İHANETİ HAZMETTİRİYORLARAKP iktidar olmadan önce terör sıfırlanmış, bölücülük bitirilmişti. Ülkenin her yanında huzur vardı. İmralı canisine "sayın" demek büyük suçtu. Bu suçu işleyenler mutlaka cezalandırıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sabıka kaydında siciline işlenmiş böyle bir ceza mevcuttur. PKK paçavralarını kimse eline almaya gerek görmüyor, buna cesaret de edemiyordu.
Devlete kafa tutmak, ihanet manifestoları yayınlamak, fiili durum oluşturmak, terör estirmek, bölücü beyanlarda bulunmak tarihe karışmıştı. Babalar ve analar kandırılıp dağa çıkarılmış çocuklarının geri dönüşü için devlet görevlilerinden yardım istiyor, bir çoğu da bunda başarılı oluyordu. Örgüt çözülme noktasına gelmişti. Kendi aralarındaki toplantılarda akıbetlerini tartışıyor, faaliyetlerine son vermeyi konuşuyorlardı. Bölge halkı devletiyle kucaklaşmıştı. Sağlık, eğitim gibi hizmetlere hız verilmiş, işsizliğin, yoksulluğun azaltılması için zamanın hükümetleri seferber olmuştu.
Herşey tersine döndüBu gelişmeler bütün ayrıntılarıyla gazete sayfalarında mevcuttur. Bizzat o bölgeyi gezmiş ve bu durumu kendi gözlerimle görmüştüm. Sonra AKP iktidar oldu. Türkiye bu haliyle kendilerine teslim edildi. Yapılması gereken bu süreci devam ettirmek, teröre asla taviz vermemek ve bölgeyi hızla kalkındırmaktı. Herşey hazırdı ve sadece bu iradenin sürdürülmesi yetecekti. Bunu yapabilselerdi bugün ne terörden, ne bölücülükten, ne ihanetten bahsediyor olurduk. Ne yazık ki, herşey tersine döndü. Çeşitli adlarla çıkarılan aflarla bölücüler ve teröristler sokağa salındı.
Güvenlik güçlerinin yetkileri sınırlandırıldı, eli kolu bağlandı. Valiler, Emniyet Müdürleri, Askeri yetkililer feryat etti. İçerideki hainler yeniden palazlandı ve tehditlere başladılar. Dışarıdaki katiler bir araya gelmeye, toparlanmaya, hazırlanmaya fırsat buldular. İmralı canisi can derdinden kurtulup, ahkam kesecek, yol gösterecek, akıl verecek imkanlara kavuştu. PKK'nın talepleri "demokrasi" kılıfıyla tek tek karşılanırken, her taviz hain ve ihanet güruhun cüret ve cesaretini arttırdı. Saldırılar, katliamlar yeniden sahne aldı. Ne takip edildiler, ne operasyona uğradılar. Geldiler, vurdular, gittiler. "ABD izin vermiyor" diye yıllarca sınırımızın bir metre dışına çıkamadık. Bu durum bölücü katillere hayal edemeyecekleri imkanlar sağladı.
Önce AKP'ye yol verdilerTerörün yeniden azması, bölücülüğün yeniden sahne alması üzerine, bu defa oyunun ikinci sahnesine geçildi.
"Silahla çözüm olmuyor" sesleri yükselmeye başladı. Bir taraftan yeni tavizlerle ihaneti azdırdı, diğer taraftan İmralı canisi ile yol haritaları hazırladılar. Sonra Türk tarihinin o kara dönemi açıldı. Habur rezaletleri yaşandı. Çadır tiyatrolarında dağdan inen katiller kahramanlar gibi karşılandı, protokol tribünlerinde ağırlandılar. İmralı'daki cani yattığı yeri parti genel merkezine çevirdi. Oradan örgüte talimatlar verdi, parti yönetti ve gündem belirledi. AKP ile PKK artık kolkola yürüyor, bunu ifşa edenler şerefsizlikle suçlanıyordu. AKP etkilenmesin ve millet bu ihanet tiyatrosunu fark etmesin diye, aralarındaki anlaşma gereği 12 Haziran seçimleri öncesinde terör neredeyse tamamen durduruldu. Plan tuttu ve AKP bu sayede üçüncü defa iktidar oldu.
İhaneti sindirme süreciBu yeni iktidar dönemi artık sonuç alma dönemiydi.
Gizli pazarlıkların, varılan uzlaşmaların hayata geçirilmesi gerekiyordu. Bunun için milletin bunu kabul edeceği, bu ihaneti sindireceği bir sürece girildi. BDP bölgede kendi keyfine göre bir fiili durum oluştururken, dağdaki bölücüler katliamlarına hız verdiler. Şehit haberinin gelmediği bir tek gün olmadı. Karakollar basıldı, askeri tesisler bombalandı. Yollara mayın döşemekle kalmadı, arama yapmaya ve adam kaçırıp infaz etmeye de başladılar.
Herşey ifşa olduBölücübaşına "sayın" demenin suç olduğu bir noktadan,
"sayın" dememenin, PKK ve bölücülere karşı olmanın, şehide sahip çıkmanın suç olduğu, Türkiye'nin başkentinde PKK paçavralarının asıldığı, bölücü marşların söylendiği, İmralı canisi için her türlü övgünün sıralanıp, tehditlerin savrulduğu, bölücü katiller için saygı duruşu yapıldığı ve alternatif meclislerin açıldığı bir noktaya bilerek ve isteyerek getirildik. Bütün bu yaşananların tesadüf olmadığı, AKP, İmralı ve PKK'nın ortak kararla son derece planlı, son derece kararlı bir şekilde yürüdükleri Oslo görüşmelerinin internet sitelerinde yayınlanmasıyla kesinleşti. Ses kaydı bütün bu şahit olduklarımızın AKP'nin bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleştiğini, en küçük bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koydu. O kadar ki, devletin bombalardan, nerede eylem yapılacağından, şehirlere gelen patlayıcılardan haberi olduğu bile ifşa edildi.
Şeref ve ihanet birbirine karıştıDünyanın her yerinde, rejimi ve yönetimi ne olursa olsun her ülkesinde bu bir ihanettir ve mutlaka siyasi ve hukuki sonucu olurdu. Bizde en küçük bir sonuç vermediği gibi, yapılanın doğru olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler.
Şeref, haysiyet, ihanet birbirine karıştı. AKP hükümetinin ses kaydında bahsi geçen PKK ve İmralı canisi ile vardıkları uzlaşmalara ne kadar bağlı kaldığını bugün yaşayarak görüyoruz. Türkiye'nin başkentinde bombalar patlıyor. Masum insanlar canından, malından oluyor. İstisnasız her gün şehit haberleri geliyor. AKP hükümeti bu kahpelikler karşısında hiç bir şey yapmıyor ve sadece seyrediyor.
Türk milletinin idraki
Bütün bu yaşananlar oyunun bir parçasıdır. Artan şehitlerle, yükselen ihanetle bu milleti bir yerlere hazırlıyorlar. Yaptıkları ihanetin ne kadar doğru ve haklı olduğunu, taviz vermekten, teslim olmaktan ve sonunda da bölmekten başka çare kalmadığını göstermeye çalışıyorlar. Bunun için hiçbir tedbir alınmıyor, bunun için bu kahpe saldırılara zemin hazırlanıyor ve bunun için bu ihanete yol veriliyor.
Bütün bunlar başbakanın deyimi ile "hazmettirme" operasyonlarıdır. "Silahla çözüm olmuyor" diyenler, arkasından "oturalım konuşalım" demeye başladılar. Şimdi de, "ne istiyorlarsa verelim de kurtulalım" diyeceklerdir. İki taraf da Türk milletinin bu noktaya gelmesini, bu formüle razı olmasını hedefliyor.
PKK kan döküyor, ocakları söndürüyor, anaları ağlatıyor; AKP meydan veriyor, susuyor ve seyrediyor. Bir taraftan "yeni Anayasa" diyerek hukuki zemini, diğer taraftan karşılıklı paslaşmalarla Türk milletini hazırlıyorlar. En küçük bir yılgınlık, en küçük bir sessizlik, en küçük bir kabullenme durumunda istedikleri sonucu alacak ve bu ihanet oyununu tamamlayacaklardır. Bu kirli oyun, bu rezil durum, bu ihanet tiyatrosu gelmiş Türk milletinin idrakine dayanmıştır.
Orhan Karataş24 Eylül 2011 / Ortadoğu Gzt.
Herkes görevini yapıyor!Sayın Başbakanımız Siirt'in Pervari ilçesindeki kahpe baskında 6 Türk yiğidinin daha şahadetinden sonra şu değerlendirmeyi yapmış:
''Maalesef terör örgütü vahşetini devam ettiriyor. Tabii o görevini yapıyor, biz de bunun karşısında görevimizi yapmaya devam edeceğiz." Bu açıklamayı duyunca "ben mi yanlış okudum, yanlış anladım" diye bütün haber kanallarını, bütün internet sitelerini dolaştım. Kelimesi kelimesine doğruymuş. Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanının teröre bakışı, meseleye yaklaşımı bu olunca, artık söyleyecek söz, yapacak şey kalmamıştır.
Müzakereye devamTerör örgütü vahşetini devam ettirerek, görevini yapıyormuş. AKP hükümeti de bunun karşısında görevini yapmaya devam edecekmiş. Hükümetin görevinin ne olduğunu da ABD dönüşü uçakta bulunan seçilmiş gazetecilere şu sözlerle anlatıyor: "Biz terörle mücadele, siyasetle müzakere ederiz." Bilmem başka bir şey söylemeye gerek var mı? Herşey gayet net, gayet etraflı ve anlaşılır.
Terörü azdıran, ihaneti sıradanlaştıran, ülkeyi bölünme noktasına getiren işte bu mantık, bu siyaset ve bu uygulamadır. Meseleye 9 yıldır bu mantıkla baktıkları, siyaset olarak bunu yürüttükleri için sıfır terör noktasından buralara geldik. Terör örgütünden bir devlet gibi bahsediyor ve ona göre muamele yapıyorlar. Sanki ortada iki devletin karşılıklı menfaat çatışması var. Zaten PKK ve İmralı canisi ile yaptıkları görüşmeye de, "biz değil devlet görüşüyor" diyorlar. Zannedersiniz ki iki devlet karşılıklı masaya oturmuş menfaatlerini korumaya çalışıyor.
Başbakanın ölçüleri
Teröristin karakol basmasını, mayın döşemesini, kadın, çocuk demeden katliam yapmasını, Türkiye'nin başkentinde bomba patlatmasını, "görevini yapıyor" diye değerlendirmenin dünya da başka bir eşi var mıdır? Hiç zannetmiyorum. Biran için sayın başbakanın mantığı ile hareket edelim. Teröristlerin ülkeyi kan gölüne çevirerek görevlerini yaptıklarını düşünelim.
Başbakanın ölçülerine göre, son derece başarılı olmuşlar. Peki hükümetin bunun karşısındaki görevi nedir? Bu kahpelere meydan vermemek, terör yapmaları durumunda en ağır şekilde cezalandırmak ve bir daha buna cüret ve cesaret edemeyecek hale getirmek. AKP hükümeti bunu sağlayabilmiş mi? Hayır. Yine başbakanın ölçülerine göre kesinlikle görevini yapamamış. Veya yapmamış. Bunun yerine görevi olmayan başka şeylere yönelmiş. Görevini yapamamanın, yetersiz kalmanın yerini müzakere ederek, pazarlık yaparak, teslim olarak doldurmaya çalışmış.
Sonuç, kan gölüne dönmüş bir Türkiye, sönen ocaklar, ağlayan analar ve bölünme noktası.
Duruma göre vaziyetBu sonucu gördükten sonra yanlıştan dönüleceğini ve gereğinin yapılacağını zannedersiniz. Kaldı ki, daha önceki kahpe saldırılar sonrasında bizzat sayın başbakan, "bıçak kemiğe dayandı" demiş ve artık tahammül göstermeyeceklerini söylemişti.
Ümitlenmiştik. Bunun, şimdiye kadar yapılanları bu millete hazmettirmek için söylenmiş bir söz olduğu ve duruma göre vaziyet almaktan başka bir anlam ifade etmediğini, uygulamalarla zaten görmüştük. Sayın başbakanın uçaktaki açıklamaları da tuzu-biberi oldu. Terörle mücadele, siyasetle müzakere ediyorlarmış. Terörle mücadele kısmında henüz net ve kesin bir şey gören-duyan olmadı. Ama şerefli müzakereler konusunda çok mesafe kat ettikleri aşikardır.
Geri adım atmadılarBu değerlendirmemizde dayanağımız PKK-İmralı canisi ve AKP hükümetinin talimat verdiği devlet görevlilerinin internete düşen müzakere dökümleri değildir. O ses kaydı, sadece bugüne kadar yaptığımız tespitlerin haklılığını ve isabetini en küçük bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermiştir. Vererek, teslim olarak, hainleri ve bölücüleri muhatap alarak bir yere varılamayacağını, bu siyasetin terörü daha da azdırmaktan, katilleri daha da cesaretlendirmekten başka bir işe yaramadığını yıllardır söylüyoruz.
Habur rezaletleri sonrasında da söyledik, devletin televizyonundan ayrı bir dilde 24 saat kesintisiz yayın yapıldığında da anlattık. Bölücülerin siyasi uzantıları resmi konutlarda ağırlanırken de itiraz ettik, İmralı canisi yattığı yeri parti genel merkezine çevirirken de yanlış bulduk. Bunların hiç biri ihanet güruhunun zerre kadar geri adım atmasını sağlamadı. Tersine, "bastırdıkça, alıyoruz" dediler. Daha da azdılar, daha da cesaretlendiler. Daha çok kan aktı, daha çok şehit verdik, analar daha çok ağladı.
Analar daha çok ağlayacak!
Şimdi sayın başbakanımız çıkmış, müzakerelerin süreceğini söylüyor. Ağlamaktan sorumlu Devlet Bakanı ve diğer bakanları daha açık şekilde, İmralı'yı muhatap almaya, devleti PKK'nın karşısına oturtmaya devam edeceklerini açıklıyorlar. Bunun anlamı, daha çok bombanın patlayacağı, hainlerin daha büyük cesaretle saldıracakları, daha çok şehidin geleceği, daha çok ananın ağlayacağıdır. İmralı canisini muhatap almak, devlete ihanet suçu işleyenlerle müzakere masasına oturmak her şeyden önce bir suçtur. Doğrudan doğruya Anayasa suçudur. Bunu bizim kadar bu suçu işleyenler de görüyor ve biliyor. Ama bütün hesapları, bu işi artık bir sonuca bağlamaya bağlı olduğu için, herşeyi göze alıyorlar.
Önce sebep oluşturuyorlarHiç bir şey tesadüf değil. Terörün tırmanması, milletin isyan noktasına gelmesi, sabırların tükenmesi, bu hesabın tutmasının temel şartlarındandır.
Terör bu kadar tırmanmasaydı, bu kadar çok kan akmasaydı, Türkiye'nin başkenti bombalanmasaydı, ihanet müzakerelerini bu kadar kolay
hazmettirebilirler miydi?
Önce sebebi oluşturuyorlar, sonra sonuca varıyorlar. Terör tırmanacak, kan akacak, millet "artık yeter, ne istiyorlarsa verin de kurtulalım" noktasına gelecek, AKP'de gereğini yapacak. Sayın başbakan, ''Maalesef terör örgütü vahşetini devam ettiriyor. Tabii o görevini yapıyor, biz de bunun karşısında görevimizi yapmaya devam edeceğiz." Sözleriyle boşuna herkesin kendi üzerine düşeni yaptığını söylemiyor.
Orhan Karataş27 Eylül 2011 / Ortadoğu Gzt.
İlgili Görümsetme