“Ne Mutlu Türküm Diyene” sözü dağa çıkarıyor!..
Rapordaki şaşırtan gerekçeler...
POLİS Akademisi öğretim üyelerince hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’a da gönderilen ’Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Terörü Besleyen Sorunlar: Hakkari, Yüksekova ve Van Örneği’ adlı raporda, şaşırtan gerekçelere yer verildi.
‘Terör örgütünü besliyor’ yorumu
DOÇENT Süleyman Özeren ve Dr. Murat Sever’in raporunda, psikiyatrla görüşen bir çocuğun, “Bu yazıyı görünce anama küfrediliyor sanıyorum” ifadesi hatırlatılarak, “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısı, terör örgütüne katılımların en önde gelen sebebi gösterildi.
‘Görevlilerden hesap sorma arzusu’
RAPORDA, sivil ya da asker devlet görevlilerinin davranışları ve halka hakaretlerinin de dağa çıkışı teşvik ettiği öne sürülerek şu ifadelere yer verildi: Örgüte katılan bazı bireyler tarafından da bu yapılanların hesabını sormanın tek yolu dağ olarak gösterilmiştir.
Abdullah Gül
‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ lafını, tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. Milliyetçilik ilkesi maalesef bir nevi bir ırkçılık şeklinde devam etmiştir demişti
Yaşar Büyükanıt
‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ anlayışına karşı çıkan herkes, Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Cumhuriyetin temel değerle-rine sözde değil özde bağlı olan bir kişinin cumhurbaşkanı olmasını umut ediyoruz.
demişti
Polisten şaşırtan gerekçe
Polis Akademisi’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki terörü ele alan araştırmasında, bölge gençlerinin terör örgütü PKK’ya katılmasındaki en önemli etkenin “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü olduğu öne sürüldü
Polis Akademisi Uluslararası Terörizm Merkezi’nden Doç. Süleyman Özeren ve Dr. Murat Sever, Hakkari, Yüksekova ve Van’da güvenlik güçlerinden vatandaşlara, terör örgütü sempatizanlarından eğitimcilere kadar birçok kişiyle görüşerek bir alan çalışması yaptı. ’Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Terörü Besleyen Sorunlar: Hakkari, Yüksekova ve Van Örneği’adlı araştırmada, örgüte katılımların sebepleri, terörü besleyen sorunlar gibi pek çok konu üzerinde duruldu.
Zorunlu göç
Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan başta olmak üzere devletin birçok kurumuna da gönderilen rapor, Mart 2010 tarihinde hazırlandı. İşte rapordan çarpıcı sonuçlar: Göç temel neden: Ekonomik ve zorunlu göç, terörün bir sonucu halinde gelişirken sonraki süreçte terörün beslendiği ve bu beslenmenin de uzun vadede devam etmesini sağlayıcı bir faktör haline gelmiştir. Kızlar dağa çıkıyor: Kızlar, ailesinde ve çevresinde yaşadığı sorunlardan kaçmak için örgüte katılıyor.
Öfke ve nefret
Nefrete dönüştü: Milliyetçilik söylemleri, bazı bireylerin örgüte katılmalarında etkili olabiliyor. Bir Hakkari’li doktor şöyle anlatıyor: “Devlete kızgınlık, eskiden yapılmış yanlışlar, köy boşaltmalar, boşaltma esnasında askerin gelip tehdit etmesi, aşağılaması, babayı çocuklarının yanında aşağılaması kişilerde büyük bir nefret ve öfkeye neden olmuştur. Örgüte katılan bazı bireyler tarafından da bu yapılanların hesabını sormanın tek yolu dağ olarak gösterilmiştir.
Milliyetçilik duygusu!
Reçete yazılmıyor: Bir sağlık görevlisinin, başkasının adına yeşil karta reçete yazmaması bile menfi algılanıyor: ” Bize kimliğimizden dolayı böyle davranıyorsunuz “ tepkisiyle karşı karşıya kalınabiliyor. Ne mutlu Türk’üm: Bir psikiyatr, kendisine gelen bir çocuğun ” Dağda ne mutlu Türk’üm diyene, yazısını görünce anama küfrediliyor gibi hissediyorum “ demesi de milliyetçilik duygusunun geldiği noktayı gözler önüne seriyor.
PKK kullanıyor: PKK terör örgütü ” Kürt’üz diye bize bunu yapıyorlar “ diyerek halka yaklaşıyor. Halkın ’sürekli şikayet’psikolojisinin kaynağında da bu propagandalar yatıyor. Kalabalık aile: PKK kalabalık ailelerden bir bireyin örgüte katılmasını istiyor. Böylece kalabalık aileler örgüt ile irtibata geçiyor ve daha geniş taban oluşuyor.
“Ne mutlu Türk’üm diyene”
sözü Gül’ü rahatsız etmişti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 19 Aralık 1992’de RP Kayseri Milletvekili olduğu dönemde sarfettiği şu sözler hala unutulmadı: “Ne mutlu Türk’üm diyene lafını, tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür... Bugün Türkiye’de bir sistem bunalımı var. Halkına zıt, halkı ile barışık olmayan ona düşman bir sistem bu.
Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik; bu millete, zorlatma şeklinde dayatılmış. Milliyetçilik maalesef bir nevi bir ırkçılık şeklinde devam etmiştir.“ Gül, 8 Haziran 1995 Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada şu sözleri sarf etmişti: ”Hangi demokratik ülkenin, hangi Avrupa ülkesinin anayasasının başlangıcında bu tip ilkel -evet, söylüyorum- maddeler vardır; soruyorum. Bu, ancak, Baas anlayışıdır.”
Karşı çıkan herkes Türkiye
Cumhuriyeti’nin düşmanıdır
Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ise, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Abdullah Gül isminin konuşulduğu dönemde, nasıl bir Cumhurbaşkanı istediklerini kamuoyu ile paylaşmıştı. Büyükanıt, 12 Nisan 2007‘de düzenlediği basın toplantısında, arzuladıkları Cumhurbaşkanı’nı şöyle tarif etmişti: “Cumhuriyetin temel değerlerine sözde değil özde bağlı olan bir kişinin cumhurbaşkanı seçilecek olmasını umut ediyoruz.
TSK, Gül” ün Cumhurbaşkanı olmasını istemiyor“ yorumlarına neden olan bu açıklama hafızalardan silinmeden, bu kez Genelkurmay TSK’nın internet sitesinden yayınladığı bildiriyle, Gül’ü üstü kapalı bir şekilde uyarmıştı: Ne mutlu Türk’üm diyene anlayışına karşı çıkan herkes, Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Büyükanıt, daha sonra geri adım atmayacakları mesajını vermişti.
Haber: Fatih ERBOZ
YENİÇAĞ