Zengin uygarlık geçmişi ve dört mevsimini olanca güzelliğiyle yaşayan ülkemizin insanı, dilinin de güzelliğinin tadına varmalıdır. Ulusallık, dilin etkinliği bakımından önemli bir kavramdır.Mustafa Kemal’in,“Ulus demek dil demektir” deyişi dilin ulusal bütünlükle özdeşleşmesinin anlatımıdır.
Anadolu, Ortadoğu, Orta Asya ve Avrupa ülkelerinde Türkçenin, yoğun ve etkince konuşulduğu görülmektedir. Türkçe, köklü geçmişiyle ve dünya coğrafyasında kullanıldığı geniş alanıyla saygın bir dil olma özelliğindedir.
Ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Türkçem benim ses bayrağım” betimlemesiyle bu güzel dilimizin özgün yapısına değiniyor. Türkçemizdeki deyimler, terimler, sözcükler ve kavramlar ses ve soluğumuzun zengin anlatımıdır.
“Türk dili, Türk toplumunun kalbidir” özdeyişiyle Atatürk, Türkçenin ülkemizin yaşamındaki önemli yerini belirtiyor.
Türkçemizin güzelliği ve kalıcılığı, özellikle son yıllarda ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitimsel olgular sonucunda, yabancı dillerin etkisiyle örselenmiştir. Konuşma ve yazın dilimiz giderek kirlenmektedir. Günlük konuşma dilinde, özellikle gençlerimizin Türkçenin içine kattığı birçok yabancı sözcük, deyim, terim ve hatta argo kavramların yer alması düşündürücüdür. Türkçenin içinde bulunduğu bu durum “dil kirliliğidir.”
Nâzım Hikmet’in Ferhat’ın Şirin’e seslenişi yapıtında “Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin” dizesi ozanın Türkçeye olan tutkusunun açık bir örneğidir. 1960’ta uygulanan “Türkçe kullan, konuş, yaz” çalışması büyük ilgi görmüştü. Bugün ekonomik ve teknolojik verilerin, kullanılan araç gereçlerin adlarının dilimizde yer alması etkileyici bir unsurdur. Ayrıca, “moda dili” kavramı unutulmamalıdır. “Özenti” denilen, model alınan, aynen benimsenen söz, deyim, terimler azımsanmayacak sayıdadır. Bütün bunların önlenememesi, uygar uluslardan dilimize geçen sözcüklerin karşılığının bulunmamasındandır.
1932’de kurulan, Cumhuriyetin önemli bir atılımı ve Atatürk’ün eseri olan “Türk Dil Kurumu” siyasi çıkmazlar sonucunda kapatıldı, yeniden açıldı ve sonunda işlevinden uzaklaştırıldı. Türk Dil Kurumu, Türk Dil Derneği ve Vakfı gibi adlarla değişken dil yapıları ve kurumları istenilen verimi sağlayamadı.
Yahya Kemal’in “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” özdeyişindeki benzetme zenginliği, dil sevgisinin önemli bir anlatımıdır. “Türkçe giderse, Türkiye gider” tanımlaması, dilin önemini vurgulamaktadır.
Bireyin yabancı dil, hatta dilleri bilmesi, konuşması önemli bir kazanımdır. Ancak, yabancı dil sözcük, deyim ve terimleri Türkçeye katarak konuşmak, “dil kirliliğidir.” Türkçe sevgisini güçlendirmek, yabancı sözcüklerden arındırarak konuşmak yaygınlaştırılmalıdır. Dayatmacı ve baskıcı unsuru içeren yöntemler yerine “dil sevgisini” geliştirecek çalışmalara gidilmelidir. Yazın öğretmenleri, seviyeli ve düzgün konuşmalı, yazmalıdırlar. Öğretmenler dil sevgisi, dil yeterliliği ve dil zenginliği edinerek öğrencilerine öğretmelidirler.
Türkçenin zenginleşmesi amaçlı yurt çapında yapılacak araştırmalarla halk folkloru, halkın diline yerleşik sözcük, deyim ve deyişler taranmalıdır. “Yerel sözcükler” yeterince bulunarak değerlendirilmelidir. Köy Enstitülerinin devamı sürecinde enstitülü öğrenciler, halk dilini, kültürünü, mani, türkü ve atasözlerini derliyorlardı. Bugün söylenen birçok türkü, sözcük, deyim ve atasözü o çalışmaların ürünüdür.
İşyerleri, fabrika ve tesislerde yabancı sözlerle tanıtımın yapılıyor olması, prim getirici diye düşünüldüğündendir. Bu tür özentiler prim getirisi diye algılanıyorsa da dil kirliliğine neden olduğu da bilinmelidir. “Açıkgözler, vurguncular yararlanır düzenden, / Dilimizi kirletip yok ettiler güvenden, / İlgi çeker diye, bilinmez sözlerin dilinden, / Bir karmaşa yarattılar güzelim Türkçeden. / G.K. şiirimdeki dörtlükte dil kirliliğini anlatmaya çalıştım.
Türkçeye eş dil olarak düşünülen Kürtçenin, demokratik açılım / Kürtçe açılım kavramları içinde gündeme taşındığı bir süreci yaşıyoruz. Türkçenin tümleyici ve birleştirici kullanılırlığının etnik kökenlerle sorunluymuş gibi ayrışıma gidilmesini doğru bulmamaktayım. Ülkeler dilleriyle anılırlar. Türkçenin resmi dil olarak görülmesi anayasal bir gerçektir. Atatürk “Türk dili varsıl bir dildir” özdeyişinde Türkçenin kullanım zenginliğini anlatmaktadır.
SONUÇ: Dünyanın en eski ve yetkin dillerinden biri olan Türkçe evrenselliğe kavuşturulmaya çalışılmalıdır. Türkçe her tür dil kirliliğinden soyutlanmalıdır. Tüm eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri, yazılı ve görsel basın, kurum, kuruluşlar ve devlet olarak dil kirliliğine çözüm arayışında bulunulmalıdır. Türkçenin özgün, düzeyli ve seviyeli konuşulabilmesi için çalıştaylar yapılmalıdır.
İ. GÜRŞEN KAFKAS
Cumhuriyet
http://www.haber1919.com/detay.php?id=2448

Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir.
Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen
Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk