Libya'daki iç savaş sona yaklaşırken bu kez petrol savaşı başladı. Muhalifleri destekleyen Batılı ülkelerin petrol şirketleri, Libya petrolünden aslan payını kapmak için harekete geçti.
İtalya, İngiltere, Fransa ve ABD bu savaşın bir numaralı aktörleri olarak öne çıkıyor.
Libya dünyanın en büyük petrol üreticisi değil. Ancak Cezayir'le birlikte dünyanın en yüksek kaliteli petrolünü üretiyor.
Petrol dünyasının deyişiyle en tatlı petrol Cezayir ve Libya'dan çıkıyor. Savaştan önce günde 1.3 milyon varil petrol üreten Libya'nın şu anki üretimi ise 50 bin varile kadar indi.
İç savaş Libya'nın petrol altyapısına da büyük zarar verdiği için, ülke yüklü miktarda yatırıma ihtiyaç duyuyor.
Yapılan hesaplara göre petrol üretiminin eski seviyeye ulaşabilmesi için 1.5 yıllık bir çalışma gerekiyor. Ancak daha Libya'da iç savaş sona ermeden Batılı petrol devleri harekete geçti bile.
CNN Türk'ün haberine göre, ABD'nin petrol şirketleri ilk harekete geçenler arasında yer alıyor.
Amerikalı diplomatlar aracılığıyla muhaliflerle görüşmeye başlayan Marathon Oil, Libya'ya giren ilk Amerikalı şirket olmak istiyor. Kaddafi döneminde Amerikalı şirketler Libya petrol rezervlerine yatırım yapamıyordu.
İngiliz BP, Hollanda İngiliz ortaklığı Shell de yeniden üretime başlamak için fırsat kolluyor.
Libya'ya yakınlığı nedeniyle NATO'nun hava harekatına ev sahipliği yapan İtalya, pastadan en büyük payı almayı hedefliyor. Savaştan önce de Libya'daki en güçlü Batılı petrol şirketi olan İtalyan ENI eski anlaşmalardan doğan haklarını yeni dönemde de korumak istiyor.
Libya'daki bir diğer iddialı ülke de Fransa. Kaddafi karşıtı NATO operasyonunu başlatma konusunda çok aktif olan Fransa, kendi petrol şirketlerinin kayırılmasını istiyor.
Kaddafi sonrası Libya'da şimdi de başta ABD olmak üzere, Fransa, İngiltere ve İtalya'nın başını çektiği ülkeler arasaında"paylaşım masası" kuruluyor. Libya'ya "devrim","insan hakları","demokrasi" getirmek amacı ile başlatılan NATO bambardımanları bu ülkeyi zaten bir enkaz haline getirdi. Zengin ve kaliteli petrol yataklarının bulunduğu bu ülkede adı geçen ülkeler şimdi de Libya'yı bir sömürge haline getirmenin hesaplarını yapıyor.
1 Eylül tarihinde Fransa'nın Başkenti Paris'te Kaddafi sonrası uluslar arası topluluk Dışişleri Bakanları toplantısı düzenlenecek. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, bu toplantıya ev sahipliği yapacak. Libya'da en büyük payı kapmanın peşinde olan Fransa'nın bu toplantıda nasıl bir plan ortaya koyacağı aşağı yukarı şimdiden belli gibi görünüyor.
DİREKSİYON FRANSA'DA..
Bizim görüşümüz şöyle:
Kaddafi devrilmeden çok önceleri bile ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya, Libya'nın muhaliflerinin eline geçen petrol kaynaklarına zaten el koymuşlardı. Dev tankerlerle bu petrol Dubai'ye taşındı ve pazarlandı. Böylesine iştah kabartan bir gelirin adı geçen ülkeler tarafından terk edilmesi düşünülebilir mi? Dev petrol şirketlerinin şimdiden ne yapacakları belirlendi. Bu pay dağılımı 1 Eylül'deki toplantıda da şekillenmiş olacak.
Şu noktaya da dikkatlerinizi çekmek istiyoruz:
Libya'da en kazançlı çıkan ülke Fransa olmuştur. Bundan sonra Libya'da direksiyon Sarkozy'nin elinde olacak. Türkiye, bu noktada ne yapabilir, pastadan nasıl bir pay kapabilir, bunu şu anda kestiremiyoruz. En azından Sarkozy ile Başbakan Erdoğan'ın arasının açık olduğu bir dönemde Türkiye, Libya pastasından pay alabilir mi? Alırsa bu yeterli olacak mı? Asıl bunun üzerinde durmak gerekiyor.
TÜRKİYE'NİN ZARARI BÜYÜK
Kaddafi rejimi devrilmeden önce Libya'da 25 bin işçimiz çalışıyordu. Bunlar Türkiye'ye döndü. 100 şantiyemiz var, hepsi kapandı. 15 milyar dolarlık iş yapacaktık, şu anda bunlar da sona erdi. Halen 2,5 milyar dolar alacağımız var, bunun sonucu da bilinmiyor. Tabloya bakacak olursak, Türkiye'nin Libya'da çok büyük zararının olduğunu görürüz.
Bize, zaten petrol paylaşımından damla koklatmazlar, bunu geçelim. Asıl kayıplarımızı telafi edebilecek miyiz buna bakalım. Bunu da zor görüyoruz. Libya yeniden inşa edilecek. Yollar, binalar, elektrik santraları, havaalanları yeni baştan yapılacak. Bu çöl ülkesi kısa zamanda dev bir şantiyeye dönecek. Almanya, şimdiden bu işe soyunuyor ve AB kapsamında bu işi üstleneceğini söylüyor. Batı, kendi çıkarlarını hep planda tutacaktır. Türkiye, bu noktada ancak taşeronluk hizmetlerinde yer alabilir, biz böyle düşünüyoruz. Her ne kadar muhaliflerle son dönemlerde akçeli ilişkiler içinde girdiysek de, Libya'da yeniden olumda Batı'nın sözü geçecektir. Daha önce Türkiye'den her türlü desteği gören muhalifler kısa zamanda bunları tamamen unutur. Çünkü Libya muhalifleri ABD ve AB'nin kucağına oturmuştur, artık gelecek için belirleyici etkileri de olmayacaktır.
LİBYA, KAPANIN ELİNDE KALACAK
Gerçekçi olmak gerekiyor. NATO güçleri neredeyse 6 aydır Libya'yı bombalıyor. ABD ve AB, Libya'yı sadece Kaddafi'den kurtarmak için mi taş üzerinde taş bırakmıyor? Bunu böyle düşünürseniz yanılırsınız. Buradaki asıl hedef, zengin petrol kaynaklarıdır. Libya'nın paylaşımı ve sömürge haline getirilmesi planlarıdır. Bundan sonra Libya, kapanın elinde kalacaktır bunu önümüzdeki günlerde bekleyip hep birlikte izleyeceğiz.
Libya'nın başına geleceklerini görmemek için akıldan yoksun olmak gerekiyor. Bunun somut örneklerini daha önce Afganistan'da ve Irak'ta gördük ve yaşadık. Bu zengin petrol ülkesinin geleceğinin de bu ülkelerin konumundan farklı olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Libya'daki Batı işbirlikçileri ilerleyen zaman içinde çok daha büyük pişmanlık içinde olabilirler. Bugüne kadar sadece havadan Libya'yı havalara uçuran güçler, bundan sonraki yapılandırmada askerleri ile, silahları ile, güvenlik güçleri, istihbarat birimleri ile bu ülkeye yerleşeceklerdir. Şirketleri ülkenin kanını emecektir.
MÜSLÜMAN KANI DÖKÜLÜYOR
O nedenle Libya'ya daha geniş pencereden bakmak gerekiyor. Amerika olsun, Batı olsun, bu ülkeyi Kaddafi'den kurtarmak, bu ülkeye demokrasi getirmek için değil, bu ülkenin zenginliklerini paylaşmak için hareket etmektedirler. Bu bir gerçektir ve bu gerçeği görmeden doğruları bulmak da mümkün olamayacaktır.
Öncelikle şunu da söyleyelim:
Amerika ve Batılı güçler, Libya'ya geldikten sonra da bu ülkede bir insan avı sürecektir. Kaçırma, öldürme ve suikast olayları aynen Irak'ta olduğu gibi bu çöl ülkesinde de sürecektir. Yine gruplar birbirine kırdırılacaktır. Yine siviller katledilecektir. Kısacası Müslümanların kırdırılması ve öldürülmesi her noktada olduğu gibi burada da sürdürülecektir.
Burada çok önemli bir tehlikeden de söz etmeden geçemeyeceğiz:
Libya'da muhalif gruplar da birbirine karşı duruyor. Misrata ve Bingazi olarak iki kanada ayrılan muhalifler, bundan sonra birbiri ile de çatışma içine girebilirler. Çünkü Kaddafi düşmeden önce bile bu iki grup birbirinden ayrı hareket etmiş, birbirlerinin emirlerine itaat etmeyecekleri açıklamışlardı. En güçlü aday olarak görülen Mustafa Abdülcelil ile karşı grubun lideri Mahmud Cibril, kendi aşiret ve güçleri ile iki ayrı kanadı temsil ediyor. Bir başka ayrıntı da bu iki grubun birbirleriyle anlaşmaya yanaşmaması ve düşmanca hareket etmeleridir. Libya'daki bu tehlikeyi de görmezden gelmemek gerekiyor.
Bakmayın siz bizim iktidar sözcülerinin, gazetelerin ve TV’lerin “ezber tekrarından” aşırı zevk duyan açıklamalarına.
Libya’da değişimi Libyalı yapmadı.
ABD, Fransa, İngiltere yaptı.
Bunlar bilinen kurtlardır.
Nerde petrol varsa onlar ordadır.
Bölerler, birbirine düşürürler.
Hem silah satarlar.
Hem petrolü onlar yönetir.
Diktatör eskir, sevimsizleşir.
Halkı kullanırlar.
Diktatörü devirirler.
Yeni yarı diktatör getirirler.
Petrol yine onların elinde kalır.
Silah satmaya da devam ederler.
Kaddafi’nin “bittiği” haberlerinin verildiği sırada adlarına şimdi “muhalif” denilen Libyalıların doldurup sevinç şarkıları söylediği başkentteki Yeşil Meydan’ın ortasında 4 kişinin büyük boy renkli posteri vardı.
Şükranlarını sunuyorlardı.
ABD Başkanı Obama
İngiliz Başbakanı Cameron.
Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy .
Ve ABD’nin BM Büyükelçisi.
Büyükelçinin adı Susan Rice’dı.
Binlerce Libyalı, bu 4 isme “Libya’nın özgürlük kahramanları” payesi sunuyor, minnet dolu olduklarını posterlerini taşıyarak belli ediyorlardı.
Camilerden tekbir yükseliyordu.
ABD’deki Libyalılar da Başkan Obama’nın Beyaz Saray’ı önünde saf durmuşlar, “şükür namazı” kılıyorlardı.
Şükürler olsun NATO’ya!
Şükürler olsun Obama’ya!
Havadan bomba yağdırdı.
Denizden ablukaya aldı.
İçerden muhalife silah verdi.
Sivil gözetmedi. Çocuk, kadın, ihtiyar düşünmedi. BM Güvelik Konseyi kararlarını aştı, sivil insanı korumaktan çok Kaddafi yönetiminin çökmesi için muhalifleri silahlandırdı, eğitti, ordu haline getirdi, ellerine silah, altlarına tank verdi.
Kaddafi böyle bitirildi.
Kaddafi, Libya’yı işgal etmiş İtalyan ordusuna karşı bağımsızlık hareketi başlatan Libyalı lider Ömer Muhtar’ı kendine örnek yapmıştı. Kaddafi, 1969 da darbeyle iktidara geldikten sonra Libya’da günde 1 milyon 800 bin varil nitelikli petrol ve yüksek doğal gaz üretiminin damlasını bile ABD, İngiliz, Fransız, İtalyan şirketlerine ücretsiz vermeyi durdurmuştu.
Arap’ım. Bedeviyim. Libyalıyım diyordu.
Aslını inkar etmiyordu.
Evet kanlı pis bir diktatördü.
“Tek adamlık” düzeni kurmuştu.
Hukuku cebinde taşıyordu ancak petrol gelirini Libya için harcıyordu. 6 milyon nüfuslu Libya, Afrika’nın en yüksek gelirli ülkesi bu diktatörün, petrolü dünya kurtlarına yedirmemesi sayesinde olmuştu. Libya’nın başkenti Bingazi de sokak çatışmaları başladığında ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin akıl vermesiyle Kaddafi karşıtları ilk önce “bir kamu petrol şirketi” kurdular. Libya petrol bakanını Kaddafi’ye sövdürüp muhaliflerin safına geçirdiler. ABD, Fransa, İngiltere ile birlikte Libya’yı bombalamak üzere savaş uçağı gönderen tek Arap ülkesi Katar’a “petrol satma anlaşması” imzaladılar.
Kaddafi bitirildi.
Petrol kurtların oldu.
Irak’ta da aynısı yaşandı.
Saddam da diktatördü.
Saddam da bitirildi.
Irak petrolü kurtların oldu.
Kurtlar; Ortadoğu’da “iç savaşı durdurma-demokrasiyi yerleştirme-insan hakkı geliştirme” kılığına bürünüp bombalaya bombalaya geliyorlar. Libyalı muhalifler onların önünde “şükür namazı” kılıyor.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım
Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır
Libya harekatında başı çeken Fransa’nın daha krizin başında, muhaliflere tam destek karşılığında petrolden pay istediği ortaya çıktı. Fransız Liberation gazetesinin iddiasına göre Sarkozy, Bingazi’de Kaddafi’ye karşı kurulan Ulusal Geçiş Konseyi’nin sözcüsüyle bizzat anlaşma imzaladı ve ülkenin petrol kaynaklarının yüzde 35’ini aldı.
Bosna savaşı sırasında BM’nin sivilleri korumak için aldığı uçuşa yasak bölge kararının Sırplar tarafından tam 462 kez ihlal edilmesine rağmen NATO uçaklarının Belgrad yönetimini bombalamasına 5 yıl boyunca karşı çıkan Fransa, Libya konusunda ise çok hevesli davranmıştı. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, müdahale kararının alınmasında iki gün sonra apar topar Paris’te düzenlediği konferans sırasında savaş uçaklarını kaldırarak Muammer Kaddafi’ye bağlı güçlerin üzerine bomba yağdırmaya başlamıştı. 19 Mart’ta bombalama sırasında yaptığı açıklamada, “Libya’da kendi halkını öldüren Cani deliyi durdurmak bizim görevimiz” diyen Sarkozy’nin bu tarihten iki hafta sonra da Libyalı muhaliflerle ülkenin petrol rezervlerinin yüzde 35’inin Fransa’ya verilmesi konusunda gizlice anlaştığı ortaya çıktı.
‘Size tam destek veririz ama...’
Fransız Liberation gazetesinin manşetten verdiği haberine göre Sarkozy, koalisyon güçlerinin Libya’yı bombalamaya başlamasından 14 gün sonra Bingazi’de kurulan Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) yetkilileri ile kendilerini tanımak ve tam destek vermek karşılığında anlaşma yaptı. Libya Ulusal Geçiş Konseyi tarafından kaleme alınan ve Katar yönetimine gönderilen 3 Nisan tarihli mektubu ile geçiren Liberation gazetesi, anlaşmayı Libya adına UGK’nin sözcüsü olan Mahmud Şammam bizzat imzaladı. Mektubun içeriğinde ise Libya’daki petrolün yüzde 35’inin Fransa’ya verileceği konusunda anlaşmaya varıldığı kaydediliyor.
Fransa Dışişleri Bakanı: Haberim yok
Londra’daki Libya konferansı sırasında imzalanan mektubun bir kopyasının da Arap Ligi Genel Sekreteri Amr Musa’ya gönderildiğine dikkat çekildi. Fransız yetkililer ise, gizlice yaptıkları bu anlaşmadan haberdar olmadıklarını öne sürdü. Fransa Dışişleri Bakanı Alain Juppe, gazetede yer alan haberle ilgili olarak, “Bu tür bir mektuptan haberdar değilim” diye konuştu. RTL radyosuna konuşan Juppe, “Muhalifleri destekleyen ülkelere Libya’nın inşasında öncelik verilmesi de gayet mantıklı bir durum. Ulusal Geçiş Konseyi de, resmi bir şekilde yaptığı açıklamada, kendilerini destekleyenlere öncelik verileceğini duyurmuştu” dedi. Geçen hafta da İtalyan hükümeti, Libya’nın dondurulan hesaplarındaki 500 milyon euro’nun UGK’ye verileceğini açıklamış, bunun karşılığında da İtalyan petrol şirketi ENİ’nin büyük bir petrol anlaşması yapacağını kaydetmişti.
Fransa 1 koydu 3 bin 860 aldı
6 milyon nüfusu olan Libya’nın 44 milyar varil petrol rezervi bulunuyor. Dünyada en çok petrol rezervine sahip 10’uncu ülke olan Libya’da tüm petrol anlaşmaları Kaddafi ve ailesi tarafından yürütülüyordu. Libya’ya yönelik hava saldırısı için 359 milyon dolar harcayan Fransa yaptığı bu gizli anlaşma sayesinde 1 trilyon 386 milyar dolar değerindeki 15.4 milyar varil petrolü işleme hakkına sahip olacak.
Başardık Sarko!
Paris’te bir araya gelen liderler son derece mutluydu. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Elysee Sarayı’nın önünde kendisini karşılayan Sarkozy’ye böyle koştu. Tüm liderleri ve Dışişleri düzeyinde sadece Clinton’ı kapıda karşlayan Sarkozy, Davutoğlu’nu karşılamadı.
Emperyalizm destekli muhalefetin Kaddafi iktidarını devirmesinin ardından iç çatışmaların şiddetlenerek arttığı Libya'nın parçalanması gündemde. Zengin petrol yatakları olan bölgeler ayrılık için bastırıyor.
Kaddafi karşıtı silahlı ayaklanmaların başlamasından, NATO tarafından "kurtarılarak" Batı yanlısı yeni bir iktidarın kurulduğu bugüne, Libya'da olan sadece, ülkenin istikrarsızlığının daha da derinleşmesi.
Libya'dan işkence ve çatışma haberleri arka arkaya gelirken, ülkede kaosun hiç bitmeyecekmiş gibi görünmesine şimdi de, Sirenayka adıyla bilinen Barka bölgesinde özerklik ilan edileceği yönündeki haberler katkıda bulunuyor.
AP ajansının geçtiğimiz gün yayımladığı bir haberde, Libya'nın doğu bölgesinin etkili aşiret liderlerinin geçtiğimiz salı günü Bingazi'de bir toplantı yaptıklarını ve tek taraflı olarak, ülkenin batısı ile gevşek bir "federal birlik" bağıyla bağlı bir "doğu devleti" kurma kararı aldıkları bildirildi.
Kaddafi karşıtı isyanın merkezi olan Bingazi'de bugün de, "Sirenayka Halk Kongresi" adı altında düzenlenecek olan, yaklaşık 5 bin kişilik katılımın beklendiği bir toplantıda, merkezinde Bingazi'nin bulunduğu Sirenayka bölgesinin özerkliğinin ilan edilmesi kararı alınacağı belirtildi. Toplantıda ayrıca, Libya'nın Trablus ve Fizan bölgelerinin de kendi özerkliklerini ilan etmelerine, Libya'da federal bir sistemin kurulmasına yönelik çağrı yapılacağı ileri sürülüyor.
"ABD demokrasisi" ile Libya monarşisi arasında bir yerde... AP haberinde, İdris el Rahel adlı eski bir subayın ifadelerine de yer verildi. Libya'nın petrol alanlarının çoğunluğunun yer aldığı doğudaki Sirenayka bölgesinin özerkliğini ilan etmeye hazırlanan "Ulusal Federal Birlik" hareketinin liderlerinden biri olarak tanıtılan İdris El Rahel, özerklik savunusunda ABD modelini örnek gösterdi.
İdris El Rahel'in temsilcisi olduğu "Ulusal Federal Birlik" hareketinin, Libya'daki her bir bölgenin kendi başkentine, parlamentosuna, yargı sistemine ve polis gücüne sahip olması yönünde çağrıda bulunduğu bildirilirken, bu gelişmelerin Kaddafi öncesi döneme dönüş anlamına geldiği vurgusu da yer aldı. "Ulusal Federal Birlik" hareketinin girişimleri, Muammer Kaddafi'nin liderliğindeki askeri darbeyle 1969 yılında yıkılan monarşi dönemindeki federal yapıyı tartışma gündemine getirdi. Monarşinin hüküm sürdüğü dönemde Libya, batıda Trablus, güneydoğuda Fizan ve doğuda da Sirenayka (Barka) olmak üzere üç ayrı bölgeydi.
Her şey petrol için: Batı'nın yeni müttefiki olmak için sıraya girdiler "Ulusal Federal Birlik" hareketi kurucularından biri olarak tanıtılan Ebu Bekir Baira, bugün Bingazi'de yapılacak toplantıdan çıkacağı ileri sürülen özerklik kararını merkezi hükümetin kabul etmemesi durumunda, BM'nin desteğini almak için çalışacaklarını belirtti. Haberde, Kaddafi karşıtı isyan sırasında Sirenayka bölgesinde kurulduğu belirtilen "Barka Yüksek Askeri Şûrası"nın komutanlarından Hamit el Hassi'nin, Trablus'un tanımaması durumunda mevcut silahlı güçlerinin özerklik için mücadele edeceği ve bölgedeki petrol rezervlerinin kontrolünü ele geçirmek için gerekirse yeni bir savaşa hazır oldukları yönündeki açıklaması da yer aldı.
BM Güvenlik Konseyi tarafından verilen Libya'ya müdahale yetkisinin aslında Batılı ülkelerin petrol rezervlerine erişimini garantiye almak niyetine hizmet ettiği, Libya'ya NATO müdahalesine karşı olan kesimlerin önemli argümanlardan biriydi. Son gelişmeleri ise, "Batıyla yapılacak petrol anlaşmalarında özerklik talebi" olarak da okumak mümkün.
Batı medyası boşa haber yapmıyor: "Merkezi iktidar otorite kuramıyorsa, ..." AP haberi, emperyalizmin, "Koruma Sorumluluğu" olarak bilinen R2P (Responsibility to Protect) kodlu yeni müdahale biçiminin uygulandığı Libya'da şimdi de, emperyalizmin eski "böl ve yönet" yönteminin devreye girip girmediği sorusunu akla getiriyor.
Batı ana akım medyanın da Libya'daki Batı destekli iktidar Geçici Ulusal Konsey'in zayıflıklarına, otorite sorununa işaret eden sayısız haber yayımladığı gözönünde bulundurulduğunda, Libya'ya yönelik NATO müdahalesinin amaçlarından birinin de, ülkenin bölünmesi olduğunu düşünmek mümkün hale geliyor.
AP ajansının haberinde de, Sirenayka'nın özerkliğini ilan etmeye hazırlandığı bildirilen "hareket"in ortaya çıkışının, Kaddafi'nin düşürülmesinden bugüne kadar geçen 6 ayda Libya'nın merkezi hükümeti Ulusal Geçiş Konseyi'nin yönetme aczine işaret ettiği yorumu yapılıyor. Kaddafi'nin ardından ülkenin tüm kasaba, şehir ve bölgelerindeki milislerin ve aşiretlerin, merkezi hükümet karşısında kendi otoritelerini kurma yönünde eylemlerde bulunduğuna vurgu yapılıyor.
Ülkenin her yerinde "merkezi hükümetin zayıflığına işaret eden gelişmeler yaşandığı"na yapılan vurgu, "devrimcilik"ten milisliğe geçiş yapan grupların ulusal orduya entegre olmaları yönündeki çağrıya direnmeleri, ülkenin üçüncü büyük kenti olan ve başkent Trablus'a sadece 2 saatlik mesafede bulunan Misrata'daki milislerin Kaddafi yanlısı olduğu söylenen kişilere yönelik saldırılarının hükümetin uyarısına rağmen devam etmesi ve Kaddafi yanlılarına işkence yapıldığı gibi örneklerle destekleniyor.
Ülkenin güneydoğusundaki çöl kasabası Kufra'da birbirine düşman biri Arap diğeri Afrika kabilesi arasında 12 Şubat'ta başlayan ve 100'den fazla kişinin ölümüne neden olan çatışmaları sonlandırma konusunda merkezi hükümetin iki kez bölgeye asker göndereceğini söylemesine rağmen hiçbir şey yapamadığı, iki kabile arasında zayıf da olsa bir ateşkesin ancak bölgedeki bağımsız milislerin arabuluculuğuyla sağlandığına yönelik vurgu da, Batı'nın Libya Ulusal Geçiş Konseyi'ne bakışına ilişkin bir diğer örneği oluşturuyor.
Batı işbirlikçisi asiler de kendi aralarında bölündü. Kaddafi döneminin “bölücü”sü Şeyh Ahmed Zübeyir, zengin petrol yataklarının bulunduğu Doğu Libya’da özerkliğini ilan etti!..
“Federal sistem tek seçenek” BatI’nın petrol sömürüsü adına kukla yönetim için parçaladığı Libya’da, Kaddafi döneminde uzun süre hapis yatan “bölücü” Şeyh Ahmed Zübeyir’in Doğu Libya’da özerklik ilan etmesiyle işler daha da karıştı. Zübeyir, “Bölge için federal sistem tek seçenek” dedi.
UGK’nın lideri yeni uyandı! DIŞ meselelerde Ulusal Geçiş Konseyi’nin (UGK) otoritesini tanıyacaklarını belirten Şeyh’e ilk tepki UGK Başkanı Mustafa Abdulcelil’den geldi: Bu, Libya’yı bölmek isteyenlerin bir planı! Bütünlüğümüze zarar verecek gelişmeler... Libya, bir bütün olarak kalacaktır.
Aşiretler onu seçti Zübeyir, Bingazi’de aşiret reisleri ve milis komutanlarının da bulunduğu 2 bin kişilik toplantıda özerk yönetimin lideri seçildi.
Zindandan çıkıp Libya’yı ikiye böldü Libya’da zengin petrol yataklarının bulunduğu doğudaki Sirenayka bölgesi özerklik ilan etti. Hareketin ardında, “Libya’nın Apo’su” diye bilinen Şeyh Ahmed Zübeyir bulunuyor.
Muammer Kaddafi’nin isyancılar tarafından katledilmesinden sonra Libya bir türlü sükuna kavuşamadı. 130’dan fazla aşiretin bulunduğu Libya’da barış, pamuk ipliğine bağlı. Aşiretlerin silahlı milisleri, bulundukları bölgede diledikleri gibi hareket ediyor ve Kaddafi’yi devirip iktidarı ele geçiren Libya Ulusal Geçiş Konseyi’ni (UGK) dinlemiyor. Nitekim, Libya’da zengin petrol yataklarının bulunduğu doğudaki Sirenayka bölgesi özerklik ilan etti. Karar, Bingazi’de aralarında aşiret liderleri ve milis komutanlarının da bulunduğu 2 bin kişinin katıldığı bir toplantıda alındı. Kaddafi döneminde bölücü olduğu için hapiste olan, yeni yönetim iktidarı ele geçirince özgürlüğüne kavuşan Şeyh Ahmed Zübeyir, özerk bölgenin lideri seçildi. Hareketin mimarı olduğu söylenen Zübeyir, “Kaddafi’nin Apo’su” olarak biliniyor. Taraflar arasında bir uzlaşıya varılamaması halinde, iç savaşın kaçınılmaz olduğu belirtiliyor. Sirte limanından Mısır sınırına kadar olan bölgeyi kapsayan Sirenayka’nın hükümet tarafından yıllarca ihmal edildiği belirtilerek bundan böyle yarı-özerk yapı içinde yerel meselelerde bölge halkının söz sahibi olacağı belirtildi. Zübeyir’in bölge lideri seçildiği toplantıda, bölge için federal sistemin tek seçenek olduğu belirtildi. Ülkenin Libya’nın petrol yataklarının çoğu bu bölgede bulunuyor. Kaddafi öncesindeki monarşi döneminde Libya Trablus, Fizan ve Sirenayka olmak üzere 3 ayrı bölgeden oluşuyordu.
Parçalama planı UGK Başkanı Mustafa Abdulcelil, Bingazi’de bazı aşiret liderlerinin özerlik ilanıyla ilgili, “Bu, Libya’yı bölmek isteyenlerin bir planı, izin vermeyiz” dedi. Kaddafi döneminde Libya’da insanların düşüncelerini dile getiremediğini belirten Abdulcelil, “BM ve NATO Libya halkının yanında oldu. Halk UGK hükümetiyle Kaddafi güçlerine karşı mücadele verdi” diye konuştu.