Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV ve Sinan Meydan'ın Kırpıntısı

Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV ve Sinan Meydan'ın Kırpıntısı

İletigönderen Güncel Meydan » Çrş Ağu 25, 2010 7:09

Kaynaklarından bolca yararlandığımız Yeniçağ gazetesi, Çetin YETKİN'i, bir adın yerilmesi girişimi yüzünden engelleyerek bir kez ayıp etmişse de, Çetin YETKİN'in engellenmesine neden olan adın -Türkiye Cumhuriyeti'ni kuşatan cemaatin bilinen elebaşı- Fetullah Gülen olması nedeniyle -bizce- bin kez ayıp etmiştir.

Çetin YETKİN, bu yakışıksız durumu Odatv.com'a bir yazı göndererek şöyle belirtmiştir:

YAZI : Hanefi Avcı’nın kitabı Fethullah Gülen’in adıyla anılan örgütlenmenin ne boyutlara vardığını açıkça ortaya koyuyor. Ancak, yinelemek gerekir ki, Fethullah Gülen, deyim yerindeyse, yalnızca bir “marka”dır. Belki de Gülen, kökleri çok derinlere giden bu örgütlenmede sözcülük görevini üstlenmiş bulunmaktadır. Çünkü bir kere ne yetişme biçimi, ne eğitimi, ne de kişiliği onun bu örgütlenmenin gerçek lideri olmasına olanak sağlamamaktadır. Öte yandan, ABD’nin onu bağrına basmış ve koruma sağlamış olması da, örgütün bu devlet ile yapısal ilişkisini hiç kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde kanıtlamaktadır.

5 Ağustos 2010 günü cemaat kollarının nerelere kadar uzandığının bir örneğine ben de yaşayarak tanık oldum. Hanefi Avcı’nın açıklamalara bir katkı olacağını düşündüğüm için bu olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

18 Ocak 2009 tarihinden beri Yeniçağ gazetesinde yazmaktaydım. Gazetenin bir-iki yazarının görüşlerine katılmasam da genel olarak yayın çizgisini olumlu bulmaktaydım. Kaldı ki, kendi görüş ve düşüncelerimi özgürce yazabiliyordum. Bu arada birkaç yazı dizim de gazetede yayınlandı. Bu açıdan genel yayın yönetmeni Hayri Köklü ve icra kurulu başkanı Ahmet Yabuloğlu’na teşekkür borçluyum. Ne var ki, bu özgürlük, Fethullah Gülen hakkında yazdığım bir yazıya kadar sürdü.

Yeniçağ’ı okuyanlar bilir: Referandum dolayısıyla gazetede etkin bir HAYIR kampanyası sürüyor. Her gün sürmanşetten neden hayır oyu kullanılması gerektiği çarpıcı örneklerle belirtiliyor. Doğrusu, kampanyanın başarılı olduğu söylenmelidir. Anımsanacağı üzere, bu arada Fethullah Gülen, ta Amerika’dan işe karışarak, referandumda EVET oyu verilmesi gerektiğini açıkladı, hatta olanak olsa “mezardakiler” de EVET demelidirler dedi. Onun gazetenin yayın çizgisine açıkça aykırı bu sözleri üzerine ben de onun bu davranışını eleştiren bir yazı kaleme olarak gazeteye gönderdim. Ancak, gazeteden aranarak bu kişi hakkında herhangi bir yazının yayınlanamayacağı bildirilerek başka bir yazı göndermem istendi. Kendisiyle görüştüğüm Hayri Köklü de, ne yazık ki durumun böyle olduğunu, bunun kendisini aştığını söyledi. Yazının yayınlanmaması durumunda gazeteden ayrılacağımı bildirince de, Ahmet Yabuloğlu’nun izinde olduğunu, onun belki bir çözüm bulabileceğini, dönmesini beklememi, şimdilik beni yıllık iznimi kullanmış olarak göstermelerini kabul etmemi rica etti. Kabul ettim. Ne yazık ki Yabuloğlu da elinden bir şey gelemeyeceğini, Fethullah Gülen’in adının bile gazetede yayınlanmasının olanaksız olduğunu bildirdi. Böylece Yeniçağ da benim için bitmiş oldu.

Bu süreçte kendileriyle konuştuğum gazetenin kimi yazarları da, aynı sıkıntıyı kendilerinin de yaşadıklarını, hatta bu yüzden gazeteden ayrılmak isteyenler bile olduğunu söylediler. Hatta, gazetenin önde gelen bir yazarı, cumhurbaşkanının ve başbakanın bile eleştirildiği bir gazetede bu kişi hakkında iki sözcük bile yazılamamasının nedenini bir türlü anlayamadığını bildirdi.

Gerçekten de, “en milliyetçi” gazete olan Yeniçağ’da yaşanan bu sansür düşündürücüdür. Söz konusu olan, “Dünyanın dümeni Amerika’nın elindedir” diyen ve Amerika’ya biat edilmesi gerektiğini söyleyen bu zatın, Yeniçağ üzerindeki sansüre varan egemenliğidir.

Yeniçağ gibi bir gazetede bile bu durum söz konusu olduğuna göre, Türkiye’nin nasıl kopkoyu bir karanlığa sürüklenmekte olduğunu varın siz düşünün!

Çetin Yetkin


Çetin YETKİN'in köşesi, gazetenin genel ağ sayfasında şöyle gözükmektedir:




Bu uyarıcı sonuç, eski deyişle "ibretlik" durum, memleketin geleceğini kurtarmakla görevli olanların ne kadar çetin yollarda gezindiğini haykırmakta ve -kimilerince güvenilirliği tam sayılan- kaymak gibi yolların dahi üstünde gezinenleri, hatta o yolu kaymak gibi düzleştirenleri tökezletebileceği olasılığının gerçekleşebileceğini açıkça göstermektedir.

Bunun dışında başka nedenlerle yerdiğimiz gazeteye evgin onmalar (acil şifalar), önceden çok daha kötü durumları görmüş-geçirmiş Çetin YETKİN'e II. Ulusal Savaşım'da daha çok dayanç dileriz.


Gelgelelim, Oda TV, bu engellemeyi duyururken, bir gün sonrasında (24 Ağustos 2010) yayımladığı, Sinan MEYDAN'ın "Başbakanın Tarih Hocalarını Açıklıyorum" başlıklı yazısını sındılayarak (makaslamak) gülünç duruma düşüyor.

Sinan MEYDAN, 18 Ağustos 2010 tarihli "Başbakanın Tarih Hocalarını Açıklıyorum" başlıklı yazısında, ilgili başlığın verdiği anlam kapsamında birtakım adlar sıralamıştır. Bu adlar, sayılı dizelge biçimide sunulduğunda on dört (14) sayı; sayılı dizelgeye girmeyen benekli dizelgedekilerle birlikte yirmi sekiz (28) sayıdır. Ayrıca dizelge dışı altı (6) ad sıralanmış ve adı belirtilenler toplamda otuz dört (34) sıyayı bulmuştur.

Ne var ki, sayıları kümelendiği biçimiyle özenle belirttiğimiz bu otuz dört addan biri nedense eksilmiştir. Sayılı dizelgedeki sekizinci ad olan Yalçın Küçük, Oda TV'nin 24 Ağustos'ta yayımladığı yazıda bulunmamakla birlikte, sekizinci sırayı, Yalçın Küçük'ü izleyen sonraki ad (Abdurrahman Dilipak) almış ve bir eksikli olarak on üç ad sıralanmıştır:

RESİM : 
[img]http://www.upload3r.com/serve/240810/1282709428.png[/img]
KIRPINTI : 8. Prof. Yalçın Küçük: Cumhuriyet tarihini "alt üst eden" Solculardan biri de Yalçın Küçük'tür! Araştırmalarına peşinen "bilinenleri alt üstetmek" niyetiyle başlayan Küçük, "Türkiye Üzerine Tezler" ve "Aydın Üzerine Tezler" adlı kitaplarında Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşı'nı yeniden yorumlayarak, bilinenleri alt üst etmek sevdasıyla gerçekleri epeyce eğip bükmüştür. Çerkez Ethem!i aklamaya çalışan buna karşın İsmet Paşa'ya yüklenen Küçük, Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist niteliğini ve Atatürk'ün bu savaştaki rolünü sorgulayanlardandır. Bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı alabildiğine eleştiren Yalçın Küçük'ün tarih tezleri anlaşılan Başbakanın çok hoşuna gitmektedir. Örneğin, Küçük'ün İsmet İnönü'ye bakışıyla Tayyip Erdoğan'ın İsmet İnönü'ye bakışı aşağı yukarı aynıdır; her ikisi de İsmet İnönü'nün dişe dokunur hiçbir başarısı olmadığı kanısındadırlar.
ÖZGÜN YAZI : 
Başbakanın Tarih Hocalarını Açıklıyorum

Emperyalizm ve Tarih

Emperyalizm, Türkiye üzerindeki amaçlarına ulaşmak için Atatürk'ün "bağımsızlık" ruhunu ve "çağdaşlaşma" idealini kırkmak zorunda olduğunu çok çabuk anlamıştır. Bu nedenle bir taraftan Atatürk'e, diğer taraftan Kurtuluş Savaşı'na ve Türk Devrimi'ne saldırmıştır,saldırmaktadır. Ancak bu saldırıları genelde emperyalistlerin kendileri değil,emperyalistlerin dümen suyuna girmiş olan "yerli işbirlikçiler" üstlenmiştir.

Emperyalizmin en güçlü silahlarından biri "tarih"tir. 19. yüzyılda büyük bir çılgınlıkla doğuyu sömüren emperyalist Avrupa, doğuya yönelik saldırılarına meşruiyet kazandırabilmek için "tarih" ve"arkeoloji" gibi bilimlerden yararlanmıştır. Emperyalist Avrupa, tarih ve arkeolojiyi kullanarak doğudaki eski uygarlıklara (Hititler, Frigler,Etrüskler, Sümerler vb..) sahip çıkmış, böylece bir zamanlar o eskiuygarlıkların yaşadığı topraklarda şimdi yaşayan doğuluları (Hintlileri,Türkleri vb.) istilacı olarak adlandırmış, böylece kıyım ve katliamlarını"atalarının eski yurtlarına dönmek" yalanı altında meşrulaştırmaya çalışmıştır. (Sinan Meydan, ATATÜRK VE TÜRKLERİN SAKLI TARİHİ, 2.bs, İnkılap Kitabevi,İstanbul, 2010).

Siyasi amaçlarına ulaşmak için tarihikullanan emperyalizm, 19. yüzyıldan sonra güdümlü tarihçilere "kurgusal tarih tezleri" icat ettirerek bu tezleri tüm dünyaya "tarihsel gerçekler" diyeyutturmuştur.

İşte Türkiye'yi de kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek isteyen emperyalizm, Atatürk, bağımsızlık ve çağdaşlaşma gibi değerlerin altını oymak için öteden beri bir takım güdümlü tarihçilerden,akademisyenlerden ve gazetecilerden yararlanmıştır ve yararlanmaktadır. Bunlar arasında özellikle Atatürk'e ve Atatürk devrimlerine düşmanlık besleyen "yobaz" kesimi kullanmak çok kolayolmuştur. Onlar, adeta emperyalizmin "gönüllü askerleri" olarak Atatürk'e, Kurtuluş Savaşı'na ve Türk Devrimi'ne saldırmışlardır.

Asıl "şaşırtıcı" ve "düşündürücü" olan, ülkeyi yönetme iddiasında olan politikacıların da zaman zaman emperyalizmin bu bilinen oyununa gelmeleridir.

Başbakan Cumhuriyet Tarihini Neden Çarpıtıyor?

Artık çocuklarınıza "tarihi" zayıf diyesakın kızmayın! "Geçmişini bilmeyengeleceği anlayamaz" türünden sözlerde söylemeyin! Hatta elinde tarihle ilgili bir kitap görürseniz derhal elinden alın! Çünkü çocuğunuzun tarih okuyarak zamanını boşa harcamasına hiç gerek yok! Nasıl olsa hiç tarih bilmeden bu ülkede Başbakan bile olunabiliyor!

Bakın, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a! O da tarih bilmiyor, ama koskoca başbakan olmuş! Biryerlerden duyduğu tarihi bilgileri, belgesi varmış yokmuş hiç umurunda olmadan işine gelecek biçimde yorumlayıp bağıra çağıra anlatıyor halka! Onu dinleyen halk da "Vay be adama bak, alim gibi, ne güzel deanlatıyor geçmişi..." diye basıyor alkışı....

O zaman ne gerek var tarihe!

AKP iktidar olduğundan beri Başbakan Tayyip Erdoğan, sıkça tarihten yararlanmaya çalışıyor. Evet, başarılı siyasetçilerin tarihten yararlanmaları çok doğaldır. Ama tarihten yararlanabilmek için iyi tarih bilmek, bu da yetmez, bir tarih bilincine sahip olmak gerekir. Bizim tarihimizde bunun en güzel örneğini veren kişi tartışmasız Atatürk'tür."Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir,yazan yapana sadık olmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtan bir hal alır" diyen Atatürk, adeta bir bilim insanı gibi ilk gençliğinden ölünceye kadartarih konusunda kitaplar okumuştur. Atatürk'ün okuduğu 5000'e yakın kitabınbüyük bir çoğunluğu Türk ve dünya tarihiyle ilgilidir. Atatürk, bu derin tarihbilgisinden ve bilincinden hem Kurtuluş Savaşı sırasında hem de devrimler sürecinde yararlanmıştır. Bu da yetmemiş, 1930'larda bir tarih tezi ve bu tarih tezini destekleyen bir de dil tezi geliştirerek, bu tezlerin araştırılması içinTarih ve Dil Kurumlarını kurdurmuş, Tarih ve Dil Kurultayları düzenletmiştir.

Ancak bugün, o Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin başbakanı olan Tayyip Erdoğan, ne iyi bir tarih bilgisine ne de iyi bir tarih bilincine sahiptir. Buna rağmen sıkça tarihi göndermeler yaparak siyasi rakiplerini sıkıştırmaya çalışmaktadır. Başbakanın bu "tarih göndermeleri" içinde ciddi bilgi yanlışları ve çarpıtmalar, hatta yalanlar göze çarpmaktadır. Üstelik bu yanlışlar, çarpıtmalar ve yalanlar sıradan bir lise öğrencisinin bile kolayca yakalayacağı türdendir.

2002'den bugüne Başbakan Tayyip Erdoğan,birçok tarih "yanlışına" ve "çarpıtmasına" imza atmıştır. Burada bunların hepsine girecek değilim, ancak güncel olması açısından Başbakanın en son tarih yanlışlarına ve çarpıtmalarına değineceğim:

Başbakan Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2010 cumartesi günü Sakarya mitinginde konuşurken, CHP'yi kötülemek için 1937-38 yıllarındaki Dersim (Tunceli) isyanlarına değindi ve "Vergi vermediler diye Dersim Köylerini CHP bombaladı. O zamanki cumhurbaşkanının emriyle... Kimdi? İsmet İnönü CHP'nin başındaydı. 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya!" dedi.

Bu kısa konuşmada iç içe geçmiş birçok yanlış ve çarpıtma vardır:

  1. 1937 yılının 21 Mart'ında Dersim'deki bazı aşiretler isyan için harekete geçtiğinde Türkiye'nin cumhurbaşkanı İsmet İnönü değil Mustafa Kemal Atatürk'tür...
  2. Başbakan Tayyip Erdoğan, Dersim isyanı çıktığında CHP'nin başında İsmet İnönü'nün olduğunu söyledi. Buda kısmen yanlıştır. Çünkü CHP'nin lideri İsmet İnönü olsa da Atatürk; 10 Kasım1938′de ölünceye kadar CHP'nin doğal lideridir.
  3. Dersim'deki Kürtçü/ Kürdistancı ayaklanma, Başbakanın iddia ettiği gibi CHP'ye karşı değil Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı bir ayaklanmadır. Yani isyancıların hedefinde CHP değil, o sıralar devrimlerle Türkiye'yi ağalardan, aşiret reislerinden, şeyhlerden, seyitlerden kurtarmayaçalışan devrimci Türk devleti vardır. İki kez patlak veren bu isyanları bastıran da CHP değil, 1937′deki İnönü hükümeti ve 1938′deki Celal Bayar hükümetidir.
  4. Dersim'de devlete silah çeken isyancıların tepelenmesine ilişkin karar, 4 Mayıs 1937 tarihli gizli Bakanlar Kurulu toplantısında alınmıştır. Bu toplantıda masanın bir tarafında Atatürk, bir tarafında da dini bütün Mareşal Fevzi Çakmak oturmaktadır. Projenin sert biçimde uygulanmasını isteyen ismin, Atatürk ve İnönü değil, Mareşal Çakmak olduğunu; onun 1930 yılında bu bölge ile ilgili olarak hazırladığı raporaçıkça göstermektedir.
  5. Başbakan, Dersim isyanının şiddetli bir şekilde bastırılmasından İsmet İnönü'yü sorumlu tutmaktadır. Oysa ki, Dersim isyanın şiddetli bir biçimde bastırılmasında Celal Bayar'ın rolü çok daha büyüktür. Bu Celal Bayar da bilindiği gibi kısa bir süre sonra CHP'den ayrılarak Başbakanın çok sevdiği DP'nin kurucuları arasında yer almıştır. Yani Dersim'de eğer birşiddet uygulandıysa bunun tek sorumlusu CHP'li İsmet İnönü değildir; DP'liCelal Bayar'ın da en az İsmet İnönü kadar sorumluluğu vardır. Ama Başbakan nedense Celal Bayar ve DP bağlantısını unutmaktadır!
  6. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Vergi vermediler diye Dersim Köylerini CHPbombaladı" diyerek isyanın nedenini sadece vergi konusuna dayandırmaktadır ki bu tamamen çarpıtmadır. Bölge Valisi General Abdullah Alpdoğan, aşiret reislerine 1936′da haber yollayıp silahlarını teslim etmelerini istediğinde onlar devlete şu şartları ileri sürmüşlerdir: "İçimize karakollar yapmayacaksınız. Köprü-yolyapmayacaksınız, Yeniden nahiye ve ilçe merkezleri oluşturmayacaksınız. Silahlarımızadokunmayacaksınız.Vergimizi de pazarlık usulüyle vereceğiz." Yani operasyonun tek nedeni vergi vermemek değildir.
  7. Başbakan Tayyip Erdoğan, Dersim'e yapılan operasyonda ölenlerin sayısını, hiçbir belgeye dayanmadan "20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişininyargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya!" biçiminde tarih biliminin asla kabul etmeyeceği bir gayri ciddilikte ifade etmiştir. Burada zincirleme birkaç yanlış, çarpıtma, hatta yalan vardır. 1. Öldürülenlerin "yargısız infaz" edildikleri yargısı,subjektif bir yargıdır; yani yorumdur. Olayın nedenleri, gelişimi ve sonucu etraflıca incelendiğinde Dersim'de ölenlerin tamamının "yargısız infaz edildikleri" gibi bir sonuç çıkarmak imkansızdır.2. Ölenlerin oranı 20 binden başlayıp 50 bine kadar çıkmış... 20 binle 50 bin arasında çok ciddi bir fark vardır. Bu rakamlar bile Başbakanın elinde bu konuda resmi rakamlar olmadığının en açık kanıtıdır. Başbakanın 20 binden başlayıp 50 bine kadar çıkması, olayı abartma eğiliminde olduğunun göstergesidir.3. Başbakanın cümlesinin sonu "...kişininyargısız infaz edildiği söylenir. İnsaf ya!" biçiminde bitmektedir. Yani koskoca TürkiyeCumhuriyeti'nin Başbakanı, elinde belge olmadan adeta kahve sohbetlerinde duyduklarına dayanarak tarihi bir olay hakkında yorum yapmaktadır. Bu, çok gayri ciddi bir tavırdır.
Tabii bu durumda insanın aklına, Başbakanın tarih hocaları kimler? Yada Başbakanı Cumhuriyet tarihi yalanlarıyla kandıranlar kimler? sorusu geliyor?

İşte Başbakanın Tarih Hocaları

Emperyalizmin güdümündeki "yobaz" ,"liboş" ve "II. Cumhuriyetçi" tayfa, Türkiye'de "Resmi tarih yalan söylüyor" diyerek, önce insanları bildiklerinin "yalan" olduğuna inandırmakta, daha sonra da şüphe içindeki insanlara, "Bu yalanları düzeltiyoruz" diyerek kurgusal bir tarih yazmaktadırlar. Asıl yalan olan, bu yobaz, liboş, II.Cumhuriyetçi tayfanın yazdığı kurgusal tarihtir. Bunlar kelimenin tam anlamıyla Cumhuriyet tarihi yalanlarıdır.

Evet! Resmi tarih de zaman zaman yalan söylemiştir. Ancak bu yalanlar hiçbir zaman emperyalizmin güdümündeki Cumhuriyet tarihi yalancılarının yalanları boyutunda "kuyruklu yalanlar" değildir.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "yakın tarihle ilgili açıklamaları" onun da Cumhuriyet tarihi yalanlarından çok fazla etkilendiğini göstermektedir.

Özellikle Türkiye'nin ABD ve AB emperyalizmi çerçevesinde yenidenbiçimlendirilmeye çalışıldığı bu günlerde Cumhuriyet tarihi yalancılarını ve söyledikleri yalanları bilmek hayati önem taşımaktadır.

Cumhuriyet tarihi yalancıları, 1930'lardan beri bıkıp usanmadan "yalandan kim ölmüş" misali sürekli yalan üretmektedirler.

İşte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı daderinden etkiledikleri anlaşılan belli başlı Cumhuriyet tarihi yalancıları:

1. Mevlanzade Rıfat: I. Dünya Savaşı sonrasında Türk ordusuna ağır hakaretler eden ve bu yüzden Atatürk tarafından ağır şekilde eleştirilen Mevlanzade Rıfat, 1929 yılında Halep'te basılan ve1933 yılında da Türkiye'de yayımlanan "Türkiye İnkılabı'nın İç Yüzü" adlıkitabında söze "yakın tarih yalan söylüyor!" diye başlayarak Cumhuriyet tarihini alt üst etmiştir! Atatürk'e ve çağdaş cumhuriyete düşmanlıkla kaleme alınmış bu kitapta gerçekler tersine çevrilmiştir. Örneğin, Mevlanzade'ye göre Kurtuluş Savaşı'nı Atatürk değil Vahdettin başlatmıştır! Bugünkü Cumhuriyet tarihi yalancılarının "ağababası" odur.

2. Rıza Nur: Atatürk'ün 1927 yılında yazdığı Nutuk'ta Arnavutluk isyanından dolayı eleştirdiği Rıza Nur, daha sonra yurt dışındayken kaleme alıp Atatürk'ün ölümünden sonra yayınlanmasını istediği "Hayatve Hatıratım" adlı kitabında akla hayale gelmeyecek yalanlar ve iftiralarla Atatürk'e saldırmıştır. Örneğin, ona göre Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım bir genelev kadınıdır! Atatürk'ün babası ise belli değildir; "Atatürk, soyu sopu belli olmayan bir Makedonyalıdır!" Bu kitabı inceleyen uzman psikiyatrisiler, Rıza Nur'un ruh sağlığının çok bozuk olduğu ve akli dengesinin yerinde olmadığı sonucuna varmışlardır. (Bkz.Turgut Özakman, Dr. Rıza Nur Dosyası, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1995).

3. Said-i Nursi: 5. Şuada Atatürk'e "deccal" ve "süfyan" diyen ve Atatürk devrimlerine karşı çıkan Nursi, Kurtuluş Savaşı'nın onurunun Atatürk'e değil Mehmetçiğe ait olduğunu belirterek, Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndaki rolünü küçültmek hatta yok etmek için çok şeyler yazıp söylemiştir.

4. Kazım Karabekir: Kurtuluş Savaşı'nın birincil kadrosu içinde yer alan ve özellikle Doğu zaferinin kazanılmasında başrolü oynayan Kazım Karabekir Paşa, daha Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren Atatürk'le karşı karşıya gelmiş, özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'le yollarını tamamen ayırmış ve Atatürk'ün 1923'te kurduğu Halk Partisi'ne karşı 1924'te Türkiye'nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurmuştur. Atatürk devrimlerinin neredeyse tamamına cephealan Karabekir, 1925'de Şeyh Sait isyanıyla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kapatılması, ardından İzmir Suikastı'yla ilişkilendirilerek İstiklal Mahkemelerinde yargılanması, daha sonra da 1927 yılında Atatürk'ün Nutuk'unda ağır eleştirilere maruz kalması üzerine kaleme sarılarak Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndaki rolünü azaltan, buna karşı kendi rolünü arttıran kitaplar ve yazılar yazmıştır. Karabekir'in, "İstiklal Harbimizin Esasları" ve "İstiklal Harbimiz" adlı kitapları –Cumhuriyet tarihiyle ilgili önemli gerçekleri de barındırmasına rağmen- özellikle Atatürk'ün Cumhuriyet tarihindeki rolünü büyük oranda çarpıtarak verdiğinden, çok dikkatle okunmalıdır. Örneğin, Karabekir Paşa, bu kitaplarında "Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı istemiyordu, onu ben ikna ettim!" ve "Atatürk dinsiz ve namussuz olmamızı istiyordu!" bile diyebilmiştir. İsmet İnönü'ye ağzına geleni söyleyen Başbakanın hiç Kazım Karabekir'e yönelik bir eleştirisini duydunuz mu?

5. Necip Fazıl: Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek, "Vahidüddin" ve "Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" adlı kitaplarında, konuşmalarında ve yazılarında, bir taraftan Kurtuluş Savaşı'nı küçültmeye çalışırken, diğer taraftan bu savaşın başlamasında vekazanılmasında Atatürk'ten çok Vahdettin'in etkili olduğu yalanını söylemiştir.Şair Necip Fazıl, sonradan kazandığı İslami kimliğini güçlendirmek amacıyla olsa gerek, kaçak halife-padişah Vahdettin'e sahip çıkarak, onu aklamaya çalışarak kendince "Bir Müslümanı, bir Halifeyi korumuştur!" Ancak bunu yaparken, bir Müslümana yakışmayacak biçimde belge uydurmaktan ve açık gerçekleri çarpıtmaktan çekinmemiştir. Başbakanın Necip Fazıl'dan sıkça alıntılar yapması, onun Necip Fazıl'dan fazlaca etkilindekini göstermektedir.

6. Kadir Mısıroğlu: Atatürk devrimlerine karşı olduğundan ara sıra Şapka devrimine tepki olsun diye "fes" giyen Mısıroğlu, "Lozan Zafer mi Hezimet mi?", "Osmanoğullarının Dramı", "Sarıklı Mücahitler", "Geçmişi ve Geleceği İle Hilafet" adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında Atatürk'e, Kurtuluş Savaşı'na ve Türk Devrimi'ne "küfredercesine" saldırmıştır. Bunu yaparken de bilinen bütün yakın tarihi tersyüz etmiş, örneğin, Kurtuluş Savaşı'nın aslında çok önemsiz bir mücadele olduğunu, I. İnönü ve Dumlupınar Meydan Muharebeleri'nin aslında olmadığını, Büyük Taarruz sonrasında Mustafa Kemal'in İzmir'e nasıl geldiğini bile bilmediğini, Vahdettin'in bir kahraman, Lozan'ın ise bir hezimet olduğunu söyleyebilmiştir. Onun tarihi belgeleri çarpıtırken ortaya koyduğu soğukkanlılık cidden etkileyicidir! Yakın tarihe hakim olmayan biri, özellikle onu dinlerken kolayca bildiklerini sorgular hale gelebilir. Özetle Mısıroğlu,yaşayan en büyük Cumhuriyet tarihi yalancılarından biridir.

7. Fikret Başkaya: Solcu Cumhuriyet tarihi yalancılarının ekolü Fikret Başkaya'dır. Onun, "Paradigmanın İflası" adlı kitabı, Kemalizmi, "Burjuva devrimi" diye tanımlayan Marksist dönmesi ve faşist Kürt kesimin başucu kitabıdır. Onun en popüler yalanı, "Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist bir mücadele olmadığı; tam tersine Kürtleri ezen emperyalist bir mücadele olduğu" yalanıdır. Özellikle, Atatürk'ü ve Cumhuriyeti Kürtlerle kavgalı gösterme modasını başlatanodur.

8. Prof. Yalçın Küçük: Cumhuriyet tarihini "alt üst eden" Solculardan biri de Yalçın Küçük'tür! Araştırmalarına peşinen "bilinenleri alt üstetmek" niyetiyle başlayan Küçük, "Türkiye Üzerine Tezler" ve "Aydın Üzerine Tezler" adlı kitaplarında Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşı'nı yeniden yorumlayarak, bilinenleri alt üst etmek sevdasıyla gerçekleri epeyce eğip bükmüştür. Çerkez Ethem!i aklamaya çalışan buna karşın İsmet Paşa'ya yüklenen Küçük, Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist niteliğini ve Atatürk'ün bu savaştaki rolünü sorgulayanlardandır. Bugün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı alabildiğine eleştiren Yalçın Küçük'ün tarih tezleri anlaşılan Başbakanın çok hoşuna gitmektedir. Örneğin, Küçük'ün İsmet İnönü'ye bakışıyla Tayyip Erdoğan'ın İsmet İnönü'ye bakışı aşağı yukarı aynıdır; her ikisi de İsmet İnönü'nün dişe dokunur hiçbir başarısı olmadığı kanısındadırlar.

9. Abdurrahman Dilipak: Daha çok gazeteci kimliğiyle tanınan yazar Abdurrahman Dilipak romantik üslubuyla çok ciddi Cumhuriyet tarihi yalanlarına imza atmıştır. Onun yöntemi diğer Cumhuriyet tarihi yalancılarından biraz daha farklıdır; çünkü o belgeleri çarpıtmaktan çok, hiç belge kullanmamaktan yanadır. "Arşivler kapalı! Dedemden duydum!" diyerek, mantıksal çıkarımlarla ve dini duygularla yakın tarihi yeniden yazmış, yalanda sınır tanımamıştır. Dilipak'ın,"Cumhuriyete Giden Yol" ve "Bir Başka Açıdan Kemalizm" adlı kitapları Cumhuriyet tarihi yalanları klasiklerindendir.

10. Prof. İdris Küçükömer: iktisatçı kökenli düşünürlerden biridir.Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP'nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia ederek ünlenmiştir. 1960 sonrasında Yön'de yazdığı yazılarla tanınmıştır. Ant dergisindeki yazıları tartışma yaratmıştır.Milliyet gazetesindeki açık oturumlarda dönemin yerleşik yargılarını sorgulamıştır. Sonra 1973'de on yıllık bir suskunluğa bürünmüş veda ha sonra Yeni Gündem yazılarıyla tekrar ortaya çıkmıştır. Küçükömer'in ileri sürdüğü en önemli görüş, Türkiye'de devletin despotik niteliğinin sivil toplumun gelişmesi önündeki en büyük engellerden biri olduğudur. Başta Sencer Divitoğlu ve Selahattin Hilav gibi bazı aydınlarla birlikte Türkiye'nin toplumsal tarihine ilişkin çözümlemelerinde Asya Tip Üretim Tarzı kuramını gündeme getirmiştir.Türkiye'nin bugünkü sorunlarının kökeninde Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesini görmüştür. Kurtuluş Savaşı'nın antiemperyalist bir mücadele olmadığını ileri sürmüştür. "Düzenin Yabancılaşması", "Batılılaşma"ve "Türkiye Üstüne Tartışmalar" adlı kitaplarında Kurtuluş Savaşı'nı, Cumhuriyeti,Türk Devrimi'ni alabildiğince eleştirmiştir. En Önemli Cumhuriyet tarihi yalanlarından biri "DP'ye oy verenlerin Solun gerçek tabanı olduğudur." Küçükömer'in tezlerine cevap vermek için Doğan Avcıoğlu, dört ciltlik "Milli Kurtuluş Tarihi"ni yazmıştır.Sürekli DP'den övgüyle söz eden ve DP'nin "demokrasi yıldızı" olduğunu iddia eden Başbakan Tayyip Erdoğan, Küçükömer'den çok fazla etkilenmişe benzemektedir.

11. Prof. Atilla Yayla: Kendisini "liberal" olarak tanımlayan Atilla Yayla, adeta kafayı Atatürk'e ve Kemalizme takmıştır. "Kemalizm,ilerlemeden çok gerilemeye tekabül etmektedir. 'Kemalim olmasaydı Türkiyemedenileşemedi' deniliyor. İlerleyen yıllarda bizlere neden her yerde bu adamın heykelleri ve fotoğrafları var diye soracaklar. Üstünü örtemezsiniz, bu eninde sonunda tartışılacaktır..." diyen Prof Yayla, Anayasadan da Kemalizmin çıkarılmasını önermiştir. Yayla yazılarında ve "İki Cumhuriyet Kavgası" adlı kitabında Cumhuriyet tarihini tersyüz etmeyi denemiştir. Sürekli AKP'lilerle birlikte boy gösteren Atilla Yayla'nın Başbakanın tarih görüşünü belirleyen isimlerden biri olduğu açıktır.

12. Prof. Mehmet Altan: Aslında bir İktisat profesörü olan, bütün eğitimini iktisat (ekonomi) üzerine alan Mehmet Altan, ne hikmetse bir tarihçiden çok Cumhuriyet tarihi üzerine kafa yormuş; sadece kafa yormakla da kalmamış, bu konuda kimi çevrelerde çok ciddiye alınan tarih tezleri bile ileri sürmüştür.Örneğin, Atatürk'ün 1923'te kurduğu Cumhuriyete karşı Demokrat Parti'nin1950'den sonraki uygulamalarıyla başlayan süreci II. Cumhuriyet olarak adlandırmış ve I. Cumhuriyet'in "antidemokratik", "baskıcı", "ilerlemeye kapalı"; II. Cumhuriyetin ise"demokratik", "özgürlükçü" ve "ilerlemeci" olduğunu iddia etmiştir. Yani uyanık Altan, bu millete "Karşı devrim" sürecini "demokrasi" diye yutturmaya çalışmıştır. Altan, "Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar", "II.Cumhuriyet, Demokrasi ve Özgürlükler", "II. Cumhuriyetin Yol Hikayesi" adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında Atatürk'e ve Atatürk cumhuriyetine adeta kin kusmuştur. İşte iktisat profesörü Mehmet Altan'ın Kurtuluş Savaşı ve Türk Devrimi konusundaki çarpıtmalarına birkaçörnek: "Milli kurtuluş savaşı, anti emperyalist bir hareket değildir... Çünkü Türk Yunan Savaşı'ndan bir yıl önce İngiliz Dış işleri Bakanı böyle birmuhtemel savaşta tarafsız kalacağını açıklamıştır ve bunu notayla bildirmiştir." Başka bir yalan: "Kurtuluş Savaşı'nda sanayileşme hareketinin adı vardır ama kendi yoktur. Olsa zaten bugün başka yerlere gelir, sanayi devrimini tamamlamış, köylülüğü bitirmiş, bilgi çağına eklemlenmiş hale gelirdik...O zaman niye Cumhuriyet, Kemalizm bu sanayileşmeyi başaramadı?" Başka bir yalan daha: "Kemalizm, halka güvenmeyen bir elitler, seçkinler hareketidir... Halkagü venmediğin vakit kime güvenirsin, silahlı güçlere güvenirsin. İşte onlar kurmuştur cumhuriyeti. Yani ordu kurmuştur, halk kurmamıştır, ordu halka rağmen kurmuştur." Ve bir başkası: "Kemalizm ile demokrasinin bir araya gelmesinin hiçbir imkanı yoktur, birbirlerine tamamen zıttırlar... Kemalizm, teksesliliği, otoriterliği, totaliterliği devletin hukuksal güvencesi altına alanbir rejimdir. Çünkü Kemalizm, tek parti demek, bunun dışında bir düşünce burada yasaktır demek..." Altan'ın, Cumhuriyet tarihi yalanlarının tamamını buraya sığdırmamız olanaksızdır. Atatürk'ü, Kemalizm'i "antidemokratik", "teksesli" olmakla suçlayan Prof. Mehmet Altan'ın bugün Fethullah Cemaati'nin, gazetelerinde yazması, televizyonlarında konuşması, kendisini adeta bu cemaatle özdeşleştirmesi, onun nasıl bir demokrat olduğunun çok iyi bir göstergesidir. Demek ki bir cemaate mensup olmak, ocemaatin sözünden çıkamamak demokratlık oluyor!

13. Doç. Dr. Halil Berktay: Liseyi Robert Kolej'de okuduktan sonra, lisans ve lisansüstü eğitimini 1968'de ekonomi alanında Yale Üniversitesi'nde tamamlamıştır. 1990 yılına kadar Aydınlık hareketinin içinde yer almıştır. Ekonomiden sonra yöneldiği tarih alanındaki doktorasını Birmingham Üniversitesi'nden 1991 yılında almıştır. Harvard, ODTÜ, Boğaziçi, Sabancı üniversitelerinde görev almıştır. Berktay, üstlendiği projeler için AB ve ABD (Soros Vakfı)'den yüklü miktarlarda bağışlar almıştır."İzmir'inYakılmasının Yarattığı Sosyal Travmalar" Projesi için ABD'den 84.000Avro, "Osmanlı İmparatorluğu ve Toplum Dersleri" Projesi için Avusturya ve İsviçre hükümetlerinden 74.000 Avro, "Balkanlardaki Türk UlusalHafızasının İnşası: Türk Milliyetçiliğinin Orijini ve Erken Gelişimi" Projesi için Almanya Eğitim Bakanlığı'ndan 99.000 Avro bağış almıştır. Berktay, "İzmir'in Yakılmasının Yarattığı Sosyal Travmalar" Projesinde İzmir'i Türklerin yaktığını ima ederek, bu sırada Rumlara etnik temizlik yapıldığını kanıtlamayı amaçlamış; "Balkanlardaki Türk Ulusal Hafızasının İnşası: Türk Milliyetçiliğinin Orijini ve Erken Gelişimi" Projesiyle de İttihat ve Terakki'nin Balkanlarda nasıl "Milliyetçiliğe" yöneldiğini ve bu yönelim sonunda Ermeni soykırımının gerçekleştiğini kanıtlamayı amaçlamıştır. İşte Doç. Dr. Halil Berktay'ın bazı yalanları: "İzmir civarında yarı gizli şekilde Rumlara etnik temizlik yapıldı. Bu olaylar Ermeni katliamının silahsız provasıdır."(Milliyet, 7 Mart 2005). "İzmir'de Rumlara etnik temizlik yapıldı" yalanınısöyleyen Berktay, 15 Mayıs 1919 ve sonrasında İzmir'de Türklere yapılansoykırımı nedense hiç dil getirmemiştir" Başka bir yalan: "Tehcir kanunu başlı başına biretnik temizliktir. Ermeni oldukları için tehcir ediliyorlar. Günümüzde, öldürmeunsuru hariç bu kadar dahi 'jenosit' tanımına giriyor." (Milliyet, 7 Mart 2005). Ve bir başkası: "Mustafa Kemal'in Ermeni tehcirini savunan tek bir demeci yoktur." (Milliyet, 7 Mart 2005). Bütün bu yalanlara burada cevap vermek olanaksız olduğundan sadece sonuncusuna, -Mustafa Kemal'in Ermeni tehcirini savunan tek bir demeci yoktur- cevap vereceğim. Bakın ne demiş Mustafa Kemal: "Dünya kamuoyu, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz." (Mustafa Kemal, 26 Şubat 1921).

14. Dr. Taner Akçam: ODTÜ İdari İlimler Fakültesi'ni bitirmiş, 1973'ten sonra ODTÜ-DER, ADYÖD gibi derneklerin kurucuları arasında yer almış, 1975'te yayına başlayan Devrimci Gençlik dergisinin sorumlu yazıişleri müdürü olarak, dergide komünizm ve Kürtçülük propagandası yapıldığı iddiasıyla yargılanmış ve 1976'da tutuklanmıştır. 1977'de 9 yıl hapis cezasınaçarptırılmıştır. 12 Mart 1977'de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nden kaçmıştır. 1978-1995 yılları arasında Almanya'da siyasi mülteci olarak yaşamıştır. 1988yılında Hamburg Sosyal Araştırmalar Enstitüsü'nde çalışmaya başlamıştır. 1995'te Hannover Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde "İttihat ve Terakki Yargılamaları ve Ermeni Kırımı" konulu doktora çalışmasını tamamlamıştır. Akçam, Minnesota Üniversitesi Tarih Bölümü'nde görev yapmaktadır. Akçam, Alman İstihbaratının "Ermeni Soykırımını Araştırma Masası'nın" Hamburg İncelemeleri Enstitüsü görevlilerindendir."Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu" , "Türkiye'yi Yeniden Düşünmek"adlı kitaplarında, yazılarında ve konuşmalarında hararetle Ermeni olaylarını" soykırım" diye adlandıran, Kurtuluş Savaşı'na ve Cumhuriyete yönelik ağır ithamlarda bulunan Akçam'ın yalanlarından biri şudur: "Ermeni soykırımı olmasaydı Ulusal Kurtuluş Savaşı diye bir şey olmazdı." (Türkiye'yi Yeniden Düşünmek,s.58). "Türkiye'nin haksız bir devlet olduğunu kanıtlayacağım.." (http://www.his.online.de/mitarb/akcam.htm) diyen Akçam'ın patronu Tessa Hafman, Akçam'ı şöyle tebrik etmiştir: "Taner Akçam aferin! Türk Kurtuluş Savaşı'nın, Ulusal Devleti kuran savaşın aslında bir soykırım olduğunu bir Türk olarak ispatlamıştır." Hasan Yalçın, "Dönekler" adlı kitabında halkı olarak Dr. Taner Akçam'ın uzmanlık alanını "Türkiye Düşmanlığı" olarak adlandırmıştır.

Başbakan Tayyip Erdoğan eğer Halil Berktay'ı ve Taner Akçam'ı fazla ciddiye almaya başlarsa yakında bir "Ermeni"bir de "Rum" açılımıyla karşılaşabiliriz.

Bunların dışında Cumhuriyet tarihiyalanlarına sıkça başvuran ve Başbakanı etkilediğini düşündüğüm belli başlı yazarlar şunlardır:

* Burhan Bozgeyik, "Çerkez Ethem" ve "Mustafa Kemal'e Karşı Çıkanlar".
* Cemal Kutay, "Çerkez Ethem Hadisesi",
* Ahmet Kabaklı, "Temellerin Duruşması"
* Hasan Hüseyin Ceylan, "Din Devlet İlişkileri",(3 cilt).
* Mustafa Müftüoğlu, "Yalan Söyleyen Tarih Utanasın"(10 cilt).
* Nihal Atsız, "Türk Ülküsü" ve "DalkavuklarGecesi"
* Vehbi Vakkasoğlu, "Son Bozgun" ve "BuVatanı Terk Edenler"
* Mustafa Armağan, "Yakın Tarih Küller Altında"(3 cilt)
* Sevan Nişanyan, "Yanlış Cumhuriyet"
* Emre Aköz, "yazılarında"
* Prof Mümtazer Türköne, "yazılarında"
* Ayşe Hür, "yazılarında"
* Prof Murat Belge,"yazılarında"
* Engin Ardıç, "yazılarında"

Ayrıca, Prof. Mete Tunçay, Dr. İsmail Beşikçi, Prof Eric Jan Zürcher, Prof. Vamık Volkan, Prof Şerif Mardin, Prof. Baskın Oran gibi akademisyenler de kitaplarında ve yazılarında ara sıra Cumhuriyet tarihi yalanlarına başvurmuşlardır.

Bütün bu isimlere ekleyecek daha çok isim var ama yeter; mesele anlaşılmıştır sanırım....

Tarihle Oyun Oynamanın Sonu...

"Kitap okumadığını" bizzat itiraf eden Tayyip Erdoğan'ın bu tarihçi/yazarları hangi ara okuyup onlardan etkilendiğini sorabilirsiniz! Haklısınız... Başbakanın bu tarihçi/yazarların birçoğunu ismen bile tanımadığını düşünüyorum, ama bildiğiniz gibi Başbakanın "çok bilmiş" danışmanları var. Bütün bu tarihçilerden etkilenerek Başbakanı da bu doğrultuda yönlendirenler onlar olsa gerek! Bu yönlendirmelere kayıtsız şartsız boyun eğen, kendisine verilen bu abuk sabuk"tarihsel metinlere" itiraz etmeyen ve o metinleri halkla paylaşan Başbakan Tayyip Erdoğan –işine geldiği için olsa gerek- bu "yanlış" ve "çarpıtılmış" tarihi benimsemiştir.

Ancak Başbakana er ya da geç, tarihle oyun oynanmayacağını, bizzat tarih gösterecektir.



Sinan MEYDAN / 18 Ağustos 2010, sinanmeydancom.tr.gg


Sanırız izleyenlerini kızdırmak veya küstürmek istemediler; bilemeyiz. Kaynaklarından yeri geldikçe yararlandığımız ilgili "özel" salık yeri, sürekli kendilerine saldırıldığını duyurmaktadır. Ancak bizim böyle bir amacımız yoktur. Daha önce yerdiğimiz gibi yine yeriyoruz o kadar. Başka daha çok yergiyi hak etseler de, bunlar ilgi alanımıza pek girmiyor.
ÖZEL ÇIKMA : Kırpıntı, Oda TV'nin isteğiyle, Sinan Meydan'ın izniyle kırpılmıştır. Ayrıntısı biraz aşağıdadır.











Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan
Üye
Üye
 
İletiler: 584
Kayıt: Pzr Eki 12, 2008 23:12

Re: Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV'nin Kırpıntısı

İletigönderen Mustafa Recep » Prş Ağu 26, 2010 21:21

ODATV'nin direkt uyguladığı bir sansür söz konusu değildir,

Sinan Meydan'ın kendi kararıdır.

Ben zaten Yalçın Hoca'nın yer almasına karşıydım. Sinan Bey'in kendince haklı nedenleri var yakında çıkacak bir çalışmasında ayrıntısıyla yer alacak sanırım. Tezleri tartışılmasını her zaman için olumlu bulmuşumdur...
Kullanıcı küçük betizi
Mustafa Recep
Üye
Üye
 
İletiler: 417
Kayıt: Çrş Tem 09, 2008 13:11
Konum: sakarya

Re: Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV'nin Kırpıntısı

İletigönderen Ram » Prş Ağu 26, 2010 22:47

Bu durumda, dolaylı olması, doğrudan olmasından daha kötüdür. Eğer böyle bir durum söz konusu ise Sinan Meydan ve Oda TV bunun nedenlerini sıralayabilir.

Örneğin, "neden yazının özgün hâli yalnızca Oda TV'dekinde kırpılmıştır da diğer yayımlanan yerlerde kırpma yoktur¿?" sorusunu yanıtlayabilirler. Olmadı, "neden yalnızca Yalçın Küçük adı kırpılmıştır¿?" veya "madem ki ayrıntısıyla yer alacağı için bu kırpmanın bir önemi yoktur, diğer adı geçenler de -çıkacak ilgili kitapta- ayrıntılı olarak yer almayacak mı, onlar neden kırpılmadı¿?" gibi soruları yanıtlayabilirler.

Biz de ona göre işin doğrusunu yazarız; herkes mutlu olur.

Mustafa Recep yazdı:ODATV'nin direkt uyguladığı bir sansür söz konusu değildir,

Sinan Meydan'ın kendi kararıdır.

Ben zaten Yalçın Hoca'nın yer almasına karşıydım. Sinan Bey'in kendince haklı nedenleri var yakında çıkacak bir çalışmasında ayrıntısıyla yer alacak sanırım. Tezleri tartışılmasını her zaman için olumlu bulmuşumdur...
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV'nin Kırpıntısı

İletigönderen Türk-Kan » Prş Ağu 26, 2010 22:50

Mustafa Recep yazdı:ODATV'nin direkt uyguladığı bir sansür söz konusu değildir,

Sinan Meydan'ın kendi kararıdır.

Kaynağın nedir Mustafa Recep? Benim duyumum bunu doğrulamıyor.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV'nin Kırpıntısı

İletigönderen Mustafa Recep » Prş Ağu 26, 2010 23:16

gerekli cevap burada verilmiştir;

güncel meydan'daki dostlarımızın bu hususta benden daha hassas olduklarını görüyorum, benim açımdan sevindiricidir.

basbakanin-tarih-hocalarini-acikliyorum-sinan-meydan-t26130-15.html#p140381
Kullanıcı küçük betizi
Mustafa Recep
Üye
Üye
 
İletiler: 417
Kayıt: Çrş Tem 09, 2008 13:11
Konum: sakarya

Re: Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV'nin Kırpıntısı

İletigönderen Ram » Cum Ağu 27, 2010 1:22

Mustafa Recep yazdı:gerekli cevap burada verilmiştir;

güncel meydan'daki dostlarımızın bu hususta benden daha hassas olduklarını görüyorum, benim açımdan sevindiricidir.

basbakanin-tarih-hocalarini-acikliyorum-sinan-meydan-t26130-15.html#p140381


Yanıtı değil ama karşılığı sen vermişsin Mustafa Recep. Ancak duyarlılıklarımız bu kadarla sınırlı değildir. Hatta birtakım konularda o kadar duyarlıyız ki, duyarlılıklarımız, ancak onları gösterdiğimizde anlaşılabilecek özelliktedir.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Yeniçağ'ın Ayıbı, Oda TV'nin Kırpıntısı

İletigönderen Ram » Cmt Ağu 28, 2010 15:37

Biz bir dernek değiliz. Biz salık üretici bir yer de değiliz. Ayrıca biz yarışçı da değiliz; bu oldukça gülünç bir sav. Burayı oluşturanlar yurdunu seven ve çıkar gütmeyen yurttaşlardır, o kadar. Aktarılan izlenceler izlenir, aktarılan salıklar veya yazılar okunur; dilenirse de yorumlar yazarlır, tartışılır.

Birileri birilerini çok seviyor diye, birileri kırılmasın diye haklı düşüncelerini, yazdıklarını kısıtlayanlar, diledikleri yerde, diledikleri gibi düşüncelerini aktarabilirler. Ancak biz, böyle bir görüşü savunamayız.

Yazı başlığı değiştirilmiştir.

Oda TV yeri geldikçe "Böyle gazetecilik olur mu?" diye sorup durur, yakınır. Nabza göre şerbet olunca, pek de güzel oluyormuş. Neyse ki, biz gazeteci değiliz. Yoksa "tuhaf bir yarış içinde" olduğumuzu savlayanlar çıkabilirdi.

Sinan Meydan'ın Yanıtı : Öncelikle bu konu benim için çok önemsiz bir konu. Ormanı bırakıp ağaçlarla uğraşacak lüksüm ve zamanım yok çünkü! Benim amacım mümkün olduğu kadar geniş kitleye ulaşıp halkı bilgilendirmek. Bunu nerede yaptığım önemli değil... Oda tv, İlk Kurşun ya da Güncel Meydan.... Vatansever sitelerin tamamı benim yazılarımı yayınlıyor zaten... Ama görüyorum ki bazı vatansever siteler bir tuhaf yarış içinde... "Biz daha iyiyiz" olarak açıklayabileceğim bu yarış çok anlamsız....
Benim BAŞBAKANIN TARİH HOCALARI yazım da isimler değil birilerince tarihin nasıl çarpıtıldığı önemli....
Oda tv bildiğiniz gibi çok okunana bir site.... ve okuyucu kitlesi içinde YALÇIN KÜÇÜK'ü aşırı derecede sevenler var... İkincisi benim yazımda daha çok "dışardan talimat alarak" tarihi çarpıtan liboş ve yobazlara yer verilmiştir. Ama Yalçın Hoca bilindiği gibi dışardan talimat alan yobaz ve liboşlardan değildir...Onun tarih çarpıtmalarının (Yalçın Hoca tarihi çarpıtmaz demeyin, bunu kanıtlayan onlarca belge sunabilirim) arka planında "Ben buldum.... Ben yeni bir tez ileri sürdüm... Bilinenleri değiştirdim..." tarzı bir ego vardır. Bu nedenle Yalçın Hocanın o yazıda adı geçenlerle aynı çizgiye konması yanlış anlaşılabilir....Bu gerçeklerden hareket eden ODA tv benim de görüşümü alarak "Yalçın Haoca'yı çıkaralım mı" diye sordu? Ben de madem okuyucu kitlesini rahatsız edeceğiz, bu kritik günlerde buna gerek yok diye bu öneriyi kabul ettim. Yani ortada bir sansür değil, otosansür vardır. Bu kounuda ODA tv'nin suçlanması anlamsızdır.

Bir de size özel not: Lütfen ulusalcı siteler daha iyi geçinin.... rekabet unsuru arayıp biribinizi zayıflatmayın... mesele etiket değil ülke meselesidir. Bu konunun daha fazla uzatılması çok anlamsız... Yakında çıkacak CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI adlı kitabımda Yalçın Hoca'nın yakın tarih çarpıtmalarına belgelerle yanıtlarımı veriyorum.... merkalılar ordan okuyabilirler.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!


Şu dizine dön: GM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x