Buradaki kısa kesitte, bakalım Perinçek neler söylemiş, niçin söylemiş.
Apo'nun bu görüşmelerdeki vurguları şöyleydi:
‘Bende Kürtlük aşkı yok. Türkiye’nin Aydınlanma hareketinin bir parçasıyız.’
“Mao’dan vazgeçen Atatürk’ten vazgeçer, Atatürk’ten vazgeçen Mao’dan vazgeçer. Bunların hepsi bir bütün. Atatürk’e sırtını dönerek bir şey yapılmayacağı gibi Mao’ya sırtını dönerek de yapılmaz” diyen ve kendisini Türkiye’nin Aydınlanma hareketinin vazgeçilmez öncüsü olarak gören Perinçek doğal olarak Apo’da kendine bir yoldaş bulmuş.
Öcalan, görüşmelerde kendi liderlik sırrının, PKK'ya ‘ilişki, para ve silah bulmak’ olduğunu vurguluyordu. Hep gözden kaçırılır: O zaman Öcalan, Suriye devletinin elindeydi.
PKK’nın para kaynağının uyuşturucu kaçakçılığı olduğunu herkes kadar Perinçek de biliyordu fakat Apo’ya bunu ne soruyor, ne de hatırlatıyor.
Ve sanki Suriye devleti, Türkiye sınırlarını geçip Apo’yu kaçırmış, zavallı Apo Suriye’nin her dediğini, istemeden, zorla yapmış.
Perinçek herkesi aptal yerine koyarken kendi kişiliğini de ortaya koyuyor.
Abdullah Öcalan, yakalandıktan sonra verdiği ifadede görüşmeyi şöyle özetledi: ‘Perinçek, bize ABD'nin ve Avrupa'nın peşinden gitmeyin.
Bu yoldan bir yere varamazsınız.
PKK'yi dağıtın, Türkiye'nin bütünlüğü içinde yer alın’ telkinlerinde bulundu.
Apo’nun bu sözleri kuşkusuz tarihe geçecek; Perinçek’in, Türkiye'nin Aydınlanma hareketinin önderi olduğunu bir kez daha kanıtlayacak.
Zaten bugün geldiğimiz yer de, Perinçek’in, aklın ötesinde bu çağrısının ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı aynı zamanda Kürtleri kazandığı için başarmıştır.
Atatürk Büyük Nutuk’ta Kürtlerle ilgili neler demiş bir bakalım, bu sözü tartmadan önce.
“Oluşmaya başlayan bu kuruluşlardan başka, memleket içinde daha birtakım girişimler ve kuruluşlar da ortaya çıkmıştı. Bu arada Diyarbakır (Belge 8 ve 9), Bitlis, Elazığ illerinde, İstanbul’dan yönetilen "Kürt Yükselme Derneği vardı. Bu derneğin amacı, yabancı koruması altında, bir Kürt devleti oluşturmaktı.”
“İlyas Bey bildirdiklerime verdiği karşılıkta ‘saldırı olursa kuvvetle karşı koyulması kesinlikle kararlaştırılmıştır’ dedikten sonra, ‘eldeki kuvvet, Malatya’yı uzun süre bir Kürt saldırısına karşı savunmaya yetmez. Bunun için olabildiğince hızla yardımcı kuvvet gönderilmesini sağlamanızı yeniden rica ederim’ dedi (Belge 76).”
"İngiliz koruyuculuğundan bağımsız bir Kürdistan kurulması amacıyla propaganda yapmakta olan İngiliz binbaşılarından Mister Nowil’in din ve milletlerini satmış Kürt Beylerinden Ekrem, Kâmuran Ali, Celâdetle Malatya’ya geldiği ve İstanbul hükûmetini tutan yani millet ve vatan haini olan Harput valisinin de bunlara katıldığı ve Bedirhanilerden Malatya Mutasarrıfı Halil Beyle birlikte sözde postayı vuran hırsızları izlemek uydurma amacıyla Kürtleri getirmeye giriştikleri haber alındı. (Belge 65)."
"Bir yandan bu cinayeti işlemekle birlikte öbür yandan Sıvasta toplanan genel Anadolu ve Rumeli Kongresi üyelerini diri veya ölü olarak ele geçirmek için Harput Valisi Ali Galip adında bir haydutun, yanına Kürt aşiretleri alarak Sıvas üzerine yürümesini emrediyor (Belge 97)."
Tarihi bu kadar çarpıtmak politik hırsı gözlerini kör etmiş birisine çok yakışıyor.
Türkiye, Kürt kitlelerinin taleplerini karşılamalı ve kendi Kürdünü kazanmalıydı.
Kürdümüzü ABD'ye kaptırmamalıydık.
Irak bize ders olmalıydı.
Kürdünü ABD'ye kaptırmış ve bölünmüştü.
“Kendi Kürdü” ne demek, “Kürdümüz” ne demek? Kim kimin malı, kim kimin sahibi oluyor?
Abdullah Öcalan görüşmeleriyle Türkiyemize, halkımızın geleceğine bir hizmette bulundum.
Doğru yaptım.
Önyargısız okuyanlar bunu görecektir.
Kimliğim, kişiliğim bellidir.
Kendime güvenirim.
Herkesle görüşürüm.
Niçin görüştüğüm ve görüşmenin neye hizmet ettiği önemlidir.
Düşmanın saldırısından korkmam, gereğinde tehlikeleri üstlenirim.
Onbinlerce masum insanın ölümüne sebep olan, Türkiye Cumhuriyeti’ni bölünmenin eşiğine getiren “Abdullah Öcalan’la görüşmeleriyle Türkiyemize, halkımızın geleceğine bir hizmette bulundum; doğru yaptım” diyebilen kişi için değer biçmek gereksiz.
Türkiye'nin önündeki sorun, 1980'lerden beri şudur: Kürtlerimizi ABD emperyalizmine kaptırmamak! Dün ne yaptı isek, Kürdümüzü Kemalist Devrim'i tamamlama mücadelesine kazanmak için yaptık.
Bugün de aynı çizgideyiz.
Perinçek yine takılmış, “Kürtlerimiz”, “Kürdümüz” diyerek sahipleniyor.
Kişi kendini ne sanıyor, nerede görüyor; ayrıca tarife gerek yok buradan öteye.
Siz adını koyun artık…