PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Çrş Ağu 03, 2011 4:26

Özerklik kaos getirecek

Tarım Bakanı Mehdi Eker’den sonra da AKP’nin Diyarbakır milletvekillerinden Galip Ensarioğlu da özerklik konusunun Meclis’te tartışılabileceğini belirtti.

Neden demesinler ki, Meclis’in özerklik ve bu doğrultuda Anayasa değişikliğine gidilmesi konusuna hazır hale gelmesi için 12 Haziran seçimleri ve öncesi hem içeride hem de dışarıda çok büyük gayretler sarfedildi(!)


Bu noktada en büyük taşı koyabilecek olan CHP’ye de operasyonlar yapıldı. Üniter yapıyı savunan ve bu noktada taviz vermeyecek olan Baykal bir kaset skandalıyla devre dışı bırakıldı ve özerklik konusunda AKP ile kol kola çalışacak olan Kılıçdaroğlu CHP’nin liderliğine oturtuldu.

CHP’de seçim öncesi başlayan, “yerel yönetimlere özerklik vereceğiz” değişimi 12 Haziran seçimleri sonrası AKP ve BDP ile dışarılarda özerklik modeli arayacak kadar gelişti.

Geçtiğimiz hafta AKP, CHP ve BDP’li milletvekilleri ve bir kısım medya mensupları İngiltere, İskoçya ve İrlanda’da özerklik modeli konusunda bir takım görüşmeler yaptılar.

AKP’nin özerklik konusunda fikirlerini gayet iyi biliyoruz. En üst düzeydeki isimler “Türkiye tek bir merkezden yönetilemeyecek kadar büyük bir ülkedir” açıklamaları yapıyorlardı.

BDP’nin bu noktadaki fikirleri de belli, zaten süreç en çok onların işine yarıyor.

CHP’nin fikrini de seçim öncesi Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamalardan az çok biliyorduk ama CHP parti meclisi üyelerinden Mesut Değer’in bu noktadaki açıklamalarıyla biraz daha şekillenmiş oldu.

BDP’ye, “Gelin toprağa dayalı olmayan özerkliği tartışalım” diyen Değer sonrasında bombayı patlatıyor, “Diyarbakır il valisini Diyarbakırlılar, İstanbul il valisini İstanbullular seçmelidir.”


Zaten BDP’nin de AKP’nin de başlangıç olarak talep ettiği bu…

Bu tarz bir özerklik her ne kadar toprağa dayalı gözükmese de, devletin iradesinin artık temsil edilmediği böyle bir coğrafyada bir sonraki aşama toprağa dayalı özerklik olacaktır.

Adeta denilmek istenen şu: “Gelin, ilk önce şu adımı atalım, sonrası kendiliğinden olacaktır”.

Bütün bu gelişmelerden sonra AKP’li vekiller, tabii ki böyle bir AKP, CHP ve BDP’nin çoğunluğu oluşturduğu Meclis’te özerklik konusunun tartışılmasını isteyecektir.

Esasen bunu Abdullah Öcalan bile hasretle beklemektedir.


Türkiye’de artık “üniter yapıyı devam ettirelim mi yoksa özerkliğe geçelim mi” tartışması yapılmıyor, “özerkliğe mutlaka geçilecek ama şöyle mi olsun böyle mi olsun” tartışılıyor.

Anlayacağınız demokraside oldukça ilerledik(!)

Bu noktada şu gerçeği önemle ifade edelim ki, “özerklik nasıl olursa olsun sonuç “fiili” ardından da “resmi” bölünmedir. Böyle bir bölünmenin neticesi ise bölünen parçaların iç savaşa girmesi olacaktır. Çünkü bugüne kadar Türkiye’yi bölmek için her türlü yöntemi deneyen iradeler bu parçaların rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamasına asla müsaade etmeyecektir. Terör kendisine farklı bir zemin bulacaktır.

Ayrıca özerklik yapısına geçince Türk milleti olarak en önemli hazinemizi de devre dışı bırakmış oluyoruz, o da üniter yapıdır.

Prof. Dr. Haydar Baş Beyin ifadesiyle, “üniter yapı her ülkenin ulaşmak istediği ideal bir yapıdır.”

Maalesef bizler büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz bu önemli kazanımı kendi ellerimizde darmadağın ediyoruz.

Murat ÇABAS
01.08.2011 yenimesaj.com


Kemal Burkay’ın Öcalan’dan farkı

Türkiye, PKK’nın kan dökmeye aralıksız devam ettiği, DTK’nın “özerk” inden “özgür Kürdistan” ına kadar uzanan manifestosunu (isyanını) ilan ettiği, BDP’nin TBMM’de yemin etmek için dayatmada bulunduğu kritik bir zaman diliminden geçiyor.

Kemal Burkay, 31 yıl sonraki dönüşünü “Açılım önemli. Geliş nedenim bu” diye açıkladı.

Başbakan Erdoğan’ın da “Yeni Anayasa” yı ve “Kürt Sorunu” nu öncelikli olarak üzerine odaklanacak iki olgu olarak açıkladığı bir dönemde Burkay’ın dönmüş olması tesadüf olarak görülmemelidir.


Birileri Burkay’a, Öcalan ve ekibinin silahla yapamadığını, siyasetle başarma güvencesi vermiş olabilir. Aslında Burkay ile Öcalan bir çok yönden birbirinin ruh ikizi gibidir. Her ikisinin de temel konularda birbirlerinden farklı görüşü yoktur.

Kemal Burkay, “Abdullah Öcalan’a rakip olmadığını ve PKK’nın şiddet çizgisini başından beri tasvip etmediğini” söylüyor. İlaveten de “Onunla savaşmaya gelmedim. Öcalan’ın partisi, ordusu, parlamentosu var, benim bir kedim bile yok” diyor.

Anlaşılan o ki, bu söylemlerle Kemal Burkay, Öcalan’a “muhataplık” konusunda kazandığı mevzilere dokunmayacağı sözünü vermiş oluyor.


Öcalan ile Burkay arasındaki en önemli farkın şiddete başvurma konusunda olduğu söylenebilir. Bir defa Öcalan, “demokrasi sandıksal değil namlusaldır” diyen bir zihniyete sahiptir. Bu yüzden “şiddetin miadı doldu” diyen Baydemir’e “ya istifa ya öz eleştiri” dayatmasında bulunmuştu. Buna karşın Burkay, “şiddet” i dışladığını, önce “dağdakilerin oradan inmesi gerektiğini” söylemektedir.


Kemal Burkay çok daha gerçekçi ve stratejik düşünmektedir. Terör, hangi amaç için yapılırsa yapılsın, insan olan hiçbir kimse tarafından haklı görülemez. Bölücülüğü terör üzerinden değil insan hakları, uluslar arası hukuk ve demokrasi üzerinden yapmak, daha az riskli ve daha sonuç alıcıdır. Burkay, bu yolu izleyecektir.

Ancak, Burkay’ın bölücülük konusunda Öcalan’dan çok daha ileride olduğu söylenebilir. Zira Öcalan’ın hık mık ederek dolaylı olarak söylediğini, Burkay doğrudan talep ediyor. Diyor ki, “Kalıcı, adil bir çözüm ancak federasyonla olur. Bu iş, ancak federatif bir çözüm ile olur... Bir şeyi uygun bir yöntemle söylerseniz, insanlar bunu anlamaya çalışır... Çözüm imkanları çok var. Kıbrıs’a, Kanada’ya bakarız”.

Kemal Burkay’ın önümüzdeki günlerde bölücü, bölgeci, etnik siyasetin önemli figürü olarak sahaya sürüleceği şimdiden söylenebilir. Şanlı medya, Kemal Burkay’a “Türkiye silah kullanılmadan nasıl bölünür” sorusuna cevap arama programları düzenletecektir. Türk halkı, federasyonun ne denli milli birliği güçlendirdiğini bu programlar vesilesiyle izleme imkanına kavuşacaktır.

Türk toplumuna birileri, ölümü (Öcalan’ı) gösterip sıtmaya (Burkay’a) razı edecek yumuşatma stratejisi uyguluyor.


Bu bölücü ve işbirlikçi stratejinin başarıya ulaşıp ulaşmayacağını bekleyip göreceğiz.

Özcan YENİÇERİ
03 Ağustos 2011 YENİÇAĞ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Prş Ağu 04, 2011 23:10

İKLİM DEĞİŞİYOR, GÜLÜMSE TÜRKİYE!

31 yıldır İsveç'te yaşayan, Kürdistan Sosyalist Partisi'nin kurucusu, federasyoncu, Kürtçü ve AKP'nin referandumda "Evet" oyu kazanmak için sürekli gazete ve televizyonlarında konuşturduğu Kemal Burkay adeta devlet töreniyle Türkiye'ye geldi. Kemal Burkay Türkiye'ye gelişini Zaman Gazetesi'ne "Türkiye'ye dönme fikri bende açılım süreci ile birlikte doğdu.

Elbette daha önce de düşünüyordum ama koşulları uygun görmüyordum. Başbakan Sayın Erdoğan, benim de ismimi vererek bazı kişilerin yurtdışından dönmelerinin önünde bir engel olmadığını söyledi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay da telefon açtı bana. Seçimler olmasaydı nisan veya mayıs aylarında dönecektim. Seçimler araya girince, ona yönelik spekülasyonları da düşünerek erteledim." şeklinde açıklamış…

Kürtçü Kemal Burkay'ı İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Aydın elinde çiçeklerle ve Kürtçe ifadelerle karşılamış ve devletimiz kendisine dört koruma vermiş. Yani anlayacağınız devletimiz seferberlik ilan etmiş durumda…

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç Kemal Burkay'ı Twitter üzerinden "Büyük şair, ülkene, köyüne, dostlarının arasına, evine hoş geldin." mesajıyla karşılamış, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ise Kemal Burkay'ı "Kürtçe Kuran-ı Kerim" hediye ederek karşılamış... Yani anlayacağınız AKP'de bir bayram havası yaşanmaktadır.

Kemal Burkay Türkiye'ye gelmeden önce çok planlı bir şekilde Öcalan'la ağız dalaşı yaptırılarak sanki PKK'dan farklı düşünüyor imajı verilerek getirilmiştir. Kemal Burkay'ın İmralı'daki alçaktan farkı silahsız oluşudur. Ama Türkiye'nin bölünmesi konusunda (AB)(D)ullah Öcalan'dan bile daha radikal düşünen biridir.

    AKP iktidarı, Kemal Burkay'ı ve (AB)(D)ullah Öcalan'ı aynı potada birleştirmek istemektedir. AKP iktidarı bugüne kadar Kürt Açılımını Öcalan'la yürüttü. Şimdi de "Ben de bu açılım sürecine destek vermek istiyorum. Ülkeye geliş nedenim bu. Hükümeti attığı adımlar dolayısıyla cesaretlendirmek lazım" diyen Kemal Burkay'ı Türkiye'ye getirdi. AKP tarafından aynı hedef için "birleştirilen bölücüler" projesi işletilmektedir.

Böyle bir süreçte TSK'nın dizayn edilmesi ve baskı altında tutulması da kendi anlamını ortaya çıkarmaktadır.

Referandum ve 12 Haziran 2011 seçimlerinde ortaya çıkan sonuç Türkiye'nin bölünmesi yönündeki hedefleri güçlendirmiştir. Ne kadar bölücü-Kürtçü varsa hepsinin referandumda "Evet" çağrısı yapmasının sebebi herhalde bugünlerde daha net anlaşılmıştır.

Türkiye yıllardır bölücülere karşı mücadele veriyor ama ülkenin bölünmesi ilk defa bu kadar yüksek sesle dillendirilmektedir.

Bölücü-Kürtçülerin en çok yüz bulduğu dönem AKP iktidarı olmuştur. Bunun aksini iddia edecek adamın şerefinden, namusundan şüphe ederim.

(AB)(D)ullah Öcalan'la kol kola ve belki de en samimi pozu olan Kemal Burkay'ın kahraman gibi karşılanması AKP'den ziyade AKP'ye oy verenlerin ayıbıdır. Bu ülkede Habur sınır kapısında PKK'lı teröristlerin bile kahraman gibi karşılandığı manzaraları göre göre AKP'ye oy verenler, bölücü-Kürtçülerin kahramanlaştırılmasında vebal sahibidir. Yakında Apo'nun da İmralı'dan kahraman gibi çıkarılacağından şüphesi olan varsa duyu organlarını bir gözden geçirmesini tavsiye ediyorum.

Türkiye gerçekten değişiyor ve dönüşüyor. Vatansever olmanın suçlandığı, vatan hainliğinin kutsandığı Türkiye yaratılmıştır.


Kürtçü Kemal Burkay şarkı sözünde ne diyor: Gülümse-İklim Değişir…

Eğemen Bağış ne diyor: Kendisine 'gülümseyen Türkiye'ye hoş geldiniz' diyorum.

Bizde diyoruz ki: Gülümse Türkiye, gülümse ey vatandaş iklim değişiyor, cellâtların AKP tarafından güçlendiriliyor.

Yıldıray ÇİÇEK
Ortadoğu Gzt.


ATATÜRK’LÜ BAYRAK ÖRTÜLÜRKEN

SEVGİLİ okuyucularım, bildiğiniz gibi, ülkemizin nurtopu gibi yeni bir “Umudu (!)” oldu. İktidar çevreleri tarafından kamuoyuna “Kürt aydını” olarak tanıtılan Kemal Burkay -şükürler olsun- yurda dönüş yaptı.

12 Eylül darbesinden sonra İsveç’e kaçmış ve tam 31 yıl boyunca orada ikamet buyurmuş. Bu süre içerisinde, hele son yıllarda hakkında başlatılmış herhangi bir soruşturma yoktu, açılmış bir dava da yoktu.

Niçin yıllar boyu İsveç’te yaşadığını bilen yok! Türkiye’ye niçin döndüğünü bilen de yok. Ancak gerçeği söyleyeyim, bunu Türkiye’ye hükümet çağırdı… Ve adam büyük tantana ile karşılandı. Amaç belliydi:

Terör durmamış, Abdullah Öcalan’la İmralı’da yapılan pazarlık görüşmelerinden sonuç çıkmamıştı. Hükümete şimdi yeni bir dayanak gerekiyordu ve onun adı Kemal Burkay’^dı!

Bu şahıs Kürtlük ve Kürtçülük mücadelesinin silahla değil siyaseten yapılmasını savunan biriydi… Başka bir deyişle, sadece teröre ve PKK çizgisine karşı çıkıyordu.

(Burada konu dışı bir parantez açıyorum. Çok uzun yıllardan beri ABD’de, ABD’nin koruması altında yaşamakta olan Fethullah‘ın durumu da aynı. Hakkında yapılan bir soruşturma yok, açılmış bir dava yok ama nedense Türkiye’ye gelmiyor, gelemiyor! Orada rahatı bulmuş, çiftliğinde krallar gibi yaşıyor. Günün birinde onun da hidayete erip, Kemal gibi Türkiye’ye dönmesini bekliyoruz! Konu dışı pazantezi kapıyorum.)

***

Evet, Kürtçü aydınımız (!) Kemal Burkay’ı Türkiye’ye Tayyip hükümeti getirdi. Gelmeden önce kendisiyle İsveç’te yoğun ilişkiler başlatılmıştı. Kurulan plan şöyle idi:

“Apo’ya ve örgütüne sözümüz geçmedi. Getirelim Kemal’i buraya, PKK’ya karşı çıkıp terörle mücadelede bizim elimizi güçlendirsin.”

Yeni umudumuz (!) Kemal birkaç gün önce Türkiye’ye ayak bastı. Sağa sola önceden haber salınmıştı ve havalimanında büyük kalabalıklar tarafından coşkuyla karşılandı.

Hemen ertesi gün, daha ayağının tozu ile kabuller başladı.

Önce İstanbul’daki çalışma ofisinde AB’den Sorumlu Bakan Egemen Bağış tarafından kabul edildi. Tayyip‘in tercümanlığından bakanlığa terfi eden Egemen, medyanın önünde gerçekleşen bu kabulde Kemal için öylesine güzel sözler söyledi ki, aklınız durur.

Hemen ardından Başbakan Yardımcısı ve suikast mağduru (!) Bülent bir mesaj yayınlayıp Kemal’e ‘Hoş geldin aramıza. Artık baskı dönemi bitti’ dedi.

Bu olanlara “Kürtçü aydın (!)” Kemal bile şaşırmıştı. Gerçi kendisine önceden güvence verilmiş, “Seni bağrımıza basacağız, sen bile şaşıracaksın” denilmişti ama doğrusu bu kadarını beklemiyordu.

***

Ancak ilginin bu kadarı yetmezdi!

Kendisini bir de Kültür Bakanı Ertuğrul Günay‘ın ziyaret etmesi karara bağlandı.

(Şimdi yine bir parantez açıp bu Ertuğrul hakkında kısa bilgi vereyim. Geçmişin hızlı solcusu ve CHP‘lisi. Geçmişte CHP milletvekili ve bu partinin genel sekreteri oldu. Bir süre DSP‘ye yanaştı, aday gösterilmeyince oradan da koptu. Sonra bildiğiniz gibi AKP‘ye girip bakan oldu. Kamuoyunda dönek olarak bilinir. Parantezi kapıyorum.)

İşte bu Ertuğrul, Kültür Bakanı kimliği ile önceki gün Kemal Burkay‘ı ziyaret etti. Ziyaret Kemal’in İstanbul’da kaldığı otelde gerçekleşti. İkisi birlikte medyanın önüne çıktılar, dostluk ve kardeşlik nutukları attılar.

Yeni “Kürtçü aydınımız” (!) Kemal teröre karşı olduğunu, Kürt sorunun siyaset yoluyla çözülmesi gerektiğini bir kez daha vurguladı.

***

Fakat bu ziyarette çok ilginç bir durum ortaya çıktı.

Şimdi bu tabloyu gözünüzün önüne getirin lütfen. Otelin salonunda asılı büyük bir Türk Bayrağı, bayrağın üzerinde de Atatürk var.

Basın açıklaması burada yapılacak çünkü geniş masa orada. Gazeteciler geldiler, kameralar hazır.

Mikrafonlar masaya konuldu.

Ancak ortada önemli bir sorun vardı!

Kültür Bakanı dönek Ertuğrul’la Kürtçü aydınımız (!) Kemal’in basın toplantısı yapacağı masanın arkasaında Atatürk’lü bir Türk Bayrağı asılı idi.

Bu olacak şey değildi!..

Kameralar bu bayrağın önünde çekim yaparsa yanlış olur, bu durum Ertuğrul ve Kemal’in hiç hoşuna gitmezdi!..

O halde ne yapmalıydı?

Çaresi hemen bulundu. Ertuğrul‘un arkasında dolaşan Bakanlık yetkilileri aynı boyutta bir Türk Bayrağı’nı otel yönetiminden buldular…

Ve bu bayrağı Atatürk’lü bayrağın üzerine örtüp Atatürk’ü kendilerince yok ettiler!

Bu işlemin fotoğrafları dün bir gazetede aynen yer aldı. O gazetenin muhabiri çekmiş. Ancak iç sayfalarda ve küçük boyutta yayınlandığı için dikkat çekmedi, kaynadı gitti.

“Atatürk’ün fotoğrafını örttüler” başlıklı kısa haber şöyle:

“Toplantı öncesi Bakan Günay’la Kemal Burkay’ın oturacakları yerin arkasında bulunan Atatürk kolajlı Türk Bayrağı’nın üstüne normal bir Türk Bayrağı asıldı. Önerinin, Günay’a eşlik eden bakanlık yetkililerinden geldiği açıklandı.”

İşte böyle sevgili okuyucularım!..

Emin Çölaşan
4 Ağustos 2011


"ÖZERKLİK İLANINDA ROLÜNÜZ OLACAK MI?" SORUSUNU ES GEÇTİ

Tayyip Erdoğan'ın davetiyle 31 yıl sonra Türkiye'ye dönen Kemal Burkay, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ile buluştu. Burkay, "özerklik ilanındaki rolünüz nedir" sorusunu yanıtsız bıraktı. Bakan Günay ise "Herşeyi bir günde çözecek halimiz yok." dedi.

Burkay'ın yardımcıları, ikili gelmeden Atatürk ve Türk bayrağının bulunduğu posteri, daha büyük bir Türk bayrağı ile örttü.

Bakan Ertuğrul Günay, bakanlıkça hazırlanan Nazım Hikmet, İdris Küçükömer ve Kürtçe basılan "Mem û Zîn" isimli kitapları Kemal Burkay'a, hediye etti.

Yazar Burkay, 12 Haziran Genel Seçimleri sonrası tırmanan terörü "yumuşama dönemine sabotaj" olarak niteledi:

"Bunlar 12 Haziran seçimlerinden sonra başlayan ve öyle olması gereken yumuşama sürecini ne yazık ki sabote eder türden eylemlerdir. Biz barış istiyoruz. Diyelim ki biz, yalnız biz değil diğer Kürt politikasındaki kesimler de barış sürecine hizmet etmez sekteye uğratırsak; yazdığım bir yazı da kimseye yaramaz. Özgürlük mücadelemize yaramaz, kaos ortamı oluşturur. Daha önceki yazılarımda BDP'nin parlamentoya girmemesini de yanlış bulmuştum. Kanımca yumuşama sürecini sabote etmek isteyenler bu tür eylemler yapıyor."

Burkay, PKK ateşkes ilan edince TSK'nın da opersyon yapmaması gerektiğini savundu:
"Bir ülkenin ordusuna silah bırak tabii ki denemez. Ama bir tarafta silahlar susmuşsa, burda operasyonlar durabilir."

Kemal Burkay, "Demokratik Toplum Kongresi'nin özerklik ilanında bir rolünüz olacak mı sorusunu yanıtsız bıraktı.

ulusalkanal.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cum Ağu 19, 2011 14:16


CİNAYET ŞEBEKESİNE AÇILIM YAPAN KİM?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şehit ve gazi aileleri için düzenlenen iftar programında bir konuşma yaparak PKK'dan için "Milletimiz vatandaşımız hiçbir kutsalı olmayan bu cinayet şebekesinin bertaraf edildiğini görecektir." demiş... Şehit ve gazi ailelerini toplayıp bir radyo konuşmasında yaptığı gibi tekrar "Sayın Öcalan aldığı 'Kellelerin' hesabını veriyor" diyecek hali yoktu tabi... Şehit ve gazi ailelerini toplayıp onların duygularına hitap etmek, onların acılı yüreklerini okşayarak istismarda bulunmak Recep Tayyip Erdoğan'ın kabiliyet sahasına giriyor elbette...

9 yıldır PKK ve Öcalan'ı yücelttikçe yücelten bir iktidar şimdi onları "Cinayet Şebekesi" olarak tarif ediyor. Kandil ve İmralı arasında heyetler oluşturarak pazarlık masalarında "al gülüm-ver gülüm ilişkisi" yaşayan AKP'nin bugün PKK'yı ve Öcalan'ı eleştirmesi hiçbir inandırıcılığı içinde barındırmamaktadır. Hele "Ramazan'dan sonra sizinle görüşeceğiz." şeklindeki PKK'ya yönelik tehditler trajı-komik olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Şehitlere yakılan ağıtlar Türkiye'yi kaplamışken, her gün bir ilden şehit haberleri gelirken Ramazan sonrasına düello çağrısı yapan Başbakan acaba pazarlık masasından gelecek haberleri mi beklemektedir?

Şehitlerimizin, gazilerimizin anasını, babasını karşısına toplayıp "Şehitlerimizin emanetine leke sürdürmeyeceğiz." nutukları atan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisi değil miydi PKK'lı teröristleri Habur'da kahramanlar gibi karşılatıp "Habur Sınır Kapısı'nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye'de iyi güzel şeyler umut verici gelişmeler oluyor. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum." şeklinde övgülerini kamuoyu ile paylaşan?

Habur'da PKK'lı teröristler için karşılama törenlerini BDP'lilerle organize eden ve hâkimleri, savcıları ayarlayan AKP iktidarı değil miydi? "Silahı bırak masaya gel" diyen ve "Aktütün'de askerimizi, Diyarbakır'da polisimizi öldürenleri düşman olarak görmüyoruz. Demokrasi gereği bu... Hukukun üstünlüğü, insani yaklaşım bunu gerektiriyor." diyerek PKK'yı düşman olarak görmediğini söyleyen Recep Tayyip Erdoğan değil miydi?

Düşman dahi görmedikleri şimdi niçin "Cinayet Şebekesi" olmuştur? Tek sebep Başbakan Erdoğan'ın rolünün gereğini yerine getiriyor olmasıdır.

Yazıyı kaleme aldığım saatlerde Hakkâri'den yine 8 şehidimizin haberi geldi. AKP iktidarının besleyip büyüttüğü ve yolunu açtığı "Cinayet Şebekesi" kan akıtmaya ve acılar yaşatmaya devam ediyor.

Eli kanlı Apo'dan akıl alarak PKK açılımı yapan AKP iktidarı, şehit ve gazi ailelerinin yüzüne nasıl bakabiliyor, onlardan utanmadan nasıl konuşabiliyor anlamak mümkün değildir.

"Kürt Açılımı" adını verdikleri ihanet projesiyle APO'yu Kürtlerin önderi, PKK'yı Kürtlerin temsilcisi haline getiren AKP iktidarı şimdi kendi yarattığı canavar karşısında acizlik yaşıyor. PKK'yı Irak'ın kuzeyindeki Kandil'de besleyen ve koruyanlara sesini dahi çıkaramıyor. Çünkü ABD-Talabani ve Barzani dünyadaki en büyük dostları olarak tarihe geçmiştir. Onları aşması, onlara rağmen bir şey yapması mümkün değildir. Geçmişte yaşanan tecrübeler bu duruma ışık tutmaktadır.

Şehit ailelerini toplarlar "Şehitlerimizin emanetine leke sürdürmeyeceğiz." diye nutuk atarlar, Talabani denen çapulcu gelir ona da "Kürdistan'dan gelen bilgiler bizi memnun etmektedir. (7 Mart 2002) diyerek boynuna sarılırlar. Türk milleti de maalesef bu ikiyüzlülüğü de defalarca ödüllendirmiştir.

Başımızda böyle bir zihniyetin devamlılığı sürdükçe Türkiye'nin bölünmesi için çaba verenlerin yaşattığı acılar da devam edecektir.

Yakalandığı zaman "MHP'nin elinde fırsat olsaydı, bizi 2 saat bile yaşatmazdı." şeklinde konuşan (AB)(D)ullah Öcalan, AKP iktidarı zamanı ise "Yaptığımız temaslar artık bir görüşmeyi aşmıştır, bir ortaklaşma, sözleşme düzeyine gelmektedir. Bu Kürt tarihinde belki ilktir." açıklamalarını yapmaktadır. Zihniyet farklılığını bu sözlerden bile anlamak mümkündür.

AKP bir ABD projesi olarak, ABD'nin projelerinde taşeronluk yapmaya devam ettiği sürece Türkiye tehlike altındadır. Türk milletinin bunu artık görmesi gerekmektedir. AKP'nin aldatmaları ve kandırmaları karşısında yenik düşülmeye devam edilirse, asıl yenilen Türkiye'nin tamamı olacaktır.

PKK adlı cinayet şebekesinin yuvası da, koruyanı da bellidir. O yuvaya dokunmayanda, koruyanla dostluk yapanda AKP iktidarıdır. Şehidin anasına babasına nutuk atan Recep Tayyip Erdoğan bu ülkede sadece akıl sahiplerini kandıramaz. O akıl sahipleri de herşeyi görmekte ve onu sürekli uyarmaktadır. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin AKP iktidara geldiği günden bu yana ve özellikle referandum-12 Haziran 2011 seçim dönemi yaptığı tüm uyarı ve tespitlere bakın ortak aklın sesi ve otoritesi olduğunu göreceksiniz. Türk milliyetçileri her konuda haklı çıkmaya devam etmektedir. Bu haklılığı en başta AKP iktidarı görmeli ve artık ihanet yolundan yürümekten vazgeçmelidir.

Yıldıray ÇİÇEK
2011-08-18 Ortadoğu Gzt.


BARZANİ İLE SAZ ÇALANLARIN NUTUKLARI !

Başbakan Erdoğan'ın bizzat kendinin muhatap olduğu ve kendi sorumluluğunda gelişen olaylar karşısında hiç oralı olmadan başkalarını suçlamasını izlemekten usandık ve bıktık…

Başbakan her olay karşısında hem oralı oluyor, hem buralı… Bu yüzden siyasette bir tane omurgalı davranışını görmek mümkün olmamıştır. Yaptıklarını yapmamış gibi, yapmadıklarını yapmış gibi gösterme konusunda uzmanlaşmış olması da siyasette kendisini hep kazandıran durumuna getirmektedir. Millet bu aldatmalara ne kadar katlanacak, kendisi de bu siyasi tarzına ne kadar daha devam edecek bilemiyoruz.

Türkiye'nin iç meseleleri karşısında otoritesini koltuğa oturduğu günden bu yana sağlayamayan Recep Tayyip Erdoğan'ın küresel güçlerin hedeflerine uygun bir şekilde komşu ülkelere talimat yağdırmasının konuşulduğu şu günlerde, daha fazla deşifre olmamak için tartışıldığı konu üstüne giderek hemen BDP-PKK hakkında tehditlere başladı.

Çünkü kendisine sürekli "Madem komşu ülkelerle kavga için sebep arıyorsun, kucağında PKK'yı besleyen, koruyan Irak'a niçin bir yumruk sallamıyorsun?" şeklinde sorular yöneltiyoruz. Elbette cevap veremiyor. Irak'ı işgalci ABD adına yönetenler kendisinin kadim dostları olduğu için ve kendisinin de ABD'nin menfaatleri adına hareket ettiğini bildiğimiz için sorumuz net cevabını bulamıyor. Sazlı-sözlü eğlencelerde buluştuğu Barzani'ye nasıl saldırsın değil mi?


Ha ABD Barzani'yi, Talabani'yi gözden çıkarırsa onlarla da ağız dalaşına girer… Kendisinden PKK'lılar istendiğinde "Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermem" diyen Talabani bu ülkede kucaklanarak karşılanmadı mı? Çankaya köşküne adeta kucakta çıkarılmadı mı?

Bu ülke Habur rezaletini, Kürt açılımı gibi bir AKP-PKK ortam yapım bir ihaneti görmedi mi?

Şimdi Başbakan yine numaradan esiyor, gürlüyor. Nasıl olsa memlekette bu numaraları yiyen yığınla insan var…

AKP'nin kuruluşunun 10.yıl kutlama programında konuşan Başbakan PKK ve BDP'ye yönelik "Eyvallah edeceğimizi zannediyorlarsa bunu bizden beklemesinler. Ama açık söylüyorum, bıçak kemiğe dayanmıştır. Ne derlerse desinler, neyi söylerlerse söylesinler, bunun faturası ağır olacaktır." ifadelerini kullanmış…

Tam güler misin, ağlar mısın cinsinden…

PKK her gün yol kesiyor askerlerimizi, vatandaşlarımızı kaçırıyor. Hala onların akıbetinden haberimiz yok, ara-sıra PKK'nın televizyon kanalı Roj Tv görüntülerini yayınlanıyor. Bizim efendiler Suriye'ye posta koymakla meşgul oluyor.

Bunun faturası ağır olacaksa Kandil'i yerle bir ettirsene… Barzani ve Talabani denen çapulculara haddini bildirsene… Irak'ın kuzeyine iki adım attıktan sonra ABD'nin "Kürdistan'dan defolun" demesiyle arkamıza bile bakmadan kaçtığımız gibi tekrar aynı manzara yaşanacaksa eğer, bir maceraya girmeye gerek yoktur.

Başbakan Erdoğan'ın PKK ve BDP'ye esip gürlemesinin nedeni toplumun gazını almak içindir. Yapabileceği bir şey yoktur. Ya ABD'nin verdiği küresel görevlerden istifa ederek Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı olduğunu idrak edecek yada bu yolda yürümeye devam edecektir. Ama bildiğimiz tanıdığımız Recep Tayyip Erdoğan ABD'nin yolunda yürümeye devam edecektir.

MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin yapmış olduğu "Böylesi bir ortamın doğmaması amacıyla; Kandil'de yuvalanan canilerin inlerini başlarına geçirmek ve tümüyle yok etmek için AKP hükümeti artık harekete geçmeli ve elini çabuk tutmalıdır. AKP hükümeti, küresel senaryoların mihmandarlığından medet ummayı bir kanara bırakarak, kanlı terör örgütüyle kararlı bir şekilde mücadele etmeliyi önceliğine almalıdır. Türk milletinin zaman kaybına ve ihmale tahammülü kalmamıştır." Şeklindeki açıklamalar sonrasında köşeye sıkışan Recep Tayyip Erdoğan, numaradan da olsa BDP ve PKK'ya esip gürlemiştir. MHP Lideri Devlet Bahçeli ve Ülkücüler dışında da zaten bu konularda kimsenin bir hassasiyeti kalmamıştır.

MHP dışında bu konularda kararlı bir şekilde duruş sergileyen ne bir kurum, ne de bir kimse vardır. MHP'de zaten AKP'nin istediği kıvama gelmiş olsa Recep Tayyip Erdoğan için ülkede hiçbir engel kalmamış olacaktı. Türkiye'de %50'lilik bir kesim zaten her konuda halinden memnun olduğunu göstermiştir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan BDP'yi de, PKK'yı da bu ülkede cesaretlendiren, onlara sürekli taviz veren kişi durumundadır. Bizim aklımız var, mantığımız var Başbakan Erdoğan'ın onlara yönelik siyasi nutuklarının inandırıcı olmadığını biliyoruz.

Bu ülke Habur'daki rezalet ve PKK açılımı adına Başbakandan özür beklerken, Başbakanın bu masalları sadece yandaşlarını mutlu eder. Yandaşlar zaten mutluluktan uçmaya devam ediyor.

Yıldıray ÇİÇEK
2011-08-16 Ortadoğu Gzt.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Ağu 20, 2011 15:33

BARZANİ

Teröristler, bölücüler, kalleş hainler hakkında o kadar konuşuldu,yazıldı ama aklımızı hala işletmediğimizi düşünüyorum. İsterseniz özetleyelim. Suriye,Irak,İran ve Türkiye topraklarında,Büyük Kürdistan’ın parçalanmış,dağıtılmış toprakları olduğu iddia ediliyor. İddiada bulunanlar da; ABD’nin, İsrail’in, Rusya’nın, Çin’in, Ermenistan’ın, İngiltere’nin, Yunanistan’ın, AB ülkelerinin siyasetçileri ve onların besledikleri, büyüttükleri, şımartıkları ırkçı Kürt Nazileri ve onların düdükçülüğünü yapan ve kendilerine siyasetçi ya da sivil toplum örgütü mensubu diyen şarlatanlarıdır.

Büyük Kürdistan’da ABD, AB, İngiltere, İsrail, Çin, Rusya gibi emperyalistlere ve onların yardakçısı, çanak yalayıcıyısı durumundaki Ermenistan, Yunanistan küçük Devletleri’nin başındaki hükümetlere hizmet edecektir. Kuzey Irak’ta fiili bir Kürdistan özerkliği zaten kuruldu ve Irak genelinde Kürtlerin hakim olduğu bir yönetim iş başındadır. Bütün bunlardan da Irak’taki, Suriye’deki, İran’daki Türkmen kardeşlerimiz ve Türkiye’deki milletimizin zararlı çıktığı, can ve mal kayıplarına uğradığıda görülen bir gerçektir. Ne yapılmalı?

1- Kuzey Irak’a ve gerekirse Irak’ın tamamına askeri harekat düzenleyip buradaki uyduruk Özerk Kürt Yönetimine veya Kürt Devleti’ne son vermelidir. Irak, dünyanın en yalancı adamı ABD eski başkanları baba ve oğul Bush’un buralara saldırmadan önceki hakiki ve idari toprak ve yönetim bütünlüğüne kavuşturulmaldır.

2- İsrail, İngiltere, ABD ve diğer terörü desteklediğini artık küçük çocukların dahi bildiği ülkeler ile her türlü istihbarat, ekonomik, askeri, siyasi işbirliklerine, dayanışmalarına son verilmelidir, gerekirse NATO ve BM üyeliklerinde de istifa edilmelidir.

3- İran ve Suriye ile işbirliği yapılmalıdır.

4- Emperyalist güçlerin İran’a, Suriye’ye operasyon planlarına ve kararlarına çanak tutmamalıdır.

5- Büyük Türk Birliği projesini derhal hayata geçirmelidir. Türkiye, Azerbaycan nasıl ki iki devlet bir millet parolası ile bir dayanışma sağlamaya çalışıyorsa, diğer tüm Türk Devletleri de bu yapılanma içine alınmalıdır ve tüm Türk Devletleri’nin bir millet olduğu gerçeği dikkate alınarak,emperyalist ve kalleş dünyaya karşı askeri, siyasi, ekonomik olarak Dünya Birleşik Türk Devletleri koalisyonu, ittifakı, kenetlenmesi resmi ve fiili olarak yürürlüğüe sokulmalıdır


Talabani’yi,Barzani’yi kırmızı halılar sererek,askeri bando ve mızıkalar ile karşıladığımız ve onlara adam muamelesi yaptığımız sürece,terör bitmez.Bence Türkiye’deki ve dağlardaki sivrisineklerin bataklığı Kuzey Irak’tır ve Irak’ın tüm yönetimine hakim Kürt Nazileri tarafından bu bataklığın bekası sağlanmaktadır ve bataklığın sahipleri Talabani, Barzanidir. Hamileri, ebeveynleri de saydığım küresel emperyalist eşkiya devletler ve global haydut organizsasyonlardır.

Kısacası sadece teröre karşı değil, tüm dünyaya karşı yapayalnız bir ülkeyiz ve kendimizden olan milletimizin özü olan diğer devletlerle birleşmek zorundayız ve ensemizin kalın olmasını istiyorsak, kendi işimizi kendimiz görmeliyiz. Biz yalnız kurtuz. Diğer kurt kardeşlerimizi bulalım ve birlikte hareket edelim.

Vedat KUŞAKLI
20 Ağustos 2011 Anayurt
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Eyl 27, 2011 20:44


İHANETİ HAZMETTİRİYORLAR

AKP iktidar olmadan önce terör sıfırlanmış, bölücülük bitirilmişti. Ülkenin her yanında huzur vardı. İmralı canisine "sayın" demek büyük suçtu. Bu suçu işleyenler mutlaka cezalandırıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sabıka kaydında siciline işlenmiş böyle bir ceza mevcuttur. PKK paçavralarını kimse eline almaya gerek görmüyor, buna cesaret de edemiyordu.

Devlete kafa tutmak, ihanet manifestoları yayınlamak, fiili durum oluşturmak, terör estirmek, bölücü beyanlarda bulunmak tarihe karışmıştı.


Babalar ve analar kandırılıp dağa çıkarılmış çocuklarının geri dönüşü için devlet görevlilerinden yardım istiyor, bir çoğu da bunda başarılı oluyordu. Örgüt çözülme noktasına gelmişti. Kendi aralarındaki toplantılarda akıbetlerini tartışıyor, faaliyetlerine son vermeyi konuşuyorlardı. Bölge halkı devletiyle kucaklaşmıştı. Sağlık, eğitim gibi hizmetlere hız verilmiş, işsizliğin, yoksulluğun azaltılması için zamanın hükümetleri seferber olmuştu.

Herşey tersine döndü

Bu gelişmeler bütün ayrıntılarıyla gazete sayfalarında mevcuttur. Bizzat o bölgeyi gezmiş ve bu durumu kendi gözlerimle görmüştüm. Sonra AKP iktidar oldu. Türkiye bu haliyle kendilerine teslim edildi. Yapılması gereken bu süreci devam ettirmek, teröre asla taviz vermemek ve bölgeyi hızla kalkındırmaktı. Herşey hazırdı ve sadece bu iradenin sürdürülmesi yetecekti. Bunu yapabilselerdi bugün ne terörden, ne bölücülükten, ne ihanetten bahsediyor olurduk. Ne yazık ki, herşey tersine döndü. Çeşitli adlarla çıkarılan aflarla bölücüler ve teröristler sokağa salındı.

Güvenlik güçlerinin yetkileri sınırlandırıldı, eli kolu bağlandı. Valiler, Emniyet Müdürleri, Askeri yetkililer feryat etti. İçerideki hainler yeniden palazlandı ve tehditlere başladılar. Dışarıdaki katiler bir araya gelmeye, toparlanmaya, hazırlanmaya fırsat buldular. İmralı canisi can derdinden kurtulup, ahkam kesecek, yol gösterecek, akıl verecek imkanlara kavuştu. PKK'nın talepleri "demokrasi" kılıfıyla tek tek karşılanırken, her taviz hain ve ihanet güruhun cüret ve cesaretini arttırdı. Saldırılar, katliamlar yeniden sahne aldı.

Ne takip edildiler, ne operasyona uğradılar. Geldiler, vurdular, gittiler. "ABD izin vermiyor" diye yıllarca sınırımızın bir metre dışına çıkamadık. Bu durum bölücü katillere hayal edemeyecekleri imkanlar sağladı.

Önce AKP'ye yol verdiler

Terörün yeniden azması, bölücülüğün yeniden sahne alması üzerine, bu defa oyunun ikinci sahnesine geçildi. "Silahla çözüm olmuyor" sesleri yükselmeye başladı. Bir taraftan yeni tavizlerle ihaneti azdırdı, diğer taraftan İmralı canisi ile yol haritaları hazırladılar. Sonra Türk tarihinin o kara dönemi açıldı. Habur rezaletleri yaşandı. Çadır tiyatrolarında dağdan inen katiller kahramanlar gibi karşılandı, protokol tribünlerinde ağırlandılar. İmralı'daki cani yattığı yeri parti genel merkezine çevirdi. Oradan örgüte talimatlar verdi, parti yönetti ve gündem belirledi. AKP ile PKK artık kolkola yürüyor, bunu ifşa edenler şerefsizlikle suçlanıyordu. AKP etkilenmesin ve millet bu ihanet tiyatrosunu fark etmesin diye, aralarındaki anlaşma gereği 12 Haziran seçimleri öncesinde terör neredeyse tamamen durduruldu. Plan tuttu ve AKP bu sayede üçüncü defa iktidar oldu.

İhaneti sindirme süreci

Bu yeni iktidar dönemi artık sonuç alma dönemiydi. Gizli pazarlıkların, varılan uzlaşmaların hayata geçirilmesi gerekiyordu. Bunun için milletin bunu kabul edeceği, bu ihaneti sindireceği bir sürece girildi. BDP bölgede kendi keyfine göre bir fiili durum oluştururken, dağdaki bölücüler katliamlarına hız verdiler. Şehit haberinin gelmediği bir tek gün olmadı. Karakollar basıldı, askeri tesisler bombalandı. Yollara mayın döşemekle kalmadı, arama yapmaya ve adam kaçırıp infaz etmeye de başladılar.

Herşey ifşa oldu

Bölücübaşına "sayın" demenin suç olduğu bir noktadan, "sayın" dememenin, PKK ve bölücülere karşı olmanın, şehide sahip çıkmanın suç olduğu, Türkiye'nin başkentinde PKK paçavralarının asıldığı, bölücü marşların söylendiği, İmralı canisi için her türlü övgünün sıralanıp, tehditlerin savrulduğu, bölücü katiller için saygı duruşu yapıldığı ve alternatif meclislerin açıldığı bir noktaya bilerek ve isteyerek getirildik. Bütün bu yaşananların tesadüf olmadığı, AKP, İmralı ve PKK'nın ortak kararla son derece planlı, son derece kararlı bir şekilde yürüdükleri Oslo görüşmelerinin internet sitelerinde yayınlanmasıyla kesinleşti. Ses kaydı bütün bu şahit olduklarımızın AKP'nin bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleştiğini, en küçük bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koydu. O kadar ki, devletin bombalardan, nerede eylem yapılacağından, şehirlere gelen patlayıcılardan haberi olduğu bile ifşa edildi.

Şeref ve ihanet birbirine karıştı

Dünyanın her yerinde, rejimi ve yönetimi ne olursa olsun her ülkesinde bu bir ihanettir ve mutlaka siyasi ve hukuki sonucu olurdu. Bizde en küçük bir sonuç vermediği gibi, yapılanın doğru olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler. Şeref, haysiyet, ihanet birbirine karıştı. AKP hükümetinin ses kaydında bahsi geçen PKK ve İmralı canisi ile vardıkları uzlaşmalara ne kadar bağlı kaldığını bugün yaşayarak görüyoruz. Türkiye'nin başkentinde bombalar patlıyor. Masum insanlar canından, malından oluyor. İstisnasız her gün şehit haberleri geliyor. AKP hükümeti bu kahpelikler karşısında hiç bir şey yapmıyor ve sadece seyrediyor.



Bütün bu yaşananlar oyunun bir parçasıdır. Artan şehitlerle, yükselen ihanetle bu milleti bir yerlere hazırlıyorlar. Yaptıkları ihanetin ne kadar doğru ve haklı olduğunu, taviz vermekten, teslim olmaktan ve sonunda da bölmekten başka çare kalmadığını göstermeye çalışıyorlar. Bunun için hiçbir tedbir alınmıyor, bunun için bu kahpe saldırılara zemin hazırlanıyor ve bunun için bu ihanete yol veriliyor.

Bütün bunlar başbakanın deyimi ile "hazmettirme" operasyonlarıdır. "Silahla çözüm olmuyor" diyenler, arkasından "oturalım konuşalım" demeye başladılar. Şimdi de, "ne istiyorlarsa verelim de kurtulalım" diyeceklerdir. İki taraf da Türk milletinin bu noktaya gelmesini, bu formüle razı olmasını hedefliyor.

PKK kan döküyor, ocakları söndürüyor, anaları ağlatıyor; AKP meydan veriyor, susuyor ve seyrediyor. Bir taraftan "yeni Anayasa" diyerek hukuki zemini, diğer taraftan karşılıklı paslaşmalarla Türk milletini hazırlıyorlar. En küçük bir yılgınlık, en küçük bir sessizlik, en küçük bir kabullenme durumunda istedikleri sonucu alacak ve bu ihanet oyununu tamamlayacaklardır. Bu kirli oyun, bu rezil durum, bu ihanet tiyatrosu gelmiş Türk milletinin idrakine dayanmıştır.

Orhan Karataş
24 Eylül 2011 / Ortadoğu Gzt.

Resim

Herkes görevini yapıyor!

Sayın Başbakanımız Siirt'in Pervari ilçesindeki kahpe baskında 6 Türk yiğidinin daha şahadetinden sonra şu değerlendirmeyi yapmış:

''Maalesef terör örgütü vahşetini devam ettiriyor. Tabii o görevini yapıyor, biz de bunun karşısında görevimizi yapmaya devam edeceğiz." Bu açıklamayı duyunca "ben mi yanlış okudum, yanlış anladım" diye bütün haber kanallarını, bütün internet sitelerini dolaştım. Kelimesi kelimesine doğruymuş. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanının teröre bakışı, meseleye yaklaşımı bu olunca, artık söyleyecek söz, yapacak şey kalmamıştır.

Müzakereye devam

Terör örgütü vahşetini devam ettirerek, görevini yapıyormuş. AKP hükümeti de bunun karşısında görevini yapmaya devam edecekmiş. Hükümetin görevinin ne olduğunu da ABD dönüşü uçakta bulunan seçilmiş gazetecilere şu sözlerle anlatıyor: "Biz terörle mücadele, siyasetle müzakere ederiz." Bilmem başka bir şey söylemeye gerek var mı? Herşey gayet net, gayet etraflı ve anlaşılır.

Terörü azdıran, ihaneti sıradanlaştıran, ülkeyi bölünme noktasına getiren işte bu mantık, bu siyaset ve bu uygulamadır. Meseleye 9 yıldır bu mantıkla baktıkları, siyaset olarak bunu yürüttükleri için sıfır terör noktasından buralara geldik. Terör örgütünden bir devlet gibi bahsediyor ve ona göre muamele yapıyorlar. Sanki ortada iki devletin karşılıklı menfaat çatışması var. Zaten PKK ve İmralı canisi ile yaptıkları görüşmeye de, "biz değil devlet görüşüyor" diyorlar. Zannedersiniz ki iki devlet karşılıklı masaya oturmuş menfaatlerini korumaya çalışıyor.

Başbakanın ölçüleri

Teröristin karakol basmasını, mayın döşemesini, kadın, çocuk demeden katliam yapmasını, Türkiye'nin başkentinde bomba patlatmasını, "görevini yapıyor" diye değerlendirmenin dünya da başka bir eşi var mıdır?
Hiç zannetmiyorum. Biran için sayın başbakanın mantığı ile hareket edelim. Teröristlerin ülkeyi kan gölüne çevirerek görevlerini yaptıklarını düşünelim.

Başbakanın ölçülerine göre, son derece başarılı olmuşlar. Peki hükümetin bunun karşısındaki görevi nedir? Bu kahpelere meydan vermemek, terör yapmaları durumunda en ağır şekilde cezalandırmak ve bir daha buna cüret ve cesaret edemeyecek hale getirmek. AKP hükümeti bunu sağlayabilmiş mi? Hayır. Yine başbakanın ölçülerine göre kesinlikle görevini yapamamış. Veya yapmamış. Bunun yerine görevi olmayan başka şeylere yönelmiş. Görevini yapamamanın, yetersiz kalmanın yerini müzakere ederek, pazarlık yaparak, teslim olarak doldurmaya çalışmış. Sonuç, kan gölüne dönmüş bir Türkiye, sönen ocaklar, ağlayan analar ve bölünme noktası.

Duruma göre vaziyet


Bu sonucu gördükten sonra yanlıştan dönüleceğini ve gereğinin yapılacağını zannedersiniz. Kaldı ki, daha önceki kahpe saldırılar sonrasında bizzat sayın başbakan, "bıçak kemiğe dayandı" demiş ve artık tahammül göstermeyeceklerini söylemişti. Ümitlenmiştik. Bunun, şimdiye kadar yapılanları bu millete hazmettirmek için söylenmiş bir söz olduğu ve duruma göre vaziyet almaktan başka bir anlam ifade etmediğini, uygulamalarla zaten görmüştük. Sayın başbakanın uçaktaki açıklamaları da tuzu-biberi oldu. Terörle mücadele, siyasetle müzakere ediyorlarmış. Terörle mücadele kısmında henüz net ve kesin bir şey gören-duyan olmadı. Ama şerefli müzakereler konusunda çok mesafe kat ettikleri aşikardır.

Geri adım atmadılar

Bu değerlendirmemizde dayanağımız PKK-İmralı canisi ve AKP hükümetinin talimat verdiği devlet görevlilerinin internete düşen müzakere dökümleri değildir. O ses kaydı, sadece bugüne kadar yaptığımız tespitlerin haklılığını ve isabetini en küçük bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermiştir. Vererek, teslim olarak, hainleri ve bölücüleri muhatap alarak bir yere varılamayacağını, bu siyasetin terörü daha da azdırmaktan, katilleri daha da cesaretlendirmekten başka bir işe yaramadığını yıllardır söylüyoruz.

Habur rezaletleri sonrasında da söyledik, devletin televizyonundan ayrı bir dilde 24 saat kesintisiz yayın yapıldığında da anlattık. Bölücülerin siyasi uzantıları resmi konutlarda ağırlanırken de itiraz ettik, İmralı canisi yattığı yeri parti genel merkezine çevirirken de yanlış bulduk. Bunların hiç biri ihanet güruhunun zerre kadar geri adım atmasını sağlamadı. Tersine, "bastırdıkça, alıyoruz" dediler. Daha da azdılar, daha da cesaretlendiler. Daha çok kan aktı, daha çok şehit verdik, analar daha çok ağladı.

Analar daha çok ağlayacak!

Şimdi sayın başbakanımız çıkmış, müzakerelerin süreceğini söylüyor. Ağlamaktan sorumlu Devlet Bakanı ve diğer bakanları daha açık şekilde, İmralı'yı muhatap almaya, devleti PKK'nın karşısına oturtmaya devam edeceklerini açıklıyorlar. Bunun anlamı, daha çok bombanın patlayacağı, hainlerin daha büyük cesaretle saldıracakları, daha çok şehidin geleceği, daha çok ananın ağlayacağıdır.
İmralı canisini muhatap almak, devlete ihanet suçu işleyenlerle müzakere masasına oturmak her şeyden önce bir suçtur. Doğrudan doğruya Anayasa suçudur. Bunu bizim kadar bu suçu işleyenler de görüyor ve biliyor. Ama bütün hesapları, bu işi artık bir sonuca bağlamaya bağlı olduğu için, herşeyi göze alıyorlar.

Önce sebep oluşturuyorlar

Hiç bir şey tesadüf değil. Terörün tırmanması, milletin isyan noktasına gelmesi, sabırların tükenmesi, bu hesabın tutmasının temel şartlarındandır.

Terör bu kadar tırmanmasaydı, bu kadar çok kan akmasaydı, Türkiye'nin başkenti bombalanmasaydı, ihanet müzakerelerini bu kadar kolay
hazmettirebilirler miydi?

Önce sebebi oluşturuyorlar, sonra sonuca varıyorlar. Terör tırmanacak, kan akacak, millet "artık yeter, ne istiyorlarsa verin de kurtulalım" noktasına gelecek, AKP'de gereğini yapacak. Sayın başbakan, ''Maalesef terör örgütü vahşetini devam ettiriyor. Tabii o görevini yapıyor, biz de bunun karşısında görevimizi yapmaya devam edeceğiz." Sözleriyle boşuna herkesin kendi üzerine düşeni yaptığını söylemiyor.

Orhan Karataş
27 Eylül 2011 / Ortadoğu Gzt.


İlgili Görümsetme
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cum Eki 21, 2011 2:43


Habur'daki alçaklığın yıldönümünde alçaklık

PKK'nın alçak saldırıları günlük olarak devam ediyor. Daha Bitlis'te şehit edilen polis ve vatandaşlarımızın cenazeleri toprağa verilmeden, bir alçak saldırı da Hakkâri'de meydana geldi. Yazıyı kaleme aldığımız saatlerde açıklanan şehit sayımız 26 idi. Birçokta yaralı askerimiz var. PKK saldırıları artık rutin hale gelmiştir. PKK karşısında devleti yönetenlerinde aynı kalıplaşmış cümleleriyle rutin tavırları ve tepkileri devam etmektedir.

PKK saldırılarının baş sorumlusu, "PKK açılımı" ile bölücü terör örgütünü Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi haline getiren AKP iktidarıdır. Başlattıkları "Kürt Açılımı" ile birlikte PKK'ya her türlü tavizi veren AKP iktidarı, PKK'yı artık durduramaz hale gelmiştir. Zaten ABD, Barzani ve Talabani'yi aşıpta durdurmak gibi bir gaye içinde olmayı düşünmüyorlar. Libya, Suriye, Mısır ve Filistin'in dertleriyle ABD adına ilgilendiklerinin yüzde biri kadar Türkiye'nin kendi meseleleriyle ilgilenmemektedirler.

"Çok güzel şeyler olacak…" diyerek Kürt Açılımının işaret fişeğini ilk yakan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül "Bu saldırıların intikamı çok büyük olacaktır ve misliyle alınacaktır." demiş, PKK açılımını gerçekleştirmek için herşeyi yapan Başbakan Erdoğan eline tutuşturulan "vatan, millet, bayrak" kelimeleriyle süslenmiş edebiyatı bol açıklamalar yapıyor, bir zamanlar "Apo ne demiş bakılır, bundan anlam çıkarılır" "diyerek Kürt Açılımına yol açmaya çalışan Başbakan yardımcısı Bülent Arınç "Bu acıları yaşatanları Allah en kısa sürede helak etsin."demiş, "Türkiye bölünsün, federasyon kurulsun" diyen Kemal Burkay'ı coşku ve muhabbetle karşılamış olan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay "Bu insanlık suçu. Bütün insanlığa karşı bir büyük cinayet "diyerek gözyaşları dökmüş… Diğer AKP'li yetkililerinde açıklamaları birbirine benzerlik taşıyor.

PKK'ya taviz veren, onları adeta devletle eşitleyen kendileri değilmiş gibi, hiç sorumlulukları yokmuş gibi konuşuyorlar.

Hakkâri'de gerçekleşen saldırının gözden kaçmaması gereken en önemli unsurlardan birisi de saldırı tarihinin Habur'da PKK'lıların kahramanlar gibi karşılanmasının yıldönümüne denk getirilmesidir.

Başbakan Erdoğan tarafından "Habur Sınır Kapısı'nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye'de iyi güzel şeyler umut verici gelişmeler oluyor. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum." şeklinde görülen karşılamanın eli kanlı muhatapları, Hakkâri'de canlarımızı şehit edip, onları yaralamıştır.

Aynı Başbakan, o gün kahraman gibi karşıladıkları PKK'ya bugün sözde esip gürlüyor. Balık hafızalı hale getirilen toplumda bu nutuklara kanıyor, gelen ve gelecek tehlikeleri bir türlü anlamıyor.

Habur'daki ihanetin yıldönümünde yapılan alçak saldırı tüm hafızaların dirilmesini sağlamalıdır.

PKK artık bulduğu bu taviz atmosferini AKP iktidarı döneminde çok iyi değerlendirmek istemektedir.

Timsah gözyaşları döken AKP iktidarının hiçbir mensubu, halkımızın aldanmasına, kanmasına sebep olmamalıdır. Türkiye'de yaşanan bu terörün tek sorumlusu AKP'dir.

57.Hükümet zamanı sıfırlanmış terörle iktidarı devralan AKP'nin bugün ülkenin kan gölüne dönmesindeki sorumluluğunu artık herkes görmelidir.

Türk Devlet yetkililerinin ve Başbakan Erdoğan'ın özel temsilcilerinin PKK terör örgütü ile pazarlık masalarında "Başbakan Erdoğan ile bölücü başı Öcalan'ın %95 aynı düşündüğü" tespitlerinin yapıldığı günümüz Türkiye manzarasında, AKP'den ne istendiğinin de gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bu AKP'den mücadele beklemekte zaman kaybı olacaktır.

Yıldıray ÇİÇEK
Ortadoğu Gzt. / 20 Ekim 2011


Güneydoğu’da ‘fiilen’ bir devlet mi kuruldu?

AKP iktidarının başı Tayyip Erdoğan, referandum öncesinde bölücü örgüt ile ‘sözde ateşkes’ için masaya oturduklarına dair gündeme yansıyan haberler üzerine küplere binerek aynen şöyle diyordu:

- “İddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir. İspat edemeyen şerefsizdir, alçaktır. Bunu söyleme şerefsizliğini yapanlar, mutlaka hesabını verecek.”
Karaman’ın koyunu, çabuk çıkar oyunu.

Aradan çok fazla geçmedi, AKP iktidarının perde arkasında bölücü terör örgütü ile ‘çok şerefli’ birtakım pazarlıklar yürüttüğü ortaya çıktı.Erdoğan, daha sonra pazarlığı birinci ağızdan itiraf etmek zorunda kaldı.

İmralı’daki bebek katili Apo, avukatları aracılığıyla örgüte bağlı ajansa yaptığı açıklamada, gelinen noktayı aynen şöyle özetliyordu:

- “ Gelinen noktayı müzakereye geçiş aşaması olarak değerlendirebiliriz. Gelen yetkililer dürüst ve ciddi insanlar. Devlet bir ideolojiye bağlı kalmamalıdır. Etnik, ırki, cinsiyetçi, dini, ideolojik olmamalıdır. Şu anda devletin yaklaşımı olumludur. Ancak bir bütün olarak politik oligarşi, yani muhalefet partileri CHP ve MHP çözümün önünde engel olarak duruyorlar.”

***

AKP iktidarının şakşakçılığını yapmak üzere yayına sokulan bir gazete, 5 Ekim 2010 tarihinde manşetine çektiği “İşte yüzde 91’lik boykotun sırrı” başlıklı haberde aynen şu tespitlere yer veriyordu:

“PKK’nın bölgedeki adı parti. Sınırdan rahatlıkla geçip şehrin ortasında cirit atıyorlar. Kendileri gibi düşünmeyenlere tahammülleri asla yok. Başka bir alternatife izin vermiyorlar. Herkesi takip ediyorlar. Akşamları evlere bildiri bırakıp ‘Şöyle yaparsanız düşmanımızsınız’ diyorlar. Mahalle birlikleri var. Her gece toplanıp kararlar alıyorlar. Yerel mahkemeleri var. Başkan ve heyet, birini çağırıp her konuda sorgu yapıyor. Eskiden ölüm fermanı veriyorlardı, şimdi para cezası var. Vatandaşlar arasındaki ekonomik ihtilaflarla ilgili de sorgu yapıp karar veriyorlar.

Vergi alıyorlar. Geçen yıl üç defa vergi toplandı. Sadece Yüksekova’da yaklaşık 2 milyon euro topladılar. Makbuzları olmadan iş yapmazlar. Fakirlere limit yok, zenginlere ‘10-20 bin euro vereceksin’ diyorlar.”

Bütün bu bilgiler size neyi anlatıyor?

Anlayana ‘sivrisinek’ saz.

***

Irak’ın kuzeyindeki ağabeylerin, emmilerin neden her seçim öncesinde sürekli “AKP hükümetine şans tanıyın” çağrısında bulunduklarını; Kandil’de gitar çalan çocukların neden sürekli ‘sözde ateşkes’ oyununu devreye soktuklarını şimdi daha iyi anlayabiliyor musunuz?

Bir zamanlar ‘terörün’ bitme noktasına geldiği bölgede, bugün ne yazık ki ‘devlet’ tamamen silinme noktasına gelmiştir.

Devletin ‘otoritesi’ fiilen sona ermiştir.

AKP iktidarının ‘milli birlik ve beraberlik’ adı altında uygulamaya soktuğu ‘açılım’ projesi sayesinde, bugüne kadar ‘devletin yanında’ yer alan vatandaşlar bile artık ‘ayrı bir kimlik’ olduklarına inanmaya başlamışlardır.

Habur’daki rezaletinin ardından, bölgede ‘fiili’ bir Kürt devletinin temelleri atılmıştır.

Memlekete ‘demokrasi’ve ‘özgürlük’ getirme bahanesi ile yapılan referandumun ardından bu devletin ‘muhtemel sınırları’ da belirlenmiştir.

Bugün bölgeden devşirilerek ‘burslu öğrenci’ adı altında Irak’ın kuzeyindeki üniversitelere yerleştirilen eli kalem tutan teröristler, yarın o devleti idare edecek olan ‘kadroları’ oluşturacaktır.

***

“Ayrı bir devlet yahut federasyon gibi taleplerimiz yok” deyip sürekli olarak ’özerkliği’ gündeme getiren Apo ve yol arkadaşlarının yapmak istediği şey, zaten ‘fiili’ olarak mevcut olan yapıya ‘hukuki’ bir nitelik kazandırmaktır.

AKP iktidarı ile perde arkasında yürütülen pazarlıkların ‘nihai’ hedefi de budur.


İsrafil K.KUMBASAR
Yeniçağ / 21 Ekim 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Pzt Eki 31, 2011 20:03

PKK'yı asıl koruyan ve kullananlar niye gizleniyor?

Hakkari'de askerimize yönelik alçak saldırı sonrası, ABD'nin bölgedeki ana hedeflerine hizmet amacı taşıyan sistemli bir propaganda başlatıldı. O propaganda da PKK'nın düzenlediği saldırıları arkasında İran ve Suriye'nin olduğuna yönelik uzman açıklamaları(!), imalar, Türk milleti üzerinde böyle bir algıyı oluşturacak konuşmalar ve haberler olmaktadır.

Çünkü ABD'nin hedefinde olan İran ve Suriye üzerine saldırı için bahane ve zemin arayanlar, PKK saldırılarını fırsat bilmektedir. PKK'nın merkezi ABD tarafından işgal edilmiş Irak'ın kuzeyinde bulunan Kandil Dağı iken ve PKK terör örgütü ABD'ye uşaklık eden Barzani ve Talabani'nin himayesinde iken, İran ve Suriye'ye günümüz şartlarında PKK'yı ihale etmek hangi mantıkla bağdaşmaktadır?


Hele ki, son yıllarda PKK'ya hayat hakkı tanımayan, yakaladığı tüm PKK'nın yan kolu olan PJAK'lı teröristleri sorgusuz sualsiz idam eden, Kandil'i ve PJAK'ın tüm kamplarını bomba yağmuruna tutan, PJAK'IN tüm kamplarına İran bayrağını diken , PJAK'ı yalvartan İran'ın PKK'yı desteklediğini, yönlendirdiğini ve koruduğunu iddia etmek mantık zorlamasıdır. Suriye'nin de kendi içinde çatışma ve isyanlarla uğraşırken şuan Türkiye üzerinde kötülük hesabı yapacak vakti bile yoktur.

Tüm bunları derken de, İran ve Suriye'nin sicilini temize çıkarma düşüncemiz asla yoktur. Çünkü geçmişte Suriye PKK'ya kalbinde kucak açan,İran'da PKK'ya topraklarında kamp kurma izni veren olmuştur.

Türk milletine düşmanlık besleyen herkesin kucağında beslenme özelliği olan PKK artık tamamen ABD'nin koruması ve yönlendirmesi altındadır. ABD, PKK'yı Irak'ta Barzani ve Talabani'ye emanet etmiştir. PKK'nın yeri, yuvası, besleyeni, ilişkileri belli iken şimdi kalkıp İran ve Suriye'ye saldırma bahanesiyle, Türkiye'nin acılarını kullanmaya çalışmak küresel bir alçaklıktır.
Türkiye alçaklıklar yapma konusunda programlanmış PKK ile uğraşırken, birde İran ve Suriye konusunda alçak tuzaklara düşürülmeye çalışılmaktadır.

Türkiye 24 şehidinin acısını yaşarken, Times Gazetesi'nde Amerika Birleşik Devletleri'ndeki LeHigh Üniversitesi'nden, kimi çevrelerde "Kürt açılımının fikir babası" olarak anılan Henri Barkey'in , Türkiye'nin Suriye'deki olaylara ilişkin sert tavrı yüzünden, İran ve Suriye'nin bu saldırı için PKK'yı cesaretlendirmiş olabileceğini söylediğine dair haber, bu alçak tuzağın bir parçasıdır. PKK Kandil Dağında dururken,hiç kimse ABD,Talabani ve Barzani'yi konuşmuyor…Konuşulan ve suçlanan hep İran ve Suriye…

Başbakan Erdoğan, Hakkari'deki alçak saldırı sonrası isim vermeden bazı ülkelerin PKK'ya destek verdiğini, PKK'nın da onlara taşeronluk yaptığını vurgulayarak şu açıklamayı yapmıştı: Son dönemde yoğunluk gösteren terör faaliyetleri terör örgütünün birilerinin maşası olduğunu açık, net şekilde ortaya koymuştur. Terör örgütü Türkiye'nin büyümesini istemeyenlerin taşeronu olduğunu ortaya koymuştur.Başbakan Erdoğan her zaman yaptığı gibi sürekli havaya yumruk atıyor, karanlıkta ıslık çalıyor,suya yazı yazmaya çalışıyor.


Bu ülkeler hangileridir? PKK'yı kim besliyor,kim koruyor Başbakan niye direkt isimlerini zikretmemektedir?PKK'yı koruma konusunda ABD,Barzani ve Talabani'nin tüm yaptıkları ortada iken,Başbakan bunlarla küresel projelerde yol arkadaşlığı yapmaktan niye vazgeçmemektedir?

Hatırlarsanız 2007 yılında 8 askerimiz PKK tarafından kaçırılmıştı, o askerler belli bir zaman sonra serbest bırakılmıştı. Teslim anını hatırlıyorsunuz değil mi? Öcalan posterlerinin konulduğu masa etrafında PKK'lılar, PKK adına siyaset yapan DTP'liler, Barzani'nin,Talabani'nin adamları vardı. Aynı yoldan, son model ciplerle askerlerimizi o alana bu ekip getirmişti. O askerler kime teslim edilmişti? ABD'nin Irak sorumlusu General David Petraus'a teslim edilen askerler Diyarbakır Havaalanı'na indirilmişti.Yani bu özetten de anlaşılacağı üzere Kandil Dağındaki PKK ABD,Barzani ve Talabani'nin kontrolündedir.

Kendisinden PKK'lı teröristler istenen, işgal edilmiş Irak'ın sözde Cumhurbaşkanı Talabani 'Bir Kürt kedisi bile teslim etmem' dememiş miydi? Irak'ın kuzeyinde yönetim sıfatı alan çapulcu Barzani "Türkiye PKK'ya barışçıl bir plan sunar ve bu plan reddedilirse, ondan sonra PKK'yı terör örgütü sayarız ama şu anda böyle birşey yok" dememiş miydi?

Türk Ordusu 2008 yılında "Güneş Harekatı" adı altında Irak'ın kuzeyinde PKK'ya karşı operasyon yapma kararını uygulamaya koyarken, dönemin ABD Başkanı "Kürdistan'dan derhal defolun" dememiş miydi?

AKP'nin PKK'ya verdiği tavizleri sıralamadan soruyoruz: ABD'nin, Talabani'nin, Barzani'nin Türkiye'deki ve hatta dünyadaki en büyük dostu AKP değil mi?


Tüm bu anlattıklarım ışığında Türkiye'de oluşturulmaya çalışılan İran ve Suriye propagandalarını çok iyi düşünmekte fayda vardır.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin geçtiğimiz haftalarda vurguladığı "Bu kapsamdaki merak ve endişemiz, alınan sınır ötesi hareket yetkisinin hedefinde Suriye'nin olup olmadığı hususunda toplanmaktadır.

İran'ı da kapsamına alan bir savaş senaryosunun fitili acaba AKP tarafından mı ateşlenecektir?

Böyle bir girişim eğer gerçekten planlanıyorsa, bölgesel bir felakete ülkemiz açıkça sürüklenecek ve bunun bedeli milletimiz ve devletimiz açısından katlanılamayacak boyutta olacaktır." uyarı ve tespitlerini, son günlerde İran ve Suriye üzerinden yapılan propagandalara bakarak dikkate almakta fayda vardır.

İran ve Suriye PKK'ya destek veriyorsa, Türk devleti bunun hesabını sorsun sormasına da,PKK'ya destek veren Barzani ile sazlı-sözlü eğlenen,Talabani'yi adeta kucağında Çankaya Köşküne çıkaran, ABD'nin projelerinde vazifeli olanlar biraz hangi ülkeyi yönettiklerinin farkına vararak,yürüdükleri yanlış yolu terk etsinler…

İran ve Suriye konusunda Türkiye kimsenin hesabı için taşeron olmamalıdır.PKK'nın taşeronluk yaptığı güçlerle Türkiye'yi aynı noktada birleştirenleri tarih asla affetmeyecektir.


Yıldıray ÇİÇEK
25 Ekim 2011, ORTADOĞU


Kediyi Aldınız mı?...

Ne demişti Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani?

“Bir Kürt kedisini bile Türkiye'ye vermem”

Adamları kutlamak(bu lafı da hiç unutmamak) gerek. Dediklerini yapıyorlar.

Terör örgütü PKK’nın hain Hakkâri saldırısının ardından bizim taraftan öyle açıklamalar geldi ki ne olduğunu bir türlü çözemedik. Resmi ağızlardan gelen çelişkilerle dolu ifadelerle topluma yerleştirilen algı “TSK hem bölgede hem de Kuzey Irak’ta operasyon düzenlediği” şeklinde oldu. Hatta TSK’nın Peşmerge ile işbirliği içinde bölgeyi güvenlik altına aldığı bile kulaklara çalındı.

Bölgede ki tecrübeli milli gözler ise bizim taraftan gelen açıklamalara hep kuşku ile baktı.
Doğru ne? Gerçekten, “İçeride ve dışarıda PKK kampları yerle bir edildi mi?”, “PKK açıklandığı kadar zayiat verdi mi?”

Kafamız oldukça karışık. Çünkü Türkiye’den yapılan açıklamalar hala birbirini tutmuyor. Ama tutarlı açıklamalar Kuzey’deki Irak yönetiminden net bir şekilde geliyor.

Sözde Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminin başkanı Mesud Barzani, Türk askerlerinin Irak topraklarına girdiği yönündeki soruya “Bu konu sadece haber ajanslarının, kitle iletişim araçlarında yer aldı. Irak topraklarına hiçbir Türk askeri giriş yapmadı” diye cevap verdi.

Türkiye’de Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri iptal edilirken Irak’ın kuzeyindeki Türkiye’nin Erbil Başkonsolosluğunca düzenlenen resepsiyona sözde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi eski Başbakanı ve KDP Başkan Yardımcısı Neçirvan Barzani, Irak Bölgesel Kürt Parlamentosu Başkanı Kemal Kerküki, İçişleri Bakanı Kerim Sincari ile birlikte katıldı.

Türkiye'nin Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen, Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Erbil'deki Rotana Otel’de resepsiyon verdi. Türk bayrağının yanında Irak ve Kürdistan bayraklarının da yer aldığı resepsiyonda “kardeşlik nutukları” atıldı, “kardeşlik” fotoğrafları verildi.

Deprem acısını bahane et.Kürt Bayrağı altında Cumhuriyet Bayramı kutla!..


Bu sözlerin ve fotoğrafların ardından Türk pembe medyasına, “Hakkâri saldırısında PKK’nın derin planı” başlığı altında yeni bir senaryo servis edildi. İddia o ki;

“Esas hedef Beşar Esad sonrasında Suriye'nin Türkiye-Irak sınırındaki Kürt bölgesini de içine alacak yeni bir Kürdistan oluşturmak.”

Erbil’deki fotoğraf da yalan söylüyor herhalde!.. Sanki Kürdistan kurulmadı, Türkiye’de onu tanımadı?

Mesud Barzani’nin İran ziyareti sonrasında Türkiye’ye gelmesi bekleniyor. Anlaşılan o ki; bizi şimdiden yeni bir şeylere hazırlamanın altyapılarını kuruyorlar.

Değil eli kanlı teröristleri, “bir Kürt kedisini bile Türkiye”ye vermeyeceklerini ilan edenler, koparacakları büyük tavizler için birden bire dostluk kisvesine büründüler. Ölümü gösterip bizi sıtmaya razı etmenin peşinde koştukları bir gerçek.

Yalanların gırla gittiği bir ortamda gel de çık işin içinden!..

Kediyi alamayanlar, “Büyük Kürdistan”ı hediye edecekler gibi geliyor bana.

Ahmet TAKAN
31 Ekim 2011, haberiniz.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Prş Kas 03, 2011 2:44

PKK, BARZANİ VE TALABANİ'NİN KORUMASI ALTINDADIR

Türkiye'nin en büyük meselesi, yıllardır uğraştığı bölücü terör örgütünün yarattığı eylemlerdir. Bu eylemler gün geçtikçe artmakta, mevcut iktidarla pazarlık masalarında istedikleri taleplerin gerçekleşmesi için terör eylemleri üzerinden mesaj vermeye çalışmaktadırlar.

Bu terör örgütü o kadar kansızı ve soysuzu bünyesinde barındırıyor ki, Van depreminde acıları sarmak için canla başla çalışan Mehmetçiğe bile saldırmaktan çekinmiyorlar.

Türkiye'nin başında bulunan mevcut iktidar olduğu sürece de bu terörün bitmesi mümkün değildir. Çünkü terörün merkezi Irak'ın Kuzey'idir. Orada bulunan sözde yönetim ise PKK'yı koruma ve beslemede adeta teröristlere şefkatle sarılmaktadır.

Sözde Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Hukuk Dairesi Başkanı Ali Piştovan geçtiğimiz günlerde PKK'yı 'terör örgütü' olarak görmediklerini açıkladı. Çapulcu Barzani de, PKK'yı terör örgütü olarak görmediğini defalarca söylemiştir.

Barzani kimdir? Her fırsatta Recep Tayyip Erdoğan'la dostluk pozları veren, Recep Tayyip Erdoğan'ın da bulunduğu ortamlarda sazlı-sözlü eğlencelerde AKP heyeti ile birlikte türküler, şarkılar söyleyen birisidir.


Başbakan Erdoğan "PKK'yı koruyan, besleyen ülkeler var" diyor, ama PKK'yı Irak'ın Kuzeyi'nde asıl koruyan Barzani'yi başının üstünde taşıyor.

O çapulcu Barzani geçtiğimiz günlerde Türk Ordusunun Irak kuzeyine hiç girmediğini açıkladı. Recep Tayyip Erdoğan ve Barzani arasında bu dostluk sürdüğü sürece zaten PKK'nın etkisiz hale getirilmesi mümkün değildir.

Türk Bayrağının Kandil'e dikilmesi gerektiğini ısrarla vurgulayan ve bu konuda AKP hükümetine her konuda destek vermeye hazır olduğunu söyleyen MHP Lideri Devlet Bahçeli, Balıkesir'de yapmış olduğu konuşmada PKK'yı koruyan gücün AKP'nin en büyük dostu olan peşmerge bozuntuları olduğunu vurgulayarak şunları söylemiştir:

Terörle kapsamlı ve kararlı mücadele etmesi için hükümete yaptığımız öneriler, verdiğimiz destekler sonuçsuz ve bir anlam ifade etmeyecek nafile girişimlerle heba edilmemelidir. Bu tavrımız tekraren hatırlatırım ki sonsuz ve sınırsız da değildir. Ve bazı gelişmeler, sınır ötesinden gelen hezeyanlar bizim fazlasıyla canımızı sıkmakta; hükümetin dengesiz, yetersiz ve çekingen vaziyeti beklentilerimizi zedelemektedir. PKK'yı terör örgütü görmediklerini cüretli bir şekilde itiraf Irak'ın kuzeyindeki peşmerge yönetimine hala dersi verilmemiştir. Fitnenin başı oradadır. Canileri himaye eden, koruyup üstümüze salan bataklık oradadır. Terör örgütünün kampları, inleri peşmerge reisinin kontrol ve gözetimindedir. AKP Hükümeti bakışını ve değerlendirmelerini yeni baştan ele almalıdır."

Çapulcu Barzani her seçim öncesi AKP'yi destekleyen açıklamalar yapmakta, seçimlerden başarılı çıkan AKP'yi de her zaman ilk arayıp kutlayan olmakta iken, bu AKP'nin Barzani'ye rağmen bir şey yapması mümkün gözükmemektedir.

AKP-Barzani aynı ailenin bireyleri gibidir. O yüzden Barzani'ye ABD tarafından emanet edilen PKK'nın Irak'ın kuzeyinden temizlenmesi bu şartlarda biraz hayal gözükmektedir.



PKK'yı bitirmek için, önce PKK'yı koruyan Peşmergelerden hesap sorulmalıdır. İlk tavır Barzani-Talabani ikilisine ve bunların patronu ABD'ye gösterilmelidir. ABD'nin projeleri için oradan oraya koşturan AKP ile de bunun hayali bile düşünülemez. AKP hükümeti Libya'da, Suriye'de mevcut yönetimleri devirmek için isyancı eğitip, onları beslerken, kendi yönettikleri Türkiye'yi bölmeye çalışan PKK'lıları da Habur'da davul ve zurnayla karşılayacak kadar tuhaf politikaları uygulamaktadır.

Türkiye'nin artık AKP iktidarda olduğu sürece, PKK terörünün artarak devam edeceğini çok iyi görmesi gerekmektedir.

AKP'nin yaşadığı dostluk ve ilişkilere ve PKK ile kurduğu diyaloglara bakarsanız zaten herşey çok net gözükmektedir.

PKK'nın en büyük rahatlığı AKP'nin Barzani ve Talabani ile olan dostluğudur. İşte bu dostluk PKK'ya Irak'ın kuzeyinde rahat hayat hakkı vermektedir.

Yıldıray ÇİÇEK
1 Kasım 2011, ORTADOĞU

KATİLLERİ EVİNDE BESLEYEN BARZANİ YOL ARKADAŞLARI…

Türk devletini, PKK'lı teröristlerle pazarlık ve müzakere masalarına oturtan, devletin en hayati kurumlarına Öcalan'ı övdüren, Öcalan ile %95 aynı düşünceleri paylaştığını özel temsilcileri tarafından öğrenilen, Habur'da eli kanlı teröristlerin kahramanlar gibi karşılanmasını "Habur Sınır Kapısı'nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye'de iyi güzel şeyler umut verici gelişmeler oluyor. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum." şeklinde öve öve bitiremeyen, bu ülkeye "PKK açılımını" musallat eden ve altında kalan Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında PKK'ya ve onun çizgisinde siyaset yapan BDP'ye esip gürlemiş…

Başbakan akıl ve şuur sahiplerinin hafızası ile dalga geçmeyi öteden beri çok seviyor. PKK ve BDP'yi azdıran kendi politikaları ama hep başkalarını suçluyor.

AKP iktidarının yarattığı ve yaşatmayı başardığı atmosferi en net bir şekilde MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli "Senaristi ve patronu küresel çevreler, kılavuzu İmralı, tetikçisi Kandil, takdimcisi peşmerge reisi, figüranları AKP ve BDP olan bölücülük oyununda gösterilmeyen ve seslendirilmeyen daha ne kalmıştır?" sözleriyle özetlemiştir.

ABD, AKP, PKK, BDP, Talabani, Barzani birbirinden ayrı düşünülebilir mi? Bu aile fotoğrafı birbirinden ayrılabilir mi? 9 yıl içinde görüldü ki, bu aile bireyleri hep birbirine destek oluyorlar.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, PKK ile pazarlık ve müzakereleri ortaya çıkaran MHP'ye referandum dönemi AKP'nin Kayseri mitinginden "Bizim dört kez bunlarla (terör örgütü) bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir." sözleriyle kıpkırmızı kesilmiş suratıyla bağırıp çağırıyordu. Sonra bu görüşmelerin ve pazarlıkların hangi rezilliklerini içerdiğini tüm dünya öğrenmiş oldu.


Zikzaklarına alışık olduğumuz Recep Tayyip Erdoğan 2007 yılında Barzani'yi kast ederek

"Bizim muhatabımız oradaki Kürt liderler değildir, merkezi hükümettir. Ben cumhurbaşkanı ve başbakanla görüştüm. Bunun dışındaki kabile reisiyle görüşmem. Talabani ile cumhurbaşkanı olduğu için görüştüm." demişti, şimdi aynı Recep Tayyip Erdoğan peşmerge bozuntusu Barzani ile PKK'ya karşı mücadele edeceğini söyleme noktasına geldi.

"Kabile reisiyle görüşmem." diye o dönemin tepkilerini önlemeye çalışan Başbakan Erdoğan, bu sözünden sonra Barzani'yi defalarca Türkiye'de ağırlamış ve kendisi bu kabile reisinin ayağına kadar defalarca gitmiştir.

PKK'yı terör örgütü olarak görmeyen ve PKK'yı Kandil'de güvence altına alan Barzani Türkiye'ye geliyormuş…


PKK'dan al haberi gibi, AKP'nin rezilliklerini hep PKK'dan duyuyoruz. PKK'nın Kandil sorumlusu Murat Karayılan'ın son günlerde çenesi bir hayli düştü. PKK'ya karşı beraber mücadele edeceğimiz komedisinin muhataplarından biri olan Barzani ailesine ait Rudaw Gazetesi'ne "Son birkaç yıl için Türkiye ile PKK arasında görüşmeler oldu ve şuanda Mesud Barzani ile onun dışında birçok kişi görüşmelerin, siyasi sürecin yeniden başlaması için çalışıyorlar." açıklaması yapmış…

Başbakan Erdoğan, "PKK'ya karşı Peşmerge ile işbirliği yapacağız." esprileri yapıyor, mücadele edilecek terörist Murat Karayılan Peşmerge Barzani'nin gazetesi ile söyleşi yapıyor.

Murat Karayılan, çapulcu Mesut Barzani'nin PKK ile Türkiye'nin masaya oturması için çaba sarfettiğini, Barzani'nin Gazetesi'nden duyururken, PKK ile masaya oturmayı zevk haline getiren AKP iktidarı Barzani'yi Türkiye'de nasıl karşılayacaktır?

Dün sözde "Kabile reisi" muamelesi yapılan Barzani şimdi neden Irak'ın tek sorumlusu gibi muamele görmektedir?

Türkiye işte böyle bir iktidar tarafından bu şekilde uyutulmaya devam edilmektedir.

Katilleri evinde besleyen Barzani ile "PKK'ya karşı mücadele edeceğiz." diye Türk milleti ile dalga geçenler, bu ülkede %50 ile tek başına iktidar… Biz Recep Tayyip Erdoğan'ı çok iyi tanıyoruz, bizim sitemimiz sadece Türk milletine…

Yıldıray ÇİÇEK
2 Kasım 2011, ORTADOĞU
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Kas 27, 2011 21:32

Pazarlıkta son nokta

Kandil’deki terör örgütü-devlet görüşmelerinde gelinen aşamayı Talabani açıkladı: PKK’yı ikna ettik. Türk tarafının endişelerini ise kardeşim Mesud Barzani gideriyor.

PKK’dan 2 şart
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, El Irakiye televizyonuna yaptığı açıklamada, Kandil’in Levje kasabasında yapılan devlet-PKK görüşmelerini doğruladı. Talabani, görüşmelerde PKK’nın silah bırakmak için 2 şart öne sürdüğünü söyledi.

Herkes Türk değil
Terör örgütünün, genel af ve yeni anayasada “Türkiye birçok ırktan oluşur” ifadesine yer verilmesini istediğini belirten Talabani, “Türk tarafını iknada yarım başarılı sayılırız. Kardeşim Barzani ve Salih, Türk tarafıyla iyi çalışma yürütüyor” dedi.

Talabani, PKK ile yapılan müzakereleri deşifre etti
Irak Cumhurbaşkanı, Başbakan Erdoğan’ın çağırısını ilettikleri terör örgütünün, genel af ile Türkiye’nin hepsi Türk değildir” ibaresinin anayasaya yazılmasını istediğini söyledi.

MİT-PKK görüşmelerinin internete sızmasının ardından ortaya çıkan AKP iktidarı ile terör örgütü arasındaki müzakerelerde gelinen son noktayı Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani deşifre etti. Talabani, Irak’ın yarı resmi kanalı olan El Irakiye televizyonuna yaptığı açıklamada Başbakan Tayyip Erdoğan ile terör örgütü PKK arasında arabuluculuk yaptıklarını söyledi. Peşmerge reisi Talabani, terör örgütü PKK’nın silah bırakmasıyla ilgili bir soru üzerine, “dönemin silahlı mücadele dönemi olmadığını, PKK’nın mutlaka silah bırakması gerektiğini” söyledi. “PKK’nın silahı bırakma konusunda 2 şart öne sürdüğünü” dile getiren Talabani, şöyle konuştu: “PKK, silah bırakma konusundaki girişimimden memnun olduğunu ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın silah bırakması konusundaki çağrısını yerine getirme konusunda bir endişelerinin bulunduğunu dile getirdi. Bana aynen şu söylendi, ‘Silahı bırakıp dağdan şehre inmemiz isteniyor. Gideceğimiz yer neresi? Ev mi, yoksa hapis mi? Birinci şartımız genel af ilan edilsin. Hazırlanacak yeni anayasada ‘Türkiye’nin hepsi Türk değildir. Türkiye birçok ırktan oluşur’ ifadesine yer verilsin’. PKK’yı ikna etme konusunda başarılı olduk sayılır. Türk tarafını ikna etme konusunda yarım başarılı olmuş sayılırız. Bu konuda kardeşim Mesut Barzani ve Berham Salih, Türk tarafıyla iyi çalışma yürütüyor.”

Suriye’ye destek
Batılı egemen güçlerin Suriye’ye yapacağı olası operasyona karşı olduklarını da belirten Talabani, “Batının ya da Türkiye’nin Suriye’ye askeri operasyon yapmasına karşıyız. Suriye halkının haklı demokratik taleplerinin yanında olduklarını, Suriye’deki sorunların batılı askeri müdahale yerine Arap girişiminin daha hayırlı olabileceğine inandıklarını” ifade etti. Suriye’deki mevcut durum yerine “aşırıcı” tarafların gelmesinden korktuklarını dile getiren Talabani, demokrasiye, demokratik Irak’a ve Arap Baharının asıl amacına düşman olacak “aşırıcılıktan” açık bir şekilde korktuklarını kaydetti.

ABD gitmesin
ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesine de değinen Talabani, Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesinden sonra polis ve ordunun iç güvenliği sağlayabileceğini, ancak hava, deniz savunmasında ve yeni silahların kullanılmasında büyük sorun olduğunu belirtti. Talabani, “Irak ordusundaki tüm subaylar ülkede Amerikan güçlerinin, ister eğitmen ister teröre karşı verilen mücadelede veya ülke savunmasında Irak güçlerine destek veren güç olarak kalmasını istiyor” diye konuştu.


YENİÇAĞ, 26 Kasım 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Ara 20, 2011 3:24

Türkiye’yi bitirdiklerinin itirafıdır!

Bütçe görüşmeleri sırasında Meclis’te AKP Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat’ın anlattıkları AKP’nin Türkiye’nin bir bölgesini PKK’ya teslim ettiğinin itirafından başka bir şey değildi.

BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, “Diyarbakır’da hile ile bir milletvekili AKP’ye yazılmış. Kürt coğrafyasında tüm hilelere rağmen birinci parti olmuşuz. Kendisini Kürt hissedip özgürlüğünü savunan her Kürt’ün temsilcisiyiz” sözleri üzerine Diyarbakır AKP Milletvekili Oya Eronat kürsüye çıktı ve BDP’nin Güneydoğu’da PKK militanlarını kullanarak, “AKP’ye sandıktan yüzde 10’un üzerinde oy çıkarsa hesabını canınızla ödersiniz” türü tehdit telefonları ile bu kadar oy alabildiğini örnekleri ile anlattı.

Oya hanım evet, BDP’nin Kalaşinkof namluları ile oy aldığının canlı şahidi idi ama aynı zamanda bu açıklamalar AKP’nin Türkiye’nin büyük bir coğrafyasını PKK’nın egemenliğine teslim ettiğinin de bir itirafından başka bir şey değildi. Sen iktidar olarak sandıkları PKK’ya teslim ettin vatandaş da oyunu hür iradesi ile değil can korkusu ile belirlemek durumunda kaldı ise ne o seçime “seçim” ne o iktidara “iktidar” denir. Devlet gücünü elinde bulunduran bir iktidar seçim güvenliğini PKK’nın gücüne emanet etmişse o artık “muktedir” olmaktan çıkmış, “teslim” olmuştur.

Bu durumda bölgede yapılan seçimler aslında “geçersiz” dir amma bunu gündeme kim getirecek ve Türkiye’ye serbest bir seçim yaptırmaktan aciz olan iktidardan kim hesap soracak?


Ne Meclis’te ne Meclis dışı muhalefette “kendine güvenen” ve “milletin kendisine güvendiği” geniş taban tutabilmiş bir parti var.

Dikkatle bakıldığında bütün partilerin AKP’nin izinden yürüdüğünü görmek hiç de zor değil. AKP ise, Erdoğan’ın bastığı yere basan bir parti. Pekiyi, Erdoğan hangi izi takip ediyor? Tabii ki Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulayanların izlerini takip ediyor. Çünkü kendileri yine kendi itirafları ile bu projenin “Eş Başkanı” oluyorlar.

Bu projede devlete ve devletin icra organı olan AKP hükümetine rağmen halkın oylarını Kalaşinkoflarla kendi sandığına akıtan BDP’nin yeri ise başkentinin Diyarbakır olduğu “özerk” bir yönetim oluyor. Zaten Erdoğan da, “İnşallah bu proje gerçekleşir, Diyarbakır da bu projenin merkezi olur” dememiş miydi!

Canım özerklik kötü bir şey mi diyenleriniz olabilir.

Böyle bir tereddüt yaşayanlara cevabı Kürtlerin oylarını Kalaşinkoflarla alanlardan biri olan Hasip Kaplan partisinin henüz dört gün önce (16 Aralık 2001)Şırnak’ta düzenlediği mitingden cevap versin:

“-Hükümetin işi çok zor çünkü sizi kelepçeleyip cezaevine koyması lazım ki Botan’ı sustursun. Tayyip Erdoğan’ı sizin önünüzde diz çöktürmezsek, saygıyla eğdirmezsek bize de Botan halkı demesinler.

(...) Bu halk demokratik zaferini kazanacak. Halkın kurtuluşu, halkın kendi ellerindedir. Şırnak meydanından bir kez daha haykırıyoruz. Bu halk özgür olacak. Kürtler Kürdistan’da özgür yaşayacak. Bunu hep birlikte göreceğiz. Bize bölücü diyorlar ya, bakın ülkesi dörde bölünen bir halkız. Ülkesi bölünen biziz, bize bölücü diyorlar.”

Hasip Kaplan daha ne desin?

Erdoğan’a diz çöktüreceğiz, diyor. Erdoğan yani Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı. Yani, Türkiye’ye diz çöktüreceğiz diyor. Ardından, “Bize bölücü demeyin” diyor ve ekliyor, “Dörde bölünen biziz!” Yani, “Irak’ta, İran’da, Türkiye ve Suriye’de parçalarımız var, bir gün bu parçaları birleştireceğiz” diye meydan okuyor.

BOP’ta da zaten bunlar bütün detayları ile yazılı. NATO karargâhlarından İsrail istihbaratına kadar her yerde sınırları haritalarla belirlenmiş, evvelinde de Sevr ve Mondros’ta sınırları Batı tarafından çizilmiş bir devlet. Öyle olduğu içindir ki Barzani bile kendi “Kürdistanı” için anayasasında Mondros’un iki maddesine atıf yapmakta. Ey millet, böyle bir özerkliğe, “Özerklikte ne varmış” diyorsan, devam et, Eş Başkan Erdoğan’ın dediği gibi “Diyarbakır BOP’un merkezi” oluversin...

Hasan DEMİR, YENİÇAĞ
20 Aralık 2011


Başbakan Yardımcısı Atalay: "Habur’u şimdi de savunuyorum devamı da gelecek"
18 Aralık 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Çrş Ara 28, 2011 13:48

Resim

İşte açılımın 7 yeni gizli maddesi

İkinci demokratik açılım paketinin detayları basına sızdı. İşte gizli tutulan 7 madde...

İşte açılımın 7 yeni gizli maddesi Yeni pakette, şiddet içermeyen düşünceyi açıklamak suç sayılmayacak. Dağdan iniş teşviki için etkin pişmanlıktan yararlanırken, örgütle ilgili bilgi verme şartı esnetilecek Terörle mücadelede yeni konsept geliştiren hükümet, demokratik açılımda ikinci perdeyi açmaya hazırlanıyor. Habur'da kesintiye uğrayan "demokratik açılım" süreci yeniden başlatılıyor. Demokratik açılımın koordinatörü Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, "Habur'u şimdi de savunuyorum. Biz dağdaki insanı silahını bırakarak indirmek için en ileri adımlar attık. O çalışmaları yine yapacağız.

Şiddet içermeyen her tür düşünce Türkiye'de serbest olacak" derken, gözler yeni pakete çevrildi. Kürt sorununun "güvenlik" sorunu olmadığı düşüncesinden yola çıkarak, Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nda ağır, sert ve insan hakları ihlallerine neden olabilecek maddeler ayıklanacak.

ÖZEL HEYET KURULDU

Sabah'ın haberine göre, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, Başbakanlığın birlikte yürüttüğü çalışma terör örgütü PKK içinde kanlı eylemlere bulaşmayanlara yönelik düzenlemelerden özel yetkili mahkemelere kadar bir dizi yeni adımı içeriyor. Üç ayaklı demokratik paket çalışmaları için Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da "oluru" alındı ve bunun için bir heyet kuruldu. İşte üzerinde tartışılan taslak çalışmadan ön plana çıkan önemli başlıklar şöyle:

YARGILAMA HIZLANACAK:

Uzun tutukluluk süreleri de tartışmaya açılacak. Yargılamayı hızlandıracak bazı mekanizmalar devreye girecek. Şu aşamada tutukluluk süreleri kısaltılmazsa bile yargılamanın hızlanmasıyla bu sorun kısmen aşılmış olacak. Düzenlemede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da dikkate alınacak. "Yasa önünde eşitlik, adil yargılama hakkı" ilkelerine aykırılık teşkil eden maddeler süzgeçten geçirilecek.

DAĞDAN İNİŞE TEŞVİK:

Terör eylemlerine karışmamış, silahını teslim etmeye hazır örgüt mensupları için "etkin pişmanlık" dışında bazı sürpriz adımlar atılacak. (Örneğin, silahı bırakıp teslim olmaları için belli bir süre verilecek, bu süre zarfında teslim olanlar hakkındaki yakalama emri kaldırılabilecek.)

"SAYIN ÖCALAN..." AYARI:

TCK'nın 215'inci maddesindeki, "suçu ve suçluyu övme" maddesinin gözden geçirilmesi planlanıyor.

TAHRİK SUÇU:

TCK'nın 216. maddesinde yer alan "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçunun düzenlenmesi öngörülüyor.(Eski TCK'daki ünlü 312'nci madde) Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesindeki "terör örgütüne ait amblem ve işaretleri taşıyanlara" 10 yıl hapis öngören düzenleme elden geçirilecek.

TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASI:

TMK 7'inci ve TCK 220. maddeleri üzerinde ince ayar yapılacak. TCK 220/8'de de, terör örgütünün veya amacının propagandasını yapmak suç. TCK 220/7'nci fıkrada ise örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüte bilerek veya isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılıyor.

KRİTERLER BELİRLENECEK:

Her iki yasada terör örgütünün faaliyeti nasıl ve nerede başlar, nerede biter konularına açıklık getirilecek.

CMK DA MASADA:

Her türlü suç terör amacıyla ilişkilendirilerek özel soruşturma ve yargılama usullerine tabi kılınabiliyor. Adil yargılama hakkının sağlanabilmesi için Ceza Muhakemeleri Kanununun özel yetkili mahkemeleri ve uygulayacakları muhakeme kurallarını düzenleyen 250, 251 ve 252 maddeleri de gözden geçirilecek.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ:

İfade ve basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların da hafifletilmesi hedefleniyor. TCK'da, yargı görevi yapanı etkileme (277. madde), adli soruşturmanın gizliliğinin ihlâli (285. madde), adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs (288. madde), suçu ve suçluyu övme (215.madde) gibi suçlar yer alıyor. TMK'nın 6'ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "terör örgütlerinin bildiri veya açıklamalarını" basmak veya yayınlamak suçu da benzer nitelik taşıyor

VATAN - 27.12.2011


‘Özerklik diyorduk ama yetmez!’

‘Özerklik diyorduk ama yetmez!’ Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, İngilizce yayın yapan Kürt Rudaw adlı internet sitesine konuştu ve “İşin başında özerklik istediğimiz doğrudur; ama bugün Türkiye’deki Kürtler, özerkliğin yetersiz olduğunu düşünüyor. Bana kalırsa Kürtler kendi kaderlerini kendileri tayin etmeliler” dedi.

İşte Zana’nın sözleri:

Özerklik diyorduk ama

- “Yeni anayasada Kürtler için bireysel haklar olacağından söz ediyorlar. Biz de onlara, bireyler olmadığımızı, bir millet olduğumuzu söylüyoruz. Biz bir millette olması gereken hakları istiyoruz. Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye’de umut olmaz. Türkiye’deki bazı Kürtler özerklik istiyor. Mesele şu: 20 milyon Kürt’ten kaç tanesi özerklik talebinde bulunuyor? Bu konu da tartışılmalı. Bana kalırsa Kürtler kendi kaderlerini kendileri tayin etmeliler. İşin başında özerklik istediğimiz doğrudur; ama bugün Türkiye’deki Kürtler, özerkliğin yetersiz olduğunu düşünüyor.

BM kararlarında mevcut

- Kürtler için referandum yapılsın dedik. Neden referandum? Kürtler bir asırdır Ortadoğu’da bağımsızlıklarını talep ediyorlar; ama İran, Türkiye, Suriye ve Irak devletleri Kürtlerle ilgili hiçbir şey istemedikleri gibi, Kürtler kendi hakimiyetleri altında kalsın diye ellerinden geleni yapıyorlar. Bazen bu ülkeler birbirlerine de karşı çıkıyor. O zaman, bunlar arasında bir anlaşma olmadığını hissediyorsun. Ama konu Kürtler oldu mu, hepsi biraraya geliyor. Suriye, Türkiye ve İran’da Kürtler hâlâ baskı altında yaşıyor ve bölünmüş durumdalar. Neyse ki Irak’taki Kürtlerin bir tür yarı-özerkliği var. Birleşmiş Milletler kararları uyarınca mevcut olan halkların kendi kaderlerini tayin hakkı, aynı zamanda Kürtler için de geçerli.

Geleceğimizi belirleyelim

- Kürtler, kendi topraklarında kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olmalı. Özgürlük, özerklik, federalizm ve bağımsızlık da Kürtlerin hakkı. Örneğin Türkiye, Almanya’daki gibi bir federal sistem oluşturabilir. Ankara federal konularda karar alıcı olabilir; Kürtler de kendi bölgesel konularında karar merci olur. Kürtler kendi geleceklerini referandumla tayin etmeli. Referandumun sonucu, Türkiye’deki Kürtler için özerklik de olsa, federalizm de olsa bağımsızlık da olsa biz kabul edeceğiz. Kürtler, dünyanın herhangi başka bir halkı gibi kendi kaderlerini tayin edebilmeli ve dünya da bunu kabul etmek zorunda.

Kürtlere soykırım uygulandı

- AKP hükümetinin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kürtleri oyuna getirdiği ortada. TRT 6 kanalı, AKP’nin değil bir önceki hükümetin projesiydi. Eğer Türk hükümeti Kürt sorununu diyalog yoluyla çözmek istiyorsa, o halde Kürtlere karşı uyguladıkları onca zulmün ve soykırımların arkasındaki delilleri de kamuoyuna açmalı.”

VATAN - 28.12.2011

Arınç "Kürtlerin bütün haklarını tanıyacağız"

HABURCULAR DİRİLİYOR!
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Şub 18, 2012 17:51

PKK’lıya can ciğer diyenler Kürdistan’a ne der!

Mart geliyor. “Eee ne var bunda” demeyin. Malum 21 Mart Nevruz Bayramıdır. Ülkemizde Nevruz denince akla PKK militan ve yandaşlarının ülkemiz aleyhine gösteri ve söylemleri, yaktıkları ve tıktıkları ev, araba, dükkan vs. şeyler aklımıza geliyor. Ama Nevruz bunların hiçbiri değilmiş. Bu noktada millet ve devlet olarak bir ayıbımız daha ortaya çıkıyor; geçmişimizi, kültürümüzü bugünlere taşıyamadık, sahip çıkmadık, yaban ellere bıraktık. Onlarda aldı kullanıyorlar

Nedir Nevruz? Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı ve Türk takviminde yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilen Nevruz yaklaşık 5 bin yıldır kutlanıyor. Farsça ‘yeni gün’ anlamına gelen Nevruz, Noruz, Navrız, ‘Ergenekon, Bozkurt, Çağan, Mart Dokuzu, Sultan Nevruz, Mart Bozumu gibi adlarla da anılıyor.

Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Afganistan ve Tacikistan ise resmi tatil ilan ettikleri Nevruz’u, “milli bayram” olarak her yıl kutluyor. Yani bu bayram bizim bayramımız.
PKK’nın, bölücünün değil…

Bu seneki Nevruz için çok değişik teoriler ortalıkta dolaşıyor. En önemlisi Kuzey Irak’a bir “Kürt” devleti kurulacağı, söylemleri. Gidişatta zaten o yönde.Malum fiilen olmasa da Irak şuan üçe bölünmüş vaziyette.

Irak’ın sözde hükümet başkanı da yakın zamanda Erdoğan ile polemiğe girdi. Haliyle gözden düştü! Erdoğan hemen PKK ile Türkiye adına arabuluculuk yapan (!) Dış işleri bakanının “ağabeyim” dediği Barzani’ye heyet gönderdi. Tabi onlarda iadeyi ziyarette bulundular.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik Kuzey Irak Yerel Yönetimi KDP Dış İlişkiler Sorumlusu Hemin Hawrami başkanlığındaki heyeti AK Parti Genel Merkezi’nde kabul etti.


Ömer Çelik; “PKK terör örgütünün, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden saldırılarına karşı Kuzey Irak yönetiminin desteğini önemli buluyoruz” diyor bu görüşmeler ardından.

Önemli bir ayrıntı; AK partinin malum bir taktiği var ya! Ben yapmadım, devlet yaptı veya devlet yapamadı, ben yaptım. İşte Ömer Çelik yarınları düşünerek bahsettiğim ayrıntıyı açıkladı;

Çelik, AK Parti ve KDP arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem verdiğini belirterek, KDP kongresine AK Parti’yi temsilen gittiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da Irak ziyaretinde Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile önemli görüşmeler yaptığını anımsattı.

Bu arada Barzani bir “ulusal Kürt Konferansı” düzenleme peşinde. Haliyle BDP’de orda. Hatta BDP’li vekil (!) bu kongrenin hayati öneminden bahsediyor.
Öte yandan Suriye Erdoğan’ın açık hedefi olduğunu geçen grup toplantısında bizzat kendisi açıkladı. Aynı tavrı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’de yaptığı açıklamayla gösterdi. Barzani; “Suriye’deki Kürt partilere birleşme çağrısı yaptı. Suriyeli Kürtlerin temsilcilerini Erbil’deki konferansta ağırlayan Mesut Barzani, bir çatı altında toplanarak tek ses olmalarını istedi. Muhaliflere destek çıktı.


Türkiye’de neler oluyor? BDP askerin ve hükümet karşıtlarının bir türlü kullanamadığı özgürlük ve demokrasiyi kullanarak “biz ayrı bir milletiz, biz ayrı bir devletiz” diyor resmen. Ötesi var mı? Ha not koyalım buraya; bu söylemlerde bulunanlar kafatasçı olmuyor ama “Ben Türk’üm” dediğim zaman kafatasçı oluyorum. Senin kafandan zorun var hemşerim, bir doktora görün!

İktidarın duruşu zaten izah edilemez. Çünkü AKP vekillerinin hepsi ayrı bir (ne desek) fikir (!) sahibi diyelim.

Hani biri çıkıp, Yunanlılarla savaşmadık, şehitlikler temsili, demişti. Öte yandan AKP’li belediye başkanı da Yunanlılar için temsili anıt yapmak istediğini açıklamıştı. Fransızlara celallenen Erdoğan, Dersim için bir yerlerden özür diledi. Sonra AKP kurucu vekillerinden biri Ermenilerden özür diledi. Hülasa Türk siyasi tarihinde görmediğimiz iktidarsızlıkları üç dönemlik AKP iktidarında gördük.

Ya, bu kadarda insafsız olma diyenlere son olacağını sanmıyorum ama son bir örnek vereyim;

AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten bakın ne inciler (!) saçıyor;

    “Irak’ta bir Kürdistan’ın kurulması Türkiye için ne tehdit edici bir şeydir, ne de Türkiye bundan rahatsız olmalı. Tam aksine Türkiye bence bunu desteklemesi gerekiyor. Çünkü bu Türkiye’yi rahatsız edecek bir durum değil…”

    “Benim arkadaşlarımın içinde şu an dağda olanlar var. Birlikte okuduğum, birlikte sokakta oynadığımız, ortaokul sıralarını paylaştığım arkadaşlarım şu an dağda. Akrabalarımdan dağda olanlar var. Dağda olan çocuklar bizim çocuklarımız. PKK’ya katılan çocuklar benim canım, ciğerim. Benim akrabam. Birilerinin dayısının oğlu, birilerinin amcasının oğlu. En önemlisi bu çocuklar bu toprakların çocukları” diyor.

İşte aradaki fark. Benim ülkemin, milletimin, devletimin bütünlüğüne kasteden kardeşim dahi olsa bırak canı, ciğeri haindir, kalleştir. O kadar…

Akın Aydın - 16 Şubat 2012,
Yeni Mesaj


Doğu’da bir Kürt özerk devleti kurulmak üzere

Batı Sevr’den kalma kuyruk acısını unutmadı ve Lozan’dan bu yana tek amacı var İslam’ı ve Kürtleri kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek, yok etmek. Türkiye’nin doğusunda özerk bir Kürdistan (!) kurulmasının siyasal alt yapısı ise çoktan oluşturuldu, bu sürece şöyle bir göz atacak olursak;

Turgut Özal 1988’de Avrupa Yerel Özerklik Şartını imzaladı. Bu anlaşmayla yerel makamlara, merkezi yönetimden bağımsız olarak kamu işlerini yapma, düzenleme, yönetme yetkisi tanındı. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı resmi bir anlaşma ile feshedilmiş oldu.

1991’de Avrupa Yerel Özerklik Şartı uygulanmaya başladı.

1994’te AB Parlamentosu “Türk Hükümeti’nin ülkenin tamamını temsil etmediği kararını alarak, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı olduğunu kabul etti.

1999’da Öcalan Türkiye’ye asmamak üzere verildi.

Ağustos 2000’de İkiz Sözleşmeler İmzalandı.

Haziran 2003’te İkiz Yasalar TBMM’de kabul edildi.
Bu sözleşmelerin her ikisi de yasal olarak “Türkiye’deki bütün etnik gruplara kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyordu.” Yani Türkiye’deki bütün etnik gruplar rahatça ayaklanabilmelerine vesile olacak bir yasal dayanak edinmişlerdi.

AB’nin 2004 İlerleme Raporu ile Türkiye’den diğer aday ülkelerden istenmeyen “üniter devletten federe devlete doğru adımlar atması” istendi.
2004’te Kamu Reformu Yasası’nın kabulü ile
devletin küçültülmesinin ve etnikleştirilmesinin yasal altyapısı da oluşturuldu.

2006’da Bölgesel Kalkınma Ajansları Yasası ile Türkiye 12 bölgeye ayrıldı. Böylece bu bölgelerde valiler, belediye başkanları, özel sektör yetkilileri ortaklaşa aldıkları kararlar doğrultusunda, bu ajanslar aracılığıyla projeleri için küresel güçlerden yardım alabileceklerdi. Bölgelerimiz yabancı yatırımcıların, küresel güçlerin kucağına itiliyordu.

AB’ye Uyum Yasaları ile yapılan yasal düzenlemeler

Bugün gelinen noktada Atatürk’ün milli birlik ve beraberlik temelinde inşa ettiği Türkiye Cumhuriyeti tıpkı Osmanlı gibi, yakın zamanda Yugoslavya örneğinde olduğu gibi kendi yaptığı yasalarla yıkılmak üzere. Özerklik, federasyon söylemleri herkesin dilinde. Ulusal kanalların (!) hangisini açsanız, ulusal gazetelerin (!) hangisini elinize alsanız Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne saldırıldığını görürsünüz.

BDP’li vekillerin (!) durmadan usanmadan özerklikten, bahsetmesinin, Öcalan için af istemelerinin, özerklik hakkımızdır demelerinin temelinde yukarıdaki yasal düzenlemeler yatmaktadır.

Şerafettin Elçi’nin geçen hafta yaptığı bir röportajda “Kürtlere anayasal güvence ve kendi dillerinde yaşam hakkı, kendi adları ve ülkelerinin adlarıyla örgütlenme hakkı tanınmalı” sözleri durumun vahametini ortaya koymaktadır.


BDP Diyarbakır Vekili Nursel Aydoğan’ın ’’Şırnak Özerk bir Cumhuriyettir” diyebilmesi; Ahmet Türk’ün ve bütün BDP vekillerinin sürekli bir demokratik özerklikten bahsedebilmesi tamamen Turgut Özal döneminden bu yana yapılan yasalar ve uluslararası anlaşmalara dayandırılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Milli İstihbaratının en yetkili üç kişisinin Oslo’da PKK ile müzakere etmiş olması ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlamamıza yeterli delildir. Birileri çoktan planını yapmış, düğmeye basmış, uygulamış ve sonuca ulaşmak üzere; Türk milleti ise olup biteni sadece seyretmekte.

Aslı KILIÇ DEMİRCAN - 12 Şubat 2012,
Yeniçağ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Pzt Şub 27, 2012 20:46

Yeni Açılım Sürecinde Baş Aktör Barzani

Yeni Şafak gazetesi yazarı Aldülkadir Selvi Oslo görüşmelerinden sonra ikinci bir açılım sürücinin başlayabileceğini belirterek, bu sürecin yeni aktörlerinden birinin Barzani olacağını öne sürdü. Ancak Barzani'nin bir şartı var: Asker tarafından kabul edilmek istiyor.

Abdulkadir Selvi'nin köşe yazısı...

Yol haritası

Mart ve Nisan ayları yaklaştıkça Ankara'da bir kaygı kendini hissettirmeye başlıyor.

Kış aylarında hareket alanı kısıtlanan örgütün baharla birlikte eylemlere başlamasından endişe duyuluyor.

Güvenlik boyutunda polis ve Jandarma özel harekata keşif ve gözetleme uçakları alınması, uzun menzilli karadan karaya ya da havadan karaya güdümlü füzeler gibi.

Ama bir de Kandil'in dağıtılması, dağdakilerin indirilmesi, örgüt liderlerinin üçüncü ülkelere gönderilmesi gibi ayaklar üstüne oturan "sivil çözüm" sürecinin de yeniden devreye girmesi için bir çaba var.

Burada akla hemen "Oslo süreci"nin geleceğinden eminim. O sürecin aktörleri MİT, PKK ve üçüncü ülke olarak Norveç'ti.

YENİ SÜRECİN AKTÖRLERİ KİM OLACAK?

Yeni sürecin aktörü kim olacak? Aktör ya da aktörler demek mi daha doğru olacak orasını bilemiyorum.

Çünkü siyasi irade henüz bu konuda kararını vermiş, neyin, ne zaman, kimle ve nereye kadar müzakere edileceği konusunda bir çerçeve çizmiş değil. Hakeza süreci eskiden olduğu gibi MİT mi yoksa Kamu Güvenliği Müsteşarlığı mı yürütecek o da belli değil. Böyle bir sürece girilecek mi o da kesinleşmiş değil ama Başbakan'ın son grup konuşmasında, "siyasetle müzakere, terörle mücadele edileceği" açıklaması da gösteriyor ki, böyle bir irade varlığını koruyor.

Başbakan Erdoğan'ın geçirdiği 2 ameliyat bu konuda karar alma sürecini de etkilemiş gözüküyor.

Eğer böyle bir süreç başlarsa, geçmiş deneyimlerin büyük katkısı olacağı kesin. Taraflar artık birbirini daha iyi tanıyor.

Burada bir noktayı belirtmeden geçemeyeceğim. Polis ve Jandarma Özel Harekat timlerinin ortak operasyonları ve MİT'in nokta istihbaratları sonucunda alınan başarılı sonuçlar masaya oturulurken rollerin değiştiğini gösteriyor. Artık psikolojik ve alan hakimiyetinin devletin elinde olduğu bir dönemdeyiz. İkinci nokta; Kürt sorununun çözümünün diyalog ve müzakereden geçtiğini savunanlar da artık, "Operasyonlar dursun, biz görüşmeler yoluyla sonuç alalım" demiyorlar.

PKK'nın Silvan ve Çukurcu saldırıları bu tezin varlığını ortadan kaldırdı.

YENİ TREND

Yeni trend; PKK-KCK operasyonları devam ederken, diğer yandan da görüşmeler başlayabilir.

İsrail'in arka kapı diplomasisini yürüttüğü bir merkez olarak biliniyor Norveç. Bu kez üçüncü ülke konusunda Norveç üzerinde tereddütler var.

Bir tereddüt noktası da Öcalan'la görüşme konusu. Kürt halkındaki karşılığı ve örgütün yaşayan lideri olması Öcalan'ın rolünü önemli kılıyor. Öcalan'sız bir çözümün zorluğu biliniyor. Ama bu kez, Öcalan biraz kenarda tutulacak gibi gözüküyor. Ya da ileri aşamalarda sürece eklenebilir.

Ama bir eğilim, müzakere sürecini Barzani'yi sürece dahil ederek yürütme yönünde.

PKK kurulduğu günden, 2005 yılına kadar geçen 25 yıllık süreç içinde Bekaa vadisinden Şam'a, Kandil'den İmralı'ya uzanan zaman diliminde bir şekilde Öcalan'la bir şekilde temas vardı. Hele yakalandıktan sonra sivillere tamamen kapalı, askerin kontrolünde bir 6 yıl geçirildi. Bu sürede PKK işi tamamen askerin kontrolünde oldu. O istediği kadar görüştü, sivillere de bilgi verme gereği duymadı.

Ta ki Başbakan Erdoğan soruna el atana dek.

Açılım sürecinde yaşananları çok iyi biliyoruz. Bu işin ne denli zor olduğunu hepimiz görmüş olduk. Çözümü sabote etmek isteyenlerle, açılımı yönetenlerin eksikleri çözüm sürecine çok büyük zarar verdi. Habur'da olduğu gibi.

O nedenle, bu işte doğru bir "yol haritası", operasyonel yönü güçlü ve güven telkin eden aktörlerin varlığı önemli.

YOL HARİTASI

Yeni sürecin yol haritası adına yapılan zihin egzersizinden bir bölümü aktarmak istiyorum. Ama bu, hükümetin yeni yol haritası gibi anlaşılmamalı. Görüşlerden birisi demek daha doğru olur.

1- Kandil, Kuzey Irak topraklarında olması başta olmak üzere yeni süreçte Barzani'nin hem bölgesel hem de Kürt halkı üzerindeki etkisinden yararlanılmalı. Neçirvan ve Mesrur Barzani ile Kerim Sincari önemli aktörler olarak değerlendirilmeli.

BDP ile görüşmelerinde silahlı çözümün çare olmadığını, siyaset yoluyla Kürt sorunun çözümü konusunda çalışma yapılmasını öneren Mesud Barzani'nin, "Saddam Hüseyin, Türkiye'nin Kürtlere verdiği hakları ve sağladığı imkanları sağlasa biz kendisine karşı savaşmazdık. Ben dağlara çıkmam Bağdat'a gider, siyaset yapardım" dediği belirtiliyor.

2- Barzani böyle bir süreçte rol üstlenebilmek için Başbakan Erdoğan'ın güvencesini önemsiyor. Zaten Erdoğan'ın Kuzey Irak'ı ziyareti bu açıdan çok başarılı geçmişti. Burada bir sorun yok. Ancak Barzani, asker tarafından da kabul edilmek istiyor. "Türkiye'ye gelince Genelkurmay Başkanı kabul etsin, bir kahvesini içeyim" diyor. Bunu önemli bir güvence olarak görüyor.

3- Türkiye'nin, "Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nda koyduğu şerhi kaldırması.


Burada PKK'nın silahlı gücünün yerel yönetimlerin güvenlik kuvvetleri olacağı gibi bir şey anlaşılmasın. Devlet içinde ikinci silahlı güce izin verilir mi? Bu tartışılamaz bulunuyor.

Güvenlik, vergi, yargı gibi hususların dışında yerel yönetimlere kısmı özerklik sağlayan imkanların verilmesi.

4- Ana dilde eğitim.


Ama burada Kürtçenin resmi dil olması gibi bir şey düşünülmüyor. Anadilde eğitimin tüm etnik kökenliler için seçmeli ders olması.

5- Af.

Topluma Kazandırma Yasası'nı ne kadar esnetirseniz esnetin beklenen amaca ulaşılamıyor. Dağdakilerin indirilmesinden daha önemli bir nokta var. 330 örgüt liderinin Türkiye'ye getirilmesi, topluma kazandırılması ya da bir kısmının üçüncü bir ülkeye gönderilmesi konusu.

Bunlar tartışılacak. Başka görüşler de eklenip bir "yol haritası" oluşturulacak. Bir de bu yol haritasının, "psikolojik zeminini" sağlamlaştırmak için, özgüveni artıracak, örgütün psikolojisini bozacak bir şok yaşatılacak.

pressturk.com - 27 Şubat 2012
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Mar 24, 2012 15:01

AKP’nin 3 perdelik yeni açılım oyunu!

İktidarın Habur’da kesintiye uğrayan “PKK açılımı” sürecinin yeni yol haritası ortaya çıktı. BDP ve İmralı canisini devre dışı bırakıp yeni aktörleri muhatap almayı öngören plan, 3 aşamadan oluşuyor. İşte yeni planın 3 ayağı:

1- BDP yerine muhatap alınacak bir parti kurulacak. Bu çerçevede, iktidar tarafından desteklenen Kemal Burkay liderliğinde “İslami Kürt Partisi” kurulması düşünülüyor.

2- Planın ikinci aşaması ise peşmerge reisi Mesud Barzani’ye odaklanıyor. Yeni rol paylaşımında Barzani önemli aktör oluyor. Kandil ve İmralı devre dışı bırakılıyor, Barzani “muhatap” alınıyor.

3- İktidar, bu aşamada “Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı” nı devreye sokmak için çalışma yürütüyor. Yerel yönetimlere tanınacak ayrıcalıklarla özerkliğin önü açılacak.

Hükümetin 3 aşamalı planı devreye sokuldu

AKP’nin yeni yol haritası: Muhatap almak için yeni parti bulunacak. Müzakereler Barzani ile yürütülecek.
Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı devreye sokulacak


Haber : Fatih Erboz

Habur’da başlayan açılım sürecinin yeni yol haritası ortaya çıktı. AKP’nin bu anlamda 3 aşamalı bir planı devreye soktuğu öne sürüldü. Planın ilk aşamasını hükümetin BDP dışında muhatap alacağı bir parti arayışı olduğu belirtiliyor. Bu çerçevede, bu konu üzerinde çalışma yapıldığı öne sürülüyor. Buna göre, Türkiye’de bir “İslami Kürt Partisi” kurulmasının planlandığı iddia ediliyor. Böylece görüşmelerin BDP dışında bir partiyle yürütülmesi düşünülüyor. Bu arada, Türkiye’ye getirtilen light Apo olarak da adlandırılan Kemal Burkay’a da bir çalışma yaptırıldığı öne sürülüyor.

Burkay’ın da yeni muhatap olmak için kuliste bulunduğu kaydedildi. Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir habere göre, bir BDP yöneticisi, Kemal Burkay’ın öncülüğündeki bir oluşumun, bölgeden oy alamayacağını belirterek “Bölgedeki diğer partiler de bizimle birlikte hareket ediyor. Dolayısıyla, AKP muhataplık için kendi içinden İslamcı bir Kürt partisi kurduracak” görüşünü savundu.

Barzani’ye rol

Planın ikinci aşaması ise peşmerge reisi Mesud Barzani odaklı. Yeni rol paylaşımında Barzani önemli aktör haline getirildi. Bu çerçevede Kandil ve İmralı devre dışı bırakılarak, bunun yerine Barzani muhatap alınacak. Basına da yansıyan bilgilere göre, yeni süreç, “Yeni Oslo süreci yok. Abdullah Öcalan devre dışı. Muhatap BDP. Arabulucu ise Barzani” ifadeleriyle açıklanıyor. Bu konuda kolları sıvayan Barzani’nin de Kürdistan’ın tanınması için PKK’yı dışlamış bir görüntü içine girdiği bildirildi.. Bu çerçevede Erbil’de Kürt Konferansı toplanabilmesi için Barzani’nin PKK’nın silah bırakması şartı öne sürdüğü kaydedildi.

Yerel özerklik

Planın üçüncü aşamasını ise, özerklik politikası oluşturuyor. İktidarın, Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı devreye sokmak için çalışma yürüttüğü belirtiliyor. Buna göre, özerkliğin önünü açacak yerel yönetimlere ayrıcalıklar tanınacak. Bilindiği gibi, Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı bir süreden beri Türkiye’ye dayatılıyordu. Bu çerçevede AKP de bunu hayata geçirmek için başta Katalanya ve IRA modeli olmak üzere bazı örnekler incelemeye alınmıştı.

Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı’nda, “Yerel idarelerin güçlendirilmesi, özerkliklerinin savunulması, yerinden yönetim ve demokrasi ilkelerine dayanan bir Avrupa’nın kurulmasının temel koşuludur” deniliyor. Bu çerçevede, yerel yönetimlerin özerkliğinin sağlanması hedefleniyor. Ancak bu Türkiye’nin parçalanmasının önünü açacağı gerekçesiyle tepki çekiyor.

Light Apo devrede

Yasa dışı Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi Genel Sekreteri iken 1980’de İsveç’e kaçan ve Başbakan Erdoğan’ın isteğiyle yurda dönen light Apo Kemal Burkay’ın, Türkiye için bölünme anlamı taşıyan özerklik ve federasyon çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Ülkeyi terk etmeden önce İmralı canisi Abdullah Öcalan’ın yakın adamlarından olan Burkay, Türkiye’ye gelişinde adeta kırmızı halılarla karşılanmıştı.

AKP’li bakanların görüşmek için kuyruğa girdiği Burkay, kendisine verilen görev olan özerklik ve federasyon için hemen propaganda yapmaya başlamıştı. Son olarak Burkay’ın bir partinin başına girerek hükümetle müzakere sürecini başlatacağı öne sürülüyor.

Kürdistan’a kapı açtılar

Irak’ın merkezi yönetimi Bağdat ile teröre karşı işbirliği amacıyla Washington ve Ankara’nın oluşturdukları mekanizma fiilen çöktü. ABD’nin baskısıyla Irak merkezi yönetimi üçlü mekanizmadan dışlanırken, Bağdat’ın yerini Erbil’deki peşmerge reisi Mesud Barzani aldı. Bu durum muhalefet tarafından, “Yeni mekanizma Kürdistan’a kapı açtı “ şeklinde yorumlandı.

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural Türkiye’nin Bağdat’ı üçlü mekanizmadan dışlamasının Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulmasının yolunu açacağını söyledi. Vural, “Türkiye’nin Irak politikasında Irak’ın bütünlüğünü savunan politikasından vazgeçtiğini, Irak’ın tümünü almaktan vazgeçtiğini asıl amacın Irak’ın kuzeyindeki Barzani’ye meşruiyet ve bağımsızlık kazandırma rolü olduğu gayet açık ve net bir şekilde ortaya çıkıyor” dedi. Vural şunları söyledi: “Aslında bu bir süreçtir, bu sürecin geldiği nokta da budur. Dolayısıyla görünen köy kılavuz istemiyordu aslında. Oynanan oyun doğrudan doğruya Irak’ın bölünmesi özellikle de Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devletinin oluşturulduktan sonra dört parçalı sözde bir Kürdistan politikasını hayata geçirmek.

Türkiye’nin böğründe kuruluyor

MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz da, “AKP iktidarı iş başına geldikten sonra Irak ve adına genel olarak açılım dedikleri projeyle başlayan süreçte verilen tavizler netice itibarıyla Türkiye’yi burada belirleyici aktör konumunda olmaktan çıkardı sade bir unsur haline getirdi. BOP’un eşbaşkanı olmakla övünen Başbakan bu projenin ne getirdiğinin farkında değil” dedi. Durmaz sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir diğer eşbaşkan Orta Doğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek şeklinde bir iddianın sahibi. Arap Baharı’yla birlikte başlayan süreçte de bunu gördük. Nitekim Irak’a demokrasi ve özgürlük getireceğiz diye müdahale edenler Irak’ın fiilen üç parçaya bölünmesine sebebiyet verdiler. Şimdi anlıyoruz ki diğer üç parçayla da alakalı değil. Maksatları şimdi anlıyoruz ki Türkiye’nin böğründe bağımsız Kürdistan oluşturmak için Irak’ın bölgesel yönetimini güçlendirmekmiş.”

Yugoslavya böyle parçalandı

CHP Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, “Kuzey Irak’taki otorite boşluğunun ardından orada fiilen bir Kürt devletinin bağımsızlığını ilan etmesi bunun arkasından Güneydoğu Anadolu bölgesindeki aktörlerle yakın ilişki içerisine girmesi bize orada yakın bir gelecekte ABD’nin bölgede farklı rollerle Türkiye’yi karşı karşıya bırakacağı izlenimini veriyor” dedi. Havutça şunları söyledi:

“Kendi sınırlarımız içerisinde Türkiye’deki bütün ulusal güçlerle birlikte bizimle birlikte yaşama iradesi içinde olan Kürt vatandaşlarımızla birlikte PKK’nın sindirmesiyle sesleri çıkmayan bizlerle bin yıldır yaşayan insanların üzerindeki PKK baskısının yok edilmesi gerekiyor. AKP’nin geçmişte başlattığı ayrımcı politikaların açılım yapıyoruz diye Türkiye’yi ayrıştıran politikalarının insanlar üzerinde yaşattığı psikolojik tahribat var. Bu tahribatın giderilmesi gerekiyor. Anadolu’da tüm aktörlerle geçmişte Yugoslavya’da yaşanan deneyimlerde örnek alarak ortak dil, anlayış, duygunun birlikte yaşama iradesinin ifade edilmesi gerekiyor. AKP’nin söylemlerine benzer ifadeler Yugoslavya’yı paramparça etti..”

YENİÇAĞ - 23.03.2012

:arrow: İmralı'nın yol haritası "yeni strateji" oldu
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Nis 24, 2012 2:34

AKP, Barzani, ABD ya da Başkan Eş Başkan ilişkisi

Başbakan Erdoğan, Barzani ile görüştükten sonra şu açıklamayı yaptı; “PKK silahı bıraktığı andan itibaren bizim tavrımız tamamıyla operasyonların durdurulması istikametinde olur... Ama silahlar bırakılmadığı sürece devlet operasyonu durdurmaz”.

Hiç kuşkusuz silahlı tehdidin olmadığı yerde operasyona ihtiyaç zaten duyulmaz. Başbakan “silahı bırak, operasyon durdurulsun” demekle, yeni bir şey söylemiş olmuyor. Malumu ilan etmiş oluyor!

Başbakan’ın Barzani ile PKK konusunu görüşmesi, çözüm için yardım dilenmesi ya da onun katkı sağlamasını istemesi vahim bir basiretsizliktir. Bu bir devlet adamlığı zaafıdır.

Gerçek şudur: Barzani’nin egemenlik iddia ettiği topraklardan Türkiye’ye terör ihraç edilmektedir. Türkiye’ye yönelik terörden Barzani ve yönetimi doğrudan sorumludur.Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bunun hesabını soracak yerde, teröristleri himaye eden, teçhiz eden ve her türlü imkânı sağlayan Barzani’den, sorunun çözümü için yardım talep ediyor!

Türkiye’deki kanlı PKK teröründen Barzani doğrudan sorumludur. Bu gerçeğe rağmen, Başbakan Erdoğan’ın terörle mücadele konusunda Barzani’den katkı istemesi, tam anlamıyla basiretsizlik örneğidir.

Terörist hamisinden terörü sona erdirmesini beklemek abesle iştigaldir.

Barzani, PKK terörü sayesinde Türkiye’ye her istediğini yaptırabiliyor.

AKP iktidarının Barzani ile ilişkileri terör konusundaki şaşkınlığını, kararsızlığını ve iradesizliğini göstermektedir.

Görüşmenin ardından Barzani’nin muhtelif mahfillerde yaptığı açıklamalar da ilginç ötesidir. Barzani, “PKK’ya silah bıraktırırım” demedim... AKP’nin izlediği politika gerçekçi bir politikadır. Kürt’ün istediği seviyede olmayabilir. Barzani, PKK ve BDP’ye de “AKP’nin yapmak istediklerine güvenmelisiniz” , diyor, ardından da “Kürtlerin iç savaşa gitmemesi lazım... Bağımsızlık her milletin hakkıdır, gerekirse ilan ederiz” diyor.

Barzani’nin daha önce de hâkimiyeti altındaki bölgeden Türkiye’ye yönelik terörü önlemesi, PKK’ya lojistik desteği kesmesi ve kestirmesi istendiğinde “Kürt, Kürtle savaşmaz, o dönem artık geride kaldı” diyerek bunu reddetmişti.

Bölgenin konumu itibarıyla Barzani istese de PKK’yı bulunduğu yerden söküp atması çok zordur. Bunu yapabilecek tek güç TSK’dır.

Barzani, geçmişte PKK’lı teröristleri bölgeden çıkartmak için hiç bir teşebbüste bulunmayacağını söylemişti. Talabani ile birlikte düzenlediği meşhur basın toplantısında “Türkiye’ye bir Kürt kedisinin” dahi verilmeyeceği açıkça ilan edilmişti.

İşte Başbakan Erdoğan böyle bir adamla PKK terörünü görüşüyor, ondan bilgi alıyor, akıl danışıyor ve istişare ediyor.

Durum, hem Başbakan Erdoğan’ın hem de Barzani’nin bölgede ne yapıp ne yapamayacaklarına kendilerinin değil, başkalarının karar verdiğini gösteriyor. İlişkileri ABD yönetiyor. Hem AKP, hem de Barzani birinci sınıf ABD projesidir.

Türkiye-ABD-Barzani ilişkisi bölgede başkan ile eşbaşkanlar ilişkisine dönüşmüş durumdadır.

ABD, Türkiye’ye tahammül edilemez terörist saldırılar olduğunda Heron ya da Predator gibi hava araçları veriyor ya da canlı istihbarat sağlayacağını söylüyor. Türkiye’de göstermelik birkaç tantanalı hava operasyonu ve sınırlı kara hareketi yapıyor gibi görünüyor. Böylece kamuoyunun gazı alınmış ve üç taraf da durumu idare etmiş oluyor.

Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin burnunun dibindeki PKK kamplarını kesin ve köklü bir biçimde yok edecek bir operasyon emri veremiyor. Binlerce kilometre uzaklıktaki Libya’ya, Afganistan’a asker gönderiyor ama Haftanin, Hakurk kampı söz konusu olunca elini kolunu bağlayıp oturuyor.

Ortaya çıkan sonuç şudur: Orta Doğu’da herkes projeye uygun davranıyor. Bölgede kartlar, mezhep çatışmasına uygun bir biçimde yeniden dağıtılmıştır. Haşimi, Barzani ve Erdoğan bir yanda; Maliki, Ahmedinecad ve Beşşar Esad’ın ise öbür yanda yer aldığı denklem içinde, taraflar ’O günü’nü bekliyor. O gün de muhtemelen ABD’deki seçim sonrasıdır.

Özcan YENİÇERİ - 24 Nisan 2012
YENİÇAĞ


ÇAPULCU BARZANİ NEYİNİZ OLUYOR?

Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu öyle bir sarılıyor, öyle bir kucaklıyorlar ki, inanın öz kardeşlerine öyle davranmazlar. Sarıldıkları, kucaklaştıkları ABD'nin işgal ettiği Irak'ta kullandığı emperyalizm soytarısı Barzani'den başkası değil… Bu soytarının Türkiye'yi ilgilendiren en önemli özelliği PKK'yı besleyen ve koruyan olması, aynı zamanda sürekli bir şekilde Türkiye'nin Güneydoğusunu da içine alan sözde Kürdistan hayalleri kurması…

Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu Türkiye'yi ABD adına yönetme misyonlarından dolayı Barzani'ye de sürekli sözde Kürdistan'ın başkanı muamelesi yapıyorlar. Kucaklaştıkları, sarıldıkları ve her konuda işbirliği yaptıkları bu çapulcu PKK'yı koruyor, Türkiye'yi bölüp sözde Kürdistan'ı kuracağını söylüyor, Türkiye'yi yöneten bu ekip zerre hesap sormuyor, soramıyor.

Barzani'yi Türkiye'de devlet başkanı gibi ağırladılar. Yandaş gazeteler toplum algılamasını etkilemek için bu ziyaretin amacını PKK ile mücadelede Barzani ile işbirliği gibi sundular. Zaten Barzani Türkiye'ye gelirse yahut Recep Tayyip Erdoğan Irak'a giderse yıllardan beri de hep aynı taktiği deniyorlar. Bu yalanla toplumu uyutuyorlar.

Yandaş basın, Barzani'nin ziyaretini hep şu cümlelerle duyurmaya çalıştı.

"Ya Silah Bırakırlar ya çeker giderler"

"PKK silahı seçerse K.Irak'ta Barınamaz"

"K.Irak'ta Hüküm Sürmelerine İzin Vermem"

"Barzani'den PKK'ya rest"

ABD, Talabani, Barzani ve onların dümen suyunda giden AKP, PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki varlığını muhafaza etmek için adeta her konuda işbirliği yapıyorlar ama Türkiye'de en azından şuurlu bir şekilde gelişmelerden haberdar olan insanlara da aptal muamelesi yapmayı sürdürüyorlar. AKP'de, Barzani' de yıllardır aynı PKK ile mücadele yalanlarını ifade ediyorlar. Ama bu konuda somut hiçbir adım atılmadığı gibi, PKK daha da güçlenerek Türkiye'ye saldırılarını sürdürmüştür.

Barzani'yi, Türkiye'yi bölmeye çalışanlara maşalık yapan PKK'yı Irak'ın Kuzeyi'nden temizleyecekleri yalanında figüran yapıyorlar ama aynı adamlar Türkiye'yi de bölerek sözde Kürdistan'ı kuracağını daha geçtiğimiz haftalarda tüm dünyaya duyuran adamı büyük dost olarak İstanbul ve Ankara'da ağırlıyorlar. Siz bu isimlerin bir vatansever Türk evladına bu şekilde hiç sarıldığına, onu hiç kucakladığına şahit oldunuz mu? Ama Türk düşmanı Barzani'den bu davranışı bugüne kadar hiç esirgemediler.

Türkiye'ye bu gelişinde de PKK'nın siyasi taşeronu olan BDP'nin yöneticileriyle de çok samimi pozlar veren Barzani'nin PKK ile mücadele konusunda nasıl katkı sağlayacağını herhalde anlamış bulunmaktayız (!)

Barzani, gazetecilerin PKK ile nasıl bağlantı kurduğu sorusu üzerine espri (!) yapmayı da ihmal etmeyerek "Belki telefonla konuşuyorumdur." diyerek mücadele de nasıl kararlı olduğunu da tüm dünyaya göstermiştir (!)

Atalar ne güzel söylemiş : "İt iti ısırmaz" diye…

Aynı hedefte kullanılan Barzani ve PKK birbirini niçin ısırsın ki?


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Barzani'yi baştacı edip Irak Başbakanı Maliki için "Maliki'ye şov yapma fırsatı vermemize gerek yok" demesini Irak'ta kurulan dengeleri görmemiz açısından önemli görmekteyim.

Barzani, Türkiye'ye karşı her alçaklığı yaptığı halde AKP'nin ona her türlü şov fırsatını tanıması ve ona devlet başkanı muamelesi yapması AKP'nin kimden yana olduğunun somut örneklerinden biri olmuştur.

AKP iktidarı ve Barzani PKK'ya karşı beraber mücadele edecekmiş?

Birisi PKK'nın başındaki alçakla %95 aynı düşündüğü ifade edilen, diğeri de Irak'ın kuzeyinde PKK'yı koruyan ve besleyen…
Bunlar PKK ile mücadele edecekmiş!..
Bu milletle dalga geçmek bu kadar basit olmamalı. Ama AKP sayesinde Türk milleti ile dalga geçmek oldukça
basit bir hale getirildi.

Yıldıray ÇİÇEK - 23 Nisan 2012
ORTADOĞU

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

ÖncekiSonraki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x