1 MAYIS VE İŞÇİ HAREKETİNİN DİĞER CEPHESİ: GEBZE / IFF İŞÇİSİ
Türkiye'deki milli güçler bütün yabancı ideoloji ve toplumsal yönelimlere karşı olduğu gibi, kapitalizme de karşıdır. Nihayetinde kapitalizm, Batı merkezli bir sistemdir. Emek istismarı üzerine kurulan, dünyadaki küçük bir azınlığın, dünyanın büyük çoğunluğu üzerinde tahakküm kurduğu bu sistem, gelişiminin belli bir aşamasından sonra; sömürgecilik / emperyalizm aşamasına ulaşır.
Kapitalizmin temel çıkış noktası, ulusun - toplumun menfaati değil, üretim araçlarının büyük çoğunluğunu ( fabrikaları, madenleri, demiryollarını, eğitim ve sağlık kurumalarını ) elinde bulunduran sermaye sınıfının çıkarlarıdır. Kapitalizmin egemen sınıfı olan burjuvazi, ücretli emek sömürüsü üzerinden kar elde etmeyi, ürün dolaşımı üzerinden pazara hakim olmayı, sermaye dolaşımının sorunsuz yayılması ve yerleşmesini bütün çıkarların üstünde tutar.
Bu durum toplumsal - milli dinamiklerimizi parçalayan, Türk toplumunun çekirdek yapısı olan aile kurumunun zedelenmesine neden olan, kültürel ve ahlaki çöküntünün yaşandığı bir zemin sunar. Kapitalizm, bizim gibi dışa bağımlı ülkelerde Batı’nın değerlerinin ve çıkarlarının, bizim ulusal değerlerimiz ve çıkarlarımızın yerine geçtiği bir durum ortaya çıkarır.
Batılı kapitalist ülkeler “küreselleşme” ve “sınırların ortadan kaldırılması” propagandası altında, Mazlum Milletleri etnik bölünme yolu ile ortadan kaldırmayı amaç edinir. Küresel kapitalizmin ( emperyalizmin ) ideologları, mazlum uluslarda “ulus” ve “sınır” kavramını ortadan kaldırmayı salık verirken, dünyadaki dengeleri ve sınırları kendi lehine değiştirme amacı güder. Yani, Ezilen Dünya Milletlerine “sınırların önemli olmadığı” propagandasını yaparken, Ortadoğu, Kafkaslar ve Merkez Asya ülkelerinin sınırlarını değiştirmeye dönük projeler geliştirir. “Millet” kavramını zihinlerden silmeye çalışırken, “Kendi ulusunun yüksek çıkarları için” Ortadoğu’yu kan gölüne çevirir. 100 yıl önce Sykes Pıcot ( Says Pikot diye okunur ) ve Sevr Anlaşmaları, günümüzde ise aynı öze sahip BOP, İkiz Yasalar verilecek en uygun örneklerdir.
Konuyu fazla dağıtmadan Türkiye’deki işçi hareketini ve son 1 Mayıs’ı inceleyelim.
Müdafaa-i Hukuk’un ana damarları olan Türkçüler, Milli Sol ve Mütedeyyin Müslümanlar “1 Mayıs’ta Alanlarda” olmalı mı?
Öncelikle, Türkiye’de işçi haklarını savunmak, aynı zamanda vatanı savunmak olarak okunmalı. Çünkü Batı özelleştirme, sendikasızlaştırma gibi ekonomik –sosyal saldırılarla Türk işçisini hedef alırken; enerji kaynaklarımızı ve yer altı zenginliklerimizi de yağmalar. Bu saldırıya karşı direnen Türk işçisi ekonomik – sosyal haklarını savunurken, vatanı da savunur. Yani bir dönem TEKEL’in özelleştirilmesine karşı direnen işçi, aynı zamanda, yılda 1 milyon dolar kar getiren ve yerli tütün kaynaklarından beslenen bir milli kurumu da savunmuştur. TELEKOM’un özelleştirilmesine karşı greve giden işçi Türkiye’nin muhabere ( haberleşme ) sistemini, yani istihbaratta haberleşme ağlarından birini de savunmuş olur. Özelleştirmeye karşı çıkmak, bu açıdan ekonomik – sosyal hakların savunulması ile beraber, milli kaynakların, kurumların dolayısıyla vatanın savunulmasını da kapsayan geniş bir anlama sahiptir.
Bu yüzden Türkiye’de işçi hareketinin yer alması gereken zemin, milli temellerde olmalı. Marksistlerin iddia ettikleri ve öne sürdükleri gibi, salt proleter ( işçi sınıfı ) eksenli bir hareketi örgütlemeye çalışmak, en başta ulusumuza ve ulusumuzun en çalışkan kuvvetlerinden biri olan işçilere faydadan çok zarar verecektir. Çünkü “işçi sınıfı devrimi “ gibi ulus kavramını reddeden bir program, Türk işçisine yönelik saldırının aynı zamanda milli bağımsızlığımıza yönelik bir saldırı olduğu gerçeğini perdelemektedir. İkincisi Türkiye’de nesnel zemini olmayan “proleter devrim” söylemi, belli bir süre sonra Türk işçisini yanlış yönlendirmeye dönük bir çabanın propagandası haline dönecektir / dönmektedir.
Peki, işçi hareketinin milli zeminde olması mümkün mü? Bu iddiaya son dönemdeki en güzel örnek Yunus Durdu önderliğinde Amerikan firması IFF’ye karşı direnen işçilerdir. Sendikalı oldukları için işten atılan IFF işçileri, yalnız kendi ekonomik – sendikal hak ve talepleri için yola çıkmadılar. Yaklaşık 240 gündür direnen işçilerin çıkış noktası, görünen yönüyle anayasal hak olan sendikalı olma hakkını savunmak. Ancak, IFF işçilerinin çalıştıkları firma ABD firması olunca işin rengi de değişiyor.
IFF, gıda ürünlerinde kullanılan katkı maddeleri üretimi yapan ABD firması. Yunus Durdu ve arkadaşları, bu katkı maddelerinin insan ve doğaya zarar verdiğini tespit etmiş ve bu durumu belgeleri ile ortaya koymuşlardır. Bu faaliyetlerini kesintisiz olarak aylardır yürüten IFF işçileri, 10 Kasım’da Atatürk’e saygısızlık yapan Gebze Ticaret Odası’na gereken dersi vermişler, kendileri soğuk havada grev çadırında iken, şehit düşen polis ve askerimizi de unutmamışlardır. Çünkü IFF işçileri soysal – sendikal haklarını savunurken, bir ABD firmasını karşılarına aldılar. ABD firmasına karşı mücadele etmek, sadece ekonomik mücadele ile sınırlı kalamazdı.
IFF işçisi kendi özlük haklarını savunurken, vatanın da aynı anda savunulacağını öğreten bir irade ile 1 Mayıs çağrısını “Şehitlerimiz ve Emek Savunması” başlığı ile duyurdular. Bu irade sayesinde 1 Mayıs’ta Gebze, bölücü grupların inisiyatifinde değil, Türk Bayraklarıyla yürüyen IFF işçilerinin alana hakim olması ile yürüdü.
Türkiye’deki Marksistler ve İşçi Sınıfı
Kapitalizmin, özellikle Türkiye gibi dışa bağımlı ülkelerde, emeğin istismarı üzerine kurulan bir sistem olduğu konusunda hem fikiriz sanırım. Peki, kapitalizme karşı olduğunu iddia eden Marksistler, Türk işçisine gerçek kurtuluş yolunu gösteriyor mu? Bu soruya rahatlıkla “hayır” yanıtını verebiliriz.
Çünkü Marksistlerin iddia ettiğinin aksine “İşçi sınıfının uluslar arası dayanışması” emperyalizm çağında mümkün değildir. En başta, Batı’da yaşayan işçi sınıfının “milli bağımsızlık” gibi bir sorunu yoktur. Ancak Türk işçisinin vatanı olan Türkiye, Batılı devletler tarafından açık pazar haline getirilmiştir. Açık pazar haline getirilen vatanımızda yaşayan işçiler, aynı zamanda Batılı kapitalistler için ucuz emek gücüdür. Bu yüzden Türk işçisi, emeğinin ucuza gitmesine karşı mücadele ederken, sömürge haline getirilen vatanımızın bağımsızlığı için de mücadele vermektedir. Oysa İngiltere, Fransa, Almanya gibi Batı merkezli ülkelerde yaşayan işçilerin, milli bağımsızlık gibi bir sorunu olmadığı gibi, sömürge ülkelerden yağmalanan kardan pay da almaktadırlar. Batı’daki işçilerin görece rahat yaşamalarının temel nedeni budur. Yani Batı işçi sınıfı Asya’nın, Kafkasya’nın, Ortadoğu’nun yağmalanmasında kar ortağı konumundadır.
Türkiye’deki Marksistler “işçi sınıfının vatanı yoktur” derler. Ancak Türk işçisinin vatan kaygısı her zaman vardır. Marksistler, devleti zor yoluyla ortadan kaldırmak üzere bir teori ve pratiği öne sürerler. Ancak Türk işçisi, KİT’leri, TEKEL’i, TÜPRAŞ’ı savunurken, kendi milli kaynaklarına da sahip çıktığının farkındadır. Bu yüzden 2008’de elinde Türk bayrağı ile direnen TEKEL işçisi “TEKEL vatandır, vatan satılamaz” diye slogan atıyordu.
En çok dikkat çeken bir diğer konu, Türkiye’de fabrikalarda, madenlerde, tarlalarda çalışmayan Marksistlerin, kendilerini işçi sınıfı devrimcisi olarak addetmeleridir. Türk işçisi ve köylüsü, çalışmayan, üretmeyen ancak bol keseden konuşan kişi ve grupları sevmez.
Türkiye’deki 1 Mayıslar bu yüzden “işçi olmayanların bayramı” görüntüsünde geçer. Çünkü işçi haklarını savunduğunu iddia eden çoğu grubun emek vermek, alınteri dökmek, asgari ücretle ay sonunu getirmek gibi dertleri olmamıştır. İşçi hakları dışında her hakkı savunan marjinal grupların 1 Mayıs’ta alanda olması, bu yüzden en başta işçilerin tepkisini çekmektedir.
Türk işçisinden “yüz bulamayan” bu gruplar, bu kez bölücü örgüte yanaşırlar. Bölücülüğün sınırları ve denetimi içerisine girenler yavaş yavaş bölücü örgüt içerisinde erirken, erimeyi kabul etmeyenler dışarıda kalır.
Dışarıda kalan gruplar ise kendi politik varlığını devam ettirmek ve Batılı devletlerin diğer projelerinde görev almak üzere eşcinsel, transseksüel hakları, çevrecilik, hayvan hakları, kadın hakları gibi söylemlerle yer bulmaya çalışırlar alanlarda.
Daha özlü bir ifade ile belirtmek gerekirse, Türkiye’de kökü dışarıda olan “sol”, “proleter ( işçi sınıfı) devrimciliği” yapamayınca, bölücü propaganda eksenli bir pratik ortaya koyar. Bölücülüğün hali hazırdaki kuvveti PKK olunca; işçi sınıfından da yüz bulamayan sol; son 1 Mayıs’ta olduğu gibi milletin değerlerini karşısına alan, Türk işçisinin kültürü – gelenekleri ile asla bağdaşmayacak bir konuma evrilir.
Türkiye’de 1 Mayıs’lar genellikle bölücü gruplarla ittifak yapanların, işçi simsarlığı yaparak büyük patronlarla işbirliği yapan sarı sendikacıların, Batı fonları ile beslenen Sivil Toplum Örgütlerinin, yukarıda bahsettiğimiz gibi milletin değerlerine küfredenlerin denetiminde geçti / geçiyor.
Son 1 Mayıs’ta bu algıyı kıran tek halka Yunus Durdu önderliğinde yürüyen Gebze’deki IFF işçisi oldu.
Çünkü IFF işçisi bilmektedir ki, emperyalizme bağımlı bir ülkede milli bağımsızlık olmazsa hiçbir şey olmaz. Ordusu olmayan, devleti olmayan, vatanı ayakları altından çekilmeye çalışılan bir ülkenin işçisinin, köylüsünün, esnafının, çiftçi ve memurunun ortak kaygısı VATANDIR.
Ülkemizde 30 Ağustos Zafer Bayramına, 19 Mayıs’a, 23 Nisan’a, 29 Ekim’e sahip çıkamayan bir hareketin mahiyeti ne olursa olsun; milli eksende olmadığı için kaybetmeye mahkumdur.
Bunu anlamayan kafalar önce bölücü örgütün elebaşının posteri arkasında yürür. Veya çırılçıplak soyunarak “siyah bayrak” kaldırır. Atatürk’ün Müdafaa-i Hukuk zemini üzerinden kurduğu CHP’yi , bölücü terör örgütünün arkasına yedekler. Yani milli bağımsızlığın önemini kavramayan bir hareket 1 Mayıs’ta Türk işçisinin dışında her şeyi savunur.
Bu yüzden, 1 Mayıs 2016’da alanda yer alan Gebze IFF işçisinin bayramını kutlamalıyız. Çünkü o gün ellerinde Türk Bayrakları ve Atatürk resimleri ile şehitlerimiz için yürüyen ve bunu baskın bir biçimde ortaya koyan tek grup onlardı. Çünkü IFF işçisi sadece 1 Mayıs’ın değil; Milli Egemenlik Bayramı’nın, 30 Ağustos’un, 29 Ekim’in ne demek olduğunu biliyor. Eğer işçi haklarını savunacaksanız, gidin IFF işçisinden bunun nasıl olacağını öğrenin. Çünkü hepimizin onlardan öğrenecek çok şeyi var.
https://www.facebook.com/mithat.akar.180
Mithat Akar