Kürdistan üzerine hayaller!.. / Sevr “paranoyası”

Kürdistan üzerine hayaller!.. / Sevr “paranoyası”

İletigönderen Başkomutan » Prş Tem 08, 2010 3:25


Kürdistan Üzerine Hayaller

...‘Avrupalı olmak uğrunda’,

Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak’ta şu ‘önemli’ tespiti yapıyor: “Demokrat kesim Kürtleri görmek istemeyen, Kürt sorununu terör ve isyana indirgeyen anlayışla yıllardır mücadele ediyor.” Ali Bey’in de bu ‘Demokrat’ kesimin önde gelenlerinden biri olduğunu söylemeye tabiî ki gerek yok. Kürtçü taifenin bile ‘29. İsyan Hareketi’ olarak tavsif ettikleri bu eşkıyalık, bizim ‘demokratlara’ göre asla bir terör ve isyan hareketi değildir.

Bu ‘Demokrat’ kavramının nasıl bir psikolojik harp kavramı olarak kullanıldığını biliyoruz.
Fakat ne yazık ki, birçok saf aydınımız bazı kavramların hangi karanlık amaçların hizmetinde olduğunun farkında değildir. Bu ‘Demokrat’ aydınlarımızın kutsal hedefleri ‘ülkede demokrasinin tüm kurumlarıyla yerleşmesidir.’ Varsa, yoksa demokrasi; her şey demokrasi için!


“Peki, ya devlet?”

Devletin varlığının karşı karşıya bulunduğu tehlikeler umurlarında bile değildir. Onlara göre önemli olan demokrasinin güçlenmesidir. Güçlü bir demokrasi için güçlü bir devlet yapılanmasının olması gerektiğini bir türlü kafaları almaz. Küresel ağabeyleri onlara ‘devlet zayıfladıkça demokrasinin güçleneceği’ masalını ezberlettikleri için bir ülkede demokrasinin yaşamasının her şeyden önce güçlü bir devletin varlığına bağlı olduğunu ne çare ki bir türlü anlayamazlar.

Bu ‘Demokrat’ bayların askeri ve yargıyı ‘Demokrat’ olmamakla suçladıkları da bir vakıadır. Evet, ‘Demokrat Asker’ ve ‘Demokrat Yargı’! Ne güzel değil mi? Doğrusu nasıl bu kadar komik oluyorlar anlamak mümkün değil.

Asker demokrat olacak, yargı demokrat olacak! Salaklığın bu kadarına da pes doğrusu. Allah aşkına, ne demek ‘Demokrat Asker’ ve ‘Demokrat Yargı?’ Asker ülkeyi savunur. Eğer bu ülkenin bütünlüğüne karşı bir tehdit varsa; elindeki her türlü silahı kullanarak bu tehdidi ortadan kaldırmak için uğraşır. Yargı, kanunları hakkaniyetle uygular ve adaleti sağlar.


Dünyanın bizden başka hiçbir ülkesinde aydınların, askerin ve yargının demokrat olmasını istedikleri görülmüş şey değildir.

“Canım, boş verin, bunlar işte hep böyledir” diyebilirsiniz. Nasıl boş verilebilir ki? Bunlar, bu zehirli fikirlerini kendilerine tahsis edilen gazete köşelerinde ve televizyon programlarında papağan gibi tekrarlayıp durarak, ülkenin hangi tehlikelerle karşı karşıya bulunduğunun farkında olmayan insanların kafalarını iyice karıştırıyorlar; ‘Bu terör kaç yıldır devam ediyor, her gün şehitler veriyoruz.

    Kürtçülerin taleplerini kabul edelim de ülkeye barış gelsin’ gibi çok tehlikeli bir düşünce bunların sayesinde hızla yaygınlaşıyor.

    PKK ile müzakere edilerek ülkeye barış geleceğini zanneden zavallılar, PKK’nın emperyalist odakların maşası olduğunu nereden bilsinler ki! Bu odakların ana hedefi, Türkiye’nin, bölgemizdeki çıkarları için tehdit oluşturamayacak kadar güçsüz bir duruma getirilmesidir. Irak’ın kuzeyinde ikinci bir İsrail devletinin yaratılması ve Türkiye’nin Güneydoğusunun da bu ülkenin topraklarına katılmasıdır.

    Terör örgütü mensupları her türlü kalleşliği yapmaktadır. Dünyanın hiçbir terör örgütü PKK mensupları kadar alçakça ve hunharca yöntemler uygulamamıştır. İRA’nın ve ETA’nın bir yere patlayıcı koyduğu zaman bunun hangi yöreye konulduğunu ilgililere ilettiği; güvenlik güçlerinin bu ihbarlar üzerine hemen o bölgeyi boşaltarak en azından can kaybını önledikleri bilinir.

    PKK’lı teröristlerden böyle insanca davranışlar görmek mümkün değildir. Fakat yine de bu ülkenin kime ve neye hizmet ettikleri ‘anlaşılamayan’ sözde aydınları bu kalleş saldırıları yapan katillerin ‘özgürlük mücadelesi’ verdiklerine inanmayı sürdürürler!

    Ne yazık ki, son derece sistemli bir şekilde devletimiz çok derin bir zafiyetin içine düşürülmüştür. Televizyonlarımızın ve basınımızın tamamına yakın bir bölümünde ve ne acıdır ki, devletimizin resmî kanalı olan TRT’de bile, ‘millî devlet yapımızın, sorunların temel kaynağı olduğu’ şeklinde yayınlar yapılabilmektedir. ‘Terörün daha fazla demokrasi ile sona erdirileceği’ safsatası en yetkili ağızlar tarafından seslendirilmekte, yine ülkenin TÜSİAD gibi önemli kurumları PKK ile müzakereden söz edebilmektedir!

    Bir taraftan da “PKK’yı TSK’dan emir alan bir ‘Ergenekon Çetesi’ ele geçirdi” gibi manyakça bir söylem ma’lûm yayın organlarında dile getirilebilmektedir. Amaç olabildiğince bilgi kirliliği yaratmak değil mi? Nasıl olsa hesap soran da yok; yalanları peş peşe sıralayın! Zaten karışık olan vatandaşın kafası daha da karışsın.

    Yaşadığımız terör belâsının küresel odakların bir kurgusu olduğuna inanmayanlar için
    ABD’deki ‘dost’ bir düşünce kuruluşu olan Atlantik Konseyi’nin, ‘Türkler ve Irak Kürtleri arasında Güven Tesisi’ başlıklı raporundaki önerilere bir göz atalım; bakalım bize neler önermişler?

Türklüğü vatandaşlık olarak tanımlayan ve ‘Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez’ diyen anayasa maddelerini değiştirin.

(Yargının bağımsızlığından rahatsızlar. İstiyorlar ki bütün yetki Meclis’te, yani iktidarda olsun; Anayasa değişikliği ile sağlanan da budur!).

PKK liderleri için af çıkarın.

Aşırı tutucu olan hesap sorulmaz yargıyı ıslah edin.
(Avrupa’da yargıya hesap mı soruluyor?)

Türkler federalizmi bölünmeyle eş anlamlı gördüklerinden daha az göze çarpan ademi merkeziyet, yani yerinden yönetim planlarını devreye sokun.

AB ile entegrasyondan vazgeçmeyin. AB üyeliği yolundan sapmaların önüne geçin.”


Evet, Batılı ‘dostlarımız’ bu güzelim ülkenin nasıl bölünebileceği konusunda bize işte böyle yol gösteriyorlar. AB ile entegrasyon faaliyetlerinin sürmesine son derece önem veriyorlar çünkü ülkemizin parçalanmasının yolu ‘AB üyeliği hayali ile’, AB ile müzakerelerin sürmesinden geçmektedir!

Haklarını yemeyelim; müzakerelerin kesilmemesi için gerçekten de ‘üstün bir gayret’ sarf edilmektedir! Bazı AB üyesi dostlar da bu konuda bize ‘yardımlarını’ esirgememektedir. Meselâ basınımızda yer alan bir haberden, “AB Dönem Başkanlığını Belçika’ya devreden İspanya’nın, ‘AB ile entegrasyonda’ 13. Fasıl’ın açılmasını sağlayarak AB’ye son dakika golü attığını” öğreniyoruz! Bravo İspanya’ya! Ne de olsa ‘Medeniyetler İttifakı’nda birlikte Eşbaşkan değil miyiz?!

AB standartlarını ve AB’nin dayattığı uyum yasalarını kabul ettikçe terör güç kazanmaktaymış ne gam! Bir Allah’ın kulu da çıkıp sormamaktadır: ‘Yahu bu AB’nin bize dayattığı standartlar iyi güzel de; bunların hepsi Avrupa’nın kendi şartlarına uygun şeyler; Avrupa’nın hangi ülkesinde bizdeki gibi terör var?

Avrupa’da terör sebebiyle günde kaç kişi ölüyor? Acaba Almanya’da, İngiltere’de ya da Fransa’da, PKK gibi eli kanlı bir terör örgütü olsaydı; bu ülkeler bize önerdikleri ‘demokratik standartları’ kendi ülkelerinde uygularlar mıydı?

İngiliz polisinin Londra’da, üzerindeki kalın kıyafetler sebebiyle, patlayıcı taşıdığından şüphelenilen zavallı bir Pakistan kökenli İngiliz vatandaşını nasıl alnından vurduğunu hatırlatalım!

İşte o bazılarının hayran oldukları ‘Avrupalı’, terörist olduğundan şüphelendiği vatandaşına böyle davranıyor; bizim ülkemizde ise, ‘Avrupalı olmak uğrunda’, onların istekleri doğrultusunda Terörle Mücadele Kanunu’nu değiştirdiğimiz için, güvenlik kuvvetlerimiz, savcıdan izin almadan şüphelendiği bir aracı bile arayamıyor!

Bu anlayışın sonunda geldiğimiz nokta hazindir. Bakınız terörist çete başlarından Cemil Bayık efendi ne buyuruyor: “Kürt sorununu Türk Devletiyle demokratik özerklik temelinde çözmek istedik. Çabalarımız sabote edildi. Onun için şimdi kendi mücadelemizi pratikte gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Yakında bunun resmî ilanını da yapacağız.”

Eğer ‘dostlarımızın’ ve yerli işbirlikçilerinin ‘Özerk Kürdistan hayali’ gerçekleşirse, daha sonra olacakları da şöyle sıralayabiliriz:

    “Güneydoğu’da kurulan Özerk Kürdistan, Kuzey Irak’ta kurulan devletle birleştirilir.
    Diyarbakır’da bir ‘Kürt Soykırımı’ anıtı açılır; ‘dostumuz’ ve dahi ‘müttefikimiz’ olan ülkeler ‘Ermeni Soykırımı’nı kabul ettikleri gibi, ‘Kürt Soykırımı’nı da kabul ederler; sonra sıra bu Kukla Kürdistan’a tazminat ödemeye gelir
    !"

Bu hayallerin kurulmasını sağlayan ortamı yaratan AKP iktidarıdır!





İsmail Şefik AYDIN
toplumsalhaber.com
02 Temmuz 2010


Hayal mi görev mi?..

Ya demokratların paranoya dediği -emperyalistler -Sevr için- bu sefer daha büyük oynuyor ya da ecdadımız kadar bizler büyük değiliz!..

Sadece -son bir hafta -yazılanlar-...


acilim-in-ispati-dosyasi-t22383.html


pkk-nin-silahsizlandirilmasi-raporu-gurbuz-evren-t25783.html


O zavallılar ...

aci-taptaze-ama-ihanet-aktorleri-durmak-bilmiyor-t25664.html


turkiye-dusmanlari-saldiriyor-adim-adim-ic-savas-a-dogru-t23321-105.html


yugoslavya-yi-hirvatca-parcaladi-t25724.html


ya-akp-kapatilir-ya-turkiye-nin-haritasi-degisir-t25715.html


pkk-vuruyor-akp-susuyor-acilim-suruyor-t25640.html


hamdolsun-kurdistan-i-da-kurariz-t16627-45.html?hilit=Pe%C5%9Fmerge%20a%C3%A7%C4%B1l%C4%B1m%C4%B1#p137848


adalet-bakanligi-nda-amerikali-bir-savci-arslan-bulut-t25710.html


eksen-kaymadi-akp-hala-abd-nin-bop-esbaskanidir-t25589.html

abd-gizli-ordusunun-turkiye-yi-yok-etme-savasi-degismediler-t25273.html


http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ya ... aber=13828


diyarbakir-da-seyh-said-anilacak-t25721.html?hilit=Mehmet%20Ali%20G%C3%BCller#p138750

...

Demokratlar diyor ya demokrasi,demokrasi,democracy...Üzerine "barış" diyorlar Kürt sorunu ile ilgili zırvalarken...

Ne ilginçtir SEVR bir BARIŞ antlaşmasıydı!..


BARIŞ antlaşması imzalanırken...

[img]http://www.toplumsalhaber.com/hresim/13319.jpg[/img]

Sultan Vahdettin’in başkanlığında toplanan Şüra-yı Saltanat 22 Temmuz 1920'de "zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeye değer" görerek Antlaşmanın onanmasına karar vermiştir. Tevfik Paşa'nın, Türk topraklarını parçalayan, milli şeref ve haysiyetle bağdaşmayan bu antlaşmayı imzalamaması üzerine Damat Ferit Paşa tarafından görevlendirilen Reşat Halis Bey, Hadi Paşa ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Bey Sevr Antlaşması'nı 10 Ağustos 1920'de imzaladılar...


Şimdi PKK açılımı bir BARIŞ ve KARDEŞLİK projesi olarak sunuluyor...BOP eşbaşkanları tarafından...

Sözün özü:

Tekerrürden de öte!..
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kürdistan üzerine hayaller!.. / Sevr “paranoyası”

İletigönderen Başkomutan » Cum Ağu 20, 2010 0:09


Sevr “paranoyası”

Bir zamanlar bazılarının, özellikle de ülkemizde bulunan
AB ve ABD yandaşlarının sıklıkla kullandığı bir sözcük vardı.

Paranoya.

Tabi bu sözcüğü hiçbir zaman yalnız başına da kullanmıyorlardı.

Özellikle Sevr sözcüğüyle birlikte kullanırlardı ki sanki birilerine gerçekte böyle bir tehlike yok

Siz gereksiz yere bunu abartıyorsunuz demek istiyorlardı.

Tabi bu sözler söyleneli aradan hayli zaman geçti.

Köprülerin altından çok sular aktı…

Ve

Bu günkü noktaya kadar geldik.

Bakın; bu gün artık bir zamanlar bazılarının çok muğlâk yani belirsiz bir şekilde kullandığı Kürt sorununa siyasi çözüm gibi laflar ediliyor mu?

Onlara demokratik hakları verilsin gibisinden sözler…

Yok…

Artık hiç kimse böyle bir şeyi ağzına falan almıyor.

Hem zaten almasına gerek falan da bulunmuyor her şey gayet açık ve ortada.

Ne diyorlar bu günlerde…

Demokratik özerklik.

Belki bu kavram bazılarımıza çok yeni bir şeymiş falan gibi gelebilir ama kesinlikle bilin ki öyle yeni bir kavram değil.

Hatta…

Oldukça da eski bir kavram olduğu bile söylenebilir.

Diyeceksiniz ki ne kadar eski…

Ben deyim seksen yıl.

Siz deyin doksan…

Yani Mondros ateşkes anlaşmasının hemen ardından bu günkü PKK gibi Kürt örgütleri özerklik taleplerini yüksek sesle söylemeye başlamışlar…

Hatta dönemin Hürriyet ve İtilaf partisi gibi partileri de bu talebe açıkça destek bile olmuşlar

Ve bu çabaları sonucunda…

Konu Sevr anlaşmasına kadar girmiş.

Hani bu gün BOP gündeme geldiğinde hep söylüyoruz ya…

Kuzey Irak’ta bir Kürdistan kuruldu…

Ülkemizin yöneticileri bunu gayri resmi olarak tanıdı falan diye…

Hatta bununla da yetinmeyip ne diyoruz ABD Kuzey Irak’tan çıkacak ve bu oluşturduğu kukla devleti Türkiye’den koparılacak parçayla birleştirip,,,

Sonuçta büyük Kürdistan’a giden yolu açacak…


Peki, bunun Sevr’ le ilgisi ne?

Şimdi sıkı durun…

Sevr aslında bu gün yürürlüğe sokulan sözüm ona demokratik özerklik uygulamasının ta kendisi.


Yok, hiç abartmada falan bulunmuyorum…

Kürtlerin yaşadığı bölgeye özerklik tanınması konusu, Sevr anlaşmasının 62 ve 64.maddelerinde aynen yazılı.

Ne diyor ilgili maddelerde…

Ben bu arada orada yazıldığı gibi değil de herkesin anlayabileceği şekilde açıklıyorum.

Deniyor ki (bugünün güneydoğusu kastediliyor) bölgedeki nüfusun çoğunluğu eğer Türkiye’den bağımsız olmak istediğini kanıtlayıp Milletler cemiyeti Konseyi’ne basvurursa konsey’de bu bağımsızlığı tanımayı Türkiye’ye salık verirse Türkiye bu bölgedeki haklarından vazgeçmeyi kabul eder.

Yani demokratik özerklik = Sevr…

Bu arada sizde biraz düşünün PKK neden BM gözetimindeki bir kampta silah bırakmak istiyor…


Nusret KEBAPÇI
Anayurt Gzt. / 20 Ağustos 2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kürdistan üzerine hayaller!.. / Sevr “paranoyası”

İletigönderen Başkomutan » Prş Ara 30, 2010 2:26


Sevr paranoyası

Avrupa Birlikçi-PKK yandaşı iki lobinin, Türkiye’nin içine sürüklendiği süreç karşısında endişesini dile getirenlere karşı kullandıkları kavramlardan birisi de “Sevr Paranoyasına” kapılanlardır. Paranoyanın sözlük anlamı, abartılı gurur, kuşku, güvensizlik, bencillikle belli olan bir ruh hastalığıdır. Anılan iki lobinin mensupları, 20 seneden buyana “Sevr paranoyasına kapılmakla suçladıkları” aydınları ve politikacıları, gereksiz yere, Türkiye’nin bölüneceği gibi bir endişeye kapılmakla suçlamışlardır.

Bu iki lobinin mensuplarının Sevr paranoyası ile mücadele ederken kullandıkları gerekçeler de benzer gerekçelerdir. Avrupa Birliği’ne girip de parçalanan ülke var mıdır? Ya da insan haklarını tanıdığı için hangi ülke parçalanmıştır. Daha fazla demokrasi sadece daha güçlü bir toplum yapısı oluşturur. Öte yandan Türkiye’nin içine sürüklendiği etnikleşme ve bölünme komplosu süreçlerini endişe ile karşılayan aydınlar haklı olarak bugüne, tarihin ışığı altında bakmaktadırlar.

1774, Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan buyana sürekli toprak kaybı ve küçülme süreci içinde yaşayan ve 1918’de nihayet bağımsızlığını ve hatta varlığını kaybetme tehlikesi ile karşılaşan bir milletin aydınlarının tarihten ders çıkarmadan yaşaması beklenmemelidir.

Sevr Antlaşması, Batı’nın 1071-1918 arasında Türk milleti ile yaşadığı kesintisiz savaşın sonunda Türk milletini tarih sahnesinden silmek için dayattığı antlaşmadır. Türk milleti bu antlaşmayı yırtmıştır ancak tekrar gündeme gelebileceğini de unutmamıştır.

PKK terörünün Batı tarafından nasıl desteklendiğini gören aydınlar Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’sunda yeni bir millet ve yeni bir devlet oluşturulmaya çalışıldığından bahisle “Sevr şartlarından” bahsetmişlerdir. Diyarbakır’da Öcalan’ın “demokratik özerklik” taslağı ortaya çıktığı zaman Türk milletinin ve onun aydınlarının ne kadar haklı olduğu meydana çıkmıştır. DTK adlı terör örgütü yan kuruluşu tarafından gündeme taşınan demokratik özerklik esasen Sevr Antlaşması’nın 62. ve 64. maddelerinde Türkiye’ye dayatılmaya çalışılan sonuç ile aynı siyasi projeyi gündeme getirmiştir.

PKK lobisinin “biz sadece insan hakları istiyoruz” diye Türk milletini yıllardan buyana uyutmaya çalışan mensupları şimdi Türk halkını, Öcalan’ın bu taleplerine alıştırmak için çeşitli yolları denemektedirler. Bu bir beyin fırtınası imiş, zaten toplantıda herkes tarafından kabul görmemiş, tartışmaya açılmış, gibi sözde gerekçelerle istekler yumuşatılarak, zamana yayılarak sindirilmeye çalışılmaktadır. Sözün özü, bu çevreler Türkiye’nin bölünmesi için çalışan emperyalizmin askerleridir. Bunların 1920’lerdeki Yunan işbirlikçileri ile hiçbir farkı yoktur.

Öte yandan “Sevr paranoyası” suçlamasını yaparak Türk aydınlarının endişeleri ile alay eden ve aydınlara “ruh hastası” muamelesi yapan AB lobisi mensuplarının ne kadar haksız olduğu, tarihin onları ne kadar yanılttığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. “AB’ye girip de parçalanan ülke mi var?” diye büyük bir özgüvenle soru soranlara şimdi “Evet, Belçika var. Diğerleri de yolda” dediğimizde verecek cevapları yoktur.

Üniter-milli devlet olan Türkiye Cumhuriyetini “gelecekte kalmış, demokratikleşmenin önünde engel” olarak gösteren bu bölücü çevreler bilmelidir ki, milli birlik ve milli kimliğin olmadığı ülkede demokratik kurumlar çalışmaz. Hatta insani dayanışma dahi ortadan kalkar. Dankward Rustow ise milli devlet ile demokrasi arasındaki ilişkiyi şöyle anlatmaktadır: “Demokrasi, arka planındaki bir tek şartla başlar. Milli birlik... Milli birlik, demokratikleşmenin diğer bütün evrelerinden önce gelmelidir.” Özetle, milli birliğin olmadığı yerlerde demokrasi bir fanteziden ibarettir.

J. Stuart Mill ise şöyle demektedir: “Birden fazla milletin barındığı bir ülkede hür müesseseleri yaşatmak hemen hemen imkansızdır. Aralarında dayanışma bulunmayan insanlar, özellikle de farklı dillerde okuyor ve konuşuyor ise işleyen temsil mekanizmaları için gerekli kamuoyu birliği sağlanamaz.”

2011’de AB ve PKK lobisi mensuplarının Türk milletine söylediği yalanların tamamen etkisizleşmesi dileği ile yeni yılınızı kutluyorum.


Ümit ÖZDAĞ
30.12.10
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kürdistan üzerine hayaller!.. / Sevr “paranoyası”

İletigönderen Başkomutan » Prş Oca 06, 2011 19:05


Sevr'in İki Aşaması

Sevr Antlaşması’nda “Kürdistan” kurdurulması iki ana maddede ele alınır ve iki aşamalıdır.

Birinci aşama “yerel özerklik”tir ve antlaşmanın 62. maddesinde anlamını bulur. Bu maddeye göre, Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin “yerel özerkliği”ni belirleme yetkisi, antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanacak İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerinin atadığı üç üyeden oluşan bir komisyona bırakılır.


Fırat Haber Ajansı’na göre, son Demokratik Toplum Kongresi’nce yayımlanan bildiride gündeme getirilen “demokratik özerklik” tanımı tam da bu Sevr’deki “yerel özerklik” ile bire bir örtüşüyor:


    “Demokratik özerklik, Türk devletinin Kürtler üzerinde inkâr ve imha politikası temelinde kurduğu siyasi statüyü reddederek kendi özgürlük ve demokrasisini yaşadığı yeni bir statüye kavuşmayı ifade etmektedir. Demokratik özerklik, Kürdistan toplumunu siyasal, hukuki, öz savunma, sosyal, ekonomik, kültürel, ekolojik ve diplomasi şeklinde 8 boyutlu örgütleyerek siyasi irade yapıp Demokratik Özerk Kürdistan inşasını hedeflemektedir.”


Sevr’deki ikinci aşama, bağımsız büyük Kürdistan’ın kurulmasıdır ve antlaşmanın 64. maddesinde hükme bağlanır. Buna göre, Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyindeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başvurur, konsey de bu nüfusun bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varıp onlara bağımsızlık tanımayı Türkiye’ye salık verirse, Türkiye, bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi yükümlenecektir.


“Yerel özerklik” sonrası, dillendirilmeyen ve Sevr’de yer alan bölgedeki bağımsız (emperyalizmin oyunlarıyla kurulan ülke ne kadar bağımsız olacaksa) büyük Kürdistan aşaması da yine Fırat Haber Ajansı’nın haberine göre, son Demokratik Toplum Kongresi bildirgesinde şöyle tanımlanıyor:


    “Demokratik özerklik, Türkiye’den başlayarak İran, Suriye ve Irak başta olmak üzere Kürtlerin devletlerle ilişkisinde yeni bir dönem başlatacaktır. Bu büyük sorun demokratik özerklik anlayışıyla çözüldüğünde bölgedeki tüm sorunlar bir çözüme kavuşacaktır.”


Diyeceğimiz şu: Demokratik özerklik filan, ayrılmanın, Sevr’in üstü süslenmiş utangaç ifadesidir.


Hiç Düşündünüz mü?

Parçalanmaya doğru hızla itilen Türkiye’deki gelişmeleri her yönüyle anlamak istiyorsanız eğer, Muzaffer İlhan Erdost’un son kitabı “Türkiye’ye Kefen Biçenler”i okuyun mutlaka!

Türkler de okusun, Kürtler de! Özellikle de Kürtler…

Toplumculuğu ve yurtseverliği yüzünden yıllarca cezaevlerine tıkılmış, canından, kardeşinden edilmiş Erdost, kitabında özetle diyor ki:

“Malı, ABD, PKK üzerinden götürdüğü zaman, Kürtler ortaklaşa sahibi oldukları kocaman bir dünya yitirecekler: Türkiye’yi.”

Erdost, bugün Türkiye’nin başından aşağı geçirilmek istenen kefenin 1920’lerdekinin aynısı olduğunu anlatırken o dönemde ABD ve Batı’nın Kürdistan kurulmasını istemediğini, Türkiye Cumhuriyeti’ni Kürtleri kullanarak önlemeye çalıştığını vurgulayarak çok dikkat çekici bir yorum yapıyor:


“Bugün sorun aynı. Kürtler, kendilerini kurtarmak uğruna, nazik bedenlerini Sam Amca’nın pençeleri altında buldukları zaman, kurtarıcılarını imdada çağıracak, ama kendilerini kurtarmaya gelecek kimseyi bulamayacaklar! Çünkü onlar Pentagon faşizminin kanlı pençeleri altında ‘ulus’ kimliğinden soyunmuş ve ‘etnik’ bir topluluk kalmış olacaklar. O zaman Kürtlerin vay haline…

İkide bir sizin kardeşliğiniz size kalsın, bizi böyle ezdiniz, böyle kırdınız diye mızıkçı çocukların ağzını bırakın. Sanki biz ezilmedik, çiğnenmedik, kırılmadık! İlhan’ı döverek öldürenlerin biri Dersimli… Dövdüren kim, öldürten kim, hiç düşünüyor musunuz? Kürtçeyi anadil olarak yasaklayan kim? Evren mi? Yoksa CIA mı? Hiç düşündünüz mü?”

Düşünseler… Yaklaşık 90 yıl öncesindeki gibi onun bunun oyuncağı olmayıp ah bir düşünseler…

Taşeron

Uğur Mumcu, öldürümünden yaklaşık bir ay önce yazmış “Taşeron” başlıklı yazısını.

ABD’nin Türkiye’nin Güneydoğusuna çivi çakmaya başladığı günleri, Çekiç Güç’ü anlatıyor. Çekiç Güç, ülke savunmasının bir bölümünü taşerona ver­mek anlamına geldiğini söylüyor:

Çekiç Güç, Kuzey Irak’ta oluşan ‘Kürt Federe Devleti’nin kurulup gelişmesini sağlıyor. Bu gelişme Kürtler açısından, Sevr Antlaşması’nın uygulanması anlamına da geliyor. Aynı oyun yine sahnededir: ABD Ortadoğu’yu gün geçtikçe egemenliği altına alıyor.

Oyunda bir tek değişiklik var. 1920’lerde emperyalizmin bu planına Ankara hükümeti karşı çıkmıştı. Bugün bu oyun An­kara’nın da desteği ile oynanıyor!

Körfez Savaşı sırasında Özal tarafından çizilen siyaset, Demirel ve İnönü tarafından uygulanıyor.

Kuzey Irak’ta ABD destekli Kürt Devleti kuruldu. Türkiye, bu Kürt Devleti’nin kuruluşuna destek oldu
.”


Uğur Mumcu’nun yazısından tam 17 yıl sonra, sıra, bu kez CHP’de gerçekleştirilen dönüşümle devleti kurmuş partinin tepkilerinin büyük ölçüde yumuşatıldığı bir dönemde AKP’nin de onayı ile ABD destekli Kürt devletinin sınırlarını Türkiye’ye kadar genişletmeye gelmiştir.

[img]http://www.haberiniz.com/images/stories/Yeni_Resimler/Guncel/bkg_gunceli/bopvebiz.jpg[/img]

Işık KANSU
28 Aralık 2010
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Google [Bot] ve 2 konuk

x