http://www.bellek2009.blogspot.com/
HANEFİ AVCI, BDP’DEN MİLLETVEKİLİ ADAYI OLUR MU!
Serdar Ant
Başbakan Erdoğan “Birlik ve Kardeşlik Projesi” diyor. Kimilerine göre ise “Kürt açılımı”… Medya ise daha ziyade “demokratik açılım” demeyi yeğliyor.
Peki, Hanefi Avcı ne diyor?
Avcı, yaklaşık 600 sayfalık “Haliçte Yaşayan Simonlar”isimli kitabında bu konuya da değiniyor. Aslında kitap “Cemaat” başlıklı ikinci bölümünde yer alan iddialar nedeniyle tartışma konusu oldu, ama dikkatli okuyucunun gözünden kaçmadığını sanıyorum, Avcı’nın böyle bir kitabı yazmaktaki gerçek amacı “demokratik açılım”ın gerekliliğini kanıtlamak… Bu nedenle olsa gerek kitabın yaklaşık üçte ikisi “Devlet” başlığı altında mevcut devlet yapılanmasının eleştirisine ayrılmış. Avcı’nın bu bağlamda dile getirdiği haklı ve doğru görüşler de var, İkinci Cumhuriyetçi liboş tayfanın yıllardır dinleye dinleye baygınlık veren bayatlamış tezleri de…
Deneyimli bir istihbaratçının siyasal teorisyenliğe soyunarak, devlet teorisi alanında kimi söyledikleriyle komik duruma düşmesini bir yana bırakırsak, Hanefi Avcı’nın Türkiye’deki devlet anlayışını eleştirirken, alternatif olarak önerdiği modelin aslında hiçbir yeni yanı yok. Hanefi Avcı, bir yandan “resmi devlet kurumlarının ve yetkililerinin asla ideolojileri olamayacağı gibi, asla görüşleri de olamaz” (s. 348) ya da –Batı ülkelerini kastederek- “o ülkelerde devletin resmi kurumları asla bir ideolojiye sahip değildir, devletin kurumları toplum karşısında bir hak iddia edemez ve hatta böyle bir şeyin tartışılmasını düşünmeyi bile abes karşılar” (s.352) türünden siyaset bilimi ve kamu hukuku alanında “çığır açacak”(!) görüşler ileri sürerken, diğer yandan alternatif olarak liberal devlet anlayışının övgüsünü yapıyor. Peki, liberalizm bir ideoloji değil mi? Bütün ideolojiler “kaka” da liberal ideoloji mi “cici”? İdeoloji takıntısı olan Avcı’da bu sorunun yanıtı yok ne yazık ki…
Dahası, “resmi ideoloji”yi bu derece eleştirecek kadar “iyi”(!) bilen Avcı, her ne hikmetse o resmi ideolojinin ne olduğunu da hiçbir yerde açıkça söylemiyor. Ama birkaç yerde Atatürkçülüğe dolaylı karşı çıkış, korkakça yapılmış eleştiri denemesi var, o kadar…
Ama Avcı’ya göre “Bugün için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndaki bazı hususları değişmez kurallara bağlamak asla akılla izah edilebilecek bir konu değildir.” (s. 351.) Çünkü “mutlaka değişmek mecburiyetinde olana karşı önlem alınamaz.” (s.351)
Anlaşılan o ki, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddeleri Hanefi Avcı’yı rahatsız ediyor ve bunları, “mutlaka değişmek mecburiyetinde olan” hükümler olarak görüyor.
Devletin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı, başkenti neden “mutlaka değiştirilmek mecburiyetinde” olsun? İşte bu yaklaşımının yanıtını da Avcı’nın “demokratik açılım” başlığı altında ifade ettiği görüşlerini okurken öğreniyoruz.
Hemen belirtelim ki, Avcı demokratik açılımın açık sözlü ve samimi bir savunucusu… Bu bakımdan demokratik açılımın Türkiye için ne gibi sonuçlar doğuracağını ve gerçek bir demokratik açılımdan bahsetmek için neler yapılması gerektiğini bilmek isteyenlerin, Avcı’nın dediklerine dikkat etmelerinde fayda var. AKP hükümetinden farklı olarak lafı döndürüp dolandırmıyor Hanefi Avcı… Olanı ve olacağı açık açık belirtiyor!
Avcı’ya göre demokratik açılım, “sorunları diyalogla, barış içinde çözme yöntemi”dir ve “meselenin bugün gelmiş olduğu aşamada tek çözüm yöntemidir.” (s.369)
Hanefi Avcı’ya göre “…PKK denilince önemli olan Öcalan’ın kendisidir. Öcalan’ın yaşaması ve ileriki süreçte hapisten kurtulup dışarı çıkması ancak açılımın başarısı ile mümkündür. … Bugünkü koşullarda Öcalan’ın tek kurtuluşunun bu yol olduğu kesindir. Mücadeleye devam demesi ve olayların artması Öcalan’ın ömür boyu hapiste kalma ihtimalini güçlendirecektir. Düşük de olsa en iyi ihtimalle 10 yıl daha cezaevinde kalacaktır, Güneydoğu huzura kavuşursa kısa sürede dışarı çıkıp siyasi faaliyete devam etmesi ve umduğunu noktalara gelmesi yüksek ihtimaldir.” (s.370)
Dikkatinizi çekerim, Avcı bu saptamayı gerçekleşmesi yüksek olan bir risk olarak değil, bir çözüm önerisi olarak yapıyor. Avcı’nın “PKK’nın bağımsız devlet fikrinden vazgeçtiği, bağımsız bir devlet istemediği, federasyon da talep etmediği, hatta siyasi herhangi bir taleplerinin olmadığı, bazı kültürel taleplerini olabileceği” (s.370) şeklindeki gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan görüşlerinin toplumu yönlendirmeye yönelik kasıtlı ifadeler mi olduğu, yoksa bir öngörüsüzlüğün göstergesi mi olduğu sorulabilir. Bugün “özerklik” talep eden, Türk bayrağı yanında PKK bayrağının dalgalanmasını isteyen, yerel parlamento talebinde bulunan, açıkça “Katalan modeli” öneren ayrılıkçı-Kürtçü PKK hareketinin, siyasi herhangi bir taleplerinin olmadığını, bağımsızlık ve federasyonda vazgeçtiklerini ileri sürmek, Hanefi Avcı’nın psikolojik harekât konusunda ne kadar deneyimli biri olduğu anımsanırsa daha bir anlam kazanıyor!
Psikolojik harekâtı, “hedef halk kitlelerinin istenilen istikamette düşünmesini sağlamak ve bu istikamette kanaat sahibi olması için yapılan, olayları ve haberleri (bilgileri) belli bir açıdan veren planlı bir faaliyettir. Daha açık bir dille ifade edilecek olursa, olayları bazen çarpıtarak, gerçeğin bazen bir kısmını vererek, gerekli görüldüğü durumlarda yalan haber ve bilgi üreterek veya gerçeği tümüyle saklayarak, halkın istenilen tarzda düşünce ve kanaat sahibi olmasını ve istenilen doğrultuda hareket etmesini sağlamaya yönelik planlı ve devlet kurumları eliyle yürütülen bir harekâttır” (s. 336) şeklinde tanımlayan Hanefi Avcı, hakkını teslim etmek gerek, bu işi mükemmel yapıyor!
PKK’nın nihai amacı ve bu amaca ulaşmak için belirlediği strateji ve taktikler konusundaki karartma ve çarpıtmadan sonra, “bu ülkede görünürde 30, örtük olarak daha uzun yıllardan beri yarı resmi bir savaş devam ediyor. Bu savaşın bir de karşı tarafı var. Eğer silahlı bir mücadele sürüyorsa, bunun sebebini asıl olarak bu mücadeleyi başlatan tarafa sormak gerekmez mi? ‘Ne istiyorsunuz, niçin çıkıp bunca zamandır savaşıyorsunuz?’ gibi sorular hiç sorulmuyor. Herkes onlar yerine konuşup Türkiye’nin Güneydoğu ya da Kürt sorunu olmadığını söylüyor. Veya birileri çıkıp onların Türkiye’yi böleceğini iddia ediyor” diyen Avcı, sanki bir BDPli gibi konuşmaya başlıyor:
“Meselenin asıl muhataplarına bu soru sorulmadığı müddetçe sorunu çözmek mümkün değildir. Şimdi de Öcalan ve PKK ile görüşülemez deniliyor. Peki, kiminle görüşülecek?
…Sorun davanın şahsında somutlaştığı Öcalan ve örgüttür. Onlarla görüşülmeden hangi sorun halledilebilir. Daha doğrusu onlardan başka konuşacak bir muhatap var mı ki?
…Bugün için PKK demek Öcalan demektir. Bu açıdan muhatap Öcalan’dır. Öcalan muhatap alınmadan hiçbir sorun halledilemez.
…Öcalan yarın da yine etkin olacak; Güneydoğu’da veya Kürtlerle ilgili bir adım atacak herkes, eninde sonunda bu kişiyi hesaba katmak mecburiyetindedir, hatta onun desteğini almaya da mecburdur. O’na muhtaçtır. Bu sorunları ABD’yle, AB’yle veya başka bir ülkelerle konuşmak, çözmek, pazarlık yapmak isteyenlerin bu devletler veya güçler yerine Öcalan ile sorunu çözmeyi denemelerinin daha akıllıca bir iş olduğunu bilmeleri gerekir.” (s. 373-374)
Hanefi Avcı’nın iddia ettiği gibi Öcalan’ın “kısa sürede dışarı çıkıp siyasi faaliyete devam etmesi ve umduğunu noktalara gelmesi” olası mıdır, bu tartışılır, ama ilk genel seçimde Avcı’yı BDP’den milletvekili adayı olarak görürsek hiç şaşmamak gerekir!
Sonuçta herkese, Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” isimli kitabının sadece “Cemaat” başlıklı ikinci bölümünü değil, tamamını okumalarını öneririm.