Mısır'da Ne Olmuştu, Bize Ne Oluyor?
Steven Cook, CFR Ortadoğu ve Türkiye uzmanı. Mübarek daha iktidardayken, koltuğundan ineceğini müjdelemişti ve Mısır’da rejimin değil ‘tarz’ın değişmesi gerekliliğine değinmişti.
Tahrir sonrası Mısır’da, iktidar değişikliğini şöyle değerlendirmişti:
‘Washington ile Kahire arasındaki stratejik ilişki Mübarek’in gidişiyle bitti mi?
Obama yönetimi şimdi Kahire’deki değişimi etkilemek için farklı hareket etmeli!’
Mübarek’in ABD ve İsrail’in has adamı olarak, çevresindeki Ordu-Polis-Oligarşi çemberiyle halkı 30 yıl boyunca perişan ettiğini, ipleri Washinton’da olan kukla bir diktatörün, kubura süpürülmeden önce yıllarca efendilerine sadakatle hizmet ettiğini yazıyordu. Ama artık ‘değişim zamanı geldi’ diyordu. Mübarek deliğe süpürülecekti!..
‘Mübarek, Süveyş kanalını Batı'nın hizmetine açtı. Muhalefeti ezdi geçti.İsrail’le çok iyi geçindi. Bunların karşılığında ABD yönetimleri tarafından milyarlarca dolarla ödüllendirildi. ABD’nin Mısır’a ‘desteği’ altyapıyı, teknolojiyi, belli alanlarda gelişmeyi sağlarken Mısır’ın milli değerlerini alaşağı ediyordu. Mısır’ın tüm kurumlarına, eğitimine, bakanlıklara yuvalanmış olan USAID memurları varken Mübarek, Mısır halkının onur ve gururunu nasıl ayakta tutabilirdi ki!’
İşte küresel çete uzmanı böyle demişti. 30 yıldır, Mısır, İsrail ve ABD’nin Ortadoğu’daki bekçisiydi. Mısır’ın pasif duruşunun garantilenmesi sonucu, İsrail, Batı Şeria ve Gazze’yi kan gölüne çevirebiliyor, 2 kez Lübnan’ı işgal etmeye kalkıyor, Kudüs’ü başkent ilan ediyor, Irak ve Suriye’yi bombalıyordu.
Mübarek bunun karşılığını, ‘dünya imparatorunun’ bölgedeki ortağı ve milyarlarca dolar yardımla alıyordu.
Ama Mübarek 30 yılın sonunda artık Mısır halkını kontrolünde tutamaz olmuştu. Homurtular artmış, açlık işsizlik yoksulluk had safhaya varmıştı. Tüm aykırı sesler Mısır hapishanelerine tıkılmıştı.
CFR uzmanı Steven Cook ‘Mübarek, uzlaşmaz iki durumla karşı karşıya kaldı: Ya Washington’un adamı olacaktı ya da halkın! Bu iki seçeneğin aynı anda birarada olması imkansızdı! O, Washington’un adamı olmayı seçti ve halkı baskı ve yalanla yıllarca oyaladı.’ diyordu.
Korkusu Mısır halkının er geç ‘patlayacağı’ ve TAM BAĞIMSIZ bir MISIR’ın Amerikan planlarını alt üst edeceğiydi.
Bunun önüne geçilmeliydi. Geç kalınırsa Mısır’ın gerçek muhalefeti örgütlenebilir ve stratejik bir mevzi küresel çetenin elinden kayabilirdi!
İşte YUMUŞAK GÜÇ (soft power) tam da bu sırada devreye girmeliydi. YANİ Mısır’a ‘DEMOKRASİ’ ithal edilmeliydi!
Cook, Amerikalı şahinlerin uygulamalarının başarı getirmediğini, İngiliz tarzı bir demokrasi ithalatının gereğini, Avrupa geleneğindeki küresel gücün ‘yumuşak fetih’ operasyonlarının çok daha etkili ve askeri darbelerden daha ucuz olacağını savunuyordu.
"Yumuşak güç/ Akıllı güç’ kavramı, Amerikalı şahinlerin saldırgan politikalarının yerini almalı" diyordu.
Yeni Dünya Düzeni YUMUŞAK GÜÇLE daha kolay ve maliyetsiz ilerleyebilirdi. Anti Amerikan hissiyatın son derece kuvvetli olduğu bir ülkeydi Mısır... Tarihsel geçmişi büyüleyiciydi. İçerden kuşatılmalıydı.
2-3 yıl boyunca Mısır Üniversiteleri'nde, sivil toplum örgütlerinde, İslami kesim ve modern kesimde fonlama çalışmaları yapıldı. Yugoslavya’nın devrilmesinde büyük rol oynayan OTPOR örgütü elebaşlarından İvan Maroviç strateji ve taktik dersleri verdi.
Google kuzey Afrika pazarlama müdürü Microsoft uzmanları Mısır’a yön çizdi. Mısır halkının sokağa dökülmesinde facebook ve twitter kullanılacaktı. Videolar ve haberler halkı sokağa hazırlayacaktı.
Oyun titizlikle sahneye kodu. Sanal ortama tiryaki gençlik vasıtasıyla sokak sokak, ilçe ilçe yerel elebaşları bulundu, görevlendirildi ve TAHRİR bir gecede tıka basa doldu.
Mübarek, atlı polislerle, gaz bombalarıyla saldırdı. O güne kadar Mısır’daki en büyük felaketlere katliamlara kulak tıkayan Batı basını TAHRİR’i canlı yayınla duyurdu. Batı istihbaratının Ortadoğu ekranı El Cezire tüm bölge dillerinden olayı duyurdu.
Pazarlamacı Vail Gonim Tahrir’de platforrmdaydı. Halkı çoşturdu. Yanında EL Baradey, Batı'nın has adamı, kalabalığa ‘Demokratik bir Mısır’ vaadetti.
Sonunda Mübarek gitti. Uzun zaman alan bir iktidar kapışması yaşandı. Askeri istihbarat, Müslüman kardeşler, oligarşi koltuk için gırtlaklaştı. O arada Kahire’ye Batılı siyasilerin biri gitti öbürü geldi. Avrupa kanadı ayrı, Amerikan kanadı ayrı Mısır’ın kontrolünü ele girmenin peşindeydi.
Tahrir’i günlerce saran Mısırlılar ateşin içinden geçiyorlardı. Onca yıllık baskıdan sonra ilk kez özgürlüğü tadıyorlardı. Ama onları sokağa çıkaran güç onlardan yana değildi. Bunu ancak 1 yıl sonra anlayacaklardı.
Onlara birileri ‘Bu bir devrim!’ demişti. Ama devrimlerin liderleri olurdu. Mısır sokaklarının lideri yoktu. Örgütlü işçi, köylü kitleler yoktu. Tahrir’de BAĞIMSIZ MISIR!’ sloganı yoktu. Kanlı diktatörlerin ipini 30 yıl boyunca tutan ABD ve İngiliz emperyalizmine lanet yoktu.
Mısır zonklamış, kanamış, günlerce Tahrir meydanında yatmıştı Mısırlı. Sonra evine döndü.Yine açtı, yine 30 dolardı maaşı. Tabii alabilirse. Mübarek kafese girmiş baskı ve zorbalığı geride kalmıştı. Libya ve Tunus’da da iktidara ABD damgalı generaller oturmuştu.
Oysa devrimler değiştirirdi! Hem de kökünden. Mısır halkı için durum değişmedi. Çünkü Mısır’da değişen sadece ‘tarz’dı. Geçen yüzyılın ilk yarısında dünyanın hakimi olan İngiltere merkezli küresel sermaye, ABD merkezli küresel çeteyle hesaplaşmış yeniden paylaşım yapılmıştı.
Mısır ve Kuzey Afrika için yol haritasını küresel çetenin akıl hocası Z. Brezezinski hazırlamıştı. Projesinin adı: ‘Küresel politik uyanış’ (Global Political Awakening) idi. İletişim teknolojileri kullanılarak televizyondan twittera kadar milyonlar yönlendirilecek, gerisini muhalif gruplar, liderler, ABD patentli öğrenci grupları , STK’lar halledecekti. ‘Demokratikleşme’ ana slogan olacaktı
Arap ulusları ‘özgürleşecek’ ve DEMOKRATİKLEŞECEKti.
AMA Dünya Bankası’na bağımlılıkları daha da pekişecek şekilde...
Bunun için ne gerekirse yapılacaktı.
Ilımlı islam seçeneğinden, hristiyan çağdaşlığa kadar uzanan bir yelpazede!
Mısır halkının iradesi yönetimine yansıyamadı. Çünkü Mısır halkı içinden bir lider ve bir yönetim kadrosu çıkaramamış; işçi, köylü, memur esnaf nüfus hakkını savunacak örgütlü bir yapı kuramamıştı.
Bu yapı 1919 Anadolusunda dahi bir liderin önderliğinde Müdafaayi Hukuk adıyla hayata geçirilmişti.
Partiler üstüydü ve her cenahtan vatanseverleri geniş bir platform içinde toplamayı becermişti.
Bir başka dünya savaşı gırtlaklaşmasına tanık olduğumuz bu günlerde, kişisel hırs ve ihtirasları olmayan aydın kişi ve kurumlar acilen bir tartışma platformunda yanyana gelmeli ve Türkiye’nin bu sivri dönemecinde yol haritası üzerinde birlikte çalışmalıdır.
Bu bir çağrıdır.
Yoksa ilerisi Mısır’dır!
Banu AVAR, 3 Haziran 2013
banuavar@superonline.com