Türkiye İntihar Edemez!
Keklik gibi avlanmak... kurşun yemeden ateş etmemek, hep saldırı beklemek... sonra peşinden koşmak... 3-5 teröristi dağda, ovada ararken avlanmak... mayına düşmek... 45 günde 57 şehit vermek... Buna ne can, ne de yürek dayanır.
Şehit, Jan. Uzm. Çavuş Haşim Dirik'in eşi Bilgen Köse Dirik üst üste gelen şehit haberleri üzerine şöyle feryat ediyor: "Yeter...bir günde 6 şehit vermişiz, hâlâ yanmıyor bu ülke! Hâlâ AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi omuz omuza verip sokaklara dökülmüyor! Neyin uykusundasın Türkiye!" Doğru, Türkiye bir türlü uyanamıyor. Çünkü, ölümü kurtuluş zannediyor. Bölücü terörle ideolojik olarak da, silahla da gerçek mücadele yapılmıyor. "Kıyamete dek bu mücadele sürecektir" gibi havaya giden tehditler, sadece vatandaşı uyutmaya yarıyor. Daha da vahim olanı, şehit Komiser Ahmet Çamur'un cenaze töreninde yakınlarının "Polise ve askere vur emri verilsin" demesi üzerine Erdoğan'ın verdiği cevapta gizli; deniliyor ki: "Değerli kardeşlerim kendisine silah doğrultana askerimizin de, polisimin de vurma yetkisi vardır, bu kesindir." İyi de, terörist silah doğrultmuşsa, tetiği düşürecek, askerimizi, polisimizi şehit edecek demektir. Bu durumda yetkiden bahsetmenin anlamı var mı? Buna meşru müdafaa hakkı denir ki; asker, polis olmaya gerek yok, her birey için geçerlidir. Demek ki "vur emri" verilmemiştir. Verilmesi de mümkün görülmemektedir. Zira, terör örgütü PKK/KCK ile Oslo (2011) ve İmralı'da (2013) yapılan mutabakatlara aykırıdır! Hatırlanacaktır, terör örgütü ile ülkemizi paylaşan bu anlaşmaların temel maddesi "Çatışmasızlık"tır. Açıklaması ise Oslo mutabakatında şöyledir: "Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak 'çatışmasızlık' zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır." Demek ki, "Kürt sorununun nihai çözümü", yani "özyönetim" için Türkiye Cumhuriyeti'nin bir takım eylemlere seyirci olması gerekiyor. Yani; güvenlik güçlerinin merkezlere kapatılması, vergi toplanması, mahkeme kurulması, yol denetimi yapılması, devlet yatırımlarının engellenmesi, etnik temizlik yapılması, egemenliğin alt yapısının hazırlanması gibi. Bu konuda yetkililer ne demiş, onlara da bakalım:
* Erdoğan: Önce "süreç devam edemez", sonra "süreci buzdolabına koydum. PKK, silahlarını gömmeli veya ülkemizi terk etmeli."
* Davutoğlu: "Şimdi diyorlar ki; 'çatışmasızlığa dönelim', evet dönelim. Hiçbir zaman çatışmayı savunmadık biz. Ama yine başka bir gece ileride polislerimizi katledecekler de biz sessiz kalacağız, diye düşünüyorlarsa buna izin vermeyiz."
* Bülent Arınç: "Bizim prensibimiz zaten bugüne kadar onlar ateş etmedikçe, eylem yapmadıkça biz yapmayacağız idi. Bunu biz son güne kadar, 10-15 gün evveline kadar hep uyguladık. O yüzden bizi halk da eleştirmiş olabilir, 'Bunlar silahlarıyla her gün köylerde ama siz bunlara bir şey yapmıyorsunuz. Halkın şöyle söylediğini biliyorum, 'Üzerinde silah olan PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, onlara el sallıyorlardı. Asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu.' Durum biraz böyleydi. Ama bunun bir tek sebebi vardı, tekrar terörün hortlamaması, siyasi görüşmelerin, müzakerelerin sonuca ulaşması. Meğer onlar alay ediyorlarmış."
* Teröristbaşı Öcalan: "PKK'ya, Hemen çatışmasızlık ilan edin. Çatışmasızlık ortamı sağlanmadan diğer adımların atılmayacağını da açıkça deklare edin."
Bu bilgilere göre:
* Terör örgütü ateş etmeden güvenlik güçlerimiz operasyon yapabilir mi?
* Güvenlik güçlerimizin yüzlerce operasyon yapma isteklerine kaymakam ve valiler neden izin vermiyor?
* Güvenlik güçlerimiz yol denetim ve kontrollerini neden yapmıyor? Bu işin PKK/KCK teröristleri tarafından yapılmasına neden göz yumuluyor?
* MHP'nin, PKK/KCK'nın 13 kentimizde "özyönetim" ilan etmesi ve şehit sayılarının giderek artması karşısında TBMM toplanıp Anayasa'nın emri olan "Sıkıyönetim kararı alınmalı" teklifine Davutoğlu'nun öfkeyle, "Sıkıyönetim daveti siyasi sorumsuzluktur. Demokrasinin askıya alınmasına izin vermeyeceğiz" demesini, olmayan demokrasiyle mi, yoksa terörle mücadele yetkisinin güvenlik güçlerine geçmesinden duyduğu endişeyle mi izah edebiliriz?
* Dışişleri Bakanlığı'nın sitesindeki "Demokratik standartları en gelişmiş ülkelerde dahi güvenlik saikiyle özgürlükler kısıtlanırken, Türkiye tam tersini yapmaya başlamıştır" cümlesinin anlamı ne olabilir?
Bu bilgi ve belgelere göre "süreç" örtülü olarak, çatışmalı veya çatışmasız hiç fark etmeden, devam etmektedir. Bu demektir ki, şehitler otağı vatanımız tehlikededir. Allah korusun, bir bölgeyi kaybedersek, vatanın tamamını nasıl muhafaza edebiliriz? Unutmayalım ki bu, Anadolu'da Türk'ün ve İslâm'ın varlığını hedef alan bir haçlı projesidir!
Sadi SOMUNCUOĞLU, 22 Ağustos 2015
sadisomuncuoglu@yahoo.com