100 YIL ÖNCE, 100YIL SONRA…Dr. Noyan UMRUK
100 yıl önce çocuklar gibi şendik…100 yıl önce yedi düveli, emperyalizmi yendik…
*100 yıl önce kederde, kıvançta ortak bir ulus oluşturup, mazlum ülkelerin umudu, etrafı dostane paktlarla çevrili saygın bir devlet kurmuştuk. 100 yıl sonra bir yandan aramızda ve bir yandan bazı bölge ülkeleriyle didişmeye kalktık…
*100 yıl önce uluslaşma sürecinde, ortak dilimizi üzerine titreyerek iyi konuşma ve yazmanın derdindeydik. 100 yıl sonra yabancı dilleri konuşma ve yazı dilimize sokmayı marifet sayar olduk...
*100 yıl önce cehaletle savaşıyor, cumhuriyet, özgürlük ve bağımsızlık ilkelerine bağlı aydınlanmış kuşaklar yetiştirmeye çalışıyor, ulusu aydınlanma ile kucaklaştıran Köy Enstitülerini kuruyorduk. 100 yıl sonra milyonlarca sabiyi örtüp sınıflara tıkıştırmaya, çocuk gelinler ve zorunlu seçmeli derslerle dindar ve de kindar nesiller yetiştirip, aydınlanmış insanlarımızı hapishanelerde çürütüp övgüler düzülen cehalete bel bağlar olduk!
*100 yıl önce pozitif bilimleri öğreniyorduk. 100 yıl sonra metafiziğe, hurafeye merak sardık!
*100 yıl önce vekil maaşları öğretmen maaşlarını geçemiyordu. 100 yıl sonra öğretmenlerimiz "fakru zaruret" içerisinde …
*100 yıl önce halk yoksul, ama onurlu, “üreten köylü yurdun efendisi” idi. 100 yıl sonra girdi maliyetlerinin önlenemez yükselişi nedeni ile “anasını da alıp” feveran etmekte…
*100 yıl önce yurdun her köşesinde, planlı kalkınmayı hedefleyerek "Birinci Sınırlı Sanayi Kalkınma Planı" uyarınca “Atatürk modeli” "Üç Beyazlar (Un , Şeker, Pamuklu), Üç Siyahlar" (Demir, Kömür, Akaryakıt) sosyal cumhuriyet fabrikaları inşa ediyorduk. Sanayide ve tarımda kendine yeterli bir ülke olmayı, doğal zenginlik ve kaynaklarımızı gözümüz gibi sakınmayı, tasarruf ve üretimi erdem saymayı öğreniyorduk. 100 yıl sonra en stratejik varlıklarımız başta olmak üzere tüm varlıklarımızı eşe, dosta, yandaşa, yabancılara yok pahasına babalar gibi satmayı marifet saydık. Tüm dünyada kendine yeterli yedi ülkeden biri iken tarımı da çökerterek üretmeden tüketmeyi marifet sayıp, samanı, mısırı, mercimeği, buğdayı, angusu ithal eder olduk!
*100 yıl önce Avrupa faşizm bataklığına sürüklenirken, biz devrim, demokrasi ve özgürlük rüzgarlarına yelken açmıştık. 100 yıl sonra bu talepler nedeniyle hem dahili bedhahlardan, hem de dünya alemden dayak yiyoruz !
*100 yıl önce dünyaya örnek oluyor, kadınlarımızı birçok batı ülkesinden çok önce seçme ve seçilme hakkına kavuşturuyorduk. 100 yıl sonra kadına şiddet ve kadın-erkek eşitliği sıralamasında dünyaya rezil oluyor, kadınla el sıkışmayan, anasını haram sayan nesiller yetiştiriyor, adını koyduğumuz “İstanbul Sözleşmesinden” bir kalemde istifa ediyoruz…
*100 yıl önce şarkılarımızı, türkülerimizi, folklorumuzu, evrensel müziği keşfetmeye, anlamaya çalışıyorduk. 99 yıl sonra çıstak çıstak gürültü dinleyip, biz bize kaldığımızda göbek atıp, kolbastı oynuyoruz!
*100 yıl önce hukuk devletine doğru yelken açmıştık; kadı efendilerin yerini cumhuriyet savcıları ve hakimleri almıştı. 100 yıl sonra Cumhuriyetin hukukunu, savcısını, adaletini mumla arıyoruz…
*100 yıl önce her meslekten esnafı barındıran çarşılarımız vardı. Yerli mallar haftaları kutluyorduk. 100 yıl sonra her köşe başında Çin ve Avrupa malları ile dolu AVM’lerimiz…
*100 yıl önce Atatürk ve devlet adamlarının nerede, ne zaman karşımıza çıkacağı belli değildi. 100 yıl sonra yollar kesilip, koruma arabaları ve taburları etrafa dehşet saçtığı için “devlet adamcıklarını” yakinen takip edebiliyoruz!
*100 yıl önce Atatürk’ün ülkede tarımın gelişmesine örnek olmak için bataklıktan, yoktan var ettiği Atatürk Orman Çiftliği ile kıvanç duyuyorduk. 100 yıl sonra onun başta saray ve ABD Büyükelçiliği olmak üzere yapılaşmaya açılarak yok edilişini hüzünle izliyoruz. Milyarlarca liralık kaşanedeki görgüsüzlük akan gösterilerle dünya aleme rezil oluyor ve utanıyoruz…
*100 yıl önce Atatürk’ün varlığı ile onurlanan Çankaya Köşkü milletin yıllarca sevgi,saygı ve gurur abidesiydi 99 yıl sonra millete milyarlara malolan “itibar sarayını" dünya âlem gülümseyerek izliyor…
*100 yıl önce Anadolu’nun en küçük kasabasında dahi, kimin kaç çocuk yapacağı, kimin ne giyeceği, kimin ne yediği, ne içtiğine karışmak kimin haddine. 100 yıl sonra bunların hepsi adeta “tek iradece” belirlenmeye çalışılıyor…
*100 yıl önce cumhuriyetin ilanı yurdun her köşesinde büyük bir kıvanç ve coşku ile kutlanıyordu. 100 yıl sonra tam o günün öncesine başka gün kalmamış gibi "günün asıl mana ve ehemmiyetini" gölgede bırakacak mitingler düzenleniyor...
*100 yıl önce ülkenin nasıl yönetileceğine TBMM’de karar veriliyordu. 100 yıl sonra “tek irade” çoğu zaman ve en kritik konularda dahi yetiyor...
*100 yıl önce aydınlar ülke sorun ve çıkarlarını sahiplenmekle, ülkeyi yönetenleri cesurca uyarmakla onurlanırlardı. 100 yıl sonra ortalık, ülkenin, küresel talep ve çıkarlara koşut "yetmez ama evet" operasyonları oyuncusu müptezellerle dolu…
*100 yıl önce yüce önder ülkeyi ve cumhuriyeti gençlere emanet etmişti. 100 yıl sonra gençler emanete ihanet etmemenin bedelini tahtakuruları gibi gazlanarak, dövülerek ödemekte…
*100 yıl önce yüce önder tek bir ağacın kesilmesini önlemek için Yalova'daki küçük evini kızaklar üzerinde başka bir yere taşıtmıştı. 100 yıl sonra kurtlar sofrasında eşle, dostla, yandaşla doğayı yağmalayarak paylaşmak için her taraf dümdüz ediliyor…
*100 yıl önce geleceğe yönelik muhteşem umutlarımız ve hayallerimiz vardı... Şimdi tek umudumuz kaldı; 100 yıl sonra yarının ne getireceğini bilemez hale gelip, her yaştan gençlerle birleşerek her şeye yeniden başlayıp, cumhuriyeti yeniden kurmak…
Cumhuriyetimizin Yüzüncü yılını aydınlık günler getirmesi umut ve dilekleri ile kutlarım.