Sıra Atatürk'e geldi / Rıza ZELYUT - Orhan KARATAŞ

Sıra Atatürk'e geldi / Rıza ZELYUT - Orhan KARATAŞ

İletigönderen Başkomutan » Pzr Eki 17, 2010 2:55

Sıra Atatürk'e geldi

Dün, Başbakan Erdoğan'ın Kızılcahamam'daki konuşmasını izlerken bu tahtayı yiyen mühendis hikayesini yeniden hatırladım.
Evet; Tayyip Erdoğan, cumhuriyet değerlerini 360 parçaya bölmüş, her gün bir parçasını ufalayıp yiyor.


Türk kimliğini, cumhuriyet değerlerini, bağımsız yargıyı, laik zihniyeti, sivil hayat tarzını, ayrı ayrı tahtalar olarak düşünün. Bunları 360 parçaya bölmüş Başbakan; her gün bir parçasını yiyor. Yakında bunlar yok olacak.


Şimdi Sayın Başbakan, Atatürk'ü yemeye başladı. Dün; Atatürk dönemindeki ezanın Türkçeleştirilmesini eleştiriyor bu arada da namaz kılanlara o dönemde zulüm yapıldığı iddia ediyordu.

Sayın Başbakan geçen yıldan beri İsmet İnönü üzerinden yürüttüğü Atatürk'e saldırısını şimdi isim vermeden onun devrimlerini kötülemek biçimine getirdi.



Geldiğimiz nokta bellidir: 1920 Mayıs ayında, Osmanlı padişahı Vahdettin, İstanbul'da Mustafa Kemal için Kürt (Nemrut) Mustafa Mahkemesi'nde idam kararı aldırmıştı. Yetmemiş; Kurtuluş Savaşı veren Ankara Hükümeti'nin üstüne Hilafet ordusu yollamıştı, adamları her yerde isyan çıkartıyordu.

İskilipli (Çorum) Atıf Hoca, Yunan işgalcilerini dost ilan etmiş, din adına Atatürk ve arkadaşlarına karşı mücadele çağrısı yapıyordu. Başbakan da bu sene bu adamı yüceltiyordu.


İşin ruhunu bilenler görüyor ki tahtayı yiyen mühendis, şimdi Atatürk'ü yemeye başladı.

Millet olarak uyanmayıp da Başbakan'ın bu kışkırtmalarına kapılırsak; Türkiye Cumhuriyeti denilen çağdaş devlete veda etmemiz kaçınılmaz olur.

Ama hain Vahdettin de mezarında bayram eder...




(ÖZEL NOT: Tahtayı yiyen mühendis hikayesini o sırada NTV'de tartışma programında da anlattığım için programdaki Mehmet Barlas neredeyse beni dövecekti. Tabii 7 yıldır bir daha beni NTV'ye çağırmadılar. Çağırmamalarını da anlıyorum...)

Tahtayı yiyen mühendis-3

Aynı başlıkla üçüncü yazımdır bu. İlki 10 Eylül 2003'te yayımlanmıştı. Ve tahtayı yiyen mühendisi anlatıyordum. Anlatan aslında ben değildim; Korkut Özal idi. Neşe Düzel'e verdiği ve 8 Eylül'de Radikal'de yayımlanan röportajında bu tahtayı mühendisin nasıl yediğini şöyle anlatıyordu Korkut Bey:

'Mühendislerin bir metrekareden büyük resim tahtaları vardır. Bir mühendis, 'Ben bu resim tahtasını yiyeceğim!' diye arkadaşıyla iddiaya girmiş. Arkadaşı, 'Yiyemezsin!' demiş. Mühendis, tahtayı 360'a bölmüş. Her gün bir parçasını ufalayıp yutmuş. Bir yıl sonra da resim tahtasının tümünü yemiş.

Eğer bir meseleyi bir anda halledemiyorsanız, siz de o meselenin üzerine kararlı bir şekilde adım adım gidersiniz. Sonunda meseleyi halledersiniz. İşte bu tedriciyet prensibidir.'

    Peki Korkut Özal bu parça parça halletmek ilkesini niçin anlattı? Cevabı tahmin edersiniz: Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yönetim biçimini göstermek istiyordu.

Yani; Tayyip Erdoğan; yok edeceği bir şeyin, tepki göreceği için, tümüyle birden yok etmeye kalkışmaz; onun üstünü kararlı olarak gider ama her gün bir parçasını yok ederek sonunda onu ortadan kaldırır.



Güle güle
O kadar hızlıydı ki o hızla 'Yerden yedi kat arşa yükseldi' Şimdi Gök Tanrı'nın yanında ışıklar içinde Deniz SOM ...

Rıza ZELYUT
17.10.10



Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Sıra Atatürk'e geldi / Rıza ZELYUT

İletigönderen Başkomutan » Sal Kas 22, 2011 5:49


Sıra geldi Atatürk'e

Bürokrasiyi tamamen yandaş ve yanaşmalarla doldurarak işe başladılar. Aynı hızla medyayı kontrole aldı, beslemelerini her yere yerleştirdi ve tek sesli bir basın oluşturdular. Sivil toplum örgütleri spor federasyonlarına varıncaya kadar ele geçirildi. Artık sıra Üniversiteler'deydi. Fazla uzun sürmedi. YÖK Başkanını değiştirmek gerisinin kolaylıkla gelmesine yetti. İş dünyası bütün bu gelişmeleri, "beni ilgilendirmiyor" havasında seyretti.

Sıranın kendilerine geldiğini fark ettiklerinde iş işten geçmişti. Millet sırtından sermaye ile kendi zenginlerini, kendi iş adamlarını oluşturmuş ve ekonomiyi tam olarak etkileri altına almışlardı. Sendikalar sistemli biçimde yerle bir edildiği için, fazla bir direniş gösteremediler.

Ordu ve yargı

İkinci iktidarları döneminde sıranın ordu ve yargıya geldiğini bu köşede onlarca defa yazdım. Nitekim bizi haklı çıkardılar. Meclis çoğunluğunun yetmediği yerde bir referandum dayatması yaptılar. Bu dayatmayı millete "yargı reformu yapıyoruz" diyerek, 12 Eylül ihtilalcilerinden hesap sorulacağını söyleyerek hazmettirdiler. Bunların bir masaldan ibaret olduğunu anlamak fazla uzun sürmedi, ama iş işten geçmişti.

Artık yargı da eksiksiz biçimde kendilerine bağlıydı ve gerisi kendiliğinden gelelecekti. Ordu'ya dokunamayacakları zannediliyordu. Onun da formülünü buldular. Ayağa kalkmamak bile Silivri'ye gönderilmek için yeterli sebepti. Devleti, medyayı ve yargıyı önceden ele geçirmiş olmak, Ordu'nun hizaya sokulmasında işlerini çok ama çok kolaylaştırdı.

Milli değerler tartışmaya açıldı

Bu kadarla da kalmadı. Dinlemeler, takipler, davalar sadece etki ve yetki sahibi olanları değil, sıradan vatandaşı bile susturmak, sindirmek ve kontrole almakta kullanıldı. Muhalefet edenlerin yatak odalarına kadar girildi. Hiçbir ölçü, hiçbir sınır, hiçbir kural tanımadılar. Diğer taraftan asıl hedeflerine ulaşabilmek için zemin hazırladılar. İstisnasız bütün milli değerler tartışmaya açıldı ve bunun adına da "özgürleşme ve demokrasi" denildi.

Bölücüler, teröristler, hainler rüyalarında göremeyecekleri fırsatlar bulup, ihaneti ülkenin her yerine yaydılar. Şehitlere sahip çıkmak, ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunmak, "Ne mutlu Türküm diyene" diye haykırmak ağır tahrik ve suç sayılırken, katiller, teröristler ve onların sözcüleri önce konutlarda ağırlandı. Sonra devlet töreni ile Habur'da karşılandılar. Tahrik olmamaları için göstermelik mahkeme salonlarındaki Atatürk resimlerini ve Türk bayraklarını bile kaldırdılar. Arkasından masaya oturup müzakere yaptıkları ortaya çıktı.

İmralı bir parti genel merkezine dönüştü. Türk bayrağı ayaklar altına alındı, yakıldı. Bayrak asan evler taşlandı, araçlara bomba atıldı. Taksim meydanında bayrak indirmeye, Atatürk büstünün boynuna PKK paçavrası bağlamaya yeltendiler. Hiç birinden hesap sorulmadı ve daha büyük kahpelikler için emsal teşkil etti. Bölücülerin siyasi uzantılarının hoşuna gitmeyen Yüksek Seçim Kurulu ve yargı kararları eşi emsali görülmemiş biçimde 3 gün içinde değiştirildi.

Sırf sorun

Cumhuriyet'in ne kadar değeri varsa, milli önemi olan her ne bulunuyorsa hedef tahtasına konuldu. Ermeni iftiraları alenileşti ve kabul görür hale geldi. Bundan cesaret bulan Ermenistan Cumhurbaşkanı kendi gençliğine Karabağ katliamında nasıl başarılı olduklarını söyleyerek Ağrı'nın ele geçirilmesini hedef gösterdi. Kardeş Azerbaycan küstürüldü. Kıbrıs'ın Ruma teslimi için her yol denendi.

"Sıfır sorun" diyerek başladıkları dış politika, sırf sorun oldu ve içinden çıkılmaz bir hal aldı. Artık savaştan, çatışmadan söz eder hale geldik. Kırmızı çizgilerimiz yerle bir edildi. Kuzeyimizde bir Kürt devletinin kurulmasına göz yumuldu. Bölgedeki Türkmen varlığının planlı ve devamlı biçimde yok edilmesine ses çıkarılmadı. Kandil'in aleni bir terör üssü getirilmesine izin verildi. Bu durum içerideki hainleri daha da cesaretlendirdi ve federasyonu, özerkliği, ardından da bölünmeyi tartışmaya başladılar. KCK yapılanması ile Anayasa hazırlayıp, sınır çizdiler.

Asıl hedefe yöneldiler

Artık, istedikleri zemini oluşturmuş ve asıl hedeflerine yönelmişlerdi. Tarihle ve Cumhuriyet'le hesaplaşmanın zamanıydı. Üçüncü iktidar dönemleri bu hesaplaşma ile başladı. Seçim meydanlarında CHP bahane edilerek Cumhuriyet'in sembol isimleri hedefe konuldu. Seçim sonrasında çeşitli bahanelerle milli bayramların içini boşalttı, önemsiz ve anlamsız hale getirmeye başladılar.

Cumhuriyet bayramı tarihte ilk defa sembolik kutlamalarla geçiştirildi. Cumhuriyet döneminin ihanetleri, kalkışmaları, isyanları teker teker gündeme taşındı. Ne olduğu, niçin olduğu, nereden ve kim tarafından tezgahlandığı untutturularak, bunların bir katliam olduğu söylenmeye cüret ettiler. Önce İnönü'nün bunların sebebi olduğunu söylediler, arkasından ağızlarındaki baklayı çıkararak Atatürk dönemini tartışmaya açtılar.

Dersim gerçeği

Buralara gelineceğini, Cumhuriyet'in bütün değerleri ile birlikte Atatürk'ün hedefe konulacağını biliyorduk. Beklediğimiz bir gelişmeydi. Dersim üzerinden Atatürk'ü tartışmaya başlamışlardır. Böylece artık önlerinde hiçbir engel kalmayacaktır. Zerre kadar insafı, nokta kadar imanı, virgül kadar vicdanı olan herkes, Dersim'de, tıpkı bugünkü gibi hain ve bölücü bir ihanetin sahnelendiğini, Cumhuriyet'e ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı bir isyan başlatıldığını bilir ve söyler. O gün yapılması gereken yapılmış ve bir ihanet durdurulmuştur. Bugün yapılması gereken de budur. Bunu yapmadıkları gibi, ihaneti sıradanlaştırdı ve bu milleti her türlü melanete alıştırdılar.

Bir süre sonra da çıkar bugünkü kahpeliğe karşı mücadele veren, hayatını ortaya koyan, şehit düşenleri hedefe koyar, bu ülkeyi bölmek için dağa çıkan alçakları kahraman ilan ederlerse kimse şaşırmasın.

Orhan KARATAŞ
22 Kasım 2011, ORTADOĞU


Dipçe: EMEKLİ TÜMGENERAL : OSMAN PAMUKOĞLU DERSİM'İN EMRİNİ ATATÜRK VERDİ

'MUSTAFA KEMAL PAŞA BAŞIMIZA TAŞ YAĞDIRDI'

Atatürk'ün Dersim isyanını bastırmak için harekat yönettiğini savunan Pamukoğlu şunları söyledi:

"Hünerleri olmadığı için ölülerle ve Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki insanlar ile de uğraşıyorlar. 'Atatürk' diyemiyorlar, meydanı boş buldukları zaman onu da diyecekler. Hiç uzatmanın gereği yok. Dersim birkaç kere ayaklanma teşebbüsünde bulundu. Atatürk sağdı, her şeyi yaptıran Atatürk'tü. O kadar Atatürk'tür ki Trabzon'da Atatürk'ün kaldığı bir ev var. O evde Atatürk bu Dersim isyanında Karadeniz bölgesindeydi, bizzat haritaya kırmızı ve mavi, kendisi işaretlemiştir. Bizim kuvvetlerimiz ve isyancıların kuvvetleri diye.

Kendi el yazısı ve farklı askeri şekiller çizmiş, oklar çizmiş ve harekatın nasıl yapılacağını ve ortadan kaldırılacağını bizzat kendisi eli ile yazmış ve şekillendirmiştir. Harita Trabzon'dadır. Hatta doğuda görevliyken, isyanlarda bulunan çok yaşlı bir Kürt vatandaş ile sohbet ettim. O isyanları bana anlattı.Söylediği söz, 'Mustafa Kemal Paşa başımıza taş yağdırdı'.

Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu
"İsyanları devletler nasıl bastırdıysa, Atatürk'te öyle bastırdı. Bundan sonra olacaksa yine aynı şekilde bastırılacaktır"
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Sıra Atatürk'e geldi / Rıza ZELYUT - Orhan KARATAŞ

İletigönderen Başkomutan » Prş Kas 24, 2011 7:15

Çanakkale katliamını da sorun Atatürk'ten

Mademki Atatürk'ün vatanını savunmak için yaptıklarını katliam diye göstermeye çalışıyorsunuz; o zaman Kemal Atatürk'ün Çanakkale'de yaptığı işleri de sorgulayın. Sizin mantığınıza göre; Atatürk, Çanakkale'de de katliam yaptı.

Öyle ya; uygar İngiliz-Fransız devletleri vahşi Türkleri Anadolu'dan bile sürüp çıkarmak için büyük bir sefer düzenlemişlerdi. Mustafa Kemal bunlara karşı ölümüne direndi. Şimdi Kanlı Sırt denilen yerde Atatürk öyle katliam yaptı ki insanların kanı buradan Saros Körfezi'ne doğru sel olup aktı.

Çanakkale'de ölen İngiliz'in, Avustralyalı'nın, Hintli'nin hesabını da Atatürk'ten sorun.

Nasıl olsa bu millet söylediğiniz her yalanı avuçları çatlayıncaya kadar alkışlıyor ya...

Fırsat bu fırsat; 'Çanakkale katliamcısı Atatürk!' yapın bir de... Bülent Arınç bir demeç verip bunun yolunu açsın; Başbakan Erdoğan da arşivini.
Avrupa Birliği, AKP'ye yıldızlı pekiyi verecektir, emin olun...

SAKARYA KATLİAMI DA

Bu Atatürk sadece Çanakkale'de katliam yapmadı. 1921'de padişah efendimiz Vahidettin'in dostu Yunanlılar; barbar Türklerin bulunduğu Anadolu'yu ele
geçirmek için Polatlı önlerine kadar gelmişlerdi. Bu katliamcı (!) Atatürk tuttu; halkı kandırdı, onlardan asker düzdü; bu askerle zavallı Yunanlıları Sakarya savaşında katletti.

Yetmedi; bir sene sonra komünist Ruslardan yardım alarak (Bir de bu işi var o Atatürk'ün. Sayın Arınç ve yandaş gazetecileri-tvcileri; 'Komünist Atatürk!' diye bir kampanya başlatsınlar hemen!) Yunan ordusunu Afyon'da bozdu; çoğunu katlettirdi. Sanıyorum ki Mareşal Fevzi Çakmak planını yapmış bu işin; Atatürk uygulamış; bir baktırıversin Kozmik Oda'ya... (Tıpkı Dersim'deki gibi!..)

Bu konuda Başbakan Erdoğan'dan şöyle bir çıkış bekliyorum: 'Ey Kılıçdaroğlu; bu CHP'yi kuranlar; Çanakkale'de dostumuz batılıları katlettiler; uygar Yunanlıları; Anadolu'nun gerçek sahiplerini Sakarya'da; Dumlupınar'da katlettiler; İzmir'de denize döktüler. Ey CHP bu tarihinizle mutlaka yüzleşin.'

ŞEYH SAİT DE MAZLUMDU

Yakında Başbakan Erdoğan'dan şöyle bir çıkış da bekliyorum: 'Ey benim zavallı Kürt kardeşlerim! Bu CHP var ya bu CHP! İşte bu CHP; 1925'te Kürtlerin büyük şeyhi Şeyh Sait'i de astırdı, ona inananları da katlettirdi.

Buradan Kemal Kılıçdaroğlu'na sesleniyorum: Ey Kılıçdaroğlu Şeyh Sait katliamıyla ne zaman yüzleşeceksin?'

Lakin Şeyh Sait yetmez... Bir de Bülent Arınç'ın İskilipli Atıf Hoca'sı var. O mübarek hoca; Yunanlı dost (!) ordular 1919'da Anadolu'ya girdiğinde; bu ordunun hayırlı ordu olduğunu halka duyurmuştu. Ona göre; Yunan ordusu; padişah efendimiz Vahidettin'in ordusu sayılırdı. Atıf Hoca bizi gavur yapacak şapkaya karşı da kitap yazarak mücadele ettiğinden İstiklal Mahkemesi'nde yargılanıp 1926'da idama mahkum edilmişti.

İşte bunun hesabını da sormalı AKP.

Ammmaaa! İskilipli bile yetmez; 1930'da Menemen'de bu dinsiz cumhuriyetin yedek subayı Kubilay'ın başını mübarek elleriyle kesen Derviş Mehmet'in de artık hakkı aranmalı.

Bülent Arınç; çok yakın hemşehrisi mücahit Derviş Mehmed'e de sahip çıkmalı. Bağ bıçağı ile subay başı kesen o dini bütün Müslüman'ın hakkının da artık aranma zamanı gelmedi mi Sayın Arınç?

Doğrusu ya; Çanakkale'den başlayarak bunca katliamlar yapan Atatürk'e bu AKP'liler; bu Kürdistancılar; bu paralı patronların paracı yazarları Ahmetler; Hasanlar ne deseler haklılar.

Saldırın aslanlarım; saldırın Atatürk'e...

Sevr Antlaşması'nı çöpe atarak Kürdistan ve Büyük Ermenistan projesini de katleden o değil mi? Saldırın!

Hasta, bitkin, çaresiz, benliğini unutmuş Türk milletini ayağa kaldırarak onu dünyanın saygın ulusları arasına sokan da o Atatürk değil mi? Vurun gitsin...

Rıza ZELYUT
22 Kasım 2011, Güneş
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x