'Tehdit' ediliyoruz!..
Aslı Aydıntaşbaş kedi olalı bir fare yakalamayı becerdiyse eğer, susturun ‘Her Türk asker doğar’ tezahüratlarını; çünkü bundan böyle “Her Türk -olsa olsa- tehdit doğar’!
Aslı Aydıntaşbaş, Milliyet gazetesine manşet olan yazısında Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin, cemaatleri ”iç tehdit“ tanımından, AKP hükümetinin ”komşularla sıfır sorun“ sloganıyla Orta Doğu’da diyalog kurduğu ülkeleri de ”dış tehdit“ tanımından çıkaracak biçimde yeniden kaleme alındığını iddia etti.
Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin Aydıntaşbaş’ın o ünlü ”kaynakları“ndan edindiği yeni içeriği şöyle olacakmış:
”Başbakanlık ve MGK Genel Sekreterliği tarafından İçişleri Bakanlığı, MİT ve Genelkurmay’a da gönderilen taslaklarda, geçmişten farklı olarak kamuoyunda yakından tanınan cemaatler yok. Ana metinde “irtica” ve “bölücülük” sözleri kalıyor. Ancak “irticai faaliyetler” somuta indirgenerek El Kaide, Hizbullah gibi aşırı dinci terör örgütleri olarak tanımlanıyor.
(...) Dış tehditler bölümü ise Türkiye’nin komşularla “sıfır sorun” politikası çerçevesinde yeniden kaleme alınıyor.
Dışişleri ve Başbakanlık tarafından yürütülen bu çalışma çerçevesinde Irak ve İran’ın öncelikli tehdit olmaktan çıkması bekleniyor. Ancak üst düzey bir hükümet yetkilisi, “eksen kayması” tartışmaları arasında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik hedefinin belgede yeniden vurgulanacağını belirtti.
(...) Yeni metnin İran, Bağdat ve Barzani’yle başlayan yeni işbirliği dönemini yansıtması, bu çerçevede Türkiye’nin bölgesel ittifaklarını yeniden gözden geçirmesi bekleniyor.”
Yapalım bir ablalık
Ne yalan söyleyeyim bugüne kadar faili meçhul olmakla kalmayıp, failini fazlaca şaibeli gördüğüm kaynaklarından sızdırdığı analizlerini, daha çok hayal dünyasının yansıması olarak değerlendirdim Aydıntaşbaş’ın...
Ama denir ya, kedi olalı bir fare tuttu...
Veya bu “fare” hanidir tutulmayı bekliyordu da, gündemde oradan oraya savrulurken, geçtiği yollara bir kapan koyuvermeye fırsat olmamıştı.
Yine de “kusursuz iş” diyemiyorum. Ekisiği çok bir analiz...
Madem iç ve dış tehdit değişiyor, insan bir köşeye iliştirmez mi, “potansiyel tehdit”leri yahut “tehdit aday adayları”nı!
Bu sefer olmasa bile, bu zemin üzerinde şekillenecek sonraki “belge”lerde iç ve dış tehdidin “somut” karşılıklarını yazmaz mı, “kulağınıza küpe olsun” tonundan...
Üzülme ey halkım, Aydıntaşbaş’ın yapmadığı ablalığı ben yapıyorum sana; Madem “irtica” ve “bölücülük” muallak bırakılıyor belgede; alın bakalım burada “içi doldurulmuş”u var:
Milliyetçilik, ulusalcılık, Atatürkçülük, bölünmez bütünlükçülük, milli devletçilik; iç tehdit...
Ermenistan’a açılmamıza engel Azerbaycan, AB’ye açılmamıza engel Kuzey Kıbrıs, ABD’ye açılmamıza engel Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Irak Türkmenleri, Çin’e açılmamızı engelleyen Doğu Türkistan Türklüğü; dış tehdit...
Ona göre siz de ayağınızı denk alırsınız artık;
Yok öyle “Her Türk asker doğar” diye davullu zurnalı “vatan görevi”ne uğurlamalar; vatanseverlik kafadan iç tehdit bir kere, “bayrak”tı, “asker üniforması”ydı onlar da eh haliyle “bölücü sembol”...
Diyeceğim o ki, hazır olun, böyle giderse, her Türk “tehdit” olarak doğacak anasının karnından..
Hiiiç olmaz da demeyin;
Daha önce, Emniyet Genel Müdürlüğü brifinginde “ulusalcılık, Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığı’nın faaliyetleri altında” değerlendirilmemiş miydi sanki?
Hiçbir şey birden bire olmuyor olmasına da, niye biz gözüne far tutulmuş tavşan gibi davranıyoruz, en “geliyorum” diyen olay karşısında bile, ona ermiyor benim bu kıt aklım...
Terörle bir yere varılıyor
Geçenlerde bir sohbette adımız geçmiş, hani biz “Terörle bir yere varılmaz!” diyenlere
“Varılır, varılır, bekleyin görürsünüz” demiştik ya; işte bu lafımızın altı çizilmiş:
“Adamın dediği çıktı, bakın terörle nereye vardık!”
Biraz daha bekleyin, eğer ömrümüz yeterse, biz de görürüz, siz de...
En masumundan başlayalım...
- Devletin televizyonu Kürtçe yayın yapıyor, Cumhuriyet hükümetinin Dışişleri Bakanı Peşmerge reisini “Kak” diye başköşeye buyur ediyor; “Kak” Kürtçe “ağabey” demek, başköşeye buyur edilen de Dışişleri Bakanının “kak”ı!
Düğmeye basıldı
“Terörle” bir yere varılmazmış...
İşler yavaş yavaş, kıvamına giriyor, bir yerlerden düğmeye basıldı:
“Karşılıklı görüşme başlasın!”
Kim kimle görüşecek?
Devlet, isyan eden vatandaşı “APO”yla görüşecek...
Görüşemez mi?
Niye görüşmesin, biz senaryoyu kaç sene önce yazmıştık.
Önce af çıkar, İmralı alayı valayla boşaltılır, affın ikinci kademesi siyasi hakların iadesidir, o da kabul edilir, “APO” da, adına siyaset yapan taşeron partinin başına geçer, ilk seçimde milletvekili, belki de başbakan yardımcısı...
Herşey beklenir
Diyeceksiniz niye başbakan değil?
Sabır, sabır, Kerim Korcan, Sultanahmet cezaevin-deki başgardiyan “Köse”yi hikayede konuşturur:
“Terazi var, tartı var,
Her bir işin vakti var.”
Buna “Ne zaman?” diyen de vardır, “Allah korusun!” diyen de...
Halkalı’da otobüse bomba atıp insanları öldürmekten “şüpheli” olanların Adliye kapısında alkışlandığı bir memlekette, her şey beklenir.
Hem fazla da, bir şey istedikleri yok...
“Anayasa’ya Kürt milleti tanımı girsin.
Ulus devletten vazgeçilsin
Kürt bölgesi özerk olsun
Kürtçe yer isimlerine geri dönülsün
Genel af ilan edilsin.”
Bunların görüşülmesi isteniyor, kim bilir şu anda gizli gizli görüşülmektedir, Nazlı Ilıcak’ın televizyondaki tahmini bu...
Bayramoğlu buyurdu
Pekiii, bunun için “vakit tamam mı?” Cahit Sıtkı Tarancı, “Haydi Abbas vakit tamam, akşam diyordun, işte oldu akşam” der ya!
Tam vakti...
Adam açık açık yazıyor:
“Şunu unutmamak gerek: Askeri vesayetin örselenmesi, demokratik ve siyasi çözüm ve refleksiyon fikrine özellikle Kürt sorunu açısından imkan verdi, hala veriyor. Kürt sorununda atılan her adım, askeri vesayetin en önemli gerekçelerinden birini elinden aldı; daha da alacaktır...”
Adam, askerin kolu kanadı kırıldı, tam vaktidir, diyor.
Haydi top atan tüccarın malıdır, kapış kapış gidiyor, kapanın elinde kalıyor...
Ya da öyle sanıyorlar....
Yeni Şafak-Ali Bayramoğlu 25.06.2010
Hasan Pulur / Milliyet
Soru: Yandaş basının mahkemelere bakış açısı nasıl?
Yanıt: Sayısal ve duygusal... Örneğin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ni seviyor, 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ni sevmiyorlar...
Haldun Ertem
Türkiye büyümezse küçülür...’’Kan denizi’
Türkiye öyle bir eşiğe itiliyor ki, bir zamanlar Yalçın Küçük adlandırmıştı...
’Türkiye büyümezse küçülür...’
Üst düzey bir AKP’liye geçenlerde sormuşlar, ’Ne görüyorsunuz?’ diye...
’Kan denizi’ diye yanıtlamış...
Umarım yanılıyorlardır.
Serdar Akinan / Akşam
Bakan, bakmasın; soruştursun
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, 17 yıl önce kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Turgut Özal ile uçak kazasında şehit düşen Orgeneral Eşref Bitlis’in ölümlerinin şüpheli olduğunu söyledi.
Artık Adalet Bakanı olduğuna göre bu şüpheli olduğunu söylediği ölümleri aydınlatmak için elinde her türlü olanak var demektir. Böyle bir şey söylediğine göre mutlaka bazı bilgilere şu anda sahip olmalı. O bilgeleri bir suç duyurusunda kullanarak, savcıları da harekete geçirebilir. Ama yapacağı en son şey herhalde dedikodu yapar gibi tahliller ortaya koymak olmalıdır.
Elinde gerçeğe ulaşmak için her türlü olanak varken, bunu yapmayıp, dedikodu ile yetinmek devlet adamlığı ciddiyeti ile bağdaşabilecek bir şey değildir. Böylesine derin bir komplonun varlığından emin olduğuna göre onu ortaya çıkarmak da herhalde görevi olmalıdır. Bunu yapmadığı sürece bu sözleri de “Elvis yaşıyor” efsanesinden daha inandırıcı olamaz.
Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
Hukuksuzluğun olmazı kalmadı
Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in savunmanı Turgut Kazan’a sorduk:
“İlhan Cihaner’in 4 ayının hesabı sorulacak mı?” Kazan, “Bu tür soruların bir hukukçu tarafından yanıtlanabilmesi için o ülkede hukuk düzeninin işliyor olması gerektir” dedi:
“Türkiye ne yazık ki, bu niteliğini yitirmiştir. Hukuk düzeni işliyor olsa, bu soru sorulmaz, bu soruya neden olan işlemler de yaşanmazdı. Bir adliyenin aranması ilktir, bir savcının yasaya aykırı biçimde soruşturulması bir ilktir. Bir savcının yasaya aykırı biçimde tutuklanması, yargılanması bir ilktir.
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in telefonu ile başlayan bir süreç yaşanmaktadır ve o süreç devam ediyor. Şu anda İstanbul mahkemesi paralel bir yargılamayı yapabilme arayışı içindedir. Bu açıdan bir başka ilk daha yaşanırsa kimse hiç şaşırmasın. Özetle, hukuk devletinin temel bütün değerleri yok edilmiştir.”
Işık Kansu / Cumhuriyet
Cumhuriyet Vakfı yeni başkanını arıyor
Odatv’nin haberine göre İlhan Selçuk’tan boşalan Cumhuriyet Vakfı’nın başına Alev Coşkun veya Aydın Aybay’ın getirilmesi düşünülüyormuş. Aybay’ın sağlığı nedeniyle bu görevden affını isteyeceğini ileri süren odatv’ye göre Cumhuriyet Vakfı’nın ufuktaki başkanı Alev Coşkun olacak. Coşkun Cumhuriyet’teki yazılarından başka Milli Mücadele dönemini konu alan kitaplarıyla da okurların tanıdığı bir isim.
AKP, ağustos darbesine mi hazırlanıyor!
(...) Yüksek yargıyı ele geçirme umudunu yitiren, seçimi kazanma şansı kalmayan AKP kurtuluşu TSK’yı ele geçirmekte arayabilir mi?. Yandaş medya çoktandır PKK’nın her eyleminin arkasında TSK’nın içindeki Ergenekoncuların olduğunu yazıp çiziyor.
Meclis Başkanı 11 askerimizin şehit olduğu PKK’nın Şemdinli baskınının hesabını TSK’dan soruyor. Başbakanımız başkomutan havasında askerlerimizin şehit edildiği birliği denetliyor. AKP artan terörün faturasını TSK’ya kesip, TSK içinde darbe yapmaya cesaret edebilir mi?
TSK, Ergenekon tertibiyle belinin büküldüğünü, moralinin bozulduğunu, terör örgütüne karşı istihbarat olanaklarının ve harekat alanının kısıtlandığını, ABD’nin vereceği istihbarata muhtaç hale getirildiğini bile kamuoyuna anlatamıyor. Sanki AKP’nin suçlarını üstlenmiş bir TSK var karşımızda. ABD’ye karşı da utangaç, AKP’ye karşı da...
TSK’nın bu hali iyice köşeye sıkışmış AKP’ye cesaret verebilir, son dönemde terör olaylarındaki artışı TSK içinde darbe yapmak için bahane olarak kullanabilir. Bu yılki yüksek askeri şura kararlarında irticai faaliyetleri nedeniyle ordudan atılanların değil de, Kemalist oldukları için atılanların ve TSK geleneklerine göre terfisi beklenirken emekliye sevk edilenlerin listesiyle karşılaşırsak hiç şaşırmayalım. Nitekim basına yansıyanlara göre hükümete yakın isimler, Başbakan’ın terör gerekçesiyle bazı komutanları tasfiye edeceğini söyledi.
Dinciler ve liberaller durmadan, “Türkiye’de darbe olacak” diyorlardı. Kehanetleri yanlış çıkmasın diye darbeyi kendileri yapmasın sakın! Bu yıl Ağustos ayı yakıcı sıcak geçebilir.
A. Metin Akpınar / Odatv.com
MİNİ YORUM
Kaçamayacağımızı bilsek de üzüyor işte
Yazdığımız veda yazılarının sıklığı giderek taziye defterine dönüşmeye başladığı hissini veriyor sayfalarımızın. Şimdi de Orhan Tahsin öldü. Tanışma fırsatını hiç bulamadığım ama çalışma arkadaşlarının anlattığı hatıralara her daim çok güldüğüm insan. Kaçış yok; bir gün hepimiz çıkacağız aynı yolculuğa... Yine de, hele hele karşısındakini gülümseten insanların ardından buğulanan gözleri görmek; fena, çok fena...
Selcan TAŞÇI
29.06.10
YENİÇAĞ