Kaosu çıkaran düzeni kurar / Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

Kaosu çıkaran düzeni kurar / Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

İletigönderen Başkomutan » Cmt Mar 26, 2011 3:29


Harita yeniden çiziliyor

CNN international internette “Suriye’deki Kürtlerin meydanlara, caddelere akmak için bekledikleri” yolunda bir makale yayımlandı.

Suriye karışmış durumda.

Muhaliflerin gösterileri tüm Suriye’ye “metastas” yaptı.

Bunlara Suriyeli Kürtlerin katılmasının eli kulağında.

Orman yangınlarında, ateş toplarına dönüşen kozalaklar patlayarak havada uçuşur.

Yeni alevleri başlatır.

Yangını yayar.

“Allah korusun” diyerek güney sınırımızdaki yangının tehlikesine karşı dikkatli olmak önemlidir.

Bütün İslam âlemini sosyal patlamalar sardı.

İsrail HAARETZ gazetesi “İslam âlemindeki devletlerin parçalanacağını, yeni devletlerin oluşacağını” öngörüyor.

“Bunun da İsrail dış politikası için olumlu sayılması gerektiğini, çünkü, çok sayıda ve küçük İslam devleti ile birlikte yaşamanın daha kolay olacağını” yazıyor.

“Parçala, böl, yönet” dış siyaset tarihinin yazdığı en eski ve en gerçekçi yöntemdir.


İŞTE YENİ DEVLETLER


HAARETZ’e göre BM üyesi 200 devlet varken yakında bu sayı 300’e çıkacak.


Bakın İslam coğrafyasında yeni harita nasıl olacak.


Sünni, Alevi ve Dürzi bölgelere ayrılacak 3 Suriye...

Doğu Libya...

Batı Sahra...

Güney Sudan...

Güney Yemen...

Kürdistan... (Türkiye’ye rağmen)

Filistin ve İsrail kuvvetlerinin çekilmesi sonrası Hamas yönetiminde Gazze... (İsrail’e rağmen)

Mekke ve Medine gibi kutsal kentlerin bir tarafta petrol coğrafyasının olduğu ikiye ayrılacak Suudi Arabistan.

Birleşik Arap Emirlikleri’nden ayrılacak Körfez kentleri...


......................

1916-1922 arasında Avrupalılar tarafından masa başında cetvelle çizilerek sınırları oluşturulan devletler 21. yüzyılda bu kez savaşlarla, halkın başkaldırılarıyla çökmekte.

Yeni devletlerle ve yeni bir Ortadoğu/Kuzey Afrika haritası çizilmekte.

HAARETZ’e göre bütün bunlar Irak’a 8 yıl önce Amerika’nın işgali ve “defacto” merkez, kuzey ve güney etnik bölgelerin kurulmasıyla depar aldı.

Domino taşları etkisi diğer ülkelerle sürüyor.


Boğazlarına kadar yolsuzluğa batmış diktatörler çökertilmekte.


STERİL KALMAK

Tozun dumana karıştığı, alevlerle ısınmış kozalakların ateş topları gibi sınırların ötesine fırladığı, yangını yaydığı şu ortamda “steril” bir ülke gibi tüm dış etkilerden korunabilmek çok zor...

Türkiye’nin kendi içinde de etnik sorunların olması zorluk katsayısını yükseltiyor.

Sandıklar kurulurken dış politikanın ve içerideki sorunların “seçim malzemesi” olarak kullanılması gibi riskler de var.

Türkiye farkını ve bu farkın değerini bilmeli.

Türkiye tüm o yapay devletler gibi Avrupalılar tarafından sınırları cetvelle çizilerek değil, onların daha şimdi şimdi kendi iradeleriyle ve mücadeleleri ile kazanmaya çalıştıkları özgürlüğü 100 yıl önce söke söke almıştır.

Onların yangınları “post-colonialism” diye adlandırılıyor.

Türkiye ile örtüşmeyen bir tanım bu.

Türkiye demokrasi ve insan haklarına dayalı hukuk devleti yolculuğuna 100 yıl önce başlanmıştı.

Kendi içindeki sorunları demokrasi olgunluğu ile çözebilecek mesafeyi almıştır.

Farklılıkların bir arada olabildiği büyük resimdir.

Bunlar ateş topları uçuşurken gene de kendimize güvenmemizin nedenleri.

Ama...

Gene de dikkat.

HAARETZ’in “küçük devletlerle örülen yeni Ortadoğu İsrail’in yararına olacak” ifadesini yazın bir kenara.

Bir de “bütünlüğünü koruyacak büyük Türkiye” gerçeğini.


Güneri Cıvaoğlu
26.03.2011



Kaosu çıkaran düzeni kurar.


Önce kaos, sonra düzen…

Hani her zaman söylenegelir ya, emperyalizm aslında hiç bir şeyi nedensiz yapmaz. Her yaptığı şeyin arkasında mutlaka çıkarları vardır…

Onun gibi.

Geçmişte ülkemize Marshall yardımıyla başlayan asfalt yolların yapılmasının bir tane amacı vardı

O da ülkemizin hammadde ve tarım ürünlerinin mümkün olan en kısa zamanda merkez olan emperyalist ülkeye ulaştırmak, kendi mamul maddelerini ilgili ülkeye kısa sürede en ucuza yollamak…

Yoksa kimse, sizin karakaşınız kara gözünüz için bunları yapmadı.

Amaç en kısa sürede dolaşımı gerçekleştirmekti…

Başka bir şey değil.

Sonrasında gerçekleşen İnternet de aslında çok farklı amaçlarla gerçekleştirilmedi…

Birileri ülkemizin insanı Google’de arama yapsın…

Gerçekleri araştırsın…

E postalar göndersin…

Oyunlar oynasın…

Hatta yazılar yazsın falan diye de tüm bunları yapmadı.

Hedef.

Tüm ülke piyasalarını birbirine bağlamak ve en kısa sürede ve üstelik hiç oraya gitmeden bu alım ve satımları gerçekleştirebilmek

Yani yine emperyalist ülkenin çıkarları söz konusu

Gelelim facebook’a…

O da yine ülkemin güzide insanları arkadaş arasın…

Birbirlerine komik ilginç videolar yollasın…

Fotoğraflarını koysun…

Arkadaşlarıyla güzel güzel sohbet etsin diye ortaya konulmadı

Sadece şu son olaylar

Yani Tunus ve Mısır’da yaşananlar bile bu paylaşım sitelerinin aslında amacını tüm bunların laf olsun amacıyla kurulmadığını hemen herkese gösterdi.

Ve hangi amaca hizmet ettiklerini de…

Adamlar internet ve bu paylaşım siteleriyle ne sınır tanıyorlar ne de yasa ve böyle olunca ulaşılamadık kimse de kalmıyor.

Bunlar örgütlenip beli bir sayıya ulaşınca da yaşasın kaos.

Şimdi burada şunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Öncelikle emperyalist ülke ya da ülkeler hedef ülkeyi borçlandırmak için zorlarlar.

O ülkede kendi yapacakları yatırımlar için yönlendirirler.

Sonra…

Bir süre sonra alınan borçlar zamanla döndürülemez hale gelir.

Bu aranan fırsattır…

İşte o zaman devreye IMF girer.

IMF ülkeye sadece para vermez…

Parayla beraber ekonomide birçok değişikliği de içeren bir paketle gelir…

Bu pakette…

Sosyal güvenlik harcamalarının kısılması…

Ücretlerin düşürülmesi…

Gıda ve ihtiyaç maddesi fiyatlarının aşırı artırılması…

Ve ülkenin tüm ekonomik varlıklarının özelleştirilmesi bulunur.

Elbette hiçbir ülke halkı buna kendiliğinden razı olmaz.

Ülkede çıkarılacak bir kaos…

Terör eylemlerinin doruğa ulaşması…

Ya da aniden başlayan nedeni belirsiz olan tutuklamalar, aranan fırsatı ülke yöneticilerine verecektir.

Ülkeyi kaostan, terörden kurtaran kurtarıcı da bunlardan bıkan halkı arkasına alarak tüm İMF paketini gerçekleştirecektir.

Yani sözüm o ki:

Kaos, bölgede yeni oyun kurmak isteyenlerin oyunudur.

Kaosu çıkaran düzeni kurar.


Nusret KEBAPÇI
12 Şubat 2011





Sivil

Aslına bakarsanız bir süredir bu sivil kavramı her derde deva olarak görülmeye başlandı.

Nereye baksanız bir sivil sözünü görmek pekala mümkün…

Önceleri bu kavram sadece sivil toplum olarak söylenirken, giderek artan bir söylemle

Sivil toplum örgütleri

Sivil gençler

Sivil anayasa

Sivil itaatsizlik olarak da kullanılmaya başlandı.

Kavramın kullanılışına bakarsanız dünyada bu kavram esas olarak NGO olarak kullanılmaktadır. ( yani hükümet dışı kuruluşlar) ama iş Türkiye’ye gelince her nedense bu kavram sivil halini almakta ve öyle kullanılmaktadır.

Sizce birileri bu sivil sözünü neden hemen her türlü kavramın başına ekler…

Nedeni gayet basit…

Hani bu kavramları sıkca kullananların dillerine pelesenk ettikleri bir kavram daha var ya…

Söyleyince kavramı sizlerde anımsayacaksınız…

Askeri vesayet

Bunu söyleyenlerin amacı hemen her şeyde askeri vesayet olduğunu gündeme getirerek askerin tam da ABD ve AB’nin istediği gibi etkisiz, kimliksiz milliyetsiz hale getirilmesidir ki…

Amaç budur.

Onun için birilerini değerlendirirken

Onların nelere karşı olduğunu tek başına değerlendirmek hiçbir şekilde yeterli olmaz, aynı zamanda nelerin yanında olduğunu da görebilmeliyiz ki olaylara perspektif de denilen bakış açısıyla bakarak doğru bir şekilde değerlendirebilelim.

Buradan hareketle çok açık bir şekilde şunları da söylemek pekâlâ mümkün

Bu sivil sözünü her fırsatta öne getirip askeri vesayeti dillerinden düşürmeyenler tamamen ulus devlete düşmandırlar.

Ve tabi onun değerlerine de…

Tabi askerine de…

Bu sözde vesayet karşıtı kesim aslında dünyanın en güçlü devletleri olan AB ve ABD’nin vesayeti altındadırlar.

Amaçları toplumun millet olmaktan çıkıp tamamen sivil etnik ve dinsel kimliklerden oluşmasıdır ki hedef budur.

Bu arada devletin etkisiz, çok küçük hale getirilmesi de her zaman taleplerinin başında gelmektedir.

Hani zaman zaman sivil anayasa falan gibi talepler gündeme getiriliyor ya

İşte bu kavram gündeme geldiğinde anlayacağımız…

O anayasanın ulus bilinciyle hazırlanmayıp ulusal değerleri yadsıyan bir anayasa olduğudur ki, ulus devletleri hedeflerinin başına koyan dünyanın en büyük emperyalistlerinin de istediği tamamen budur.

PKK’nın meclisteki temsilcisi parti, bir sivil itaatsizlik eylemi başlatıyor ve yaptıkları açıklamalarda “Kürt sorununun çözümsüzlüğünün daha fazla uzamaması için“ başlattıklarını söylüyorlar.

Libya’da olaylar nasıl başladı…

AB ve ABD’nin desteklediği bir kesim isyan etti olaylar bastırılmaya çalışılınca da…

Obama operasyon gerekçesi olarak ne demişti hatırlıyor muyuz? ”Tehdit altındaki bir halkın çağrısına karşılık veriyoruz”

İşte bu tür eylemlerin amacı tehdit altında bir ulus olduklarına uluslar arası güçleri ikna etmektir.

Yani böyle giderse BM bir gün bizim için de karar verebilir…

Kim bilir…


Nusret KEBAPÇI
26 Mart 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Harita yeniden çiziliyor

İletigönderen İrfan Tuna » Cmt Mar 26, 2011 16:01

Ülkemizi Sevr belasından çekip çıkaran büyük devrimci önderimiz Mustafa Kemal'in değerini hala anlamamış olan aymazlar, aynı durumu bir kez daha yaşayarak anlayacaklar galiba...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Harita yeniden çiziliyor

İletigönderen Başkomutan » Pzr Mar 27, 2011 15:46


London School of Economics Ortadoğu Merkezi - Haaretz Gazetesi "Kürdistan Kurulacak"

London School of Economics'in Ortadoğu Merkezi'nin yöneticisi Robert Lowe, Suriyeli Kürtlerin de ülkede bir haftadır devam eden gösterilere katılmasının yakın olduğunu söyledi.

CNN'e konuşan Lowe, Suriye'nin Irak ve Türkiye sınırında yoğunlaşan, nüfusun da yüzde 10'unu oluşturan Kürtlerin, 'en haklı davaya sahip oldukları için sokaklara inmeye hazır halde yaşanan gelişmeleri izleyip beklediğini' dile getirdi.

Londra merkezli düşünce kuruluşu Levant Enstitüsü'nden Obeyda Nahas da, Suriyeli Kürtlerin Esad hanedanlığından önce bir sorunu olmadığını söyleyip, "Şimdi ise kendi dillerinde konuşma ve hatta yazı yazma hakları bile tanınmıyor, onlara Arap isimleri kullanmaları söyleniyor" diye konuştu. Nahas, Beşar Esad yönetiminin bu yıl Nevruz'un kutlanmasına izin vermesini, Kürtlerin protestolara katılmaması için verilen bir 'rüşvet' olarak niteledi.

KÜRDİSTAN YAKIN

Haaretz gazetesi yazarı Aluf Benn
ise Ortadoğu'daki halk ayaklanmalarının bölge haritasını yeniden çizeceğini ve Iraklı Kürtlerin de bağımsız bir devlet kuracağını yazdı.

Benn, "Dikkat: Bölge inşaat halinde" başlıklı yazısında halk ayaklanmalarının, 1. Dünya Savaşı'nın sonunda bölgenin sınırlarını çizen Sykes-Picot Anlaşması'nın son günlerinin habercisi olduğunu savundu. Benn, bağımsız Güney Sudan, Kürdistan, Filistin, Batı Sahara ve Güney Yemen devletleri kurulabileceğini yazıp şu ifadeleri kullandı:

"ABD'nin Irak'tan çekilmesi, Skykes ve Picot'nun görüşmelerinden 100 yıl sonra, Türkiye'nin muhalefetine rağmen Kürtlere bağımsızlık şansı verecek."

haberiniz.com
27 Mart 2011

Skykes-Picot - Büyük Kürdistan Büyük Oyun...
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Skykes-Picot'nun görüşmelerinden 100 yıl sonra

İletigönderen Başkomutan » Cmt Nis 30, 2011 2:24


Die Welt: Suriye'de rejim değişirse Kürtler otonomi elde eder

Suriye de bölünecek...


“ ABD’nin 90 yıllık ‘Büyük Kürdistan’ planı işliyor. Irak’tan sonra Suriye de tamam. Sırada İran ile Türkiye var „

Şam rejimini değiştirmek için düğmeye basan Washington, eski ABD Başkanı Wilson’ın 90 yıllık Kürt planı için de zemin hazırlıyor. Alman Die Welt gazetesi, rejim değişikliğinin ardından Suriye’deki Kürtlerin otonomi hakkı elde edeceğini, bunun Türkiye’yi endişelendirdiğini yazdı.

DIE WELT’e göre Suriye’deki otonominin PKK’yı güçlendirecek olması, Ankara’yı endişelendiren en önemli konu. Hamisi ABD sayesinde Irak’ın kuzeyinde kukla devletini kuran Barzani, geçtiğimiz temmuz ayında, Türkiye, Suriye, İran ve Irak’taki Kürtlerin tek devlet olacağını ilan etmişti.

Kürdistan’a bir adım daha

ABD’nin Orta Doğu’daki oyunlarına dikkat çeken Alman gazetesi, Irak’tan sonra rejim değişikliğiyle Suriye’deki Kürtlerin de otonomi hakkı elde edeceğini, bunun ise Türkiye’yi endişelendirdiğini yazdı

ABD’nin yüzyıllık ’Kürdistan Planı’nda bir adım daha atılıyor. Washington’un, Orta Doğu’ya yeni şekil vererek Kürt devleti kurulması yönünde çabalarının hangi noktaya ulaştığını Alman gazetesi Die Welt ortaya koydu. Gazete, Suriye’deki rejim değişikliğinin Kürtlerin otonomi hakkı elde etmesinin ve PKK’nin etkinliğinin artırmasının önünü açacağını yazdı. Die Welt, bu durumun Türkiye’yi endişelendirdiğine dikkat çekti. İki ülkenin 877 kilometre uzunluğunda bir sınır hattına sahip olduğunu belirten gazete, “İki ülke arasında vize zorunluluğu kısa bir sürece kalktı. Suriye’deki kaosla mülteciler sınıra dayanabilir. Sınırları yeniden kapatmak zor olabilir” dedi. Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Hatay’ın mülteci akınına uğrayacağını yazan gazete şöyle dedi: “90’lı yıllardaki Kürt savaşından dolayı Türkiye’nin sınır hattında mayınlar döşendi ve hala imha edilmiş değiller. Mayın tarlaları mülteciler için büyük bir tehlike olabilir.”

Sırada Türkiye ve İran var

Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de olabilecek bir rejim değişikliğinde Kürtlerin otonomi hakkı elde edebilecekleri belirtilen Die Welt’in haber-yorumunda Ankara’nın en büyük endişesinin ’sınıra dayanacak mülteciler değil’, Kürtlerin elde edecekleri kazanım ve PKK’nın etkinliği olduğunu kaydetti. “Suriye’deki yeni durumla Kürtler ortak bir devlet kurmak için uğraşabilirler” tespitini yapan gazete, son günlerde Ankara-Şam arasında artan diplomasi trafiğine dikkat çekti. Türkiye’nin şimdiye kadar kesinlikle bir rejim değişikliğinden yana olmadığını hatırlatan gazete, CIA şefi Leon Panetta’nın Ankara’ya yaptığı gizli ziyaretin önemli olduğunu kaydetti. Stratejistler de, Kürtlerin Irak’ın kuzeyinde özeklik elde ettiğini, Suriye’nin ardından da gözlerin Türkiye ve İran’a çevrileceğini belirtiyor.

Barzani ilan etmişti

YENİÇAĞ daha önce, Türkiye’yi bekleyen tehlikeyi defalarca manşetlerine taşımıştı. “Üç devletten toprak istedi” başlığıyla verilen haberde, Ankara’nın ısrarına rağmen “PKK terör örgütüdür” demeyen peşmerge reisi Mesud Barzani’nin, Türkiye, Suriye ve İran’daki Kürtlerin tek devlet olacağını ilan ettiğini duyurmuştu. Terörün zayıflatacağı Türkiye’den toprak arzulayan çabulcubaşı, “Türk, Fars ve Arap ulusu gibi Kürtler de devlete sahip olmalı” demişti.

haberiniz.com


Suriye'de gerginlik: 83 ölü!

Suriye’de yine pek çok kentte gösteriler vardı. Dera kentinde güvenlik güçlerinin protestocuların üzerine ateş açması sonucu 83 kişi öldü.

Esad'a kötü haber!

ABD, Suriye lideri Beşer Esad ve yakınlarının mal varlığını dondurdu

BOP Eşbaşkanının Sayın Dediği Barzani TOPRAK İSTEDİ!...

CIA’nın Başkanı Leon Panetta Ankara’da
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Die Welt: Suriye de bölünecek! Sıra...

İletigönderen Başkomutan » Sal May 10, 2011 4:02


Suriye ve Güneydoğu’da gerilim...

Neçirvan Barzani ile kahvaltı masasından kalktık. Tam vedalaşmaya hazırlanıyordum ki, kendisine gelen telefona cevap verdikten sonra, “Mam Celal geldi. Mesut Barzani, o ve ben bir toplantı yapacağız şimdi. İstersen onu gör, bir ‘merhaba’ de, öyle git” dedi.

Öyle yaptım. Erbil’e yarım saat uzaklıktaki, Kürdistan dağlarının başladığı Selahaddin’de Mesut Barzani’nin Başkanlık Sarayı’ndan birkaç kilometre ötedeki “Darüzziyafe”ye (Konukevi) geçtik. Birkaç dakika sonra, arabadın Celal Talabani ve Mesut Barzani indi, Neçirvan Barzani’nin yanında ‘sürpriz konuk” olarak beni gördüklerinde, kısa bir “merhaba”nın ötesine geçtiler, “Gel, bir çay iç, öyle dön Türkiye’ye” dediler.

Öyle yaptım. Yarım saate yakın Irak Cumhurbaşkanı ve Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile Suriye konuştum. Bir ay kadar önce, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Şam’a gittiğimi, hafta başında ise Beyrut’ta bulunduğunu öğrendiklerinde, konu ve sohbet kendiliğinden Suriye’ye kaydı.

Kaderin ya da raslantılar cilvesi, haftaya Beyrut’ta, düzenleyicilerinden birini Tesev olduğu “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve Arap Dünyasındaki Son Gelişmeler” başlıklı konferans için girmiştim; Can Paker’i alıp, Şam’ın yanıbaşına. Bekaa Vadisi’ne gittim, bir dizi Arap entelektüeli Suriye konuştum. Haftayı, Suriye’nin diğer yanında, Irak Kürdistanı’nda, Irak Cumhurbaşkanı ile Suriye konuşarak kapattım.

Suriye’de ne görünüyor?

Sohbetten çıkan sonucu üç ana başlıkta toplayabilirim:

1. Rejim sonuna kadar –şiddet kullanarak- direnecek, yıkılması kolay değil.

2. Rejimin arkasında “azınlıklar” var; başta iktidardaki ailenin temel dayanığı olan Nusayri-Aleviler, bir Sünni-İslamcı iktidar alternatifinden ürken Hristiyanlar ve bir de güneyde Suveyda çevresindeki Dürziler.

3. Duruma bakınca, Suriye, kendine özgü bir “iç savaş”a sürükleniyor; rejim tanklarla, kurşunlarla direndiğine ve direneceğine göre, bastırılan kitle gösterilerinin yanısıra suikastlar, güvenlik güçlerine yönelik baskınlar, terör, vs. ile sürecek türden bir “iç savaş”.


Suriye’nin bundan böyle kolay dikiş tutmayacağı sezilebiliyor.

Suriye’yi –doğal olarak- “bir numaralı” konu olarak ve çok yakından izleyen Lübnan’da –ki, Suriye-Lübnan sınırı delik deşik ve Lübnanlılar, Suriye’de ne olup bittiğine ilişkin en ayrıntılı haberleri alabilir durumdalar- genel kanı, rejime fazla uzun ömür biçilmediği yolunda.

Biri bana “rejimin daha ne kadar devam edeceğini” sorduğunda, cevabımı beklemeden, kendi kanaatini “bir yıl sürmez” diye yapıştırıverdi.

Suriye Kürtleri: Hem “sokakta” hem de beklemede...

Tabii, Suriye nüfusunun onda birinin, Irak Kürdistanı’na ve Türkiye-Suriye sınırına yapışık bölgede yaşıyan Kürtler olduğunu unutmamak gerekiyor. Kürtler gösterilere katılmakla birlikte, bir “Arap-Kürt çatışması”ndan uzak bir siyasi davranış ortaya koyuyorlar. Her iki sonuca da, yani rejimin yıkılması ya da devamına, uyabilecek bir hat üzerinde durmaya çalışıyorlar.

Gerçi, büyük Kürt merkezleri Kamışlı, Amude, Derbesiye ve Haseki de gösterilere tanık oldu ama Kürt göstericiler, genellikle, “Hürriyet” ya da Dera’a ile dayanışma sloganlarının ötesine geçmediler.

Bunda, Irak’taki Kürt yönetiminin önemli payı var. Çok sayıda Kürt örgütü bir “Konsey”de birleştiler ve Erbil’e gelerek, Irak Kürt yönetimi ile görüştüler. Erbil, ihtiyatlı ve mesafeli tutumunu Suriye Kürt örgütlerine aktardı. Onlar da öyle ve Erbil ile eşgüdüm içinde davranıyorlar. Söz konusu Konsey’e, PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin (Demokratik Birlik Partisi) katılmadığını da bu arada not edelim.

Suriye Kürtleri, Başşar Esad rejiminin durumu bir “Arap-Kürt çelişkisi” üzerinden kurgulayarak, arkasına Arap desteğini seferber ederek, gösterileri önleme planını ve dolayısıyla “Suriye’nin bölünmesi tehlikesi” görüntüsünü önlemiş durumdalar.

Bununla birlikte, Türkiye’nin tam 911 kilometre uzunluğunda ortak sınırı bulunan Suriye’de bir “şiddet ortamı”nın yerleşmesi, ülkenin belirsiz ama kısa olmayan ve üstelik “iç savaş” diye tanımlanabilecek bir süre istikrarsızlığa girmesi, Türkiye’nin güneydoğusundaki gelişmeleri, Türkiye’nin seçim dönemi iç siyasetinin aptalca polemiklerinin ötesinde değerlendirmeyi gerektiriyor.

Güneydoğu ve İran boyutu

Ortadoğu’da Suriye’de zirvesine ulaşacak kitlesel değişim çalkantısının, Cilvegözü ve Mürşitpınar sınır kapısında gümrükte takılabileceğini düşünmek pek safça olur.

O dalga, belki Konya’yı, Denizli’yi, Tokat’ı, vs. etkilemeyecek ama güneydoğu o anlamda Türkiye’nin “yumuşak karnı” ve “Aşil topuğu” gibi duruyor. Çünkü unutmayalım ki, -Erbil’de sağlam kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla- Suriye rejimi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları üzerine Türkiye’yi müthiş öfkeli.

Kendi karışıklıklarını Türkiye’ye ihraç edecek “araçlar”a tekrar geri dönebilirler. Ayrıca, Türkiye ile Ortadoğu coğrafyasının her karışında adı konmamış ama hayati bir rekabet içindeki İran, zaten o “araçları” elde tutuyor ve kullanabiliyor. İran, şu ara Suriye’nin temel dayanağı.

New York Times’da dün çıkan Suriye değerlendirmesinin şu satırlarını dikkate alıyorum:


“... Misillemeden kortuğu için isminin verilmesini istemeyen ve Suriye’nin içinden konuşan bir analist, (rejim için) ‘Kendilerini sonuna kadar destekleyeceğine güvendikleri tek ülke İran’ dedi. Suriye hükümetinin protestoculara karşı eylemleri, muhalefetin kollektif olarak hareket edemediği, Cuma gününden beri daha da sertleşti. ABD ve AB, Esad dışında kalan yetkililere sınırlı yaptırımlar uygulama kararı almış olmakla birlikte, birçok yetkili muhalefetin bir alternatif olabilmek için çok zayıf olduğuna inanıyorlar. Suriye hükümeti de bu görüşü kuvvetle öne çıkarıyor. Ya biz, ya kaos şeklindeki argümanı, Hristiyan ve oradaki heterodoks Müslüman mezheplerin oluşturduğu azınlıklarda belirli bir yankı buldu.

‘Şu anda bir geçiş dönemi üzerinde odaklanmış değiliz” dedi Washington’da Obama yönetiminin bir yetkilisi. ‘Kimle konuşmamız ve kiminle çalışmamız gerektiğini bilmiyoruz.’”

Suriye’nin yakın geleceğinin, Türkiye içi yansımalarını düşünmeden, Güneydoğu’daki gelişmeleri anlamaya çalışmayın.

Hele, yıllardır klişeleşmiş cümleler ve tahlillerle polemik yaparak vakit yitirilmesin.

Cengiz ÇANDAR 10 Mayıs 2011
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17746142.asp?yazarid=215&gid=61




AKP'nin Ortadoğu'daki rolü
Yine Suriye, yine Güneydoğu....

Bir hafta önce Beyrut’ta “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası ve Arap Dünyası’ndaki Son Gelişmeler” başlıklı panelde konuşurken, “Arap Devrimi”nin, Libya ve özellikle Suriye’de ortaya çıkan manzara sayesinde, Türkiye’nin Ortadoğu politikasını “cicim ayları”ndan çıkardığını ve bu politikaya sınırlama getirdiğini söylemiştim.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun adıyla anılan “komşularla sıfır sorun” politikası, artık Türkiye içindeki ve dışındaki muhalifleri ve eleştirmenler tarafından bıyık altından alaycı yorumlara zemin teşkil etmeye başladı.

Davutoğlu, bir “ideal”i ifade etmişti ve o “ideal” sonuç vermedi değil. En azından, Türkiye’nin Ortadoğu’ya esaslı ve bölge tarafından hoş karşılanan bir “partner”, bir “güç merkezi” olarak dönüşünün kulağı okşayan sloganı olarak değer kazandı.

Bununla birlikte, “Arap Devrimi” ve özellikle onun “Suriye ayağı”, Türkiye’nin Ortadoğu politikasına “Realpolitik”in sınırlarını da hatırlatmış oldu. Türkiye, Tunus ve Mısır’da hızla yapabildiğini, Libya ve Suriye’de yapamadı.

Yapamazdı da.

Libya ve Suriye politikasında özel olarak eleştirilecek bir yön de yok. Tunus ve Mısır’da hızla yaptığını, aldığı tavrı Libyave Suriye’de aynı hızla ve kararlılıkla gösteremedi.

Gösteremezdi de.

Suriye’nin özel durumu

Kaldı ki, göstermemeliydi de. Suriye ile Türkiye’nin çoğu yerde delik deşik, tam 911 kilometre uzunluğunda sınırı var. Sınırın öte tarafından, Hatay, Urfa ve Mardin illerimizde yaşayan insanlarımızın Arap soydaşlarının yanısıra, Türkmenler ve yine Hatay, Gaziantep, Kilis, ama özellikle Urfa ve Mardin’e bitişik Kürtler yaşıyorlar.

Suriye’nin büyük Kürt merkezi Kamışlı’yı, militan bir havanın estiği bizim Nusaybin’den sadece bir demiryolu ayırıyor.

Suriye nüfusunun yüzde 75 dolayı Sünni. Halka katliam boyutlarına oluşacak bir zulüm, 1982’de Hama’da birkaç gün içinde 20 bin kişinin öldürülmesini, şehrin yerle bir edilmesini zihinlerinden asla çıkartmamış olan Türkiye’nin dindarlarını mutlaka harekete geçirir.

Söz konusu kitle, Türkiye’nin iktidar partisinin kitle tabanının belkemiğidir. Bu da bir olgu.

Gelgelelim, Türkiye’nin Ortadoğu politikası, bölge satranç tahtasında “Suriye karesi” üzerine yerleşerek oluşturuldu. İki ülke arasında vizeler kaldırıldı. Lübnan ile Ürdün, “Suriye siyasi havzası” mütalaa edilerek, dört ülke arasında bir “serbest ticaret bölgesi” kuruldu. AB’nin “Schengen”ine karşıt, “Şamgen”den belirgin bir gururla söz edilir oldu.

Söz konusu alan, Osmanlı “Şam Vilayeti” idi çünkü. Ayrıca, Suriye ile ortak askeri manevralar yapıldı, Halep ve Antep’te ortak hükümet toplantıları düzenlendi. Türkiye Başbakanı ile Suriye’nin otokratik Devlet Başkanı arasında kişisel muhabbet ve ailevi yakınlığa dayanan ilişkiler geliştirildi.

Komşularla sıfır sorun mu; sıfır ilkeler mi?

“Arap baharı” ya da “Arap isyanları” veya Arap entelektüellerinden (Mısırlı, Filistinli ve Lübnanlı) ortak biçimde Beyrut’ta işittiğime göre “Arap Devrimi” Türkiye sınırlarına dayanacak şekilde Suriye’yi kapsama alanına alınca, “komşularla sıfır sorun politikası” sloganını öne almak, Şam rejimini desteklemekten, ayağa kalkan ve yüzünü “Arap sokağının sevgilisi” Recep Tayyip Erdoğan’a çeviren Suriye halkına sırtını dönmekten başka bir anlam taşımayacaktı.

Christian Science Monitor, dünkü başyazısında “Tarihin bu döneminde, sıfır sorunlar, artık, sıfır ilkeler anlamına gelmiyor” diye yazdı. Doğru.

Türkiye, Beyrut’ta söylediğim gibi, “Arap Devrimi” sayesinde “Ortadoğu romantizmi”nden “Realpolitik”in “gerçek dünyası”na, ister istemez, dönüş yapmak mecburiyetindedir.

Ama bunu yaparken, “Ortadoğu açılımı”na yol gösteren, dış politikasının “felsefi dayanakları”ndan, bir demokrasinin sahip olması gereken –bugünlerde Batı’da pek az bulunur hale gelen- “ahlaki ölçüleri” de kaybetmeden.

Kısacası, “Realpolitik” ile “Moralpolitik” arasında bir ince ayar yakalamak zorundadır.

Tayyip Erdoğan sessiz kalamazdı

Başbakan Erdoğan’ın, Suriye rejiminin canını sıkan on gün önceki çıkışını böyle anlamak ve yorumlamak gerekiyor. “Bir daha Hama görmek istemediğimizi” söylerken ve Suriye Devlet Başkanı Başşar Esad’ın bir türlü “reformcu adımları” atamamasını anlayamadığını vurgular ve “acaba çevresini mi aşamıyor” diye sorgularken, “demokratik-moral değerler”e gönderme yapmıştır.

Türkiye gibi, demokratik olmakla, diğerlerinden farklılığını sürekli tekrarlayan bir ülke, burnunun dibindeki Suriye’de silahsız göstericilere kurşun yağdırılmasına sessiz kalabilir mi?

Sessiz kalmaması, Suriye’nin mevcut rejimi ile şu anda tüm köprüleri atması gerektiği anlamına da gelmiyor. Unutmayalım, Suriye üzerinde Türkiye’den de fazla bir İran etkisi söz konusu. Suriye üzerinde Türkiye’ninkinden daha eski bir etki bu. 1979’dan bu yana kurulmuş olan bir Suriye-İran ekseni var ve bu, Hizbullah üzerinden Lübnan’a uzatılıyor. Filistin’e Hamas üzerinden uzatılan kolunu ise, Türkiye’nin de desteklediği Fetih-Hamas uzlaşması ile Mısır kaptı.

Türkiye, şu anda “Suriye havzası”nı tümüyle İran’a da terkedemez.

Rejimle ilişkisini korumaya devam edecek; ama “adım at, halkına karşı silah kullanma” diye bastırmaya devam ederek.

Hükümet Güneydoğu’da, Suriye’deki Baas’a benzeyemez

Christian Science Monitor’un başyazısının başlığı “Suriye, Türkiye için bir sınav niteliğinde” idi.

Bir ay kadar önce, Ahmet Davutoğlu, bunu Başşar Esad’a söyledi ama. Suriye Devlet Başkanı’nı reform yönünde adım atmaya teşvik ederken, “Sizinle ilişkilerimizin düzeyinden ötürü Türkiye’de ağır eleştiriler almaya başladık. Bu eleştirileri yapanlar haklı. Biz de sizin üzerinden sınanıyoruz” demişti.

Atmazsa –artık atabileceği daha da kuşkulu- demokratik Türkiye’nin, otokratik Suriye’yi sırtına taşıması, Ak Parti hükümetinin bir Baas rejimine ilanihaye kefil olması mümkün değildir.

Ancak, Türkiye’nin bu “moral ağırlığı” kaldırabilmesi için, kendi ülkesinin Güneydoğu’sunda, Suriye’ye benzer görüntüler yaşatmaması da şart.

BDP’ye, ona-buna sorumluluk yükleyerek, durumu kurtaramazsınız. Şam rejimi de onu-bunu suçluyor zaten. O zaman o da haklı. Şam rejiminden farksız bir Ankara hükümeti olamazsınız.

Provokasyonu –devlet içinden- kimin yaptığını iyi biliyorsunuz; önleyin!

Cengiz ÇANDAR 11 Mayıs 2011
İm (Kod): Tümünü seç
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17756350.asp?yazarid=215&gid=61

Açılımı'ın mimarı BARKEY: İç savaş yaşanabilir
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Die Welt: Suriye de bölünecek! Sıra...

İletigönderen Başkomutan » Cum May 27, 2011 16:03

Sırada Türkiye var

Suriyeli eski diplomat uyardı: Kürdistan için 3 ülke parçalanacak.

Büyük İsrail hedefi

SİYASET bilimci Suriyeli Bessam Ebu Abdullah, ülkesindeki olayların, sorunsuz büyük İsrail devletinin kurulmasını amaçlayan Büyük Ortadoğu Planı’nın parçası olduğunu söyledi. Abdullah, “Planın başarılı olması için Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve Libya’nın parçalanması gerekiyor” dedi.

Türkler dikkatli olmalı

ANKARA’daki büyükelçilikte de görev yapan Abdullah, Libya’nın 3 parçaya bölünmek üzere olduğunu hatırlatarak şöyle dedi: Ülkemin parçalanması BOP’u hedefine ulaştırır. Suriye’nin yanı sıra Irak ve Türkiye’nin Güneydoğusu’nu içine alan Kürdistan devleti kurulur. Türk insanı bunu anlamalı.

‘Türkiye bölünecek Kürdistan kurulacak’

Suriye’deki karışıklığın Büyük Orta Doğu Planı’nın parçası olduğunu belirten Ebu Abdullah “Asıl hedef, Türkiye ve Suriye’nin bölünerek büyük Kürdistan ve İsrail’in kurulması” dedi.

Suriyeli siyasi yorumcu Bessam ebu Abdullah, ülkesinde meydana gelen olayları değerlendirirken, kışkırtılan ayaklanmaların Büyük Orta Doğu Planı’nın (BOP) bir parçası olduğunu, asıl hedefin Türkiye ve Suriye’nin bölünerek, Türkiye’nin güneydoğusunu da içine alan büyük Kürt ve İsrail devletlerinin kurulması olduğuna dikkat çekti.

Suriye’deki olayların bir proje dahilinde gerçekleştiğini ve bu projenin maliyetinin 3 milyar dolar olduğunu savunan Ebu Abdullah, “BOP’un amacı sorunsuz bir büyük İsrail devleti kurulması. Bunun gerçekleşmesi için Suriye’nin 4’e, Lübnan’ın 8 kantona ayrılması ve Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ile Libya’nın 3’er parçaya bölünmesi gerekiyor ki Libya üçe bölünmek üzere” dedi, bu proje çerçevesinde El Kaide’nin araç olarak kullanıldığını belirtti.

Uyanık olun

Suriye’deki bölünmeyle birlikte Irak, Suriye ve Türkiye’nin güneydoğusunun üzerinde bir Kürt devletinin kurulması için yol açılacağını vurgulayan Ebu Abdullah, şöyle devam etti: “Suriye 45 farklı etnik ve dini grubu barındıran bir ülke. Bu ülkede kaos olduğunda neler olabileceğini düşününebiliyor musunuz? Türkler dikkatli olmalı. Eğer bir Kürt devleti kurulacak olursa, Türkiye’nin güneydoğusu da buna katılacaktır. Ayrıca Suriye’de Müslüman Kardeşler örgütünün başını çektiği bir konseyin Suriye’yi yönetmesi öngörülüyor. Türkiye’nin çoğunluğu Sünni ve Şii olan Hizbullah ve İran’a karşı bir hat oluşacak.

Türkiye’deki aydınlara söylüyorum, bunun sadece Suriye’ye karşı bir savaş olduğunu düşünmeyin. Suriye’deki plan başarılı olursa Türkiye bundan çok olumsuz etkilenecek. Türk insanı bunu anlamalı. Türkiye’nin etrafında bir laik devlet olması, ABD’nin güdümünde İslami bir devletin olmasından çok daha iyidir. İkinci basamakta Türkiye var. Türkiye bir hedef, sadece 3 parçaya bölünmeyecek. Atatürk, Cumhuriyet’i kurarken laikliği seçti, İslamdan nefret ettiği için değil, dinin politik yaşamdan ayrı tutulması gerektiğini bildiği için.”

5 Haziran’a dikkat

Suriye’de meydana gelen gelişmelerin bölgedeki gelişmelerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Ebu Abdullah, 1967 Arap-İsrail savaşının ve bazı Filistinlilerin topraklarından çıkarılışının yıldönümü olan 5 Haziran’da bölgesel açıdan önemli gelişmelere yol açacak olayların yaşanabileceğini söyledi.

Olaylar nasıl başladı?

Olayların Der’a kentinde duvara yazı yazan çocukların tutuklanması ile başladığını hatırlatan Ebu Abdullah, “Dera’da olaylar başladığında, insanlar yolsuzluğa bulaşmış valiyi ve kentteki güvenlik servisinin başındaki kişiyi protesto ettiler. Çocukların tutuklanması son damla oldu. Aynı zamanda devreye silahlı gruplar girdi” dedi.

Reform zorunlu

Suriye’ye yönelik bir proje yürütülüyor olmasının ülke içindeki reform ihtiyacını gölgede bırakmaması gerektiğine dikkat çeken Ebu Abdullah, “Suriye’de reformların yapılması zorunlu. Zihniyet değişiminin ve yeni kadroların sağlanması gerekli” diye konuştu.

YENİÇAĞ
Kürtlerin statü elde edebilmesi için netleştiğimiz bir dönemdir

Ahmet Türk: Kürtler için tüm dünyada yeni bir dönem başlıyor

"Kürt Ulusal Konferansı" çalışmaları için Kuzey Irak'ta bulunan DTK, BDP, HAKPAR ve KADEP'ten oluşan heyet çalışmalarını tamamladı. Temasları değerlendiren DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, "Bu, mücadelenin barışçıl bir sürece evrilmesi, Kürtlerin statü elde edebilmesi için netleştiğimiz bir dönemdir" dedi.Özgür Gündem gazetesinin haberine göre;
"4 parçaya ayrılmış Kürdistan'ın temel sorunları ulusal konferansı gerekli kılıyor" diyen Türk, şöyle konuştu: "Ekimde konferansın gerçekleşeceği konusunda kesin konuşabiliriz. Bu çok önemli bir başlangıçtır. Konferans Kürtler için tüm dünyada yeni bir dönemin kapısını aralıyor. Yer olarak Irak Kürdistanı'nı düşünüyoruz."


Kürtler ortak taleplerini açıkladı

Ankara'da temaslarını sürdüren Kürt heyeti, çözüm için ortak taleplerini açıkladı. BDP Genel Merkezi'nde yapılan toplantıda konuşan BDP Eşbaşkanı Filiz Koçali, çözüm için "Kürt kimliğinin tanınması, anadilde eğitim ve Kürtlerin kendi kendini yönetmesi" gibi adımların yeterli olabileceğini belirtti.


'Yeni bir dönemin kapısı aralandı'

Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) “Kürt Ulusal Konferansı” çalışmaları kapsamında Kuzey Irak'a giden DTK, BDP, HAK-PAR ve KADEP temsilcileri temaslarını tamamladı. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Hükümet Başkanı Berham Salih, Parlamento Başkanı Kemal Kerkuki, KDP İran, Irak, Suriye ve Türkiye temsilcileri, PÇDK, PSK, YNK, Goran ve Kuzey Irak'ta bulunan birçok sivil toplum kuruluşu temsilcileriyle “Ulusal Konferans” ve Kürtlerin Ortadoğu’daki gelişmeler karşısındaki tutumuna ilişkin görüşmeler gerçekleştirdi.

Heyette yer alan DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, BDP Eşbaşkanı Hamit Geylani, HAK-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel, KADEP eski Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Derik Belediye Başkanı Çağlar Demirel, TZP Kurdi Temsilcisi Karaca Mızraklı ve Barış Anneleri İnisiyatifi Üyesi Rabia Kıran, temaslarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Ahmet Türk: “Bu sürecin barışçıl bir sürece evrilmesi, Kürtlerin statü elde edebilmesi için netleştiğimiz bir dönemdir. Bugün 4 parçaya ayrılmış Kürdistan’da hangi Kürdistanlının ne sorunu var? Bu sorunların çözümü için ne yapabiliriz? Temel sorunlar ulusal konferansı gerekli kılıyor. Yine önümüzde 12 Haziran seçimleri var ve yine Kürtler arasında bir diyaloğun gelişmesi için çabalarımız var. Sayın Barzani ile yaptığımız görüşmede de bu talepleri kapsayan konferans konusunda bir mutabakat sağlandı. Bu temelde komisyon belirlenmesi ve bu çalışmaları yürütmesi konusunda bir irade ortaya çıktı. Ekim ayında konferansın gerçekleşeceği konusunda kesin konuşabiliriz. Konferans Kürtler için çok önemli bir adım ve başlangıçtır. Konferans Kürtler için tüm dünyada yeni bir dönemin kapısını aralıyor. Konferansın yeri olarak başından beri Irak Kürdistanı’nı düşünüyoruz.”

Hamit Geylani: “Barzani ile Kürtlerin genel durumu ve bu süreç karşısında Kürtlerin ortak bir tutum sahibi olması için gerçekleştirmeyi düşündüğümüz ‘Kürt Ulusal Konferansı’ kararlaşmasına ilişkin görüştük. Uzun süredir yaptığımız çalışmalar, bu görüşmeyle olumlu yönde sonuç verdi. Biz de bütün bu imha ve inkar yaklaşımlarına karşı Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri kazanıma çevirebilmek için ulusal birlik kararı aldık. Sayın Barzani de bu konuda hemfikir olarak bu konferansın Kürdistani bir konferans olması gerektiğini söyledi. Tüm parçaları ve kesimleri içine alan kapsayıcı bir konferansın olmasının Kürt halkı açısından hayırlı olacağının altını çizdi. Biz de aynı fikirdeyiz. Yalnız Kürtlerin birliği değil bu topraklarda yaşayan tüm halkların birliğidir asıl istediğimiz. Kuzey, Güney, Batı ve Doğu tamamıyla ulusal bir tutum belirlemelidir.”

Bayram Bozyel: “Tüm Ortadoğu ve Kürdistan’da değişimler var ve bu konferans Kürtlerin gündeminde vardı. Çok büyük gelişmeler yaşandı ve Ortadoğu bu değişimlerle çalkalanıyor. Suriye, Irak ve benzeri alanlarda yaşanan gelişmeler, ortak birliği gerektiriyor. Bu değişimden doğru yararlanabilmesi için Kürtlerin birlik olması gerekiyor. Kürtlerin özgürleşmesi de bu birliğin kurulmasına bağlı. Önümüzde anayasal bir süreç var ve bu anayasa sürecinde Kürtlerin haklarının güvence altına alınması konusunda çalışmalar var. Ortak aklın çıkarılmasını amaçlıyoruz.”

Şerafettin Elçi: “Görüşmemiz çok dostane ve içten geçti. Konu hakkındaki düşüncelerimiz de birbirine yakındı. Ulusal konferans konusunda bir karar aldık. Konferansın adının ‘Konferans a Gihşti ya Netewa Kürdistan’ olması istendi. Komisyon kurulması kararlaştırıldı. 2011 yılı içinde bu konferansın gelişmesi kararlaşmasına varıldı. Tüm Kürt kesimlerinin bu konferansa kendi rengi ile katılması gerekiyor.”

Rabia Kıran: “Tek taraflı ateşkes olduğunda devlet imha amaçlı operasyonlarla çocuklarımızın üzerine gitti ve cenazelere akıl almaz işkenceler yaptı. Bir ay içinde 46 gerilla yaşamını yitirdi. Eğer Federe Kürdistan hükümeti izin vermezse uçaklar gelip, bizim çocuklarımızı öldüremez. Biz artık bunların engellenmesini istiyoruz.”

Çağlar Demirel: “2010’da kadınlar tüm parçalardan ve dünyanın her yerinden kadınların katılımı ile Kürt Ulusal Kadın Konferansı’nı gerçekleştirdi. Şu an kuzeyde seçim var ve seçimin ardından eylül ayında Hewler’de kadın konferansı yapılacak. Bu yüzden bu konferans bizim için çok önemli. Biz tüm parçalarda Kürt kadınlarının isteğini dile getireceğiz. Konferansa yüzde 40 oranında kadınların katılmasını bekliyoruz.”

Karaca Mızraklı: “Ulusal konferansın ana konularından biri Kürtlerin ortak bir eğitim dili oluşturması konusudur. Ulustan bahsedildiği zaman en önemli konu olarak dil akla geliyor. Ulusal birliğin güçlenmesi için ortak bir eğitim dilinin ve yazımının oluşması gerektiğini, ortak bir alfabenin kullanılması gerektiğini Sayın Barzani de dile getirdi. Çünkü Kürtler, dil konusunda parçalanmış durumda.”


Zirve Ulusal Konferans’tır

"Kürt Ulusal Konferansı" çalışmaları kapsamında Kuzey Irak'ta bulunan DTK, BDP, HAK-PAR ve KADEP temsilcileri, Kürt yönetimi yetkilileriyle görüştü. Xerib, heyet üyelerine Kuzey Irak'ta yaşanan sorunları aktardı. Xerip, muhalefet ile iktidar güçleri arasındaki gerginliğin giderilmesi ve bölgedeki sorunun çözümü için çaba içinde olduklarını belirterek, “Sorunun kökten çözümü için 4 Haziran’da Barış ve Demokrasi Konferansı’nı düzenleyeceğiz” dedi.

Ahmet Türk ise, sorunun çözümü ve arabuluculuk için bir komisyonun kurulduğu, bu komisyonda yer alması için talep geldiğini, fakat seçim çalışmalarından dolayı bu teklifi kabul etmediğini kaydetti.

Heyet üyeleri daha sonra Kürt yönetimiyle görüştü. Görüşme esnasında Suriye heyeti adına konuşan Nuri Biro, Suriye’deki son gelişmeleri aktararak, “Suriye geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Esad rejimi bugüne kadar bin 300 gösterici öldürdü, bir o kadarını da ordu ve asayiş güçleri arasında tasfiye etti. Suriye rejimi kolay kolay iktidardan çekilmez. Suriye’yi Libya’dan daha kanlı bir gelecek bekliyor” dedi.

Bir aydan fazladır Suriye muhalifleri ile Müslüman Kardeşler yönetim kadrosunun Türkiye’de ağırlandığını dile getiren Biro, “Türkiye, Suriye muhaliflerini Antalya’da topluyor. Bu grup daha önce Mısır’da bir araya gelecekti, fakat ne olduysa Mısır buna hazır olmadığını bildirdi. Türkiye şu an seçimlerden dolayı sessizdir. Fakat seçimlerden sonra Suriye rejimine karşı tavrı daha da netleşecek” diye konuştu.


‘Elimizden geleni yapacağız’

12 Kürt örgütünün bir araya gelerek bir Kürt cephesi oluşturduklarını dile getiren Biro, “Kürdistan’ın her parçası kendi içinde bir birliğe doğru gidiyor. Türkiye’de Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu, Suriye’de 12 Kürt partisinin oluşturmuş olduğu Kürt cephesi olumlu bir gelişmedir. Kürt birliğinin zirvesi ise şu an çalışmalarını sürdürmüş olduğunuz parçalar arasındaki Kürt Ulusal Konferansı’dır. Suriye’de şayet biz zor durumda kalırsak Kürdistan’ın diğer parçaları bizim için umuttur” şeklinde konuştu.

Ares Abdulla ise “Seçim çalışmalarını yakından izliyorum, görünen o ki bu sefer Kürtler oylarını ikiye katlayacak ve seçimden zaferle çıkacaktır. Böylesi bir durum bizim için bir güçtür. Bunun bilinmesini istiyoruz. Ayrıca ulusal konferans için elimizden ne geliyorsa yapmaya hazırız” dedi.

Görüşmenin ardından heyet üyeleri temasları çerçevesinde Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Parlamentosu’nu ziyaret etti. Parlamento Başkanı Kemal Kerkukî tarafından karşılanan heyet üyeleri, yarım saat süren bir görüşme gerçekleştirdi.

Temaslarını tamamlayan heyet, Habur Sınır Kapısı’ndaki coşkulu karşılamanın ardından Türkiye’ye döndü.


Kürtler kendilerini yönetmek istiyor

Kürt siyasi partileri ve Sivil Toplum Örgütü temsilcilerinden oluşan Kürt heyeti, bölgedeki gelişmelere ilişkin BDP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Toplantının açılışında konuşan Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Kürtlerin farklılıklarına rağmen ortak talepler etrafında bir araya gelerek, çözüm istediklerini belirtti. Salonda bulunan farklı yapılardaki kişileri işaret ederek, “Bu tablo Kürtlerin ortak talepler konusunda birlikte tavır almasıdır” diyen Demirbaş, bu birlikteliğin önümüzdeki günlerde süreceğini dile getirdi.


‘Ortak taleplerde birleştiler’

Daha sonra konuşan BDP Eşbaşkanı Filiz Koçali, heyetin taleplerini Ankara ve İstanbul’a taşımak istediğini söyledi. Kürtlerin ekranlarda farklı yansıtıldığı için, “en iyisi biz gidip kendimizi anlatalım” diyerek, yola çıktıklarını ifade eden Koçali, bugün artık Kürtlerin statüsüz yaşamak istemediğini, din adamından laik STK’lere kadar herkesin ortak talepler etrafında birleştiğini dile getirdi. Kuzey Irak'a giden heyetin de "Kürt Ulusal Birliği" konusunda önemli mesafeler kat ettiğini hatırlatan Koçali, “Demokratik Çözüm Çadırları’ndan Sivil Cuma Namazları’na, Newroz gösterilerine, gerilla cenazelerinden kitlesel defin işlemine kadar Bölge ve Kürt halkı ayakta ve artık çözüm istiyor” dedi.

“Çözüme çok yakınız; ama bir o kadar da uzağız” diyerek kaygılarını dile getiren Koçali, “Son gelişmeler Bölge halkını endişelendiriyor. Siyasi askeri operasyonların tüm hızıyla sürüyor olması Bölge halkının en önemli endişelerinden. Başbakan’ın tutturduğu dil, söylediği sözler çok endişelendiriyor, çözümden uzaklaşıyoruz” şeklinde konuştu.

Çözüm için “Kürt kimliğinin tanınması ve anayasal güvenceye alınması, anadilde eğitim ve Kürtlerin kendi kendini yönetmesi” gibi üç temel talebi dile getiren Koçali, “Artık Kürtler kendi kendilerini yönetmek istiyorlar. Bütün bu temel meseleler çözümlenmeden, biz Kürt sorununun çözümlendiği konusunda hemfikir olmayacağız. Bunlar asgari taleplerimizdir” dedi.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.t24.com.tr/ahmet-turk-kurtler-icin-tum-dunyada-yeni-bir-donem-basliyor/haber/147552.aspx

Obama'nın Suriye Talimatı
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Die Welt: Suriye de bölünecek! Sıra...

İletigönderen Başkomutan » Cmt Haz 04, 2011 4:09


Suriye bölünürse...

Suriyeli bir siyaset uzmanı yaptığı açıklamada “Suriye’de meydana gelen olayların bir proje dahilinde gerçekleştiğini ve bunun maliyetinin 3 milyar dolar olduğunu ayrıca Suriye bölünürse bundan 3 ülkenin etkileneceğini “söyledi.

Şimdi bu üç ülke neresi? Diye aklınıza herhangi bir soru gelmesin hani bazı televizyon dizilerinin jeneriğinde “Burada anlatılanların ülkemizle yakından uzaktan herhangi bir ilgisi yoktur.” türünden açıklamalar yapılıyor ya onun için söylüyorum…

Suriyeli uzmanın açıklaması kesinlikle ülkemizi ilgilendirmiyor.

Bu arada neresini ilgilendiriyor sekilinde bir soru da aklınıza gelirse ki mutlaka gelmiştir.

Sizi çok zorlamadan ben kısaca söyleyim

1-Zimbabve

2-Uruguay

3-Tanzanya

Kısacası Suriye’de devam eden ve sonucunda ülkenin bölünmesi olarak sonuçlanması planlanan olaylar işte bu üç ülkeyi ilgilendiriyor…

Türkiye’yi kesinlikle ilgilendirmiyor. Hem ilgilendirse ne olacak ki…

Ülkede bölünmeye karşı bir tavır mı sergilenecek? Üniter yapı yeniden mi tesis edilmeye çalışılacak?

Yani konu Türkiye’yi ilgilendirse herhangi bir tavır değişikliği mi olacak?

Tavır değişikliği olamayacak kısmı doğru ama elbette konunun Türkiye’yi ilgilendirmeyeceği kısmı sadece bir şaka…

Amaç Birinci Dünya Savası’ndan bu yana bölgede büyük bir Kürdistan kurmak.

İşte bu büyük Kürdistan’ın kurulabilmesi için dört parçaya ayrıldığı varsayılan Kürtlerin birleştirilmesi gerekiyor ve sadece Suriye bölümü için harcandığı söylenen proje tutarı 3 milyar dolar. Varın diğer ülkelerdeki maliyeti siz hesap edin, ama bir de işin başka boyutu var…

ABD dünyada karşılıksız para basma yetkisinde olan belki de tek ülke. Dünyada ticareti de kendi parasıyla yapma zorunluluğu getirip tüm dünyada değer ölçüleri dolar cinsinden de olunca, yani dünyanın diğer ülkelerine dolar satınca ister istemez bu şekilde ülke sınırlarını değiştirebilecek para konusu da sorun olmaktan çıkıyor.

İşte bugün Kürtlerin dört parçaya ayrıldığı söylenen ülkeler gerçekte Türkiye, Suriye, Irak, İran.

Irak kitle imha silahları adı altındaki bir uydurma senaryoyla işgal edildi yer altı yer üstü tüm kaynaklarına el konuldu.

Sonra bu ülke bir daha asla birleşmemecesine üç parçaya ayrıldı ve aralarına düşmanlık tohumları saçıldı.

Sırada Suriye var. O da bir süredir batılı devletlerin saldırısı altında. Ülkede sözüm ona bir muhalefet oluşturuyorlar, işte o muhalefete tüm güçleriyle

Gerek silah, gerekse para, hatta CİA ve çeşitli gizli servislerden eleman bile gönderip ülke yönetimini devirmeye ve ülkeyi parçalamaya çalışıyorlar…

Onun ardından gelecek ülke İran. Hem zaten uzunca bir süredir İran’la ilgili de çeşitli senaryolar türetilmiyor mu?

Biliniz ki onun ardından hedef ülke konumuna gelecek ülke Türkiye. Ülkemizde de yaklaşık 4 yıldır ulus devlet yanlısı güçler ve ordu üzerinde çeşitli operasyonlar yapılmıyor mu?

Hani diyeceğim, Irak gitti ama Suriye konusu çok önemli ve onun toprak bütünlüğünü savunmak da…

Ama aynen Suriyeli uzmanın dediği gibi Suriye bölünürse biliniz ki Türkiye’ de bölünür…

Nusret KEBAPÇI
04 Haziran 2011 ANAYURT


Obama: Esad, ya demokratik geçişe öncülük etmeli ya da ayrılmalı "Esad uzatmaları oynuyor"
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Die Welt: Suriye de bölünecek! Sıra...

İletigönderen Başkomutan » Çrş Haz 08, 2011 16:50


Kürtler Esad’dan özerklik isteyecek

Türkiye sınırına 20 kilometre uzaklıktaki Cisr El Şukur’daki olaylar üzerine muhalifler kasaba sakinlerini Facebook üzerinden uyardı: Ordu müdahale edecek, Türkiye’ye kaçın

KÜRTLER ESAD'DAN ÖZERKLİK İSTEYECEK

Suriye’de, kuzeydeki Cisr El Şukur kasabasındaki karakol baskınında 120’nin üzerinde güvenlik görevlisinin ölmesini ardından hükümet misilleme tehdidinde bulundu. “Elimiz kolumuz bağlı durmayacağız” diyen Suriye İçişleri Bakanı Muhammed İbrahim El Saar “Ordu, güvenliği yeniden tesis etme görevini yerine getirecek” şeklinde konuştu. Bu arada zırhlı araç ve tanklardan oluşan birliklerin 25 kilometre uzaklıktaki Ariha kasabasında konuşlandırıldığı görüldü. Muhalifler ise “Suriye Devrimi” adlı Facebook sayfasından, ordunun, Türkiye sınırına 20 km uzaklıktaki Cisr El Şukur’a müdahalede bulunacağı öngörüsüyle, çatışmaların hemen ardından kasaba halkına en kısa sürede Türkiye’ye kaçma çağrısı yaptı.

Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki sınır yetkilileri son günlerde sınıra yaklaşık 20 Suriyelinin yaralı halde sığındığını söyledi. Dışişleri Bakanlığı kaynakları ise sığınmacılardan birinin kurşun yaraları yüzünden hastaneye nakledilirken ambülansta hayatını kaybettiğini aktardı.

Esad tertipledi kuşkusu

Bu arada dün, hayatını kaybeden güvenlik güçleri için Şam’da resmi bir cenaze töreni düzenlendi. Suriyeli muhalifler ise devlet televizyonunun aktardıkları bilgilere kuşkuyla yaklaşıyor. Sevasiye insan hakları örgütü, ölenlerin çoğunun sivil ya da ateş açmayı reddeden askerler olduğunu belirtirken, muhalif gruplardan, Yerel Koordinasyon Komiteleri ise yaşananların ordu harekatını meşru kılmak için tertiplenmiş olabileceğine işaret etti.

Silahlar Türkiye’den

CNN televizyonuna konuşan bir muhalif ise Cisr El Şukur ve çevre kasabalardaki çatışmaların ordu ve Müslüman Kardeşler üyeleri arasında yaşandığını, olaylarda ise 90 güvenlik gücü ve 23 muhalifin öldüğünü, dokuz tank ile iki helikopterin de imha edildiğini söyledi. Muhalif, ayrıca silahların Türkiye sınırından temin edildiğini öne sürdü. Reuters ajansına konuşan bir Cisr El Şukur sakini ise pazartesi günü keskin nişancıların sokaklara çıkan herkese ateş açtığını söylerken, komşu kasabalardan “Şabiha” adı verilen Esad yanlısı özel kuvvetlerin de Cisr El Şukur’un çevresinde görüldüğünü belirtti.

İran’daki Besicilerin Suriye’deki muadili olan ‘Şabiha’nın ayaklanma boyunca İran tarafından destek aldığı da iddia ediliyor. Bu arada Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe, Beşşar Esad’ın “ülkeyi yönetmek için meşruiyetini kaybettiğini” söyleyerek, ülkesinin, Suriye’nin protestoculara tavrı nedeniyle kınandığı bir karar tasarısını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gündemine getirmeye hazırlandığını duyurdu.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.taraf.com.tr/haber/kurtler-esad-dan-ozerklik-isteyecek.htm

Fransa'dan Suriye'yi BM'de kınama çabası


Fransa'dan Suriye'yi BM'de kınama çabası

Fransa, Suriye hükümetini protestoculara tavrı nedeniyle kınayan bir karar tasarısını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gündemine getirmeye hazırlanıyor.

Alain Juppe, Beşar Esad'ın meşruiyetini yitirdiğini söyledi

Paris yönetimi, Rusya'nın muhtemel vetosuna karşın tasarıyı Konsey'de oylatmak istiyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe temaslarda bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri'nde yaptığı konuşmada, "Suriye'de durum son derece net. Ülkede reform süreci öldü. Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın da ülkeyi yönetmesi için gerekli meşruiyeti yitirdiğini düşünüyoruz" dedi.

Alain Juppe Batı'nın, hazırladıkları tasarıya güçlü şekilde destek vereceğinden emin olduklarını söyledi.

Juppe, BM Güvenlik Konseyi üyesi 15 ülkeden en az 11'inin muhtemelen tasarıyı destekleyeceğini belirtti.

Ancak Konsey'in beş daimi üyesi ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'in birinin dahi karşı çıkması tasarının onaylanmasını engelliyor.
Moskova ve Pekin destek vermiyor

Rusya ve Çin geçen ay Suriye'nin kınanmasını öngören muhtemel bir Birleşmiş Milletler kararına yönelik kaygılarını dile getirmişlerdi.

Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri ise Cumhurbaşkanı Beşar Esad da dahil olmak üzere, Suriye yönetiminin önde gelen isimlerine karşı yaptırımlar uyguluyor.

İnsan hakları kuruluşları Suriye'de yaklaşık üç aydır süren rejim karşıtı protesto gösterilerinde 1000 kadar sivilin öldüğünü söylüyor.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/06/110607_un_syria_france.shtml

Ortadoğu Operasyonunda Ankara'ya Verilen Rol
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Die Welt: Suriye de bölünecek! Sıra...

İletigönderen Başkomutan » Pzt Haz 13, 2011 14:08

Amaç Büyük Kürdistan Suriye’yi karıştıran karanlık eller binlerce kişiyi göç yollarına döktü. “Büyük Kürdistan” yapbozu Irak’tan sonra Suriye ile yeni parçasını kazanmak üzere... Sırada İran ile Türkiye var!

“Tampon” senaryosu


Irak’ta sahnelenen GOP senaryosu Suriye için de bire bir uygulanıyor. Orada da karışıklık çıkarılmış ve oluşturulan “tampon” bölge Irak’tan koparılarak kukla devletin temeli atılmıştı.

Adım adım ilerliyor... Surİye’den koparılacak toprağın “Büyük Kürdistan” a eklenmesiyle planın yarısı gerçekleşmiş olacak. Haritalarla deşifre edilen planın sonraki bölümünde ise sıra İran ve Türkiye’ye geliyor!

100 YILLIK HAYALİN HARİTASI Peşmergebaşı Barzani’nin babası da emperyalistlerin 100 yıl önce çizdiği bu harita için çalışmıştı.

BOP’UN ÖNGÖRDÜĞÜ HARİTA ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Rice’ın açıkladığı BOP haritası 22 devletin sınırlarını değiştiriyor.

‘Kirli eller’ Suriye’de de iş başında 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda 36 kişinin öldüğü olaylarda ilk kurşunu atan el, 2 yıl önce İran’da geçtiğimiz günlerde de Suriye’de ortaya çıktı. 2009’da İran’ı karıştıran CIA ajanlarının öldürüp “Devrim şehidi” ilan ettiği Nida’nı akıbetine Suriye’de de Meryem adlı mühendis uğradı.

Nida’dan Meryem’e...

Meryem’in vurulmasıyla ilgili görüntüler, iki yıl önce Tahran’da Nida adlı kadının öldürülmesi ve 1 hafta süren araştırmanın ardından cinayetin kaçak bir silahla bir CIA ajanı tarafından işlendiğinin ortaya çıktığı olayı hatırlattı. İran’da amacına ulaşamayan ABD, Esat yönetimini düşürerek Büyük Ortadoğu Projesi’nde Irak’tan sonra bir aşamayı daha tamamlamaya çalışıyor. Cisr uş Şuğur kentinden Hatay’a geçen Suriyeli mültecilerden Güveççi Ali isimli şahsın çektiği görüntüler dün medyada yer aldı. Görüntülerde 27 yaşındaki mühendis Meryem, halkı askerlere karşı kırşkırtıcı konuşmalar yaptığı sırada nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla hayatını kaybediyor. Görüntüleri çeken Ali, muhalifleri attığı devrim nutuklarıyla coşturan Meryem’in son sözleri şöyle: “Beşar Esad’a şükrediyoruz çünkü onun zulmü sayesinde kadın ve erkekler birlik olduk. Size güç versin diye Allah’a dua ediyoruz. Allah’ın izni ve sizin çabalarınızla Esad rejimi düşecek.”

‘Devrim şehidi’ demişlerdi 20 Haziran 2009’da İran’da CIA ajanının silahından çıkan mermiyle hayatını kaybeden Nida’yı kalbinden vuran CIA ajanları, hedefi de 12’den vurmak için genç kızı yeşil devrimin şehidi olarak ilan etmişti. CIA oyunu bozuldu İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ise olayın titizlikle araştırılması ve suçluların cezalandırılması için yargıya talimat vermişti. Güvenlik güçlerinin ve savcıların titiz çalışması sonucu bir hafta sonra gerçek katilin CIA ajanı olduğu belirlenmişti.

Amaç büyük Kürdistan

Nurullah Aydın Suriye sınırımızda kurulacak özerk bölgenin ardından bütünleşme taleplerinin geleceğini söyledi


Suriye’den Hatay’a doğru yaşanan büyük göç Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yaşanan peşmerge göçünü hatırlatıyor. 1988’de Halepçe katliamıyla başlayan ve Irak’ın kuzeyindeki kukla Kürt devletinin kurulmasıyla ilk etabını tamamlayan proje şu anda Suriye’de işliyor. Suriye’den sonra ise sırada İran ve Türkiye var. Stratejist Dr. Nurullah Aydın, Kuzey Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de özerk Kürt bölgesi kurulacağını ve ardından bölgesel bütünleşme söylemlerinin artacağını ve Büyük Kürdistan için içinden geçtiğimiz süreçte yaşanan göçle önemli bir adımın atılmış olabileceğine dikkat çekti. Emekli Büyükelçi İnal Batu ise o zaman olduğu gibi şimdi de Türkiye’nin bu konuda yalnız kalacağını ve Batı’dan yardım beklemenin boş bir beklenti olduğunu ifade etti.

Önce vize kalktı Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Nurullah Aydın, bir kez daha tarihte olmamış bir devletin emperyalizmin çıkarları doğrultusunda kurulmak istendiğine dikkat çekti. Orta Doğu’da enerji kaynaklarının ve havzalarının güvenliği için Batılı devletlerin bir çok oyunlarının bulunduğunu ifade eden Aydın, 2 bin yıl boyunca devlet kuramayan İsrail’e nasıl devlet kurdurulduysa sınırımızda da benzer bir sürecin sonunda Peşmergeye devlet kurdurulacağını savundu.

Batı’nın bölgede kontrolünü artırmak amacıyla böyle bir oluşuma ihtiyaç duyduğunu belirten Aydın, “Bunun ilk ayağı Kuzey Irak’ta yaşandı. Bundan sonra da anlaşılan o ki Suriye’ye sıra geldi. Suriye- Türkiye arasında bilindiği gibi vize kalktı. Ticari ilişkiler ağı arttırıldı. Ayrıca Suriye ülkesindeki PKK ayağına af getirdi. Tüm bunlar gösteriyor ki dört ülkeyi kapsayan Büyük Kürdistan hayali adım adım işliyor” şeklinde konuştu.

Yardım beklemeyelim

İnal Batu daha önce peşmerge göçünde olduğu gibi burada Batılı ülkelerin yükü paylaşmayacaklarının bilinmesi gerektiğini ifade etti. Batu, şöyle devam etti: “Irak’tan göçmenler gelirken ben bizzat batıdan yardımı koordine etmek için çalıştım. O gün bize yaptıkları hiç de hoş değildi. Dolayısıyla bugün öncelikle yardım beklemeyelim. BM Güvenlik Konseyi Libya için veto etmedi ama Suriye’de mümkün değil. Arap Birliği istemeyecektir. Rusya veto eder. Libya’daki durum da yok. Tüm bunlardan sonra Beşşar Esad ile bizim yönetimin arası da öyle sözümüz geçiyor noktasında değilmiş bu da görüldü.

Baba ve oğul Barzani emperyalistlerin emrinde

Mesud Barzani, tıpkı babasının 44 yıl önce yaptığı gibi emperyalist güçlerin planlarını uyguluyorKuzey Irak’taki kukla devletin lideri Mesud Barzani, babası Molla Mustafa Barzani’nin yolunda. 44 yıl önce yine ABD ve İngiltere gibi emperyalist güçler tarafından kullanılan Mustafa Barzani, Kürtlerin Irak’taki ayaklanmalarını yöneten Barzani, “İkinci cephemiz Türkiye olacaktır. Fakat bu mücadele için zaman çok erken” ifadesini kullanmıştı. Yeni İstanbul adlı günlük siyasi gazetenin 29 Eylül 1966 günlü sayısında “İsviçre özel muhabiri” olarak nitelenen Hüseyin Aydınkaya’nın imzasını taşıyan haberde İsviçre Televizyonunda Molla Barzani’nin konuşmasının ve sözde Kürt haritasının yayınlandığı bildirilerek Mustafa Barzani’nin şu sözleri aktarılıyordu:

’İkinci cephemiz Türkiye’

“İstiklal davamızı bir gün muhakkak kazanacağız. ’Kürdistan’haritasını dünya milletlerine kabul ettireceğiz. Irak’tan sonra ikinci mücadele cephemiz Türkiye olacaktır. Fakat bu mücadele için zaman çok erkendir.” Mesud Barzani de geçen yıl temmuz ayında bir televizyon programında, “Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de yaşayan Kürtleri acaba bir gün bir devlet bir araya getirebilecek mi?” sorusunu şöyle cevapladı: “Kürtler bir ulustur. Bu ulus kendi istemi dışında Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Arap ve diğer bölge ülkeleri üzerinde paylaştırıldı. İçinde yaşadığımız bu koşullarda gerçekliğimizin bilincindeyiz. Kürt ulusunun da kendi meşru hakkı olarak Türk, Fars ve Arap ulusu gibi kendi devletine sahip olması gerekiyor.
O uluslardan hiçbir eksiğimiz yok. Bu istemimizi de savaş ve şiddet ile elde edemeyiz. Farklı bir süreç gelişebilir, bu devletler bir gün bu gerçekliği kabul edebilir, o uluslar da Kürt ulusunun bu meşru hakkına destek verebilirler.”

Suriyeli diplomat uyarmıştı Suriyeli siyasi yorumcu Bessam Ebu Abdullah, geçtiğimiz mayıs ayı sonunda yaptığı açıklamada, Büyük Orta Doğu Projesi’nin uygulandığını ve Suriye’den sonra sıranın Türkiye’ye geleceğini söylemişti. Suriye’de meydana gelen olayların bir proje dahilinde gerçekleştiğini ve bu projenin maliyetinin 3 milyar dolar olduğunu savunan Ebu Abdullah, “Büyük Orta Doğu Planı’nın amacı sorunsuz bir büyük İsrail devleti kurulması. Bunun gerçekleşmesi için Suriye’nin 4’e, Lübnan’ın 8 kantona ayrılması ve Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ile Libya’nın 3’er parçaya bölünmesi gerekiyor ki Libya üçe bölünmek üzere” dedi. Suriye’deki bölünmeyle birlikte Irak, Suriye ve Türkiye’nin güneydoğusunun üzerinde bir Kürt Devleti’nin kurulması için yol açılacağını ileri süren Ebu Abdullah, şu uyarılarda bulunmuştu:

“Suriye 45 farklı etnik ve dini grubu barındıran bir ülke. Bu ülkede kaos olduğunda neler olabileceğini düşününebiliyor musunuz? Türkler dikkatli olmalı. Eğer bir Kürt devleti kurulacak olursa, Türkiye’nin güneydoğusu da buna katılacaktır.”

Hatay’a gelenlerinsayısı 4 bini aştı

Suriye’deki olaylar nedeniyle sınırdan geçerek Türkiye’ye sığınan Suriyeli sayısı 4 bin 300’e ulaştı. Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu’dan sorumlu Müsteşar Yardımcısı Halit Çevik, Yayladağı Kaymakamı Tolga Polat ve beraberindeki heyetle, Suriyelilerin yurda giriş yaptığı Güvecci Köyünde incelemelerde bulundu. Çevik, dün itibariyle Türkiye sınırından giriş yapan Suriyelilerin sayısının 4 bin 300’e ulaştığını kaydetti. Vali Mehmet Celalettin Lekesiz ve Altınözü Kaymakamı Ali Aslantaş’ın koordinesinde, ilçelerine 2 çadırkent kurulduğunu, eski TEKEL binası bahçesine kurulan Çadırkent’e Suriye’den gelen yaklaşık bin kişinin yerleştirildiğini bildirdi. İlçelerine bağlı Boynuyoğun Köyünde Kızılay tarafından kurulan üçüncü Çadırkent’e henüz sığınmacıların yerleştirilmediğini, ancak çadırların hazır hale getirildiğini ifade eden Alkan, Cisr Eş Şuğur kasabasındaki olayların, Altınözü ve Hatay’ın diğer ilçelerinde Suriye’de akrabaları bulunanları huzursuz ettiğini, endişeli bekleyişlerinin sürdüğünü kaydetti.

YENİÇAĞ / 12 Haziran 2011
haberinyeri.net
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Die Welt: Suriye de bölünecek! Sıra...

İletigönderen Başkomutan » Pzr Haz 19, 2011 23:48


Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

Küresel güç ideologları soğuk savaş sonrası, ideolojik savaşın bittiğini “medeniyetler arası savaş” ın başlayacağını ileri sürmüşlerdi. Bu ideologlar, “İsevi ve Musevi” medeniyetini temsil eden “Batı” ile İslam’ın ve Konfüçyüslüğün temsil ettiği “Doğu” medeniyetleri arasında bir çatışma öngörüyorlardı. Bu arada medeniyetler arası çatışma denemeleri de yapılmadı değil. Ancak böyle bir çatışmanın küresel güçlere maliyetinin çok yüksek olacağı görüldüğünden “medeniyetler arası çatışma” nın medeniyet (doğu) içi çatışmaya dönüştürülmesi daha doğru bulundu.

Bu bağlamda etnik, mezhep, ekonomik ya da bölgesel farklılıklar medeniyet içi çatışmanın ana dinamikleri olarak devreye sokuldu. Baskıcı rejimler altında yönetilen, ekonomik dengesizlikler içinde kıvranan ve her türden haksızlığa muhatap kılınmış olan Arap halklarını isyan pazarına sürmek hiç de zor olmadı.
11 Eylül saldırılarının arkasından bir yandan Afganistan’a, diğer yandan Irak’a yönelik olarak ABD’nin açtığı savaş her şeye rağmen istenilen sonucu vermedi.

ABD, Irak’a işgal gücü olarak girdi ve ülkeyi fiilen üçe böldü.


ABD, Kuzey Irak’ta fiilen bağımsız kağıt üzerinde merkezi Irak hükümetine bağlı bir “Kürt Federasyonu” kurdu. Ülke bugün Sünni-Şii olarak mezhep, “Kürt-Arap-Türkmen” olarak etnik karşıtlıklar dengesi üzerinde her an birbirinin gırtlağına sarılmaya hazır bir konuma geldi.

ABD’nin Irak operasyonu kendisine enerji kaynaklarına el koyma, enerji yollarını denetleme ve bölgeyi çıkarlarına göre dizayn etme imkânı vermiştir. Bu durumun İsrail’e de bütün bir Irak’ın tehdit edici gücünü iç çelişkileriyle parçalayarak güvenliğini garanti altına almak ve bir de Kuzey Irak’ta sadık bir müttefik kazandırmak gibi bir sonucu olmuştur.

ABD ya da Batılı servislerin, meydana gelen ayaklanmaların arkasında ya da önünde olması hiç fark etmiyor. Kendi ülkelerindeki rejimi NATO ya da yabancı güçlerin yardımıyla yıkıp değiştirmeye çalışanlar da farkında olarak ya da olmayarak uzun süreli yabancı çıkarlarına hizmet eden aygıt haline geliyorlar.
Bölgenin dışarıdan müdahale edilmeden, iç çelişkiler kullanılarak ABD çıkarlarına uygun bir biçimde yeniden dizaynı için “Arap Baharı” büyük bir fırsat yaratmıştır. Mısır, Libya, Tunus, Yemen, Bahreyn derken küresel güç için maliyeti en düşük olan iç ayaklanmalar Suriye’ye gelip dayanmıştır.

Bu bağlamda Suriye’den Türkiye’ye bir göç dalgası başlatılması büyük projenin son aşamasıdır.
Suriye’den Türkiye’ye göç edenlerin haklılıklarını kanıtlamak için inanılmaz efsaneler ve hikâyeler anlatılmaktadır.

CIA/Mossad medyası uluslar arası kamu oyunu yönlendiren çeşitli hikâyelerin altına imza atmaktadır.

Türkiye için asıl tehlike çanları, Suriye’deki kaos sonrası çalmaya başlayacaktır. Çünkü “Bağımsız Birleşik Kürdistan” ın üçüncü ayağı olarak Türkiye daha çok zorlanmaya başlayacaktır.

Unutmayalım ki, Türkiye’deki iktidar ve Cumhurbaşkanı “Siz yapmazsanız başkası gelir yapar” bağlamında olacakları önceden tarif etmişlerdi.


Özcan YENİÇERİ
20 Haziran 2011 / YENİÇAĞ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

İletigönderen Başkomutan » Cmt Haz 25, 2011 1:56


Suriye senaryoları ve “Üç Özerklik” üzerine

Suriye gerçekten karışıyor mu, yoksa karıştırılmak mı isteniyor? Anlamak mümkün değil.

İslam ülkelerinde patlayan başkaldırıların sonunda, “yeni diktatörlerin ve yapılanmanın” belirlenmesi için emperyal güçler devreye girdi. Acilen “reform” yapılması ve “demokrasi” ye geçilmesi için çalışıyorlar (!) Tabii bu da boyacı küpü gibi daldır çıkart, oldu bitti denilecek cinsten bir iş değil. Ülkelerin sosyal, kültürel yapıları ve her alandaki kalkınma durumuyla doğrudan bağlantılı köklü bir mesele. Dışarıdan, ısmarlama ve tepeden inme dayatmalarla bir şey yapılamaz. Bunu da bilmeyen yok. Ama bir nevi “aldatma ve aldanma” oyunu sahneleniyor. Emperyal güçlerin yeni düzenlemeye vaz’iyet etmeleri kaçınılmaz gibi görünüyor.

Ayaklanmaların tablosu böyle.. Şimdi de bu açıdan komşumuz Suriye’de olanlara bakalım. Görüntü özetle şöyle: Medya, özellikle merkezi Katar’da olan, İngiltere’den yayın yapan El Cezire Tv.nin haber ve görüntülerine göre durum çok vahim. Halk ayaklanmış, şehirler yürüyor, güvenlik güçleri rastgele ateş açıyor, çok sayıda ölenler var. İnsanlar Türkiye’ye sığınıyor. Nedense gelenlerin bir kısmı geri dönüyor. Bu da ilginç. Türkiye sığınmacılara büyük bir hevesle bağrını açmış. Bir insanlık sorunu yaşanıyor. “Demokrasi” isteyen insanların öldürülmesine seyirci kalınamaz. “Acilen reform” yapılmalı. Türkiye, ABD Başkanı Obama ve İngilizlerle işbirliği halinde çırpınıyor...

    Bu arada, Suriye PKK’sının İstanbul ve Antalya’da konferans toplamasına ev sahipliği yaptık. Eylemciler Suriye Hükümetine, isteklerini sonuç bildirisiyle duyurdular. (PKK’nın bizden istediklerine benzer.)

Medya bilgilerinin dışında, bir de Suriye’ye sıkça giden güvenilir iş adamlarımızın anlattıkları var. Dinleyince şaşıp kalıyoruz. Diyorlar ki: Olayların en yoğun yaşandığı söylenen şehirlerdeydik, hiçbir olay görmedik. Ortalık gayet sakin. Sadece Cuma namazlarından sonra, 15-20 dakika süren çatışmalar yaşanıyor. Bu da cemaatin arasına karışan bazı silahlı kişilerin güvenlik güçlerine ateş açması üzerine çıkıyor. Güvenlik güçleri de özensiz bir şekilde silah kullandığı için ölenler ve yaralananlar oluyor. Türkiye’ye geliyoruz, haberleri dinleyince hayretler içinde kalıyoruz.

Bu açıklamaları, bölgeyi inceleyen bazı gazeteciler de aynen tekrarlıyor.

Bir de Suriye üzerine üretilen bazı senaryolar var. Bunlar;


1) Suriye; Mezhep (Şii-Sünni) ve etnisite (ırk) esasına göre 3’e bölünecek. Aynen Irak gibi. Kuzeyde “özerk bir Kürdistan” kurulacak.

2) Kuzeyde yine “özerk bölge yönetimi” olacak, Güneyde ise Şii iktidarı (Nusayri %12, Hıristiyan %10, Dürzi %3) devrilip, yerine Müslüman (%75) iktidarı getirilerek ülke 2’ye bölünecek.


Dehşet verici bir durum.

Şimdi de kısa bir analiz yapalım. Eğer Suriye 3’e bölünürse; İsrail’in önü açılacak, Golan tepeleri ebediyen İsrail’e ait olacak. Suriye İran’dan kopacak, Filistin’i besleyen iki ana damardan biri olan Saddam rejiminden sonra İran da devre dışı bırakılacak, kuşatılan Hizbullah iyice zayıflayacak, yalnızlaştırılan Filistin mücadele gücünü büyük çapta kaybedecektir.

Sonuçta İsrail Filistin sorununda hakim konuma gelecektir. Böyle bir muhtemel gelişme olursa, İsrail ile Türkiye, kaçınılmaz bir şekilde, nüfuz alanları bakımından sınırdaş duruma gelecektir. Artık İsrail öncelikle Türkiye ile uğraşmaya başlayacaktır.

Neticede Irak’tan sonra Suriye’de de “Özerk Kürdistan” kurulmuş olacak. Türkiye’de benzer gelişmelerin yaşandığı ve terörist başı ile alenen pazarlıkların yapıldığı dikkate alındığında, “Üç Özerk Kürdistan” a doğru bir yol açılmış olacaktır.

Eğer Suriye 2’ye bölünürse, “Özerk Kürdistan” yine söz konusudur. Kurulacak olan Müslüman (İhvân-ı Müslimîn) iktidarı, İsrail’e karşı Şii İran’la ve Şii Hizbullah Direniş örgütüyle işbirliği yapabilecek, Golan tepelerini koruyabilecek mi? Bu önemli bir soru. Sorunun cevabı, Suriye’nin kuzeyindeki “Özerk Kürdistan” ın, Barzani yönetimi gibi, İsrail’in tabii müttefiki olacağı kabulü üzerinden aranmalıdır.

Bu arada İran’ın genişleyen nüfuz alanı sınırlanacaktır.

Ülkemizin bütünlüğü açısından bakıldığında, büyük bir felaketle karşı karşıya kalacağımız görülüyor.

Bu yolla ABD ve İsrail hedeflerinden birine daha ulaşabilir. İyi de Türkiye’nin derdi nedir? Ava giderken avlanma buna denmez mi?

Sadi SOMUNCUOĞLU
25 Haziran 2011 / YENİÇAĞ



Suriye kazanırsa...

Aslına bakarsanız durum son derece vahim… İçinde bulunduğumuz coğrafyaya biraz dikkatle baktığınızda görülebilecek manzara öyle ki gerçekten dikkate falan da gerek yok…

Kör gözüm parmağına dercesine gözümüze gözümüze girmekte, ama her nedense bazıları ısrarla bunu görmekten kaçınmaktadırlar.

Ülkemizin de bir parçası, belki de çok parçası olduğu bölgedeki olaylara bakıldığında yanı başımızda, son günlerde demiyorum ama son yıllarda haritaların birbiri ardına değiştirildiğini…

Ya da değiştirilme çalışmalarının sürdürüldüğüne tanık olmaktayız.

Bunun ilk adımı bundan yaklaşık 20 yıl önce Irak’tı sonra bundan kısa bir süre öncesinde Mısır, Tunus, Yemen, Libya ve son olarak ta Suriye’de benzeri çalışmalar son hızla sürdürülmektedir.

Bunun ilk işareti bundan yıllar önce ABD yetkilileri tarafından çok önceden verilmişti. Artık neredeyse herkes tarafından ezberlenen söze göre ”22 ülkenin haritası” değiştirilecekti.

Şu ana kadar değiştirilenlerin sayısı kaç oldu bilmiyorum ama hala değiştirilme çabalarının son hızla sürdürüldüğü de bir gerçek…

Bu arada dikkat çekici olan…

Yanı başımızda yaşananlara karşı ülkemiz insanlarının ya da adına STÖ denilen örgütlerin kayıtsızlığı…

İnanın o derece ki bu değişimlerin sonunda bizim de haritamızın değişeceğini bugünden öngörmek kehanet falan değil, bizimkisi tamamen görünen köy anlamında yaşanmaktadır.

Ama buna rağmen inatla görmezlikten gelinmesi, insanın aklına ister istemez bu örgütlerin, STÖ’lerin, AB ve Soros vakıflarıyla aynı sudan içip içmedikleri sorusunu getirmesidir.

Hani bizim büyük medyamızda da sıklıkla büyük puntolarla verdikleri o Suriye’deki ayaklanmacılar var ya…

Tüm dünyaya daha öncekiler gibi “demokrasi” havarileri olarak tanıtılmaya çalışılan…

İşte bu “demokrasi” güçlerini kim destekliyor biliyor musunuz?

ABD

Onun ardından da başta İngiltere olmak üzere bilumum AB…

Daha önce nasıl Irak’ta, Mısır’da Yemen’de destek olmuşlarsa burada da inanın aynısı yaşanmaktadır.

Bu uğurda korkunç miktarda paralar dağıtılmakta…

Dahası; silah, cephane, mühimmat yönünden de eksiklikleri giderilmeye çalışılmaktadır.

Kaldı ki o muhaliflere yapılan yardım konusu Wikileaks belgelerine bile girmiş ve ABD’nin saygın gazetelerinde bile yayınlanmıştır…

İşte bu “demokrasi” olaylarından çok önce, muhaliflere dağıtılan miktar tamı tamına 6 milyon dolardı. Varın siz Türk parası olarak ne kadar tutar hesap edin…

Sonra da hangi demokratik adım için harcandığını birazcık tartışın…

Yani diyeceğim…

Eğer adamlar size destek olmak için para veriyorlarsa, inanın bir süre sonra emir de vermeğe başlayacaklardır, Konu şu…

Hemen hemen tüm ülkelerde uygulananlar birbirinin aynısı, önce para verilerek ülkede muhalefet örgütleniyor, sonrasında da demokrasi adına onların çerçevelerini genişletebilmeleri için baskı yapılıyor…

Sonra bir gün birileri düğmeye basıyor ve olayları başlatıyor…

Irak uçuşa yasak bölge ilan edilmesinden sonra bölündü, aynısı Libya’ya uygulanıyor ve son günlerde alınan bilgilere göre de Suriye için aynı konu tartışılıyor…

Yani diyeceğim Suriye bölünürse Türkiye’nin bölünme tehlikesi her zamankinden daha da yüksek olur…

Ama ya Suriye kazanırsa, bilin ki Türkiye’ de kazanır.

Nusret KEBAPÇI
25 Haziran 2011 / ANAYURT
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

İletigönderen bezgin » Sal Haz 28, 2011 9:01

Asker karşıtlığından Müslüman düşmanlığına /Ali Serdar Bolat



28 Şubat'ın esası "Batı destekli irtica" karşıtlığıydı.

ABD'nin planlarına karşı İran ve Suriye ile ittifaktı.



28 Şubat karşıtı "İslamcı" çevreler ise, Müslüman ülkelere karşı NATO komutasındaki Haçlı seferinin figüranları oldular.

Kendilerine "İslamcı" ünvanı takan bu çevreler aslında "Haçlı irtica" yani "Batı destekli irtica" idiler.

Bunların "İslamcı" olduğunu sanıp peşlerine takılan Türkiye Müslümanları da, Tayyip Erdoğan ile birlikte "Yahudi Cesaret Madalyası" aldılar.

Irak'ta Müslüman halkı katleden Amerikan Conileri'nin sağlığı için Erdoğan ve Gül ile birlikte duacı oldular.



Amerikan emperyalizmi, 28 Şubatçıların Batı karşıtlığından, Avrasyacılığından ürktü.

İşbirlikçileri, 28 Şubatçıları "din karşıtı" olarak tanıttılar.

Böylece kandırılan ve türbanla gözü bağlanan halk, AKP'nin suçlarına ortak oldu

"Din düşmanı askere karşı olacağım" derken, Amerika'nın Müslüman katliamına ortak oldular.



"Ergenekon" diye yaygara kopararak Batı karşıtı, Avrasyacı, Suriye ve İran ile birlik taraftarı askerleri esir ettiler.

Halkı "darbecileri tutukluyoruz" diye aldattılar, Suriye ve İran düşmanlığının önünü temizlediler.



"Yeniden Osmanlı kurulacak" diye milleti aldattılar.

Osmanlı diye diye Irak bölündü, Türkiye'de bölücüler işi ilerletti, Suriye de bölünecek, en sonunda bölünme sırası İran'a gelecek.

Bu 4 devlet bölünecek de ne olacak? Bu devletlerden koparılan parçalar üzerinde "Büyük Kürdistan" yani "İkinci İsrail" kurulacak.

Küçülmüş Türkiye, küçülmüş İran, küçülmüş Irak, küçülmüş Suriye ve Büyük Kürdistan.

Al sana Osmanlı. Memnun oldun mu?



Irak'ta, Afganistan'da 2 milyon Müslüman öldüren, Libya'ya bomba yağdıran Amerikan emperyalizmi, şimdi de Suriye'ye saldırmaya hazırlanıyor.



Peki, nerede türban için camilerden akın akın çıkıp eylem yapan Müslümanlar?

Gazze için feryat edenler?



Afganistan, Irak, Libya, Suriye Müslümanlarının canlarının türban kadar değeri yok mu?

Sadece Filistinliler mi Müslüman?

Afganistan, Irak, Libya ve Suriye'de öldürülenler Müslüman değil mi?

Resim

Ali Serdar Bolat, 27 Haziran 2011, Aydinlik
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

İletigönderen Sabırlı_Vatandaş » Prş Haz 30, 2011 21:01

Hariri suikastı iddianamesi tamamlandı!

2005 yılında gerçekleşen Refik Hariri suikastı ile ilgili BM’nin iddianamesi tamamlandı. Hizbullah liderlerinin suikasta ilgili olduğu ve haklarında tutuklama kararı çıkarıldığı ileri sürüldü.

BEYRUT - Birleşmiş Milletler, Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri suikastı ile ilgili iddianamesini tamamlayarak Lübnanlı yetkililere teslim etti. Belgelerin Lübnan Başsavcısı Said Mirza’ya sunulduğu duyuruldu. Lübnan savcılığı, suikast konusunda dört kişi için tutuklama emri çıkartıldığını duyurdu ancak isim verilmedi.

Hariri'nin oğlu Saad Hariri gelişmeyi tarihi olarak nitelendirdi ve ülkedeki Necip Mikati liderliğindeki hükümete mahkemeyle işbirliği yapma çağrısında bulundu. Ancak bu çağrının nasıl karşılık bulacağı merak konusu. Zira henüz ayrıntıları netleşmemekle birlikte iddianamede Mikati hükümetinin ortaklarından olan Hizbullah üyelerinin suçlanması bekleniyor. Tutuklanma kararı çıkarılan kişilerin de Hizbullah’ın üst düzey isimleri olduğu tahminleri yapılıyor.

30 GÜN SÜRESİ

Mahkeme yetkililerine göre Lübnan'ın tutuklama emirlerini uygulamaya koyması için 30 gün süresi bulunuyor.

SORUŞTURMA HÜKÜMET DÜŞÜRDÜ

Hariri suikastı konusunda başlatılan uluslararası soruşturma ve mahkeme süreci Lübnan'da büyük tartışma yarattı.Mahkeme konusundaki görüş ayrılığı nedeniyle Hizbullah ve müttefikleri verdikleri desteği geri çekerek Lübnan hükümetinin düşmesine yol açmıştı.

Hariri suikastiyle hiçbir bağlantısı olmadığını söyleyen Hizbullah, Birleşmiş Milletler destekli mahkemeyi ABD ve İsrail'in maşası olmakla suçluyordu. Hizbullah, Lübnanlı yetkililerin mahkemeyle her türlü işbirliğine son vermesi çağrısını yapıyordu.

SURİYE’NİN PARMAĞI OLDUĞU İDDİA EDİLİYOR

2005 yılında Refik Hariri'nin bulunduğu araba konvoyunu Beyrut'ta hedef alan bombalı saldırı, Başbakan Hariri'nin yanı sıra 22 kişinin ölümüne yol açmıştı. Hariri suikastında Suriye’nin parmağı olduğunu öne sürülüyor. Ancak Şam hükümeti daha önce defalarca bu iddiaları reddetti.[/align]

Kaynak
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Kullanıcı küçük betizi
Sabırlı_Vatandaş
Salık Takımı
Salık Takımı
 
İletiler: 101
Kayıt: Cmt Tem 31, 2010 9:42

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

İletigönderen Başkomutan » Sal Ağu 02, 2011 7:48

Önce Suriye sonra Türkiye

Suriye'de bir iç çatışma yaşanıyor. Bu ülkedeki olayları izleyenlerin büyük bölümü; Beşşar Esat yönetimini suçluyor.

Hükümetin; halkın üzerine tanklarla gittiği; masum sivilleri katlettiği yazılıyor, söyleniyor.

Ama bir de bu işin öbür yüzü var:

Suriye yollarını kesen, karakollara ve asker kışlalarına saldıran elleri silahlı çeteler hiç konuşulmuyor.

ABD, İngiltere, Almanya, Fransa Beşşar Esat yönetimini suçluyor.

Batılı devletlerden hiçbirisi; ülkenin yasal hükümetine savaş açan Suriyeli teröristleri gündeme getirmiyor.

Hatta bu terör grupları; "sıradan insanlar" gibi gösteriliyor. Bizim hükümet de mezhep gayretiyle Suriye’ye yükleniyor.


Esat yönetimine karşı silahlı mücadele yürüten çeteler, Türkiye’den ve Batı'dan gelen bu desteği ustaca kullanıyorlar; özellikle camilerde yürüttükleri propagandalarla fanatik kesimleri yanlarına çekebiliyorlar.

Yani; Suriye'deki hükümeti devirmek için terör yöntemlerini kullanan, elleri ağır silahlı çeteler gerçeğini; Batı dünyası ile bu dünyanın dümen suyunda giden Türkiye görmek istemiyor.


BATILININ OYUNU

Batı emperyalizmi; Sovyetler Birliği'ni parçaladıktan sonra gözünü İslam dünyasına dikti. Kendi kamuoyunu etkilemek ve arkasına almak için, eskiden milleti korkuttuğu komünist tehlikenin yerine İslamcı tehlikeyi yerleştirdi. Böylece Batı dünyası bugün İslam düşmanlığının kol gezdiği bir alana dönüştü. Norveç'te ortaya çıkan katliam da işte bu gelişmenin ürünü oldu.

Batılılar; İslam ülkelerinin zenginliklerine el atabilmek ve onları kontrol altında tutabilmek amacıyla; değişik operasyonlar yürütüyorlar. Irak örneğinde olduğu üzere; kimyasal tehdidi ortadan kaldırma bahanesine sığınabiliyorlar. Bu tehdidin yanına "diktatörlük yönetimini yok etmek" gibi insancıl bir gerekçe de ekliyorlar.


Gördüğünüz gibi; Libya'ya; NATO bütün gücüyle saldırdı. Burada da tıpkı Suriye benzeri bir oyun oynanmıştı.

İran ise, "Atom bombası yapacak!" diye suçlanıp tehdit ediliyor.


İNGİLİZ NE DEDİ?

Yani; sömürgeci Batılılar; barış ve demokrasi hırkası altına saklanıp Ortadoğu ülkelerinde karışıklıklar çıkartarak buralara el koymak için uygun ortam yaratıyorlar.

Son açıklama İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan geldi:

-Suriye'ye müdahale düşünülebilir...

Kim müdahale edecek?

-NATO!


Niçin müdahale edilecek?

-Hükümet, sivil halka karşı orantısız güç kullanıyor; insanlar ölüyor...

İngiliz politikacının ağzını bizim hükümet de kullanıyor. Sadece müdahale etmeyi söylemeden...


BAŞBAKAN UYANMALI

Bugün Suriye'nin yasal hükümetine karşı silahlı mücadele yürüten terör gruplarını masum halk gibi gösterip dış koruma altına alırsanız; yarın öbür gün aynı gerekçelerle sizin karşınıza da çıkarlar.

Nasıl olacağını çok iyi biliyorsunuz?



Güneydoğu'da artık sokakları milisleştirmiş olan PKK terörüne karşı devlet bir şey yapamaz.

Yapmaya kalkışırsanız; Batılı güçler sizi; "Sivil halkı katlettiniz!" diye suçlar.

Ve "NATO; Türkiye'ye müdahale edebilir!" diye bir açıklama gelebilir.

Bunu duyan terör örgütü; sivilleri kışkırtarak daha kuvvetle sokak eylemlerini yürütür.

Güvenlik güçleri engellemeye kalkıştığında çatışma olur; insanlar ölür.

Ve NATO; zaten hasım haline getirdiği Türkiye'nin ne dediğine bakmadan İskenderun üzerinden topraklarımıza saldırır.

Peki böyle bir gelişme olursa ne yapacaksınız?

Bu sorunun cevabını öncelikle Başbakan Erdoğan düşünmelidir.


Sayın Başbakan; Büyük Ortadoğu Projesi'ni gösteren o bildik haritayı önüne koyup mutlaka ve mutlaka bir göz atmalıdır.

O haritanın uydurma olmadığını, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da meydana gelen olaylar göstermiyor mu?

Allah etmesin; böyle bir gelişmeye bu hükümet hangi orduyla karşı koyacaktır?

Hatırlatıyorum: Batılı emperyalizm Suriye'den sonra Türkiye'yi vuracaktır.

Rıza ZELYUT
02.08.2011


İngiltere Dışişleri Bakanı Hague, Suriye’ye askeri müdahalenin uzak bir olasılık olmadığını söyledi.

Hague, Suriye güvenlik güçlerinin ülkenin çeşitli kentlerinde yönetimi protesto eden göstericilere yönelik aldığı sert tedbirleri değerlendirdi.

Hague, Suriye’ye yönelik daha güçlü bir uluslararası baskı istediğinin altını çizdi.


BOP eşbaşkanı uyanmalı dendiği için bu yazı eklenmiştir.

Dipçe: Suriye'de AKP provokasyonu

Tayyip, Esad'ı nasıl sattı?

Suriye isyanla çalkalanırken Türkiye de bir anda kendisini çatışmanın eşiğinde buluverdi. Hem de Tayyip'in son yıllarda en çok görüştüğü ve desteklediği Esad rejimiyle... Bilindiği gibi AKP bir süredir çok gündemde tuttuğu "Yeni Osmanlıcılık" politikasının içini hep İsrail karşıtlığıyla dolduruyordu. Dolayısıyla da İsrail tarafından en çok sıkıntı çeken ülkelerden biri olan Suriye ile de iyi ilişkiler kurulmuştu. Hatta bu ilişkiler o kadar ilerlemişti ki Beşşar Esad, Tayyip'ten "ağabey" diye bahsediyordu. Küçük kardeşin güvendiği bu dostluk ve hamilik, mahallenin kabadayıları kendisini dövmeye geldiğinde, "ağabey"in kabadayıların yanına geçivermesiyle sona erdi.

Aslında AKP'nin olayı bugünkü noktalara kadar taşıyacağı Ortadoğu'daki Amerikancı isyan dalgasının daha başlarında belli olmuştu. ABD ve diğer Batılı emperyalist güçler Arap ülkelerinde istedikleri doğrultuda gitmeyen rejimleri isyanlarla sallamaya ve devirmeye başladıklarında AKP hemen emperyalistlerin yanında tavır alacağını belli etmişti. Önce Kaddafi'nin ve Mübarek'in karşısında konumlanan Tayyip, sıra Esad'a geldiğinde de kendinden bekleneni yaptı. Eski bir tabirle söylersek; "Tayyip, Esad'ı iki dakkada sattı…"

Hem de öyle bir satış ki, AKP ve Davutoğlu, büyük oranda İslamcı gruplardan oluşan Suriyeli muhaliflerin toplantısını Antalya'da örgütledi. "Komşularla sıfır sorun" politikasının mucidi Davutoğlu "komşunun iç işlerine karışma" politikasının da şampiyonu olmuştu bir hamlede. Neye uğradığını şaşıran Şam yönetimi tepki vermeye çalıştı. Yaptıkları hatayı anlamışlardı ama geç kalmışlardı. AKP'ye ve Tayyip'e güvenmişlerdi ama güvendikleri dostları onların kuyusunu kazmak için tüm diplomasi kurallarını alt üst edecek kadar cüretkâr bir tavır içindeydi.

Bir anda Türkiye'nin AKP'li basını da Esad dostluğundan, Esad düşmanlığına dönüverdi. Gazeteler her gün Esad'ın yaptırdığı "katliamları" yazıyor, Esad'ın neden gitmesi gerektiğini anlatıyor. Suriye'den kaçıp Hatay'a gelen muhalif mülteciler de işin cabası… Türkiye, 1999'da Apo'nun teslimi meselesinde gerildiği günlere kıyasla bugün Suriye ile çatışmaya daha fazla yaklaşmış durumda.



Buraya kadar olanlar gözle açık açık görülenler. Peki, ama Suriye olaylarının ve AKP'nin tavır değişikliğinin ardında ne var?

Suriye'de neler oluyor?

Suriye çok yakınımızda ama yine de çok haberdar olmadığımız bir ülke. Osmanlı'nın son anlarına kadar imparatorluğun bir parçası olan Suriye üzerindeki emperyalist oyunlar çok daha öncesine dayanıyor. Osmanlı'nın zayıflamasına paralel olarak burada da hem emperyalistlerin faaliyetleri artmış hem de etnik mesele ve mezhep merkezli çatışmalar sürmüş. Günümüzde yaşananların arka planında da yine bu eski meselelerin yansımaları var.

Fransa, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Suriye'den çekilmiş. Fakat her zaman burayı kendi etki alanında saymaya devam etmiş. Bağımsızlığın ardından bir süre sonra Ortadoğu'yu sarsan Arap milliyetçiliği rüzgârı Suriye'yi de etkilemiş. Mısır, Nâsırcılığın merkezi olurken Suriye de Arap Sosyalist Baas Partisi'nin doğduğu yer olmuş.

Irak Baas'ında halkın büyük çoğunluğu Şii yöneticiler Sünniyken, Suriye yönetiminde tam tersi bir durum var. Burada başta Esad ailesi olmak üzere yöneticiler Alevi-Nusayri ama Suriye nüfusunun büyük kısmı Sünni… Bu durum emperyalizmin mezhep kartını kullanmasına bugün de neden oluyor. Suriye'de isyan eden grupların Mısır'dakilerle ortak bir özelliği var. Bu gruplar büyük oranda Müslüman Kardeşler örgütünün uzantıları olan Sünni-İslamcı yapılanmalar. Yani Mısır'daki Şeriatçılarla ve Filistin'deki yine aynı kökten gelen Hamas'la önemli bağları var. Tabii dolayısıyla AKP ve Tayyip'le de…

Suriye rejiminin nispeten laik ve halkçı yapısı, Arap milliyetçiliğinin antiemperyalist potansiyeli ve Esad yönetiminin bir süredir İran'la bir blok halinde aldığı tavırlar Suriye'yi önemli bir hedef yapıyor. Aynen Libya'da ve Mısır'da olduğu gibi burada da BOP kapsamında bir rejim ve sınır değişikliği planı uygulanıyor. Yani Suriye emperyalizmin ciddi anlamda hedefi haline gelmiş durumda.

Suriye'de olanların kısa özeti böyle. AKP'nin değişen tavrının altında da bu tarihsel ve politik durum var. Tabii bir de AKP'nin kendi ideolojik durumu ve Ortadoğu çapında oynadığı rol…

AKP'nin tavrını belirleyen Amerikancı ve Şeriatçı oluşu

Tayyip ve Davutoğlu ikilisi Türk dış politikasında yeni-Osmanlı dönemini açtıklarını iddia etmişlerdi. Fakat izledikleri çizgi emperyalizmin sözünden çıkmadan İslamcılık yapmak oldu. AKP dış politikasının Batı karşıtlığı sadece İsrail'le arada bir provokatif tartışmaların dışına taşmadı. Burada AKP ile Arap ülkelerindeki Amerikancı hareketlerin benzerliğini tespit etmek yerinde olacaktır.

Müslüman Kardeşler örgütü, Mısır'ın Arap milliyetçisi ve sosyalist lideri Nâsır'a karşı ABD ve İsrail tarafından desteklenerek örgütlenmişti. Tabii Müslüman halkı motive edebilmek için genelde Batı ve İsrail karşıtı bir söylem kullandılar. Ama esas düşmanları her zaman gerçek Arap milliyetçileri ve solcular oldu. Müslüman Kardeşler'in Filistin uzantısı olan Hamas da aynı sürecin ürünüydü. Arafat'ın El Fetih gerillalarına ve George Habaş'ın FHKC'sine karşı bizzat İsrail tarafından örgütlendi. Filistin mücadelesini Ulusal Kurtuluş ve antiemperyalizm zemininden uzaklaştırarak Şeriatçılık batağına sürükleyen onlar oldu.

Onlar da aynı AKP gibi İsrail karşıtı bir söylem kullandılar ama her zaman Batının çıkarlarının yanında durdular. Şimdi bugün ayaklanan tüm Arap gruplarının AKP'yi örnek aldıklarını söylemelerinin ardında bu ortaklık var. ABD'nin Ortadoğu'nun tümü için istediği model rejim AKP modelidir. Bu rejim emperyalizm açısından son derece muteberdir. İstenildiği gibi söz geçirilip istenilen provokasyonda kullanılabilmektedir.

Olanlar karşısında AKP'nin tavrını belirleyen de bu ideolojik özü oldu. Bu öz iki öğeden oluşuyordu: Katıksız Şeriatçılık ve katıksız Amerikancılık. Tayyip, laik Saddam'ı ve Irak'ı savunmamıştı; aynı şekilde laik Esad'ı da savunmuyor. AKP, Arafat'ı da hiç tutmuyordu ama bugün Şeriatçı Hamas'ın en önemli destekçisi. Tayyip ve AKP, gerçek antiemperyalist ülkeleri asla savunmadı. Emperyalizmin hedefine giren hiçbir ülkenin de yanında olmadı. Her zaman olduğu gibi Suriye meselesinde de AKP'nin tavrını belirleyen bu Amerikancı öz oldu.

AKP, çok cepheli bir Ortadoğu savaşını kışkırtıyor

AKP bir taraftan İsrail'le ilişkileri gerip Türkiye'yi önemli bir çatışmanın eşiğine getirirken diğer taraftan da Suriye ile hiç olmayan bir gerginlik yaratarak yine savaş rüzgârları estiriyor. Bir taraftan da hem Türk hem de dünya kamuoyu çatışmaya doğru yönlendiriliyor. Bir gün Antalya'da Suriyeli muhaliflerin toplanmasına misilleme olarak Esad'ın Suriye'deki Kürtlere özerklik vererek Türkiye'ye karşı oynayacağının haberleri yayılıyor. Suriye düşmanlaştırılıyor. Diğer gün ise İran'ın Türkiye'yi vuracağı iddiaları ortalığı kaplıyor. Tam İran bunu yalanlamışken, Tayyip bir açıklama daha yapıyor ve Suriye'yi cevap vermeye zorluyor.

Tüm bunlar olurken bir taraftan da ikinci Mavi Marmara olayı Akdeniz'de patlamaya doğru şimdilik sessice ilerliyor.

Böylece de Tayyip'in ve Ahmet Davutoğlu'nun çok cepheli stratejisinin aslında çok cepheli bir provokasyondan başka bir şey olmadığı da ortaya çıkmış oldu. Öyle bir durum var ki, Türkiye'nin arası hem İsrail'le hem de İran ve Suriye'yle gergin. AKP, büyük ve Ortadoğu çapında bir savaşı kışkırtıyor ama anlaşılan birbirine düşman olan ülkeleri bile Türkiye'ye karşı birleştirmeyi başaracak. Böyle bir savaşın içerdeki yansımasının en önemli öğesinin bir Kürt isyanı olacağını sanırız ki belirtmeye bile gerek yok.

AKP'nin planı Balkan Savaşları'nın bir benzerini yaratmak… Aynen 1912'de tüm Balkan devletlerinin hem kendi aralarında hem de Türkiye'yle savaştıkları ortam bugün Ortadoğu'da AKP eliyle hazırlanmaktadır. Böyle bir savaşın sonunda Türkiye Balkanlardan silinmişti. Eğer AKP planında başarılı olursa bu sefer de Ortadoğu'dan silinmemiz an meselesi…

AKP'den antiemperyalizm beklemeyin

AKP'nin hem Türkiye'yi hem de Ortadoğu'yu içine ittiği ortam kimlerin işine yarar? Tabi ki ABD'nin, İsrail'in, diğer emperyalistlerin ve bir de Kürtlerin…

Büyük Kürdistan için ayaklandıklarında karşılarındaki devletlerin birbiriyle savaşıyor olması onları çok rahatlatacaktır. Bu böyle bilinmeli…

Bir de tabi AKP'den antiemperyalizm bekleyenlerin çıkarması gereken dersler var.

Her şeyden önce AKP'nin ipiyle asla kuyuya inilmeyeceği ortaya çıkmıştır. AKP tavrını her zaman emperyalistlere bakarak belirlemektedir. Bugün yanında durup güven verdiklerini yarın rahatlıkla satacaktır. Yani AKP'ye güvenenlerin durumu Esad'dan da beter olacaktır.

Bu derse bağlı olarak çıkacak daha geniş kapsamlı ders de Şeriatçıların asla tutarlı antiemperyalist politika izleyemeyecekleridir. Bazı dönemlik çıkışlar olsa bile bunlar ya taktik ya provokasyondur. Bunlar değilse de kararlarını verirken emperyalizme zarar vermeyi değil Şeriat davasına hizmet etmeyi öne alacakları için her an emperyalistlerle uzlaşırlar. Mezhebiniz, tarikatınız farklıysa hele hele biraz laikseniz, solcuysanız kriz anında ilk satılacak sizsinizdir.

Tüm bunların da dışında bizim bilmemiz gereken esas şeyse şu:

Hedef Suriye'den ya da İran'dan çok Türkiye'dir. Plan iç savaş ve müdahale, amaçsa Büyük Kürdistan'dır. Türk milletini Suriye'nin bugün yaşadığından daha zor günler beklemektedir.

Hazır olmalıyız…

Kaya Ataberk


Recep Tayyip Erdoğan'ın "BOP başkanıyım" itiraflarını kanıtlayan konular

Meghan L. O’Sullivan’ın CFR sitesindeki yazısı ‘Kürtler Arap baharına giden yolu döşeyecektir!

HOLBROOKE planı eşbaşkanla çuvalcı komutanın kesiştiği nokta

AKP-Siyonizm ittifakı - Büyük İsrail İçin İsrail Karşıtlığı!..
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kaosu çıkaran düzeni kurar / Irak senaryosu Suriye’de tekrarlanıyor!

İletigönderen Başkomutan » Prş Eyl 15, 2011 23:16

Arap baharı sonrası tezgâhlanan tehlikeli adım:
Mezhep çatışması


Amerikan menşeli tezgâhlanan kardeş kavgasının geldiği nokta içler acısıdır. Ortada İslam ülkelerinde cereyan eden bir iç savaş söz konusudur. Bir yıkım devam ederken, bir sonraki adım da tezgâhlanmaktadır. Kulağınızı kabartıp basın yayın tarafından uzun zamandan beri hazırlanan, toplum nezdinde kabul seviyesine getirilen hoca taslaklarının sözleri her ne kadar toplum mühendisliği de olsa, bunlar bilgi kaynaklarından biridir.

Bir mezhep çatışması tezgâhlanmaktadır. Malum hoca efendi Şia hakkında “Onların kıblesi Kerbela” diyecek kadar müfteridir. Kerbela Hz. Hüseyin efendimizin şehit edildiği mekândır. Kerbela’nın da içinde olduğu Irak coğrafyası 12 imamın 7’sinin bulunduğu topraklardır. İmam Ali Necef’tedir; İmam Hüseyin Kerbela’da şehit olmuştur; İmam Musa Kazım, İmam Muhammed Taki Kazımeyn’dedir; İmam Naki, İmam Hasanül Askeri, İmam Mehdi (doğduğu ve kaybolduğu yer) Samarra’dadır. İmamların şahadeti İslam baki kalsın diyedir, Kıble baki kalsın diyedir, Hak baki kalsın diyedir. Bu sebeplerle İmam Hüseyin şehit olmuştur; İmamlar şehit olmuşlardır. Bugün Şii olsun Sünni olsun bütün Müslümanların kıblegâhı değil ziyaretgâhıdır, Kerbela.

BOP kapsamında bugünler için hazırlanan cübbeli, şalvarlı hoca kılıklı insanların ağzından fetva verilerek bir mezhep çatışmasının alt yapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Dün, Ebussuud Efendi’den, “Kızılbaşların öldürülmesi caizdir” fetvası alınarak Yavuz Sultan Selim’in Müslüman halkın bir bölümünü katletmesinin faturasını bugün bile ödüyoruz. Gönüller hala kırıktır, toplum hala parça parçadır, kan hala tazedir. Bugün toplum olarak bir ve beraber olmaya ihtiyacımız varken, kan kanla yıkanmayacağına göre kanı su ile yıkamak gerekirken “Suriye’deki zulme karşı, Müslüman Suriye askeri ile savaşmak caizdir, İran Suriye’nin yanında yer alırsa o da bu kapsamdadır. Zaten Şiiler tarih boyunca hep ehl-i sünnet ile savaştı” demek ne anlama geliyor. Bu cübbeli de olsa sakallı da olsa bir Müslüman’ın ifadesi olamaz. Bu olsa olsa sakalı ile cübbesi ile dini istismar edenlerin, BOP taşeronlarının işidir. Çünkü din bunu kabul etmez. Bu ABD ağzıdır. Haçlı ordusuna asker toplama seferberliğidir.

“Suriye ile savaş yapılabilir bu meşru müdafaa ve zulme karşı duruştur” demek ne demektir?

ABD’nin bölgemizi işgal etme operasyonu olan BOP kapsamında Irak’ta milyonlarca Müslüman katledilecek, yüz binlerce kadının namusu kirletilecek, halkın feryadı ayyuka çıkacak, namusu kirletilen kadınlar “karnımızdaki piçleri alın bizi öldürün bu pislikten kurtarın” diye feryat edecekler sen bunları duymayacaksın, beri tarafta işgalcilerin basın yayınını esas alarak Haçlı ordusuna asker toplayacaksın. Bu büyük bir nasipsizliktir; Gayya kuyusuna düşmektir.

ABD’nin bölgemizde ne işi vardır. ABD’nin girdiği topraklarda gözyaşı, kan ve baruttan başka, tecavüzden başka ne vardır?

Olaylara iki türlü yaklaşabiliriz. Esat mı haklı, yoksa muhalifler mi? Esas olan bu değildir. Esas olan bu çatışma niçin vardır. Niçin dün değil de bugün vardır diye sormak gerekir. Bugün söz konusu olan BOP kapsamında bir işgal hareketidir. Görülen sebep ne olursa olsun zarf ne olursa olsun esas olan mazruftur.
10–11 Aralık 2004 tarihleri arasında Fas’ta” Gelecek İçin Form” adı ile bir toplantı düzenlenir.

Başkent Rabat’taki bu toplantıya G8 Topluluğu ile yirmiden fazla Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin Maliye ve Dışişleri bakanları yanı sıra Arap Birliği ve Avrupa Birliği katılır. Zirve’ye ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell eş başkan olarak katılır. Bu toplantıda bir konuşma yapan ABD dışişleri bakanı konuşmasında şunları söyler:

“BOP Projesine giren ülkelerdeki değişimi dışarıdan empoze etmeyeceğiz. Bunu ülkelerin sosyal, ekonomik alanda ilerlemeleri ile beraber kendi içinden başlatacağız ve siyasi ve ekonomik reformlarını gelişmiş ülkelerle el ele gerçekleştirmelerini sağlayacağız” der. Ayrıca Powell, “bölge ülkelerinde reform yapılması için halklara cesaret vereceğiz” diyerek BOP’da yeni bir taktik devreye konur.


İşte bugün yaşananlar bu proje kapsamındadır. Düşünebiliyor musunuz; güya sıkıyönetim altından yaşayan bir halk, nefes alması takip edilen bir halk bir anda tanklarını toplarını çıkartacak, kendi devletine karşı mücadele verecek, bu mücadeleyi bütün yurt sathına yayacak, bu akıl karı değildir. Bu o topluma karışmış ajanların, içerden satın alınan her kademedeki görevlilerin desteği ile gerçekleşmektedir.

Bugün bize düşen Alevi’si ile Sünni’si ile Müslüman toplumun birliğini sağlamaktır. Peygamberimizin, İmam-ı Ali Efendimizin, Ehl-i Beyt’in ölçüsünde bir ve beraber olmaktır. Bu ölçünün dışına çıkan cübbeli de olsa şalvarlı da olsa hacı da olsa hoca da olsa bunları ikaz etmek ve bunlara sırt dönmek gerekir.


Dr. Ahmet H. Kepekçi
yenimesaj.com 15.09.11
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Sonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x