‘Tayyip'i üzmek Allah'ı üzmektir'
CAMİLERDE dağıtılıyor. Bedava kitap. Camiye giren, çıkan herkese bir adet o kitaptan veriliyor. Kitabın üstünde “vatandaşa bedava dağıtılsın” diye not var.Kitabın adı ilk bakışta masum, “İlahilerle Hakka Çağrı”. Genel bir başlık. Ancak, sayfalar açıldıkça, genel başlık özel ayrıntılara iniyor.
Kitabın yazarı F.D. adında bir kadın. İlkokul mezunu. F.D. şunu söylüyor:
“Eşi türbanlı, diye benim oğlumu ordudan attılar. Ben, dinime laf söyleyenlere sessiz kalmamak için bu kitabı çıkardım.”
F.D.'nin eşi emekli imam.
DENİZLİ KARIŞTIKitap Denizli'de camilerde dağıtılıyor. Kitabı okuyan CHP Denizli yönetimi, kitap hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Ama, savcı “bu kitapta suç yoktur” diyerek, herhangi bir işlem yapmıyor. Olay bazı gazetelerde haber olarak yayınlanıyor.
Savcı işlem yapmayınca, bu kez F.D. harekete geçiyor, haberi yayınlayan gazeteler hakkında tazminat davası açıyor.
Geçen hafta bu dava sonuçlanıyor, daha doğrusu, zaman aşımına uğradığı için, dava düşüyor.
Bu süreç Denizli'yi karıştırıyor.
AKP DÜŞÜŞTEKitaptaki ilahilerden biri de, “Tayyibim” başlıklı bir bölüm. O bölümden iki satır şöyle:
“Tayyip Allah yolunun bekçisidir. Tayyip'i üzmek Allah'ı üzmektir.”
CHP bu ve benzer cümlelerden dolayı suç duyurusunda bulunuyor.
Doğrusu, bana göre, burada suç olan bir şey yok. Sadece sıradan bir propaganda. Zaten savcı da, dava açmıyor.
Ancak, burada altı çizilmesi gereken, bu gibi kitapların piyasaya sürülmesi. Bu gibi kitaplar, insanların kendi iradesi ve bağlı olduğu liderine duyduğu sevginin sonucu olabilir. Hayır, bazı AKP yandaşlarının girişimi de olabilir. Bunlar da, bana kalırsa sıradan ve olağan.
Burada önemli olan, bu gibi kitaplardan AKP Genel Merkezinin haberi var mı, yok mu?
Çünkü, geçmişte örnekleri var. Ne zaman ki, bir parti ya da bir lider düşüşe geçiyor, o zaman liderin haberi var, yok, birileri acele harekete geçiyor. Partisine göre, bir yerlerden umut bekliyor.
AKP örneğinde Allah'tan umut kesilmez, Tayyip'den umut kesilmez, vaziyeti.
Oysa, artık kesiliyor. Geçenlerde İstanbul'un bazı varoşlarında dolaşıyorum. AKP ciddi olarak düşüşte.
Düşüşün tek bir nedeni var: Ekonomik sıkıntı, geçim sıkıntısı.
Son yıllarda AKP'nin oy deposuna dönüşen o varoşlar yavaş yavaş AKP'den uzaklaşıyor. Ancak, nereye gideceklerini de bilmiyorlar.
Suikast mı, bir hışımla geldi geçtiÇOK sevdiğim türküye uygun, “bir hışm ile geldi geçti, peh, peh peh”.
Neydi o, fırtına mı, deprem mi, tsunami mi, ne desem acaba, ortalığı kasıp kavuruyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast girişimi.
Sabah kalkıyoruz suikast, akşam yatıyoruz suikast iddiası. Hangi televizyonu açsam, karşımda buruk acı, pardon Bülent Arınç. Demeç üstüne demeç patlatıyor, “bu işi yargı çözecek”.
Bin türlü senaryo birbirini izlerken, iş gelip kozmik odaya dayanıyor. Bu kez, bütün Türkiye kozmik oda peşinde.
Darbeler peşinde koşan ordunun bir bölümü, kozmik oda üzerinden şimdi de devletimizin büyük büyüklerine suikast planları içinde. Tarihten alıntılarla karışık, o ne düşman çatlatan yazılar, TV'lerde akıllara durgunluk veren ahkamlar. O heyecan içinde izlenen arabalar, pazardan alınan domatesler, yemek pişiremeyen aşçılar. Hepsi kozmik odaya karışıyor. Kontrgerilla ve faili meçhul cinayetler eşliğinde. Bir belediye bandosu eksik.
Derken, odayı araştıran yargıca zarf içinde kurşunlar ve daha neler neler. Suikast günleri, “dünyayı sarsan on gün” gibi.
Peki, ne oldu? Arınç'a suikast iddiası ne oldu? O iddiadan ne bir ses, ne bir nefes. Hep birlikte unutuyoruz.
Herkes unutabilir ama, bana kalırsa, Arınç unutmamalı. “Yargı çözecek” demişti, iddia açıkta kalırsa, biz alışkınız, en azından yargıya ayıp.
Yalçın DOĞAN, 28 Ocak 2010