100. Yılında Sevr Antlaşması
Padişah Vahdettin Sevr'i imzalattı. Sevr, Padişah Vahdettin onaylamadığı için değil, Mustafa Kemal Atatürk'ün başkomutanlığındaki Türk orduları Sakarya'yı ve Büyük Taarruz'u kazandıkları için geçersizdir.
Bugün 10 Ağustos 2020; Atatürk'ün, Nutuk'ta, “Türk milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış büyük suikastın son halkası” olarak tanımladığı Sevr Antlaşması'nın 100. yıl dönümü.
Bugün “Yeni Türkiye” dedikleri yapıya yeni bir tarih yazanların küçümsemeye, önemsizleştirmeye, hatta unutturmaya çalıştıkları Sevr Antlaşması'nı anlatacağım.
BATI'NIN DAYATTIĞI İDAM FERMANI
İtilaf devletleri, barış koşullarını Osmanlı'ya bildirmek için 22 Nisan 1920'de Osmanlı hükümetini Paris Barış Konferansı'na davet ettiler. Sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında 29 kişilik Osmanlı heyeti 1 Mayıs 1920'de Paris'e gönderildi. Heyete, 200 bin liralık olağanüstü bir ödenek verilmişti.11 Mayıs 1920'de Fransız Dışişleri Bakanlığı'nın saatli salonunda barış şartları Osmanlı heyetine bildirildi. Tevfik Paşa, “Bağımsızlık ve hatta devlet kavramlarıyla asla uyuşmayan bu antlaşmanın” kabul edilemeyeceğini hükümete bildirdi. Antlaşma taslağında yer almamakla birlikte İtilaf devletleri “Üçlü Antlaşma” ile de Osmanlı topraklarında İngiltere, Fransa ve İtalya yararına nüfuz bölgeleri belirlemişti. İtilaf devletleri, Osmanlı'ya bir aylık süre tanıdılar. Milli Mücadele karşıtı yandaş basın bile bu anlaşmanın kabul edilemeyeceğini yazdı. Ülke, mateme boğuldu. 21 Mayıs 1920 Cuma günü cuma namazından sonra Türk halkı İstanbul'da büyük bir miting yaptı. Halk “Bu barış şartlarını kabul etmeyeceğiz!” diye haykırdı.
Osmanlı hükümeti, 31 Mayıs 1920'de İtilaf devletlerine başvurup cevap süresinin 11 Temmuz 1920'ye kadar uzatılmasını istedi. Ancak İtilaf devletleri sürenin 26 Haziran 1920'de sona ereceğini bildirdiler. Bunun üzerine Sadrazam Damat Ferit başkanlığında bir Osmanlı heyeti antlaşmanın değiştirilmesi umuduyla Fransa'ya gitti. 12 Haziran 1920'de Paris'e hareket eden Osmanlı heyeti, yolculuk sırasında açıkça aşağılandı; Fransa da tutuklu muamelesi gördü, hakarete uğradı. İtilaf devletleri, antlaşmayı değiştirmeyi reddettiler. Antlaşmanın bir an önce imzalanmaması halinde olacakları sıraladılar. İtilaf devletleri 16 Temmuz 1920'de, barış antlaşmasının 27 Temmuz 1920'ye kadar imzalanması için Osmanlı'ya ültimatom verdiler. (Tansel, s.170). 18 Temmuz 1920'de Fransız Başbakanı M. Alexsandre Millerand Osmanlı heyetini yazılı olarak tehdit etti. (Altuğ, s.98,99).
Bu öylesine, boş bir tehdit değildi. İtilaf devletleri, Osmanlı'ya Sevr'i imzalatmak için 20 Haziran 1920'de, Yunan ordularına Anadolu içlerine yürüme izni verdiler. Yunan orduları, 22 Haziran 1920'de Anadolu içlerine ilerlemeye başladı. Birkaç gün içinde Salihli, Alaşehir, Karaağaç, Soma, Kula, Eşme, Sındırgı, Balıkesir, Nazilli, Edremit, Susurluk, Bandırma, Mudanya, Bursa, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Yunan ordularınca işgal edildi.
Osmanlı Sevr'i İmzaladı
20 Temmuz 1920'de Tekirdağ, bir İngiliz filosunun koruması altında Yunanlarca işgal edildiği gün İtilaf devletleri, eğer antlaşma imzalanmasa İstanbul'un da Yunanlarca işgal edileceği tehdidini savurdular. İşte o 20 Temmuz 1920 günü -Padişah Vahdettin'in izniyle- Osmanlı Bakanlar Kurulu barış antlaşmasını imzalamayı kabul etti. (Jaeschke, s. 202).
İngiltere, Sevr'i, Vahdettin'in korkuları sayesinde Osmanlı'ya imzalattı. Bu gerçeği, 21 Ağustos 1920'de Vahdettin'le bizzat görüşen İngiliz Amiral de Robeck, İngiliz Dışişleri'ne yazdığı bir raporda şöyle itiraf ediyordu: “Vahdettin, Türkiye'nin ölüm fermanı demek olan Sevr Antlaşması'nın imzalanması için emir verirken gelecekte İngiltere'nin yardımına dayanacağı ümidi beslediğini… yaşayacak olduğu takdirde bir dost yardımına ihtiyacı olduğunu… belirtmiştir.” (Jaeschke, s.7). İngiliz Yüksek Komiseri Horace Rumbold da 10 Aralık 1921'de Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a gönderdiği bir yazıda “Vahdettin Sevr Antlaşması'nın imzalanmasına bizim baskımızla izin vermiştir” diyordu. (Sonyel, 2007, s. 157)
Sevr saraya sultana dokunmuyordu; halife padişah İstanbul'da oturacaktı. Osmanlı'nın Sevr'i imzalamayı kabul etmesi üzerine 21 Temmuz 1920'de Lloyd George parlamentoda yaptığı konuşmada “Türkiye artık yoktur” dedi. (Akşin, s.185)
Sevr'i imzalamayı kabul eden Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit, üzerlerindeki tarihi sorumluluğu hafifletmek için bir Saltanat Şurası topladılar. Bu sadece bir “danışma” toplantısı olacaktı. Şuranın, Sevr'i reddetmesi söz konusu değildi. 22 Temmuz 1920'de saat 15.00'te Yıldız Sarayı'nda toplanan Saltanat Şurası'na Padişah Vahdettin, Veliaht Abdülmecit ve Sadrazam Damat Ferit'in de aralarında olduğu 50'ye yakın devlet adamı, ulema ve komutan katıldı. Damat Ferit, İstanbul'un bizde kalmasının ve Osmanlı'ya bir varlık tanınmasının Padişah Vahdettin'in başarısı olduğunu söyledi. Sonra “Yokluğu varlığı yeğleyenler varsa konuşsunlar ve tutanağı imzalasınlar!” dedi. Mustafa Sabri ve Hadi Paşa, Sevr'in imzalanmasının doğru bir karar olduğunu söylediler. Hadi Paşa, “Sevr'i imzalamamak intihar demektir, intihar da günahtır!” mantığıyla imzayı savundu. Ancak İtilaf devletleri anlaşmanın imzasıyla yetinmiyorlar, Anadolu'daki milli hareketin de bastırılmasını istiyorlardı. Bu nedenle Damat Ferit, “Hep birlikte çalışarak Anadolu'daki isyanı bastıralım ve Cenabı Hak'tan ümit ederim ki bastırırız!” dedi. Padişah Vahdettin, “Kabul edenler ayağa kalksın, etmeyenler otursun” deyince herkes ayağa kalktı. Topçu Feriki Rıza Paşa ayakta olduğu halde “Ben çekimserim!” dedi. (Akşin, s. 185, Tansel, s.173)
23 Temmuz 1920'de Rıza Tevfik, Hadi Paşa ve Bern Elçisi Reşat Halis, antlaşmayı imzalamak için Paris'e hareket ettiler. Bu üç kişilik Osmanlı heyeti, 10 Ağustos 1920 günü öğleden sonra saat 16.00'da Sevr Porselen Fabrikası'nın konferans salonunda Sevr Antlaşması ve Üçlü Anlaşmayı imzaladılar. (Akşin, s. 208, Tansel, s.173)
Sevr Neden Geçersizdir?
Sevr Antlaşması'nın imzalanması yetmiyordu. Osmanlı anayasasının 7. maddesine göre anlaşmanın geçerli olması için ayan ve mebusan meclislerince onaylanması gerekiyordu. (Tansel, s. 182, Akşin, s.219) Fakat o sırada Osmanlı parlamentosu kapalıydı. Açık da olsa onaylamazdı. Bu nedenle İtilaf devletleri Sevr'i padişaha onaylatmayı düşündüler. Ancak sadece padişahın onaylayacağı bir anlaşma Osmanlı anayasasına göre hukuken geçersiz olacaktı. Gerçi İtilaf devletlerinin hukuk filan tanıdıkları yoktu.
Nitekim İtilaf devletleri, parlamento onayını beklemeden Sevr'i uygulamaya başladılar. Yunanistan, Sevr imzalandıktan iki gün sonra, 12 Ağustos 1920'de, Sevr'de ifade edildiği biçimde İzmir'in yönetimini resmen devraldı. İzmir'de Yunan yasaları kabul edilip Yunan mahkemeleri kuruldu. Yunan işgalindeki bölgelere Yunan yetkililer atandı. Sevr'e göre Yunan idaresinde kalan bazı köylerin vergileri Yunanlarca toplanmak istendi. (BOA, DH.İ.UM 20-14). 22 Ağustos 1920'de Osmanlı hükümeti, Sevr Antlaşması'yla terk ettiği yerlerdeki memurların maaşlarını kesti. Sevr'deki kapitülasyon sistemi yürürlüğe konuldu. Sevr'de belirtildiği gibi İstanbul ve Boğazları zaten Müttefikler yönetiyordu. Sevr'de istendiği gibi hükümeti, maliyeyi ve orduyu da denetliyorlardı. Ayrıca Lozan Antlaşması imzalanana kadar uluslararası alanda hep Sevr Antlaşması resmi kabul gördü. (Özakman, s. 385, 386, Sonyel, C.II, s. 848)
İtilaf devletleri Padişah Vahdettin'e Sevr'i onaylatmanın çok önemli olmadığını gördüler. Sevr'i Ankara'daki TBMM'ye onaylatmak zorundaydılar. Çünkü Anadolu'nun büyük bir bölümünde TBMM egemendi. TBMM güçleri, doğuda Ermenileri yenmişti. Güneyde Fransızlara karşı direniyordu. Ayrıca TBMM, 7 Haziran 1920'de aldığı bir kararla “İstanbul hükümetince yapılmış ve yapılacak bütün antlaşmaların geçersiz sayılmasına” karar vermişti. 10 Ekim 1920'de İtilaf devletleri Yüksek Komiserleri, Vahdettin'i ziyaret edip Ankara'yı Sevr'e ikna etmek için Anadolu'ya bir heyet göndermesini istediler. 4 Kasım 1920'de Tevfik Paşa Hükümeti, Anadolu'ya gidecek heyete “Hükümet Sevr Antlaşması'na uymakla yükümlüdür. Ankara Sevr'i kabul etmelidir” talimatını verdi. 5 Aralık 1920'de Atatürk, Anadolu'ya gönderilen heyetle Bilecik'te buluştu. Ancak heyetin İstanbul'a dönmesine izin vermeyip Ankara'ya götürdü. İtilaf devletleri “nasihat” yoluyla Sevr'i TBMM'ye kabul ettiremeyeceklerini anlayınca bir kere daha “silaha” sarıldılar. Ancak Sevr'i Türklere kabul ettirmek için 405 bin askere ihtiyaç olduğunu hesaplamışlardı. (Şimşir, s. 83). 1921 yazında başlayan Yunan taarruzunun amacı Sevr'i TBMM'ye zorla kabul ettirmekti. Fakat evdeki hesap çarşıya uymayacaktı.
Vahdettinciler, Vahdettin'in “Milli Mücadele'ye zaman kazandırmak için” Sevr'i onaylamadığını iddia ediyorlar. Oysa Vahdettin, böyle ağır bir antlaşmayı onaylamanın yaratacağı tepkiden ve bu tepkinin etkisiyle milli hareketin güçleneceğinden korkmuştu. Nitekim 14 Ekim 1920'de Amiral de Robeck, Lord Curzon'a gönderdiği bir gizli yazıda şöyle diyordu: “Sultan antlaşmanın hemen onaylanmasının Anadolu'daki milliyetçi ateşi körükleyeceğini söyledi.” (Şimşir, C.2, s. 361). Gerçekten de Vahdettin'in Sevr'i onaylaması bir işe yaramayacaktı. Anayasaya göre antlaşma hukuken yine geçersiz olacaktı. Vahdettin Sevr'i onaylasaydı ne değişecekti? Atatürk, TBMM'yi feshedip, orduyu dağıtıp Milli Mücadele'ye son mu verecekti? Tersine, Vahdettin'e yönelik halk tepkisi daha da artacaktı. Vahdettin, Milli Mücadele'ye zaman kazandırmak için işi yokuşa sürmek isteseydi “meclis onayını” dile getirmesi gerekirdi. Fakat bunu hiç denemedi. (Akşin, s. 350).
Ayrıca Sevr Antlaşması'nı sadece Osmanlı değil, diğer devletler de onaylamadı. Çünkü Sevr imzalandıktan sonra şartlar değişti. Atatürk oyunu bozdu. Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit'in Anadolu'ya karşı yürüttükleri iç savaş başarısız oldu. Damat Ferit istifa etti. Yunanistan'da Venizelos iktidardan düştü. İtalya ve Fransa TBMM ile anlaşmaya karar verdiler. Fransa'nın imzaladığı Ankara Antlaşması, Sevr'e aykırıydı. Bu durum İngiltere'yi tedirgin etti. (Şimşir, s. 282-291). İnönü ve Sakarya zaferleri sonrası İngiltere ve Fransa, antlaşmanın onayı ısrarından vazgeçtiler. İtilaf devletleri Sevr'i biraz hafifleterek TBMM'ye kabul ettirmek istediler. Önce Mart 1921'deki Londra Konferansı'nda, sonra Haziran 1921'deki barış teklifinde, sonra da Mart 1922'deki barış teklifinde “Yeni Sevr” olarak adlandırılabilecek teklifler hazırladılar. TBMM, “tam bağımsızlığa aykırı” bulduğu bütün bu sahte barış tekliflerini reddetti. (Şimşir, s.329-343,355-378). Atatürk, Sakara ve Büyük Taarruz'la emperyalizmin Sevr hayalini bitirdi.
TBMM, 19 Ağustos 1920'de Sevr'i kabul edip imzalayanları “vatan haini” ilan etmişti. Ankara İstiklal Mahkemesi de 7 Ekim 1921'de Sevr'i kabul eden Damat Ferit ile imzalayan Hadi Paşa, Rıza Tevfik ve Reşit Halis'i idama mahkûm etmişti. “Bu noktada anımsatmamız gerekir ki, Vahdettin'in Sevr'i imzalatması da başlı başına bir ihanet sayılabilir. Vahdettin Sevr'in Osmanlı Devleti'ni ‘kurbanlık koyun' durumuna düşürdüğünü pekâlâ biliyordu. (…) Ankara gibi Sevr'e razı olmayabilirdi. Ama bunun için tahttan indirilmeyi göze alması gerekirdi.” (Akşin, s. 348).
Padişah Vahdettin Sevr'i imzalattı. Sevr, Padişah Vahdettin onaylamadığı için değil, Mustafa Kemal Atatürk'ün başkomutanlığındaki Türk orduları Sakarya'yı ve Büyük Taarruz'u kazandıkları için geçersizdir.
KAYNAKÇA:
1) Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleri İle Sakarya'dan İzmir'e, (1921-1922), İstanbul, 1972.
2) Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, C.2, Ankara 1975.
3) Cahit Kayra, Sevr Dosyası, İstanbul, 2004.
4) Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1991.
5) Salahi R. Sonyel, Gizli Belgelerle Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, 2007.
6) Salahi R. Sonyel, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, C.2, Ankara, 2008.
7) Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, C.III, İstanbul, 1991
8 ) Sina Akşin, İç Savaş ve Sevr'de Ölüm, İstanbul, 2010
9) Turgut Özakman, Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele, Ankara, 2007.
10) Yılmaz Altuğ, Türk İnkılap Tarihi (1919-1938), İstanbul, 1992.
Sinan MEYDAN, 10 Ağustos 2020
https://twitter.com/smeydan