“Milletin tapusu”nda gözleri var!
TBMM Anayasa Komisyonu, İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop başkanlığında ilk toplantısını yaptı. Komisyon üyesi milletvekilleri, AKP’nin Yeni Anayasa isteği konusunda görüşlerini açıkladı.
Benim dikkatimi çeken, AKP Şanlıurfa Milletvekili Kemalettin Yılmaztekin’in “Milletin tapusu hükmünde olacak anayasaya bizler imza atmalıyız” sözleri oldu.
* * *
Ne demek istediği ortada!
Halen, Türkiye Cumhuriyeti toprakları, Türk Milleti’nin tapusu altında değil midir? Yılmaztekin daha başka ne gibi bir tapu arıyor? Yoksa Yeni Anayasa ile hedeflenen, milletin tapusuna yeni ortaklar ilave etmek midir?
Bu sorunun cevabı, 64. Hükümet Programı’nda veriliyor zaten! Programda, “Başkanlık sistemi ile birlikte toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademi merkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin hızlandığı yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz” deniliyor!
Toplumsal farklılıklar, yani etnik farklılıklar Anayasa’da belirtilsin isteniyor. PKK da bunun için 30 yıldır kan döküyor!
Dolayısıyla CHP ve MHP’nin bu tuzağa düşmemesi gerekir!
* * *
Görüyorum ki, 2 parti de “Yeni Anayasa” görüşmelerine hazır ve nazır! Bu yolu açmak rejim değiştirme girişimine ortak olmak demektir.
Bakınız eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanlığı döneminin siyasi hayatında en sıkıntılı dönem olduğunu belirterek, “Mevcut durumda tam anlamıyla yeni bir anayasa yapılmasını çok mümkün görmüyorum” dedi. Fakat Cemil Çiçek’in 23 Ocak 2012’de “Yarın istediği cümleyi bu anayasada görmeyenler, bu anayasayı yapanları vatan haini diye ilan edecek. Bizim de hain olmaya niyetimiz yok” diye bir açıklaması daha vardı!
Bir Türk vatandaşı olarak özellikle CHP ve MHP’li milletvekillerini yeniden uyarıyorum. Bu sürecin hiçbir tarafında bulunmayın! Millet kendi tapusunu size rağmen korur ama siz bu tuzağa düşerseniz, tarihe nasıl geçersiniz, çoluk çocuğunuza nasıl bir isim bırakırsınız onu düşünün!
Gazetecilere niçin dava açılıyor?
Gazetecileri Koruma Komitesi yöneticisi Joel Simon, Türkiye’de gazeteciler hakkında açılan davaların saçmalığını Tayyip Erdoğan ve hükümet yetkililerine anlattığını ancak sonuç alamadığını söyledi.
Amerika’nın Sesi’nden Can Kamiloğlu’na açıklama yapan Simon, “Geçtiğimiz Ekim ayında 1,5 saat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk hükümeti üyeleriyle görüşmeler yaptık. Erdoğan, gazetecilerin sürekli kendisine ve ailesine hakaret ettiğini vurguluyordu. Kritik enformasyonların yayınlanmasını kendi siyasi güçlerine bir tehdit olarak algılıyorlar. Türk medyası baskıya karşı birlikte mücadele etmeyi başaramadı. Erdoğan, basını kendi düzenini kurmak için bir araç olarak kullandı. Medyayı yeniden şekillendirdi. Üzülerek söylüyorum ama bunu da başardı. Basın özgürlüklerinde Türkiye’de yaşananlar zorlaşarak sürecek” dedi.
Vehhabi ittifakı tutmadı!
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç, Suudi Arabistan öncülüğünde kurulacak “Teröre karşı İslam İttifakı” için askeri güç oluşturulmayacağını bildirdi ama Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr, “Tüm seçenekler masada” diye konuştu.
Independent gazetesinde Robert Fisk ise bizim sorularımıza benzer sorular sordu:
“Dünyanın en büyük Müslüman nüfusunu barındıran Endonezya listede neden yok. ‘Terör hastalığıyla mücadele’ derken tam olarak kim kastediliyor? Vehhabi Suudi devletinin temellerini oluşturan doktrini savunan IŞİD mi, Katar’ın desteklediği Nusra Cephesi mi? Sünni Yemen Cumhurbaşkanı’nın terörist ilan ettiği Şii Husiler mi? Ayrıca bu koalisyonun İran’la nasıl bir diyaloğu olacak? Ve en önemlisi neden Sünni koalisyonu kuruluyor da bir İslâm koalisyonu oluşturulamıyor?”
Arslan BULUT, 17 Aralık 2015
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr