Mücadelenin Önündeki Engel: Toplum Yıkıcılığı / Gülcan KÜÇÜK

Mücadelenin Önündeki Engel: Toplum Yıkıcılığı / Gülcan KÜÇÜK

İletigönderen Gülcan Küçük » Pzr Eyl 30, 2012 21:20

Mücadelenin Önündeki Engel: Toplum Yıkıcılığı


Kültür, manevi değerlerimizin davranışlarımıza hatta düşüncelerimize yansımasıdır. Toplumların bel kemiği olan değerler; “dimdik” ayakta durmamızı sağlar. Küresel çete ise ele geçirmek istedikleri toplumların bel kemiğinde bazı kırılma noktalarını oluşturur. Ve bu noktalar çok çeşitli yollar denenerek yıpratılır. On yılları alan bir çalışmadır bu. Ve yüzyıllardır denenmektedir. Kaynakları sorunsuz ele geçirebilmenin tek yolu, küresel çete tarafından yönetilmeyi “modernlik” ismiyle kabul ettirmektir. Amaç, sömürgeci düzene karşı oluşacak tepkiyi de yönetebilmektir çünkü. Bedene salınan zehir, zihinleri uyuşturur ve bel kemiğine verilecek herhangi bir zararın algılanması engellenir.

Toplumsal davranış biçimleri, değerlerin ve düşüncelerin değiş(tiril)mesi ile değişecek ve toplumun başkalaşmasına ve kendine yabancılaşmasına neden olacaktır. Aynı elden yönetilen çeşitli çevreler oluşturulacak ve hepsi küresel sömürgeci düzene hizmet edecektir. Manevi değerler ortadan kaldırılacak veya gerçekliği azaltılacak; yerine çıkar dünyasının vazgeçilmez anahtarı “para” aşılanacaktır.

Peki küresel çete, bu zahmetli çarkı nasıl döndürmektedir? İşte zurnanın zırt dediği yer burası!

Öyle ki, çarktan zarar gören toplumların da çarkı döndürenlerden olması sağlanmıştır. Düzenin özel eğitimli adamları; yönetim, eğitim, basın-yayın gibi bireylerin hayatında önemli yer tutan birimleri işgal eder. Ve ne yazık ki bu tahribat bir nesille sınırlı kalmamıştır. Bünyede birikerek zihni ele geçiren zehir, bugünün çalkantılı günlerine “umutsuzluk” duygusunu doğurmuştur. Bir nebze olsun toplumu anlayamayan bilgiçler(!) sorunun kaynağını görmeyip topluma sövmeyi tercih etmişlerdir. Bu da toplumu küresel çetenin kucağına itme anlamına gelmektedir. Kutuplara ayırdıkları ve belli konularda çatıştırdıkları toplumu bir araya getirme yolları aranmalıdır.

Kuşatmanın Eğitim Ayağı

1947’de eğitim işlerimizin Fulbright Eğitim Komisyonu’na teslim edilmesi ile milli olan eğitimimiz, hem millilikten hem de gerçek anlamıyla eğitimden uzaklaştırılmıştır. Eğitim sistemindeki sürekli değişiklik yılgınlık getirmiştir. Öğrenmenin amaçlarından biri, bilginin kişiye ve topluma fayda sağlaması iken ve geleceğe dönük düşüncelerde “çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma” hedefi işaret edilmişken-dahası çağdaşlık Tanzimat Batıcılığına da da indirgendi-bu istek eritilmiştir. Öğrenci; bilgiye sadece kısa süreli okul sınavlarını, uzun süreli üniversite sınavlarını geçmek üzere sahip olmak istemektedir. Okullar da öğrenci aracılığıyla okulun reklamını yapmak için genel kabul görmüş “yüksek” meslekler seçtirme eğilimindedir. Eğitimin "eşitlik" ilkesine aykırı kurumlar olan dershaneler ise öğrencileri “çok amaçlı tanıtım ürünü” olarak görmektedir. Binalarda boy boy Türkiye birincisi afişi görmemizin nedeni de budur.

Adına eğitim denen başkalaşmış bir sistemin içinde vazgeçilmez sermaye ürünü olan öğrenciler aynı zamanda; bütün mücadelenin-olması gerekenin- bir üniversite kapısından girmek olduğunu sanıp soruların kimin cebinde olduğu bilinmeyen sınavlarda harcanan gençlerdir. Bu öğrenciler toplumsal olaylardan uzak durmak zorundadırlar. Toplumun her sorunu , ağız dalaşı haline getirilen “siyaset”in malzemesi sayılmaktadır. Ve öğrencinin okulunu bitirmeden toplumsal sorunlara eğilmesi, sorunlar hakkında düşünmesi istenmez. Toplumdan uzak-uzaklık mesefeden değil topluma eğilmemekten- büyüyen bireylerin düzenin farkına varmaya başladıkça topluma düşman kesilmesi kaçınılmazdır. Süreç görülmezse toplum suçlu bulunur. Gerçek düşmanın görülmemesi de adam akıllı başkaca bir sorundur.

Düşman görülmez, görülmesi istenmez; çünkü okullarda şu öğretilir: Büyük balık küçük balığı yer.

Büyük(!) devletlerin sömürgeci emellerine haklılık payı çıkarmak insanlık onuruna yaraşır mı? Bunun olağan karşılandığı zaman, zihinlerin köleliğe teslim edildiği zamandır. Teslimiyet, Türk milletinin yapısına aykırıdır. Ancak unutulmamalıdır ki beden; zehirden arındırılmadıkça, algıları yöneten gücün karşısında bir şeyler yapılmadıkça bu etkilerden bağımsız çözümler oluşturulamaz. Ayakta kalmamızı sağlayan değerler toplum yıkıcılarının kontrolünden alınınca görülecektir ki sömürgecilikle topyekün mücadele ruhu canlanacaktır. Toplumu kutuplara ayıran da yıkıcılar değil miydi?

Gülcan KÜÇÜK, 27 Eylül 2012
“Dünyanın yarısını her zaman ve dünyanın hepsini bir zaman aldatmak mümkündür; fakat bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
Gülcan Küçük
Üye
Üye
 
İletiler: 2
Kayıt: Çrş Haz 29, 2011 22:30

Şu dizine dön: Sizin Makaleleriniz

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

x