi Afganistan’da olduğu gibi NATO’ya ve Birleşmiş Milletler’e yıkmasına alıştık. Bizim başbakan da ne diyor, NATO gelsin bize yardım etsin. Olur, yani Amerikan kuvvetleri gelsin bizi işgal etsin demenin Fransızcası. Amerikalı çuvalcı general aslında vaktinden önce öttü. Bizim dışımızda bir iki gazete, küçük olarak gördü. Gerçek ise Türkiye’nin geleceğini karartacak kadar büyük.
Önce, bir süredir hepimiz biliyoruz ki ABD, Irak’tan çıkışta bizi Kürtlere bekçi olarak bırakmak istiyor. Bu aralar Barzani ile Davutoğlu’nun ve Erdoğan’ın kardeş olmaları da bu yüzden. Kürtler Amerikan kuvvetleri Irak’tan çıkar çıkmaz, Sünnisi Şiisi tüm Arapların başlarına çökeceğini biliyor.
Nasıl çökmesinler, petrolün üzerine oturdular şimdi de bölgede kendi sınırları içine bazı bölgeleri katmak istiyor. Bağdat hükümeti bu talepleri kabul etmediği gibi petrol konusunda da henüz tam anlaşmış değil. Orada bir de PKK denen bela var. Bu grup bizi olduğu kadar halen aşiret mantığını terk etmemiş olan Barzani ve Talabani Kürtlerini de rahatsız ediyor. Zaten Kürt kardeşliği dışında şeyh ve ağa mantığına da karşı ve büyük darbe vurdu terör örgütü PKK.
Bu durum bölgedeki herkes tarafından biliniyor. Amerika ise Afganistan olayını bitirmek için Irak’tan çıkmak zorunda. Bir zamanlar ABD kuvvetlerinin birkaç cephede çarpışabileceği teorisi de bir süre önce çökmüştü. Yani Afganistan’da elini kuvvetlendirmek için Irak’tan çıkmak zorunda.
Biliyorsunuz İsrail’in de başı kalabalık Kürt kardeşlerine yardım edebilecek durumda değil. Onlar daha büyük bir bela ile İran’ın nükleer tehdidi ile boğuşuyor. İşte tüm bu nedenlerle bir dönem Türk askerinin başına çuval geçirtmiş olan Amerikalı general şimdilerde Erdoğan hükümeti sayesinde Türk halkının başına bu çuvalı geçirmek istiyor.
Sanmayın bu dâhiyane fikirler Amerikalı generalin kendi fikri. ABD, Irak’a girerken bizim başımıza öreceği çorabın ölçüsünü bile hazırlamıştı. Odierno yalnızca bir emir kulu.
Hani bizim komşularla sıfır sorun tezinin mimarı Dışişleri Bakanı var ya çok merak ediyorum Türk askerinin başına mavi miğfer geçirilerek Kuzey Irak’ta barış gücü aldatmacasıyla Kürtleri korumaya göndermeye ne diyecek ve ne düşünüyor? Suriyeli Beşşar Esad bile uyarıyor. Hani bir zamanlar İsrail ile aralarında arabuluculuk yapmaya soyunduğumuz Suriye Devlet Başkanı Esad.
İsrail denince aklıma geldi, hafta başında İsrail Başbakanı Netanyahu Washington’daydı ve Obama ile görüştü. Sonuçta her ikisi de aynı açıklamayı yaptılar. Hani bizimkilerin ağzı açık bekledikleri Mavi Marmara veya Gazze konusunda ağızlarından tek kelime çıkmadı. Anlamak mümkün değil, nasıl ABD ile İsrail’in arasının kötü olabileceğini düşünürler. Bu da Amerika’yı bu grubun hiç tanımadığını gösteriyor.
Gelelim konumuza. Türkiye şu anda büyük bir tehlikenin kıyısında dolanıyor. Yani tam şu anda bıçağın sırtına yürüyoruz. Geleceğimiz torunlarımız için çok tehlikeli bir Türkiye bırakacağız. Ampul takımı mı? Onlara ve işadamı olan çocuklarıyla Türkiye artık dar gelir, tüm dünyaya açılırlar. Ha diyorsanız ki Anayasa Mahkemesi kararı, bırakın Allah’ınızı severseniz. Dünya’da tamamı hukukçulardan oluşmayan bir mahkemenin verdiği karar ne kadar dikkate değer? Başka ülkelerin anayasalarına bir bakın. Bizim gibi her 10 senede bir anayasa yapan dünyada kaç ülke var dersiniz?”
09.07.10
odatv.com
Savaş Süzal