Sıra geldi Atatürk'e Bürokrasiyi tamamen yandaş ve yanaşmalarla doldurarak işe başladılar. Aynı hızla medyayı kontrole aldı, beslemelerini her yere yerleştirdi ve tek sesli bir basın oluşturdular. Sivil toplum örgütleri spor federasyonlarına varıncaya kadar ele geçirildi. Artık sıra Üniversiteler'deydi. Fazla uzun sürmedi. YÖK Başkanını değiştirmek gerisinin kolaylıkla gelmesine yetti. İş dünyası bütün bu gelişmeleri, "beni ilgilendirmiyor" havasında seyretti.
Sıranın kendilerine geldiğini fark ettiklerinde iş işten geçmişti. Millet sırtından sermaye ile kendi zenginlerini, kendi iş adamlarını oluşturmuş ve ekonomiyi tam olarak etkileri altına almışlardı. Sendikalar sistemli biçimde yerle bir edildiği için, fazla bir direniş gösteremediler.
Ordu ve yargıİkinci iktidarları döneminde sıranın ordu ve yargıya geldiğini bu köşede onlarca defa yazdım. Nitekim bizi haklı çıkardılar. Meclis çoğunluğunun yetmediği yerde bir referandum dayatması yaptılar. Bu dayatmayı millete "yargı reformu yapıyoruz" diyerek, 12 Eylül ihtilalcilerinden hesap sorulacağını söyleyerek hazmettirdiler. Bunların bir masaldan ibaret olduğunu anlamak fazla uzun sürmedi, ama iş işten geçmişti.
Artık yargı da eksiksiz biçimde kendilerine bağlıydı ve gerisi kendiliğinden gelelecekti. Ordu'ya dokunamayacakları zannediliyordu. Onun da formülünü buldular. Ayağa kalkmamak bile Silivri'ye gönderilmek için yeterli sebepti. Devleti, medyayı ve yargıyı önceden ele geçirmiş olmak, Ordu'nun hizaya sokulmasında işlerini çok ama çok kolaylaştırdı.
Milli değerler tartışmaya açıldıBu kadarla da kalmadı. Dinlemeler, takipler, davalar sadece etki ve yetki sahibi olanları değil, sıradan vatandaşı bile susturmak, sindirmek ve kontrole almakta kullanıldı. Muhalefet edenlerin yatak odalarına kadar girildi. Hiçbir ölçü, hiçbir sınır, hiçbir kural tanımadılar. Diğer taraftan asıl hedeflerine ulaşabilmek için zemin hazırladılar. İstisnasız bütün milli değerler tartışmaya açıldı ve bunun adına da "özgürleşme ve demokrasi" denildi.
Bölücüler, teröristler, hainler rüyalarında göremeyecekleri fırsatlar bulup, ihaneti ülkenin her yerine yaydılar. Şehitlere sahip çıkmak, ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunmak, "Ne mutlu Türküm diyene" diye haykırmak ağır tahrik ve suç sayılırken, katiller, teröristler ve onların sözcüleri önce konutlarda ağırlandı. Sonra devlet töreni ile Habur'da karşılandılar. Tahrik olmamaları için göstermelik mahkeme salonlarındaki Atatürk resimlerini ve Türk bayraklarını bile kaldırdılar. Arkasından masaya oturup müzakere yaptıkları ortaya çıktı.
İmralı bir parti genel merkezine dönüştü. Türk bayrağı ayaklar altına alındı, yakıldı. Bayrak asan evler taşlandı, araçlara bomba atıldı. Taksim meydanında bayrak indirmeye, Atatürk büstünün boynuna PKK paçavrası bağlamaya yeltendiler. Hiç birinden hesap sorulmadı ve daha büyük kahpelikler için emsal teşkil etti. Bölücülerin siyasi uzantılarının hoşuna gitmeyen Yüksek Seçim Kurulu ve yargı kararları eşi emsali görülmemiş biçimde 3 gün içinde değiştirildi.
Sırf sorunCumhuriyet'in ne kadar değeri varsa, milli önemi olan her ne bulunuyorsa hedef tahtasına konuldu. Ermeni iftiraları alenileşti ve kabul görür hale geldi. Bundan cesaret bulan Ermenistan Cumhurbaşkanı kendi gençliğine Karabağ katliamında nasıl başarılı olduklarını söyleyerek Ağrı'nın ele geçirilmesini hedef gösterdi. Kardeş Azerbaycan küstürüldü. Kıbrıs'ın Ruma teslimi için her yol denendi.
"Sıfır sorun" diyerek başladıkları dış politika, sırf sorun oldu ve içinden çıkılmaz bir hal aldı. Artık savaştan, çatışmadan söz eder hale geldik. Kırmızı çizgilerimiz yerle bir edildi. Kuzeyimizde bir Kürt devletinin kurulmasına göz yumuldu. Bölgedeki Türkmen varlığının planlı ve devamlı biçimde yok edilmesine ses çıkarılmadı. Kandil'in aleni bir terör üssü getirilmesine izin verildi. Bu durum içerideki hainleri daha da cesaretlendirdi ve federasyonu, özerkliği, ardından da bölünmeyi tartışmaya başladılar. KCK yapılanması ile Anayasa hazırlayıp, sınır çizdiler.
Asıl hedefe yöneldilerArtık, istedikleri zemini oluşturmuş ve asıl hedeflerine yönelmişlerdi. Tarihle ve Cumhuriyet'le hesaplaşmanın zamanıydı. Üçüncü iktidar dönemleri bu hesaplaşma ile başladı. Seçim meydanlarında CHP bahane edilerek Cumhuriyet'in sembol isimleri hedefe konuldu. Seçim sonrasında çeşitli bahanelerle milli bayramların içini boşalttı, önemsiz ve anlamsız hale getirmeye başladılar.
Cumhuriyet bayramı tarihte ilk defa sembolik kutlamalarla geçiştirildi. Cumhuriyet döneminin ihanetleri, kalkışmaları, isyanları teker teker gündeme taşındı. Ne olduğu, niçin olduğu, nereden ve kim tarafından tezgahlandığı untutturularak, bunların bir katliam olduğu söylenmeye cüret ettiler. Önce İnönü'nün bunların sebebi olduğunu söylediler, arkasından ağızlarındaki baklayı çıkararak Atatürk dönemini tartışmaya açtılar.
Dersim gerçeğiBuralara gelineceğini, Cumhuriyet'in bütün değerleri ile birlikte Atatürk'ün hedefe konulacağını biliyorduk. Beklediğimiz bir gelişmeydi. Dersim üzerinden Atatürk'ü tartışmaya başlamışlardır. Böylece artık önlerinde hiçbir engel kalmayacaktır. Zerre kadar insafı, nokta kadar imanı, virgül kadar vicdanı olan herkes, Dersim'de, tıpkı bugünkü gibi hain ve bölücü bir ihanetin sahnelendiğini, Cumhuriyet'e ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı bir isyan başlatıldığını bilir ve söyler. O gün yapılması gereken yapılmış ve bir ihanet durdurulmuştur. Bugün yapılması gereken de budur. Bunu yapmadıkları gibi, ihaneti sıradanlaştırdı ve bu milleti her türlü melanete alıştırdılar.
Bir süre sonra da çıkar bugünkü kahpeliğe karşı mücadele veren, hayatını ortaya koyan, şehit düşenleri hedefe koyar, bu ülkeyi bölmek için dağa çıkan alçakları kahraman ilan ederlerse kimse şaşırmasın.
Orhan KARATAŞ22 Kasım 2011,
ORTADOĞU
Dipçe: EMEKLİ TÜMGENERAL : OSMAN PAMUKOĞLU DERSİM'İN EMRİNİ ATATÜRK VERDİ
'MUSTAFA KEMAL PAŞA BAŞIMIZA TAŞ YAĞDIRDI'
Atatürk'ün Dersim isyanını bastırmak için harekat yönettiğini savunan Pamukoğlu şunları söyledi:
"Hünerleri olmadığı için ölülerle ve Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki insanlar ile de uğraşıyorlar. 'Atatürk' diyemiyorlar, meydanı boş buldukları zaman onu da diyecekler. Hiç uzatmanın gereği yok. Dersim birkaç kere ayaklanma teşebbüsünde bulundu. Atatürk sağdı, her şeyi yaptıran Atatürk'tü. O kadar Atatürk'tür ki Trabzon'da Atatürk'ün kaldığı bir ev var. O evde Atatürk bu Dersim isyanında Karadeniz bölgesindeydi, bizzat haritaya kırmızı ve mavi, kendisi işaretlemiştir. Bizim kuvvetlerimiz ve isyancıların kuvvetleri diye.
Kendi el yazısı ve farklı askeri şekiller çizmiş, oklar çizmiş ve harekatın nasıl yapılacağını ve ortadan kaldırılacağını bizzat kendisi eli ile yazmış ve şekillendirmiştir. Harita Trabzon'dadır. Hatta doğuda görevliyken, isyanlarda bulunan çok yaşlı bir Kürt vatandaş ile sohbet ettim. O isyanları bana anlattı.Söylediği söz, 'Mustafa Kemal Paşa başımıza taş yağdırdı'.
Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu
"İsyanları devletler nasıl bastırdıysa, Atatürk'te öyle bastırdı. Bundan sonra olacaksa yine aynı şekilde bastırılacaktır"