Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

Genel & Güncel Konular

Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen İrfan Tuna » Cmt Nis 16, 2011 22:34

Tayyip Erdoğan - ''Haçlı Seferleri'ni artık farklı şekilde değerlendirmek durumundayız''





-------------------------------------------------------------


Tayyip Erdoğan'ın övgüler dizdiği Haçlı Seferleri konusunda, sayın Prof. Dr. Alpaslan Işıklı'nın güncellik kazanan bir yazısı:
ÖNSÖZ, Bkz. Yeni Ortaçağ, İmge Kiabevi, Ankara, 2009


İçinde bulunduğumuz dönemin geçmiş Orta Çağ ile çok belirgin benzerlikleri var. Bu nedenledir ki yeni bir Orta Çağ’a ayak bastığımızı söylemek, bir hayli gerçekçi görünüyor. Geçmiş Orta Çağ, M.S. 5. yüzyılda Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile başlayan ve M.S. 15. yüzyılın ortalarında Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans’ın) çöküşüne kadar uzanan bir zaman diliminde yer almıştı. Yeni Orta Çağ ise Sovyetlerin çöküş sürecine girdiği 90’lı yılların başında ve 1991’de ilk Körfez saldırısının hemen ardından Washington’un “yeni dünya düzeni” söylemlerini dünyanın gündemine oturtmasıyla birlikte başlamıştır denilebilir.

Geçmiş Orta Çağ, esas olarak Avrupa ile ilgili bir oluşumdur. Bununla birlikte, Türk ve İslam dünyası ile değişik açılardan derin bir etkileşim içinde olmuştur. Değişik tarihçilerin, Orta Çağ’a son veren olaylar arasında 1453’te İstanbul’un Türkler tarafından fethinin de bulunduğunu belirtmeyi ihmal etmedikleri bilinir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki Orta Çağ’a damgasını vurmuş olan olayların başında gelen Haçlı Seferleri, Türklere ve Müslümanlara karşı yapılmıştır.

Yeni bir Orta Çağ’dan söz etmemizin önde gelen nedeni de günümüzdeki emperyalist işgal ve istila olaylarının, 1094-1270 yılları arasında hüküm sürmüş bulunan geçmişin Haçlı Seferleri’ni anımsatan bir vahşet boyutuna varmakta olmasıdır. Dün olduğu gibi bugünün Haçlı Seferlerinde de Hıristiyanlık dininin istismarı, ortak bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Medeniyetler Çatışması safsatası da, özünde, bu süreci bütünleyen bir unsur olarak icat edilmiş bulunuyor.

Geçmişin Orta Çağ’ında egemen sınıfı oluşturan ve Haçlı Seferlerine öncülük eden, Avrupalı derebeyler, halklarını, çapulculuk ve soygun amaçları doğrultusunda yönlendirebilmek için Hıristiyanlık dininin istismarının bilinen en korkunç ve en iğrenç örneklerini sergilemişlerdir. Günümüzün küresel egemenleri de farklı bir şey yapmıyorlar. Yalnızca Bush değil, yardakçısı Blair de Irak’ta giriştikleri ve esas olarak petrol yataklarını ele geçirmeye yönelik yağmalama girişimlerini haklı gösterebilmek için dinsel öğelere sarılma yolunu yeğlemiş, bu konudaki “kararında Hıristiyanlık bilincinin ve inancının etkili olduğunu” ifade etmiştir.[1]

Irak istilasından hemen önceki bir tarihte yeni bir “Haçlı Seferi”nden ilk defa söz etmiş olan kişi, ABD Başkanı Bush olmuştur.[2] Günümüzde küresel imparatorluğun tepesinde yer alan bir isim olarak Bush’un, geçmişin Haçlı Seferlerini, kendisi açısından esin kaynağı oluşturan tarihsel bir unsur niteliğiyle bugünün gündemine taşıması, bir bakıma anlaşılması kolay olmayan bir durumdur. Bu durumu anlayabilmek için Haçlı Seferleri konusunda Batı’da yaygın olan değerlendirmeleri nazara almamız gerekir. “Batı’da çok az insan Haçlı Seferlerini incelemek zahmetine katlanmıştır. Beyaz Saray’ın günümüzdeki sakinleri dâhil pek çok kişi için Haçlı Seferleri, görmüş oldukları filmlerden bulanık bir biçimde anımsadıkları bazı şeylerden ibarettir. Haçlı Seferleri bu filmlerde, Hıristiyan şövalyeliğinin üstün örnekleri olarak göz kamaştırıcı ve romantik bir havada temsil edilirler.” Kuşkusuz, yalnız Batılılar açısından değil, Haçlı Seferlerinin ne olduğunu bu tür filmlerden öğrenen herkes açısından durum pek farklı değildir. Oysa, gerçek başkadır. “Haçlı Seferleri, ayırım gözetilmeksizin işlenmiş bir katliam, cinsel taciz ve soygun fiillerinden oluşan feci bir manzara ortaya çıkarmıştır. Haçlılar, kondukları her yeri yiyip bitiren aç çekirge sürüleri gibi, geçtikleri her yerde, arkalarında tahribat ve kaos bırakmışlardır.” [3]

Prof. Sezer’in aktardıklarına göre, olayların görgü tanıklarından Papaz Fulcher, Haçlı Katliamlarını anlatırken şunları yazmaktadır. “Binaya girdiğimizde karşılaştığımız manzaranın güzelliğini kelimelere dökmek zordur ama şu kadarını söyleyeyim ki atlarımızın bacakları dirseklerine kadar pis Müslüman kanı içinde gömülü olarak ilerlemek zorunda kalmıştık.”

Sezer’in bazı Batılı kaynaklara dayanarak belirlediği gözlemler bununla da kalmamaktadır: “Papazların önderliğinde kadınlara kızlara tecavüz ediliyor. Sonra hepsi kılıçtan geçiriliyordu. Kafalar, kollar bacaklar kesiliyor. Karınlar deşiliyor, kalpler çıkarılıp tekmeleniyordu. İsa’nın değil iblisin temsilcileri haline gelmiş papazlar özellikle Türklerin katledilmesi karşısında zevkten daha da kuduruyor “Daha fazla kan, daha fazla kan” çığlıkları atılıyordu.

Meydanlar, sokaklar kesilmiş kol, kafa, bacaktan geçilmiyordu. Haçlı sürüsünün atları, parçalanmış insan vücutlarıyla dolu sokaklarda zorlukla yürüyebiliyorlardı. Çocuklar ve bebekler, özellikle de Türk çocukları ve bebekleri bir kılıç darbesiyle ikiye bölünüyordu…

Ve pişirilip yeniyordu.”
[4]

Bush’un örnek aldığı Orta Çağ işte budur.

Bakışlarımızı günümüzün Orta Çağ’ına çevirdiğimizde gördüğümüz manzara bundan çok mu farklıdır?

Yalnızca Irak işgalinde öldürülen insan sayısı bir milyonu aşmış bulunuyor. Öldürülenlerin önemli bir bölümünü kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır. Bu ülkede bombalanmamış kutsal mekân kalmamış gibidir. Bunlar arasında Hazreti Ali’nin türbesi de bulunmaktadır. Başta matematik olmak üzere pek çok bilimin doğuşuna ve bilimsel alandaki çok önemli gelişmelere beşiklik etmiş bulunan Mezopotamya havzasının asırlar öncesinden süzülüp gelen tarihine tanıklık eden müzeler, Teksas’ın at pazarlarında biçimlenmiş bir zihniyete kölelik edenler tarafından hoyratça yağmalanmıştır. Küresel basın üzerinde uygulanan yoğun sansüre rağmen, Bağdat’tan Guantanama’ya uzanan vahşet manzaralarından her gün bir yenisi, kamuoyunun bilgisine sızmaktadır.

Yeni Orta Çağ’a özgü çağdaş Haçlı Seferleri, Irak’ın işgaliyle başlamadığı gibi, bu işgalle sona erecek gibi de görünmemektedir. Öte yandan, Yeni Orta Çağ’da hüküm süren vahşet, yalnızca askeri operasyonlarla bağlantılı olarak ortaya çıkmamaktadır. Küresel egemenlerin dayatmalarının sonucu olarak yeryüzünü kasıp kavurmakta olan sosyal adaletsizlik ve yoksulluk, başlıbaşına bir zulüm ve ıstırap kaynağı olarak insanlığın kaderi üzerine çökmüş bulunuyor. Birleşmiş Milletler kaynaklı verilere göre ”... açlık, salgın hastalık, su yokluğu ya da sefaletten kaynaklanan nedenlerle oluşan yerel anlaşmazlıklar sonucu her yıl, İkinci Dünya Savaşı’nda altı yılda ölenlerden daha fazla kadın, çocuk ve erkek ölüyor. Üçüncü Dünya ülkeleri için üçüncü dünya savaşı çoktan başlamış durumda.”[5]

Yeni Orta Çağ’da hafızalar adeta silinmiş; İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde uluslararası düzeyde kabul görmüş gibi görünen “yoksulluğa karşı savaş” ilkesi unutulmuş; onun yerine “yoksullara karşı savaş” ilkesi egemen olmuştur.

Bu durumda varılan sonuç, kendiliğinden belirginleşmiş bulunuyor: “Ahlaki açıdan Orta Çağ”daki barbarlık ile çağımızdaki arasında fazla bir fark kalmamış bulunuyor. Başlıca farklılık, çağdaş orduların tahrip gücünün Orta Çağ’dakilere oranla sonsuz kere daha büyük olmasıdır.”[6]

Prof. Dr. Alpaslan Işıklı
Seferihisar, 2 Temmuz 2007



KAYNAKÇA

[1] Yeniçağ Gazetesi, 05.03.2006.

[2] Alan Woods, George W. Bush and the Crusades, http://www.marxist.com/MiddleEast/bush_crusades.html

[3] Aynı makale.

[4] Bkz:Ayhan Sezer, “Batı’da Yeni Bir Şey Yok:Galileo’dan Davıd Irving’e”, Yeni Hayat,????

http://www.brighton73.freeserve.co.uk/f ... erview.htm

http://en.wikipedia.org/wiki/Ma%27arrat_al-Numan

http://www.crusades-encyclopedia.com/cannibalism.html


[5] Jean Ziegler, Dünyanın Yeni Sahipleri ve Onlara Direnenler, Altın Kitaplar, çeviren: M. N. Demirtaş, Haziran 2004, s. 117.

[6] Alan Woods, George W. Bush and the Crusades, agm.
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen Başkomutan » Pzr Nis 17, 2011 0:52


Tayyip Bey’e göre Haçlı seferleri ve gerçekler

Haçlı seferlerini öven, bir kaynaşma hatta ittifak olduğunu iddia eden bir Müslüman olabilir mi? Ahir zamanda olur, oldu da. İşte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı R. T. Erdoğan’ın Haçlı seferlerine bakışı. Kendi ağzından;

“Tarih boyunca, Doğu ile Batıyı, Müslümanlar ile Hıristiyanları ayrıştıran en büyük çatışmaların, Haçlı seferleri olduğu iddia edildi. Haçlı seferleri, aynı zamanda tüm bu tarafların birbirini tanıdığı, birbirleriyle iletişime geçtiği, birbirleriyle ittifaklar kurduğu, en önemlisi de, çok yoğun bir şekilde bilim ve sanat noktasında alışverişte bulunduğu dönemlerdir.”

Malumunuz Irak’ın işgalinde Bush yüzyıl sürecek Haçlı seferlerini başlattığını dünyaya ilan etmişti. Peki, bizim bu Haçlı seferlerine tepkimiz ne oldu? Yine Sayın Erdoğan’ın ağzından;

"ABD’nin Irak’ta savaşan kahraman bay ve bayan askerlerin en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri temennisi ile duacıyız." (The Wall Street Journal/31 Mart 2003)

Günümüzün Haçlı gerçekleri bunlar. Birde tarihteki o vahşi Haçlı gerçeği var. Kendilerinin kaleminden bir iki örnek verelim. Bu örnekleri okuduktan sonra tekrar kendimize bir soru soralım; bir Müslüman Türk Haçlıların lehine konuşabilir mi? Onların arzu ve isteklerine uyabilir mi? Onlarla dost olabilir mi? Onları kadim dost edinebilir mi? Cevaplar aşağıda.

Yahudilerin Tevrat’ı, Hıristiyanların eski Ahit’leridir. "Orduların Rabbi şöyle diyor: "Onların her şeylerini tamamen yok et ve onlara acıma, erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür."(I. Samuel, bab 15, ayet 3)

Tevrat emri; “Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek." (İşaya, bab 13, ayet 15)

“Fransız Akademisi üyelerinden Funck Bretano’nun ifadesine göre; vahşî hayvan sürülerinden farksız olan Haçlı güruhu 1096 yılında Anadolu topraklarına saldırdıklarında, İznik civarında yakaladıkları Müslüman çocukları parçalamışlar, etlerini şişlere geçirip ateşte kızartmışlar ve henüz pişmeden çiğ çiğ yutmuşlardı. Antakya’ya ulaştıklarında ise, başlarındaki papaz Pierre I’Ermit’in ısrarıyla, yerlerde yatan öldürülmüş Türkler’in cesetlerini birer birer toplamışlar, etlerini kemiklerinden ayırmışlar; sonra da tuzlamış, pişirmiş ve karınlarını bununla doyurmuşlardı. Onlar kızarttıkları Müslüman etleriyle iştahlarını (!) tatmin ederken, ölenlerin zincire vurulmuş olan yakınları da surlardan büyük bir acı ve çaresizlik içinde, gözyaşları dökerek olup biteni seyrediyorlardı.

“İlk haçlı seferleri Papa ll. Urban’ın önderliğinde başladı, iki asra yakın süren haçlı seferlerinde milyonlarca insan katledildi. Sadece öldürülen Hıristiyanların sayısı iki milyonu geçiyordu.

“17 Temmuz 1203’te Ortodokslar’ın hakimiyetindeki İstanbul’u ele geçiren Haçlılar, Kudüs’ü zapt ettiklerinde yaptıkları korkunç katliama pek uygun düşen bir vahşetle yağmaladılar İstanbul’u. Onların çılgınlığından dehşete düşen olayın şahidi Batılı yazarlar kaleme aldıkları eserlerde duydukları utancı açıkça belli etmişlerdir. İstanbul un tüm tarihi, dini ve sanatsal eserleri tahrip edilmiş, yakılıp yağmalanmıştır. Sokaklarda yere diz çöküp merhamet dileyen halkın üzerine atlarını süren Haçlılar kadın, yaşlı, çocuk demeden herkesi öldürüyor, fakirlerin evlerini bile talan ediyorlardı. Saraylılar, Asiller hatta Rahibeler Haçlıların tecavüzüne maruz kaldılar. (Diyanet ansiklopedisi c.14 s. 538)

“Antakya önlerinde açlıktan şikâyet eden Haçlılar’a, Hıristiyan din adamı Pierre I’Ermit şu tavsiyede bulunur: Açlığınızın sebebi korkaklığınızdır. Türk cesetlerini toplayın! Tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur!.. Bunun üzerine Haçlılar onun dediğini yaptılar.
(Funck Brentano, Les Croisades, Paris 1934, s. 24.)

“Fransız tarihçilerinden Rudolf of Caen de, onların bu iğrenç fiillerinden bahsederek şöyle diyordu: Askerlerimiz Maarra’da dinsizlerin (Müslümanların) yetişkinlerini yemek kazanlarında kaynar suyla haşladılar; çocukları şişlere geçirerek öldürdüler ve sonra da ızgarada pişirip yediler. (Amin Maalouf, The Crusades Through Arab Eyes; London, al-Saqi Books, bas.: 1984, s. 38.)

“Kudüs katliamı başka bir eserde şu sözlerle anlatılıyor: Katliam korkunçtu!.. Öldürülenlerin kanları sokaklarda akıyor, atıyla gezenlerin üzerine sıçrıyordu. Akşam karanlığında Haçlılar, sevinçten haykırarak kiliseye geldiler ve kana bulanmış ellerini ayin için uzattılar. (G. E. Perry, The Middle East: Fourteen Islamic Centuries Englewood Cliffs, s. 78, bas.: 1983.)

“…Tuleytule Baş Rahibi Hıristiyanlığı kabul etmeyen bütün Araplar’ın kılıçtan geçirilmelerini emretti. Dominiken tarikatı papazı daha da kestirme hareket etti. Kadın ve çocuklar dâhil, ne kadar Müslüman varsa kafalarının uçurulması emrini verdi. İspanya’nın yüksek tabakasını, aydınlarını ve sanayicilerini teşkil eden üç milyon Arap ya öldürüldü ya da yarımadadan dışarı atıldı. (Endülüs’ten) Sekiz asırdan beri Avrupa’nın üzerine ışık saçan parlak medeniyetleri ebediyen söndü. Bu korkunç katliamlar yanında, Saint Bartelemi Gecesi (Protestanların Katolikler tarafından katledilme gecesi) basit bir arbede gibi kalır. Şunu da itiraf etmek gerekir ki, en vahşî istilâcılar arasında bile, bu derece korkunç katliamlarda bulunan tek bir kimse gösterilemez!" (Gustave le Bon, Civilasition des Arabes, s. 129, 160.)

Akın AYDIN
16.04.2011 / yenimesaj.com.tr



HAÇLI Seferleri Kardeşlikse Müslümanlar Niye Ölüyor?
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen Başkomutan » Pzt Nis 18, 2011 2:05


Başbakan AKPM’de günah çıkardı

Başbakan Erdoğan’ın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) yaptığı konuşma hem AKP ve Başbakan Erdoğan’ı hem de basın ve medyayı tanımamız açısından oldukça önemliydi.

Yandaş medya ve basının, “Başbakan sert çıktı”, “İkinci One Minute” gibi başlıklar vererek övgülerle bahsettiği bu konuşma, gerçekte Başbakan’ın Avrupalı yetkililer önünde seçim öncesi günah çıkartmadan farklı bir şey değildi.

Başbakan Erdoğan gittiği her Avrupa ülkesinde olduğu gibi burada da Fransa’da bulunan Türklere Fransız vatandaşı olun çağrısı yaptı.

Bütün ülkeler Türkiye’ye gelip kendi ülkelerinin vatandaşlarına Türkiye’nin haklar vermesini talep ederken, kendi vatandaşlarına sahip çıkarken, bizimkiler ise Avrupa ülkelerine gidip vatandaşlarımıza, uğradıkları her türlü haksızlığa rağmen, “entegre olun”, “Fransız olun”, “Alman olun” çağrısı yapıyor. Bunun anlamı “biz sizi bu ülkelerde korumayı beceremiyoruz, onlardan olun ve başınızın çaresine bakın”dır.

Başbakan’ın Haçlı seferleri ile ilgili söyledikleri de mutlaka bir yere not alınması lazım. Başbakan’a göre haçlı seferlerinde medeniyetler çatışmamış, kaynaşmış. Bakın neler diyor Sayın Başbakan: “Haçlı Seferleri, iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin karşı karşıya gelmesinden ziyade, birbirini tanıması, birbirini anlaması ve birbirinden etkilenmesi sonucunu da doğurmuştur…”

Haçlılar katliam yapan taraf, katledilenler de Müslümanlar olunca bundan nasıl bir tanıma, nasıl bir etkilenme gündeme gelebilir? Başbakan’ın sözlerine devam edelim:

“Haçlı Seferleri tarihi, sadece savaşlar, çatışmalar tarihi değil, aynı zamanda bir kültürel etkileşim, yakınlaşma, birbirini doğrudan tanıma tarihidir… Tarihi, artık savaşlar, çatışmalar, kamplaşma ve kutuplaşmalar üzerinden okuyamayız. Tarihi savaşlar üzerinden okuyanlar, geleceği barış üzerine inşa edemezler. Haçlı Seferlerini derin hafızasından silemeyenler, kendi toplumlarına da bölgelerine de dünyaya da barış ve hoşgörü vaat edemezler.”

Başbakan bir taraftan Haçlı seferlerinin bir kültürel etkileşim, bir yakınlaşma, bir tanışma, kaynaşma olduğunu belirtiyor, diğer taraftan da Haçlı Seferlerini derin hafızadan silmekten bahsediyor. Bu nasıl bir çelişkidir Sayın Başbakan?

Yani hem Haçlı Seferlerinin ne anlama geldiğini iyi biliyorsunuz buna rağmen katliamlarla dolu bu soykırım seferlerini masum göstermenin çabasına giriyorsunuz. İşte Dinlerarası diyalog, medeniyetler arası ittifak projeleri bu… Haçlı Seferlerini bile İslam ülkelerine şirin gösterme çabası…

ABD Irak’a saldırırken, milyonlarca Müslüman’ı katlederken “Haçlı Seferi” diyecek, Afganistan bombalanırken buna “Haçlı Seferi” denecek, Fransa Libya’da sivillerin üzerine bombalar yağdırırken, bunu Haçlı Seferi olarak ilan edecek ve dün tüm İslam dünyasını korumuş Türk milletinin bugünkü evlatları Haçlı Seferlerini şirin göstermeye çalışacak, bu nasıl bir değişimdir böyle?

Başbakan bir taraftan bu katliamlara hoşgörü ile bakmanın çabasındayken, diğer taraftan da bu Haçlı Seferlerinin organizatörlerini de ideal olarak göstermekten geri durmuyor:

“Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği, bugün dünyanın özlemini duyduğu evrensel barış ve evrensel değerlerin iyi bir örneğidir. Tüm dünyanın gıpta ile izlediği bu oluşum, ortak değerleri, barışı ve evrensel değerleri daha da yücelterek, dünyaya ve insanlığa yol gösterici olmaya devam etmek zorundadır…”

Emin olun ki bunları dinleyen AKPM üyeleri elde ettikleri zaferin sevinciyle oldukça mutlu olmuşlardır.
Bu bizler için acınacak bir hal, onlar için ise büyük bir mutluluktur.


Murat ÇABAS
16.04.2011 / yenimesaj.com.tr





Haçlı seferleri ve Erdoğan

Başbakan Erdoğan’ın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yaptığı konuşmanın en dikkat çekici kısmı Haçlı Seferleri ile ilgili olan bölümü idi. Erdoğan şöyle diyordu:

“Hıristiyan dünyası ile İslam dünyasının birbirine yaklaşımı Haçlı Seferleri ile başladı. Bu karşılaşmalar yanlış anlamalara, kutuplaşmalara bir bahane olarak görülmüştür. Bugün Haçlı Seferleri’nin bir başka boyutlarını görmek ve değerlendirmek durumundayız. Haçlı seferleri iki kültür, medeniyet ve dinin karşı karşıya gelmekten ziyade birbirinden etkilenmek sonucunu da doğurmuştur.”

Başbakan’ın bu konuşmasını herkes istediği anlama çekebilir. “İslam dünyası ile Hıristiyan dünyası, Haçlı Seferleri ile köklü bir şekilde karşı karşıya geldi. Bu karşılaşma sonucu iki din ve medeniyetin etkilenmiş olması mümkün değil mi?” diye sorarak başbakana olumlu sinyal verenler olacaktır kuşkusuz.

Ama biz farklı düşünüyoruz.

Bir: Haçlı Seferleri bu topraklar için kan ve vahşet demektir. Haçlı Seferleri bizim için Türklerin kesilmesi, kazanlarda pişirilmesi, cesetlerinin bile mezarlardan çıkartılıp yenilmesi, tecavüz demektir. İslam’ı yok etmeye yönelik bir saldırı demektir.

Biz böyle hatırlarız Haçlı Seferlerini. Erdoğan varsın “medeniyetlerin etkilenmesi olarak” hatırlasın.

İki: Erdoğan, geçen yıl da Haçlı Seferleri için benzer ifadeler kullanmıştı. Bu ülkenin başbakanının iki de bir “Haçlı Seferleri çok da kötü sonuçlar doğurmadı, iki medeniyet birbirinden etkilendi” diye konuşması bugünkü modern Haçlı Seferleri’nden de korkulmaması gerektiği sonucuna varır.

“ABD, Irak’a, Afganistan’a saldırdı ama korkmaya gerek yok, medeniyetler etkileniyor işte” diye sevinmemiz mi lazım yani.

“Ölenler öldü gitti, ne yapalım, medeniyet etkileşimi sağ olsun cancağızım” mı diyelim?

Üç: Tam da Libya saldırısının bir Haçlı Seferi olduğuna dair Rusya devlet başkanı Putin’in bile bangır bangır bağırdığı şu günlerde Sayın Başbakan Putin’e “hadi oradan! Sen ne anlarsın? Haçlı Seferleri kültürleri birbirine yaklaştırdı” diye mesaj mı gönderiyor acaba?

Dört: Başbakan bu konuşmayı Haçlı Seferi’nin yapan katil sürüsünün torunlarının huzurunda, Avrupa Konseyi salonunda yaptı. Dedeleri yüz binlerce Türk’ü kesmiş olan Batılılar, bu konuşmayı hangi duygularla dinledi acaba? “Biz Türkleri kestik, onlar kültür etkileşiminden bahsediyor, bir daha mı yürüsek şu Türklerin üzerine” diye mi düşünüyorlar kim bilir?

Beş: Haçlıların bu topraklardaki son seferi 1. Dünya Savaşı’nda olduğuna ve Anadolu baştanbaşa işgal edilip yakılıp yıkıldığına göre “en büyük etkileşim” Kurtuluş Savaşı’nda oldu demek ki! Bu topraklar tekrar böyle bir saldırıya uğrayıp daha geniş kültür ve medeniyet etkileşimi mi olmalı bugün de?

Sayın başbakan konuşmasını biraz daha açsa da ne demek istediğini tam anlasak.

Biz çok mu yanlış anladık yoksa?

Muharrem BAYRAKTAR
17.04.2011/ yenimesaj.com.tr
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen İrfan Tuna » Sal Nis 19, 2011 17:00

Videoyu Youtube'dan kaldırmışlar.

Arınç'ın ''Timsah Gözyaşlarını'' izlemek isteyenler, aşağıdaki linki tıklayarak izleyebilirler:

http://www.dunyatimes.com/?p=46516



Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür ya!

Hem Libya halkının emperyalistler tarafından bombalanmasına en üst düzeyde aracılık ediyorlar, hem de aracılık ettikleri durum için gözyaşı döküyorlar...
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen Başkomutan » Çrş Nis 20, 2011 3:57


İşte bunu yutamazsınız!

Bugüne kadar sayısız ve bin bir çeşit dolma yuttunuz ve hazmettiniz fakat bu son dolmayı yutamazsınız.

Yutmaya kalkarsanız kesinlikle gırtlağınıza saplanır ve el aleme rezil olursunuz.

Son günlerde yandaş medyanın servis ettiği bir ağlama sahnesi var, baş rollerde sayın Arınç’ın olduğu sahne, ha, işte o dolmadan söz ediyoruz.
“Uygun fiyata ağlanır hanıııım” formatında seyirciye yansıyan sahnelerden birisi ama bu son olanı en riyakar olanı.

Libya’dan getirilen hastaları ziyaret etmiş imiş de, kiminin bacağı, kiminin kolu kopmuş imiş de, dayanamamış imiş de…

Görenler de diyecek ki ne kadar merhametli, ne kadar yufka yürekli adam.

Bu görüntüler köylü Mehmet amcadan sadır olsa tamam.

Ama, elinizi vicdanınıza koyun, kameralar karşısında rol kesen sayın Arınç, dokuz yıldır bu ülkeyi idare eden ekibin ilk üçünden biri değil midir?



Haçlı NATO uçaklarının Libya’yı bombalamasına katkı sağlamak, destek olmak istiyoruz, komuta merkezini de İzmir’e almak istiyoruz anlamındaki tezkerenin Bakan olarak altında imzası yok mudur?

Tezkere meclise geldiğinde “evet” çıkması için vekiller arasında dönüp dolaşan, kim bilir belki o zaman da ağlayan kendisi değil midir? En hafifi tarafından soralım, havada yakıt ikmali yaptığınız haçlı bombardıman uçaklarının Libya semalarından aşağı gül demetleri atacakları mı söylenmişti size?

Vay namussuzlar, Libyalılara gül demetleri atacağınız söylediniz biz de size o yüzden destek verdik, yakıt ikmalinde bulunduk, nedir bu kolsuz bacaksız insanlar, nedir bu kan revan vaziyeti? Bunu diyebilir mi sayın Arınç?

O zaman bu ağlamak neyin nesi?

Sen bir kere hangi yüzle Libya’dan gelen yaralıları ziyarete gidiyorsun ki?

Bu durumu anlatmak için yüzsüzlük çok hafif kalıyor.

İnsan bu kadar mı pişkin olur?

Libya’yı bombalayan haçlı ittifakının bir parçası oluyorsun, komuta merkezini de kendi ülkene alıyorsun, sonra da dönüp o bombardımanda kolu bacağı kopan insanlar için göz yaşı döküp oy devşirmeye kalkıyorsun.

İşte, timsah göz yaşları tam da budur. Sayın hacım eğer bu son dolmayı da afiyetle yutarsan, sayın Arınç’ın; “uygun fiyata ağlanır hanııım” yutturmacasın da kanarsan senin durumunu ifade edecek bir söz bulamıyorum. Gırtlağına saplanacağından korkulur tıpkı şu yere saplanan dam gibi."


Aziz KARACA
19.04.11 / yenimesaj.com.tr
(*)İlgili görüntü


TÜRKİYE BÖYLE MÜSLÜMANLIĞI DA GÖRDÜ


En sonunda Haçlı Seferleri’nin de övülecek bir tarafı bulundu! Hem de Başbakan Erdoğan tarafından…

Yapılan bütün seçim propagandalarında ve kendi konuşmalarında İslami referanslara dayanan Başbakan, Haçlı Seferlerinde övülecek ne buldu dersiniz? Strasbourg’da yaptığı konuşmadan bazı satırbaşları şöyle:

“(…) Bilimde, sanatta, mimaride, dilde, musikide günlük yaşam alışkanlıklarında, hatta yeme-ime kültürlerinin transferinde Haçlı Seferleri son derece etkili olmuştur.(…) Haçlı Seferleri tarihi sadece savaşlar, çatışmalar tarihi değil, aynı zamanda bir kültürel etkileşim, yakınlaşma, birbirini doğrudan tanıma tarihidir Nitekim birbiriyle savaşan ordular, savaşın hemen ardından ticari faaliyetlere başlamışlar, malların mübadelesi süreciyle birlikte kültürlerin mübadelesi sürecini de başlatmışlardır.”

Başbakan’ın temsil ettiği siyasi görüşün sadece ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemi uygulamaların karşı bir tavrı olduğunu düşünenler, bu açıklamalardan sonra yanıldıklarını anlayacaklardır. Çünkü bu sözler, bu toprakların bütün tarihine karşı umursamazlığın ve saygısızlığın yansıması değil midir? Haçlı Seferleri bu toprakları kana bulayan, yakıp yıkan, geçmişini silen ve kendi kültürünü zorla dayatan bir dinsel vahşetin adıdır. Oysa Başbakan bu vahşi saldırılardaki “kültürel ve ticari alışverişten” söz edebilmektedir. Bu yaklaşımın kaynaklarını, nedenlerini, tarihteki ve günümüzdeki örneklerini incelemeden önce Haçlı Seferlerini kısaca hatırlayalım.

HAÇLI SEFERLERİNİN GERÇEK YÜZÜ

Ülke haçlı Seferi 1095’te Papa II. Urban’ın emriyle başladı. Bundan sonra 1464 yılına kadar Haçlı Seferleri yapıldı ve hepsi irili ufaklı birçok dini gerekçeye dayandırıldı. Bunlardan bazılarının hedefi sadece Müslümanlar değildi, Yahudiler de katledildi. İstanbul’un karşı karşıya kaldığı en büyük katliam ve yağma 1202’deki Haçlı Seferi’nde yapıldı. Kütüphaneler yakıldı, mabetler yıkıldı, şehirler harabeye dönüştürülüp soykırımlar yapıldı. Bakınız Müslüman Tayyip Erdoğan’ın övdüğü Haçlı Seferleri hakkında Hıristiyan bir Batılı tarihçi neler söylüyor:

“Bu seferler Avrupa’nın denizaşırı emperyalizminin ilk örnekleriydi. (…) Batı’da artık kolayca bulunmayan toprak ve malları ele geçirmek için uğraştılar. Üstelik bunu yaparken vicdanları çok rahattı çünkü rakipleri Hıristiyanlığın en kutsal yerlerini fetihler yoluyla ele geçiren kafirlerdi. Ünlü bir Ortaçağ şiiri olan Roland’ın Şarkısı’nda “Hıristiyanlar haklı, kafirler haksız” şeklinde dizeler vardı. Bu şiir ortalama bir Haçlı’nın vicdani bir rahatsızlık duyup duymadığı sorulduğu takdirde verebileceği cevabı yeterince özetlemektedir.”(1)

Yani bir Batılı bile Haçlı Seferlerini bizim Başbakan gibi övgülü sözlerle anlatmıyor, anlatamıyor çünkü öyle değil. Aynı tarihçi, Ortaçağ Hıristiyan yobazlığının en koyu ve kanlı ürünü olan Haçlı Seferlerinin bugüne yansımaları için ise şu tespitte bulunmaktadır:

“Gelecek açısından, birleştiği zaman dünyayı fethedecek olan bir kültürü harekete geçiren zihniyetin kökleri Haçlı Seferlerinde yatıyordu.”(2)

Gelelim Başbakan’ın söz ettiği ticaret ve kültür etkileşimine… Elbette oldu ama Başbakan’ın anlattığı gibi övülecek veya övünülecek şekilde değil, utanılacak şekilde bir etkileşimdi… Evet mal mübadelesi olmuştur, Doğu’nun zenginlikleri Batı’ya akarken, Batı’nın demir tezgahlarında üretiler zincir, pranga, kelepçe ve türlü türlü işkence aletleri de Doğu’ya aktı!..

Bu seferler ancak günümüzün fanatik Hıristiyanları için bir övünç kaynağıdır. George W. Bush veya Sarkozy gibi Hıristiyan fanatizmini emperyalist işgallerin motivasyonu olarak kullanana Batılı politikacılardan bu böbürlenmeleri sıkça duymak mümkündür. Elin oğlunu anladık da Başbakan’a ne oluyor?

BUGÜNÜN HAÇLILARI VE MÜSLÜMAN BAŞBAKAN

Aslına bakılırsa bu, bizim Başbakan’ın ilk Haçlı övgüsü değil. Dünkü Haçlıların bugünkü temsilcileri AB ve ABD emperyalizmidir. Başbakanımız onları da övgülere boğmakta, stratejik ortaklarıyla övünmektedir.

Irak ABD işgali altındadır. Evet, Irak’ta da bir kültürel ve ticari etkileşim yaşanmaktadır. Bugün Irak’ta sahte sigara, porno film ve uyuşturucu endüstrileri bulunmaktadır. Yeni devletçikler kurulmakta, Irak petrolü bu devletçikler eliyle ABD’ye akmaktadır.

ABD’den Irak’a gelen ise tecavüze uğramış kadınlar ve 1,5 milyon babasız çocuğun kimliksiz ve M-16 taşıyan babalarıdır. Bizim başbakan Amerika’da bir radyo programında ne demişti hatırladınız mı? Kahraman Amerikalı kadın ve erkek askerlerin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini söylemişti.

George W. Bush Irak harekâtına Haçlı Seferi demişti. Tezkere’nin geçmesi için ne kadar çabaladığını unuttunuz mu?

Daha dün “NATO’nun Libya’da ne işi var” derken; Fransa Devlet Başkanı’nın Libya operasyonunu “Haçlı Seferi” olarak adlandırmasına ve Başbakan’ın derhal çark ederek “NATO Libya’ya girmelidir” demesini unuttunuz mu?

İşte şimdi aynı Başbakan Haçlı Seferleri’nin övülecek taraflarını sıralıyor.

Burada soru şudur: Ona ve partisine ay veren kitle bunu içine nasıl sindiriyor? Hangi Müslüman, bir Müslüman Soykırımı olan Haçlı seferlerinin övülmesine tahammül edebilir?

Terörle Mücadelede şehit olan kahraman Mehmetçiğe “kelle”, Abdullah Öcalan’a ise “sayın” dediği için 3 kuruş tazminata mahkûm olduğuna ise hiç girmeyelim.


HAÇLI ÖVGÜSÜNÜN KÖKLERİ DAMAT FERİT’E KADAR UZANIR

Bizim Başbakan Osmanlı’ya çok gönderme yapar. Her fırsatta Osmalı’dan bahseder ve anlattığı mozaik veya çok etnisiteli devlet yapısına örnek olarak gösterir.

Osmanlı’nın bizim Başbakan ile benzeşen en belirgin yönü Batı hayranlığıdır. Batıcılığın en önemli figürü Damat Ferit’tir.

“Ben istersem Rum Patriğini de, Ermeni Patriğini de, Hahambaşını da iktidara getiririm” demesiyle bilinir. Ne kadar da benziyor değil mi Başbakan’ın açılımlarına…

Yunan askerlerinin Mehmetçik karşısında başarılı olması için dua eden de onun kabinesinden Adliye Nazırı Bosnalı Ali Rüştü Bey’di.(3) Şimdi haçlı övgüsüne neden şaşırıyorsunuz? Başbakan şehitlerimize “kelle” demiş, neden şaşırıyorsunuz?

Sonradan halife olacak olan veliaht Abdülmecid, İngiliz gazeteci Word Price’a şöyle demişti: “Biz Türkler bütün kültürümüzü Fransa ve İngiltere’den aldık. Sizin yardımınızı hararetle istiyoruz.”(4)

Bizim Başbakan ne diyor? Bir yandan Haçlı Seferini överken diğer yandan AB için Lozan’ı nasıl ihlal ettiğini anlatıyor… Diyor ki: “Aslında Lozan Anlaşması’na göre Ortodoks Patriği’nin Türk vatandaşı olması gerekiyor ama biz yabancı bir patriğe göz yumduk!”

Gördün mü ey Avrupalı bizim Başbakan yeme-içme kültürünü Haçlı seferlerinden almakla kalmamış sizin için bir de Lozan’ı ihlal etmiş…

Peki Başbakan’ın bu sözlerini kim duymuş? Kimse! AKP’ye oy veren samimi Anadolu halkı neden duymamış? Çünkü basın bu konuda tek satır yazamamış. Sadece Aydınlık ve Odatv bunu haber yapmış. Diğerleri ya duymamış, ya duymaya korkmuş ya da sadece kendine emredilenleri duymuş ve duyurmuş.

Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar boşunadır. Onlar duymayabilir, duyurmayabilir, bazı seçmeler duysa da umursamayabilir ama bu topraklar o Haçlıları unutmamıştır.

Kökleriyle beraber yakılan ağaçlarını, murdar çizmeleriyle bozulan hasatlarını, yıkılan mabetlerini, köle yapılan gelinlerini bu toprakların vicdanı unutmamıştır.

O vicdanın soyudur bugün Anadolu bozkırındaki ağaçların dallarına, tomurcuklarına yürüyerek meyveler veren… O vicdanın sesidir işte bugün meydanları dolduran ve haksızlığa, vurguna, talana, hırsızlığa başkaldıran gençliğin haykırışı…

O gün Haçlıların atlarına ot satan bezirgânlar da vardı birkaç altın için namusundan vazgeçerek… Ticari ilişkileri onlar kurmuşlardı yağmacılarla. Var mı onların adını bilen bugün? Bu binlerce yıllık vicdan adlarını silerek cezalandırmıştır onları. Bugünün bezirgânları bilsin diye söylüyorum: “Karnımızda Amerikan askerlerinin piçlerini taşıyoruz, ya bizi kurtarın ya da bizi öldürün” diye mektup yazan Iraklı Nur Bacı’nın çığlıklarını üç beş dolar için paslı satırların altına verenler, ayaklar altında kalacaktır.

Bu toprakların vicdanı Haçlı zihniyetini nasıl unutmadıysa, o zihniyetin dalkavuklarını da unutmayacaktır.

Haçlı, dün nasıl yenildiyse, bugün de yenilecektir. Bunlar benim sözlerim değil, bu toprakların bin yıllık gerçeğidir.

Yazarlar yalan söyleyebilir, politikacılar yalan konuşabilir, bezirgânlar yalanla kardeş olabilir ama bu topraklar yalan bilmez.

Bir tokat gibi dayatır gerçeğini, zorla yaşatır. Bazen bir çiftçinin nasırlı elleriyle, bazen Mehmetçiğin gövdesiyle bazen de oy sandıklarıyla yapar bunu…

O oy sandıklarının tahtası bile Anadolu’nundur. O tahta sandıklar bunu bilmeyenlere öğretecektir.


Mehmet Yiğittürk / Odatv.com
19.04.2011

Dipnotlar:
1)J.M Roberts, Avrupa Tarihi, İnkılap Yayınevi, İst-2010, S:215
2)a.g.e, S:215
3)F. Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş Yayınları, S:200
4) Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, Öğretmen Dünyası Yayınları, 1982, C.1 S:55/7 Aralık 1918 günlü Vakit, Sabah ve Tasvir-i Efkar gazeteleri Morning Post’tan aktarıyor.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen Başkomutan » Çrş Nis 27, 2011 16:34

Haçlı seferleri kaynaşmaymış!

Başbakan Erdoğan Fransa’da aklın hayalin dahi almayacağı bir söz sarfetti.

Haçlı seferleri savaş değil kültürel etkileşimmiş.

Bu seferleri sadece geçmişte aramayın.

Haçlı ruhu günümüzde de Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında tüm acımasızlığı ile Müslümanların üzerine çöküyor.

Başbakan’ın kültürel etkileşim dediği bu haçlı seferlerinden biri de 2003 yılında Irak’ı hedef almıştı.


İşte o kültürel etkileşimin Iraklıları nasıl etkilediğini Ebu Garip Hapishanesi’nden aktaralım.

Biz susalım Ebu Garipte 15 Ay Tutulan İmam Abdurrahman Ubeydi yaşadıklarını kendi ağzından anlatsın.

O anlatsın "Irak’taki ABD askerlerinin evlerine sağ salim gitmeleri için dua ediyorum" diyen Başbakan Erdoğan dinlesin.

"Bir gece yatsı namazının farzını kılarken Amerikan askerleri silahlarını bize dogrultarak camimizi bastılar. Beni ve cemaatimin hepsini yere yatırıp başlarımıza çuval geçirerek askeri araçlara bindirdiler. Üsse girer girmez çırıl çıplak soyunmamı istediler ben de Amerikan askerlerine böyle bir isteği asla kabul etmeyecegimi, bu isteklerinin dinime ve müslümanların ahlakına aykırı oldugunu söyledim. Bir Amerikan askeri beni soyunmakta ısrar edince elindeki telsizle bir yeri aradı. 5 dakika sonra koridorlardan köpek sesleri gelmeye başladı.

Iraklı işbirlikçi askerler yanlarında getirdikleri 4 köpekle benim üzerime gelerek çabuk soyun diye bağırmaya başladılar. Soyunmayacagımı söyleyince ellerindeki köpeklerle bana saldırdılar. Ellerim bağlı oldugu için fazla direnemedim ve elbiselerimi parçalayarak beni çırıl çıplak soydular. O kadar utandım ki 24 gün boyunca çırıl çıplak kaldım. Mahrem bölgelerime günlerce elektrik vererek beni dövüyorlardı.

10 günün sonunda sakallarımı zor kullanarak kestiler. Amerikan askerleri devamlı olarak gözümün önünde anneme tecavüz edecekleri yönünde tehditte bulunuyorlardı. Benden günlerce Latifiye’deki Amerikan askerlerini öldüren mücahidlerin isimlerini istediler. Oysa benim olaydan bile haberim yoktu. 24 gün boyunca taşların üzerinde çırılçıplak bir şekilde uyumak zorunda kaldım. 24 günün sonunda bizi kamyonlarla Ebu Garip Cezaevi’ne götürdüler. Ebu Garip Cezaevi’nin içi kapkaranlık hücrelerle dolu.

24 saat boyunca aralıksız olarak işkence gören insanların çığlıklarını duyuyorsunuz. Özellikle işkence gören kadınların çığlıkları insanın yüreğini parçalıyor.

Allah (cc) hiç bir Müslüman ülkeyi bizim durumumuza düşürmesin (Amin).

İşgale uğradığınızda ne namusunuz kalıyor ne de şerefiniz. Hücrelerin yanından geçerken Peygamberimiz (s.a.v) hakkında ağza alınmayacak çirkin sözler söylüyorlardı.

Zaman zaman koridorlara bizim göreceğimiz şekilde yırtılmış Kuran atıyorlardı. Ebu Garip devamlı olarak kadınların işkencelere uğradıgı yerdir. Esir kadınlara başta tecavüz olmak üzere en adi işkenceleri yapıyorlardı. Kadın esirlerin içerisinde 15-16 yaşında kızlar bulunuyordu. Benim yan hücremde bir mücahidin hanımı vardı, bu kadını inanın tam 2 ay çırılçıplak bıraktılar. (Yazıklar olsun sessiz olan müslümanım diyenlere) dilim kuruyuncaya kadar yazıklar olsun, daha Amerikayı dost görenlere yazıklar olsun. Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? (Nisa 75)

Ali BATUR
27.04.11 yenimesaj.com.tr
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen İrfan Tuna » Çrş Nis 27, 2011 20:51

Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen fetihnesli » Prş Nis 28, 2011 13:30

‎''Yanlışın en tehlikelisi doğruya en yakın olandır, çünkü sevdiklerini kandırması daha kolay olur"
"Akla ne işle uğraşacağını gönül öğretir,
Gönül gelişmezse akıl kötülüklerle uğraşır.
Onun için düsturumuz Bilim+Gönül'dür "

Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu
Kullanıcı küçük betizi
fetihnesli
Üye
Üye
 
İletiler: 41
Kayıt: Cum May 22, 2009 19:18

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen Başkomutan » Prş Nis 28, 2011 23:40

HAÇLI SEFERLERİNİ RTE’YE KİM ANLATTI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Haçlı Seferleri ile ilgili olarak Strasbourg’da açıklamalarda bulundu. Önemli şöyler söyledi, ancak Tayyip Erdoğan Haçlı Seferlerini yanlış öğrenmişti. Kim yaptıysa, Tayyip Erdoğan’ı kandırmış, ona yanlış bilgiler vermişti.

Erdoğan’ın konuşmasına göre Haçlı Seferleri, savaşlar ve çatışmalar değil, Doğu ve Batının, "iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin birbirini doğrudan tanıma ilişkisidir."

Oysa Haçlı Seferleri, geri, barbar, ilkel ve vahşi Avrupalıların gelişmiş, uygar, ileri Doğuya saldırısıydı Haçlı Seferleri, bağnaz, yobaz, insanlık düşmanı Avrupa Hıristiyanlığının Türklere, İslama ve Doğuya yaptığı vahşet ve kıyımlardı. Haçlı Seferleri, milyonlarca ilkel ve cahil Avrupalının, aklını kaybetmiş, vaatlere kanmış geri Hıristiyan Avrupalı Hıristiyan kitlelerin, Hıristiyan gericiliğinin ve Avrupa hükümdarlarının peşinden sürüklenmesiydi. Haçlı Seferleri, dünyanın gelmiş geçmiş en kitlesel, en uzun süreli, en vahşi, en fazla zarar veren ilk topyekün saldırı savaşıydı.

Doğulular, saldıran vahşi Avrupalılara karşı kendilerini korumaya çalıştılar, savunma savaşı verdiler.

Avrupalılar, Haçlı Seferleriyle Doğuluları tanıdılar, doğru, geldikleri yerlerde kendilerinden üstün toplumlar gördüler, bu yüzden Doğuya ve Doğululara hayranlık duydular, ama Doğuyu ve Doğuluları tanıdıkları için kendilerinin ne kadar geri olduklarını da gördüler, eziklik duyguları içine girdiler, kızdılar, öfkelendiler, korktular, hırslandılar, kendilerini kaybettiler, bu yüzden Doğululara yapmadıklarını bırakmadılar.

Seferlerin saldırılara uğrayanlar tarafındaki zararı çok fazlaydı. Müslüman kitleler yüz binler halinde katledildiler, milyonlarcası öldürüldü. Ele geçirilen kentlerde kaçabilenler dışındakilerin hepsi, kadın ve çocuk denmeden yok edildi. İslam ülkelerinde farklı dinler birarada yaşıyordu. Orta Doğudaki Yahudi nüfusunun üçte ikisi Haçlılar tarafından ortadan kaldırıldı. Diğer inançlar ve dinlerin birçoğu seferlerin sonunda artık yoktu.

Saldırılarında hızını alamayan Avrupalılar, Türklerin ve Müslümanların etlerini bile yediler. Avrupa tarihinde yamyamlık olmadığı halde, intikamcılıktan gözleri dönmüştü. „Hıristiyan askerler, etlerini yiyerek Müslümanlarla savaştıkları inancında“ydılar.([1]) Eğlence için insan öldürüyorlardı.

Bütün bunlar yüzünden Doğulular da Avrupalıları, Avrupa Hıristiyanlarını tanıdılar. Onların ne kadar acımasız, ne kadar insanlık dışı yaratıklar olduklarını gördüler.

Erdoğan’ın anlatmasıyla "Doğu medeniyetinin temellerinde bu karşılaşmanın etkisi etkisi inkar edilemez"di. Hatta "Doğu medeniyetinin de temeli Haçlı Seferleri"ydi. Oysa Doğu medeniyeti, Haçlıların saldırısından önce o dönemde ve öncesinde dünyanın en yüksek medeniyetiydi. Orta Doğu, Haçlı Seferleri daha başlamadan önce o dönemde dünyanın medeniyet merkeziydi. Bu "karşılaşmada" Doğu, saldırıya uğradığı için yalnızca çok zarar görmüştü. "Doğu medeniyetinin temellerinde bu karşılaşmanın" herhangi bir olumlu etkisi sözkonusu değildi, olamazdı. Ayrıca Doğulular, saldıran Avrupalılardan hiç bir şey öğrenmemişlerdi, öğrenemezlerdi, çünkü saldıran Avrupalılardan alacakları hiç bir şey, öğrenecekleri hiç bir şey yoktu. Haçlı Seferlerinin saldıran Avrupalıları ilkel, vahşi, barbar ve geriydi.

Avrupalılar, Haçlı Seferleriyle Doğululardan çok şey öğrendiler, doğru, çünkü kendilerinde Doğuda ve Doğulularda olan hiç bir şey yoktu. Birarada yaşamayı bilmezlerdi, tek-dinli Avrupa’da başka dinlere tahammül yoktu, hayattan tad ve zevk alacak düzeyden ve anlayıştan uzaktılar, yıkanmayı, yemeyi, ev hayatını, düzeni tanımamışlardı. Hiç bir eğitim görmemişler, hiç bir sağlık hizmetiyle karşılaşmamışlardı. Seferlerde Orta Doğuya gelen Haçlıların büyük bir kısmı hayatında iki katlı ev görmemişti.

İslamiyete ve Türklere karşı Akdeniz ve Doğu ticaret yolları için Doğu Akdeniz ve Orta Doğuya yapılan, Papalığın önderlik ettiği, aynı zamanda 11. yüzyılla 14. yüzyıllar arasındaki dönemde Avrupalıların yaptığı bu saldırı savaşları, yüzyıllarca sürmüş, milyonlarca Avrupalı, kışkırtılarak Orta Doğuya taşınmış, Müslümanlar başta olmak üzere, bütün Doğululara saldırılmıştır. Saldırılardan Doğulu Hıristiyanlık da nasibini almış, milyonlarcası öldürüldüğü gibi, Bizans’ın başkenti Konstantinopolis de Haçlı saldırısına uğrayarak Avrupalılar tarafından önce fethedilmiş, sonra da yağmalanmıştır. Tarih yazımı, İstanbul’un o günlerde gördüğü zararın başka hiç bir dönemde ve hiç bir nedenle bu denli olmadığında birleşir. Doğu Roma İmparatorluğu Haçlıların saldırısı sonucu bir daha belini doğrultamadı.

Seferlere katılanların çoğu ya yollarda ve oralarda ölüyor ya da ölmese bile bir daha geri dönemiyordu. Sekiz Haçlı Seferi yapıldı. İlk Haçlı Seferinde yüz binler olarak (birçok kaynağa göre 600 binden fazla) yola çıkan kitleler Helles Pontos’dan (Çanakkale Boğazı) 110 bin kişi olarak geçmişler ve Kudüs’e 20 bin kişi olarak varabilmişlerdi. Yalnız 2. Haçlı Seferinde sefere katılan 500 binden fazla Avrupalının öldüğü bilinmektedir (Macarlar, Bulgarlar, Sırplar, Rumlar ve –sefere katılmayan ve Avrupa’da öldürülen– başka "Avrupalılar" bunun dışındadır). 1147 yılındaki Alman İmparatoru Konrad’ın 300 bin kişilik ordusunun ancak yüzde onu "hedefe" varabilmişti.

İki yüzyıldan fazla süren Haçlı Seferlerinde, iki milyona yakın (belki daha da fazla) Avrupalı Orta Doğuya geldi, getirildi. Ve bu Avrupalılar kitleler halinde felaketler yaşadı. Yola çıkanlar bu sayının çok üstündeydi. Bunların bir kısmı yollarda telef olurken, bir kısmı da devam edemiyor, geçilen yerlerde kalıyor, bir kısmı kaçıyor, bir kısmı ise kaybolup yok oluyordu. Yolu yarıladıktan sonra bile geri dönmeye çalışanlar hiç de az değildi. Bunlarınsa çoğu geldiklere yere varmayı başaramıyordu.

Her sefer sonunda yola çıkanların çok çok az bir kısmı geri dönmüştü. Haçlı Seferleri sırasında Avrupa’da nüfus bile azaldı.([2])

Avrupalılar Haçlı Seferlerinden sonra "Batı" oldular, ama Batı olduktan sonra (17. yüzyıldan sonra) yaptıkları Haçlı Seferlerinden utandılar, ezildiler, 20. yüzyıla kadar hem sözünü etmediler, hem de çeşitli yerlere saldırılarına Haçlı Seferi demediler. Haçlı Seferleriyle Avrupalılar tarihe büyük bir insanlık suçu eklemişlerdi.

20. yüzyılda yavaş yavaş sözü edilmeye başlayan Haçlı Seferleri, 21. yüzyılda resmen uygulamaya koyuldu ve açıkca savunulmaya başlandı. Artık Batının bütün Doğu politikaları Haçlı Seferidir.

Erdoğan’ın açıklamaları, Batılıların bugün tekrar kutsayarak benimsedikleri utanç verici Haçlı Seferlerini onlara yaranmak için olumlu göstermekten başka bir şey değildir. Ama bunu yaparken Doğu medeniyeti konusunda, Türkler, Müslümanlar ve Doğulular için kabul edilemeyecek akla zarar inanılmaz şeyler söylemiştir.

Yukarıda gösterilmiştir, bilgisizliktendir. Birazını bilseydi bunları söylemezdi.

Erdoğan’ın Strasbourg konuşması, bu kadar cehaletin ancak tahsille mümkün olabileceği yolundaki özlü sözün önemini doğrulamıştır. Evet, Haçlı Seferleri bu konuyu hiç bilmeyen Erdoğan’a anlatılmış, Haçlı Seferleri konusundaki açıklamaları, ona öğretilmiştir.

Haçlı Seferlerini Erdoğan’a anlatan kimdir? Fransa, Libya’ya yönelik bugünkü Haçlı seferinin sahibi gibi gözükmektedir. O halde, Haçlı Seferleri konusunda Fransız kalmış Tayyip Erdoğan, Haçlı Seferleri ile ilgili olarak edindiği bilgileri mutlaka bir Fransızdan almış olmalıdır.

Alp Hamuroğlu
27.04.2011
Odatv.com

Dipnotlar:

[1] Vakanüvis Haçlı papaz Albertus Aquensis (Albert d’Aix).

[2] Haçlı Seferleri konusunda etraflı bilgi, geniş bir değerlendirme ve Haçlılığın tarihsel ve güncel anlamları için bkz. Alp Hamuroğlu, „Hıristiyanlığın ‚Haklı’ ve ‚Kutsal’ Savaşı Haçlı Seferleri“, „Haçlı Seferleri’nin Tarihsel Sonuçları – 1 / Seferler Sonrası Avrupa ve Avrupalılık“ ve „Haçlı Seferleri’nin Tarihsel Sonuçları – 2 / Seferler Sonrası Doğu ve Doğulular“ (Bilim ve Gelecek, Sayı 82, Aralık 2010, s. 36-63, Sayı 83, Ocak 2011, s. 46-63 ve Sayı 85, Mart 2011, s. 41-47).
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Ağu 09, 2013 21:42

Unutma!

İrfan Tuna yazdı:Tayyip Erdoğan - ''Haçlı Seferleri'ni artık farklı şekilde değerlendirmek durumundayız''





-------------------------------------------------------------


Tayyip Erdoğan'ın övgüler dizdiği Haçlı Seferleri konusunda, sayın Prof. Dr. Alpaslan Işıklı'nın güncellik kazanan bir yazısı:
ÖNSÖZ, Bkz. Yeni Ortaçağ, İmge Kiabevi, Ankara, 2009


İçinde bulunduğumuz dönemin geçmiş Orta Çağ ile çok belirgin benzerlikleri var. Bu nedenledir ki yeni bir Orta Çağ’a ayak bastığımızı söylemek, bir hayli gerçekçi görünüyor. Geçmiş Orta Çağ, M.S. 5. yüzyılda Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile başlayan ve M.S. 15. yüzyılın ortalarında Doğu Roma İmparatorluğu’nun (Bizans’ın) çöküşüne kadar uzanan bir zaman diliminde yer almıştı. Yeni Orta Çağ ise Sovyetlerin çöküş sürecine girdiği 90’lı yılların başında ve 1991’de ilk Körfez saldırısının hemen ardından Washington’un “yeni dünya düzeni” söylemlerini dünyanın gündemine oturtmasıyla birlikte başlamıştır denilebilir.

Geçmiş Orta Çağ, esas olarak Avrupa ile ilgili bir oluşumdur. Bununla birlikte, Türk ve İslam dünyası ile değişik açılardan derin bir etkileşim içinde olmuştur. Değişik tarihçilerin, Orta Çağ’a son veren olaylar arasında 1453’te İstanbul’un Türkler tarafından fethinin de bulunduğunu belirtmeyi ihmal etmedikleri bilinir. Ayrıca unutulmaması gerekir ki Orta Çağ’a damgasını vurmuş olan olayların başında gelen Haçlı Seferleri, Türklere ve Müslümanlara karşı yapılmıştır.

Yeni bir Orta Çağ’dan söz etmemizin önde gelen nedeni de günümüzdeki emperyalist işgal ve istila olaylarının, 1094-1270 yılları arasında hüküm sürmüş bulunan geçmişin Haçlı Seferleri’ni anımsatan bir vahşet boyutuna varmakta olmasıdır. Dün olduğu gibi bugünün Haçlı Seferlerinde de Hıristiyanlık dininin istismarı, ortak bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Medeniyetler Çatışması safsatası da, özünde, bu süreci bütünleyen bir unsur olarak icat edilmiş bulunuyor.

Geçmişin Orta Çağ’ında egemen sınıfı oluşturan ve Haçlı Seferlerine öncülük eden, Avrupalı derebeyler, halklarını, çapulculuk ve soygun amaçları doğrultusunda yönlendirebilmek için Hıristiyanlık dininin istismarının bilinen en korkunç ve en iğrenç örneklerini sergilemişlerdir. Günümüzün küresel egemenleri de farklı bir şey yapmıyorlar. Yalnızca Bush değil, yardakçısı Blair de Irak’ta giriştikleri ve esas olarak petrol yataklarını ele geçirmeye yönelik yağmalama girişimlerini haklı gösterebilmek için dinsel öğelere sarılma yolunu yeğlemiş, bu konudaki “kararında Hıristiyanlık bilincinin ve inancının etkili olduğunu” ifade etmiştir.[1]

Irak istilasından hemen önceki bir tarihte yeni bir “Haçlı Seferi”nden ilk defa söz etmiş olan kişi, ABD Başkanı Bush olmuştur.[2] Günümüzde küresel imparatorluğun tepesinde yer alan bir isim olarak Bush’un, geçmişin Haçlı Seferlerini, kendisi açısından esin kaynağı oluşturan tarihsel bir unsur niteliğiyle bugünün gündemine taşıması, bir bakıma anlaşılması kolay olmayan bir durumdur. Bu durumu anlayabilmek için Haçlı Seferleri konusunda Batı’da yaygın olan değerlendirmeleri nazara almamız gerekir. “Batı’da çok az insan Haçlı Seferlerini incelemek zahmetine katlanmıştır. Beyaz Saray’ın günümüzdeki sakinleri dâhil pek çok kişi için Haçlı Seferleri, görmüş oldukları filmlerden bulanık bir biçimde anımsadıkları bazı şeylerden ibarettir. Haçlı Seferleri bu filmlerde, Hıristiyan şövalyeliğinin üstün örnekleri olarak göz kamaştırıcı ve romantik bir havada temsil edilirler.” Kuşkusuz, yalnız Batılılar açısından değil, Haçlı Seferlerinin ne olduğunu bu tür filmlerden öğrenen herkes açısından durum pek farklı değildir. Oysa, gerçek başkadır. “Haçlı Seferleri, ayırım gözetilmeksizin işlenmiş bir katliam, cinsel taciz ve soygun fiillerinden oluşan feci bir manzara ortaya çıkarmıştır. Haçlılar, kondukları her yeri yiyip bitiren aç çekirge sürüleri gibi, geçtikleri her yerde, arkalarında tahribat ve kaos bırakmışlardır.” [3]

Prof. Sezer’in aktardıklarına göre, olayların görgü tanıklarından Papaz Fulcher, Haçlı Katliamlarını anlatırken şunları yazmaktadır. “Binaya girdiğimizde karşılaştığımız manzaranın güzelliğini kelimelere dökmek zordur ama şu kadarını söyleyeyim ki atlarımızın bacakları dirseklerine kadar pis Müslüman kanı içinde gömülü olarak ilerlemek zorunda kalmıştık.”

Sezer’in bazı Batılı kaynaklara dayanarak belirlediği gözlemler bununla da kalmamaktadır: “Papazların önderliğinde kadınlara kızlara tecavüz ediliyor. Sonra hepsi kılıçtan geçiriliyordu. Kafalar, kollar bacaklar kesiliyor. Karınlar deşiliyor, kalpler çıkarılıp tekmeleniyordu. İsa’nın değil iblisin temsilcileri haline gelmiş papazlar özellikle Türklerin katledilmesi karşısında zevkten daha da kuduruyor “Daha fazla kan, daha fazla kan” çığlıkları atılıyordu.

Meydanlar, sokaklar kesilmiş kol, kafa, bacaktan geçilmiyordu. Haçlı sürüsünün atları, parçalanmış insan vücutlarıyla dolu sokaklarda zorlukla yürüyebiliyorlardı. Çocuklar ve bebekler, özellikle de Türk çocukları ve bebekleri bir kılıç darbesiyle ikiye bölünüyordu…

Ve pişirilip yeniyordu.”
[4]

Bush’un örnek aldığı Orta Çağ işte budur.

Bakışlarımızı günümüzün Orta Çağ’ına çevirdiğimizde gördüğümüz manzara bundan çok mu farklıdır?

Yalnızca Irak işgalinde öldürülen insan sayısı bir milyonu aşmış bulunuyor. Öldürülenlerin önemli bir bölümünü kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır. Bu ülkede bombalanmamış kutsal mekân kalmamış gibidir. Bunlar arasında Hazreti Ali’nin türbesi de bulunmaktadır. Başta matematik olmak üzere pek çok bilimin doğuşuna ve bilimsel alandaki çok önemli gelişmelere beşiklik etmiş bulunan Mezopotamya havzasının asırlar öncesinden süzülüp gelen tarihine tanıklık eden müzeler, Teksas’ın at pazarlarında biçimlenmiş bir zihniyete kölelik edenler tarafından hoyratça yağmalanmıştır. Küresel basın üzerinde uygulanan yoğun sansüre rağmen, Bağdat’tan Guantanama’ya uzanan vahşet manzaralarından her gün bir yenisi, kamuoyunun bilgisine sızmaktadır.

Yeni Orta Çağ’a özgü çağdaş Haçlı Seferleri, Irak’ın işgaliyle başlamadığı gibi, bu işgalle sona erecek gibi de görünmemektedir. Öte yandan, Yeni Orta Çağ’da hüküm süren vahşet, yalnızca askeri operasyonlarla bağlantılı olarak ortaya çıkmamaktadır. Küresel egemenlerin dayatmalarının sonucu olarak yeryüzünü kasıp kavurmakta olan sosyal adaletsizlik ve yoksulluk, başlıbaşına bir zulüm ve ıstırap kaynağı olarak insanlığın kaderi üzerine çökmüş bulunuyor. Birleşmiş Milletler kaynaklı verilere göre ”... açlık, salgın hastalık, su yokluğu ya da sefaletten kaynaklanan nedenlerle oluşan yerel anlaşmazlıklar sonucu her yıl, İkinci Dünya Savaşı’nda altı yılda ölenlerden daha fazla kadın, çocuk ve erkek ölüyor. Üçüncü Dünya ülkeleri için üçüncü dünya savaşı çoktan başlamış durumda.”[5]

Yeni Orta Çağ’da hafızalar adeta silinmiş; İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde uluslararası düzeyde kabul görmüş gibi görünen “yoksulluğa karşı savaş” ilkesi unutulmuş; onun yerine “yoksullara karşı savaş” ilkesi egemen olmuştur.

Bu durumda varılan sonuç, kendiliğinden belirginleşmiş bulunuyor: “Ahlaki açıdan Orta Çağ”daki barbarlık ile çağımızdaki arasında fazla bir fark kalmamış bulunuyor. Başlıca farklılık, çağdaş orduların tahrip gücünün Orta Çağ’dakilere oranla sonsuz kere daha büyük olmasıdır.”[6]

Prof. Dr. Alpaslan Işıklı
Seferihisar, 2 Temmuz 2007



KAYNAKÇA

[1] Yeniçağ Gazetesi, 05.03.2006.

[2] Alan Woods, George W. Bush and the Crusades, http://www.marxist.com/MiddleEast/bush_crusades.html

[3] Aynı makale.

[4] Bkz:Ayhan Sezer, “Batı’da Yeni Bir Şey Yok:Galileo’dan Davıd Irving’e”, Yeni Hayat,????

http://www.brighton73.freeserve.co.uk/f ... erview.htm

http://en.wikipedia.org/wiki/Ma%27arrat_al-Numan

http://www.crusades-encyclopedia.com/cannibalism.html


[5] Jean Ziegler, Dünyanın Yeni Sahipleri ve Onlara Direnenler, Altın Kitaplar, çeviren: M. N. Demirtaş, Haziran 2004, s. 117.

[6] Alan Woods, George W. Bush and the Crusades, agm.
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Tayyip Erdoğan'dan Haçlı Seferleri'ne Övgü

İletigönderen r59 » Sal Ara 17, 2013 12:42

HAÇLI Seferlerin Türkiye ve Osmanlı zamanında ki Tarihi Olayların iyi irdelendiği vakit görebileceğimiz önemli detay şudur iki taraf'da Faiz Lobbisine yenik düşmüş ve birbirine karşı savaştırılıp rant elde edilmiş. Tarihi iyi okursak gelinen vahim sonucun iki tarafı birbirinden ayırmış ve savaş harcamaları birilerini zengin etmiş ve bu tarihi vakka'dan dwers alınmayarak çözüm üretilmemesi hüsran verici gelişmeleri iki tarafın üzerine yığmış ve mağlup olunmuştur.
Resim
Kullanıcı küçük betizi
r59
Üye
Üye
 
İletiler: 18
Kayıt: Pzr Tem 08, 2012 8:59


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

cron

x