"1919 Yılı Mayıs'ın 19'uncu Günü Samsun'a Çıktım."
"1919 yılı Mayıs'ın 19'uncu günü Samsun'a çıktım."
15 Ekim-20 Ekim 1927 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası'nın 2. Kurultayı'nda Mustafa Kemal'in yaptığı konuşmanın (NUTUK) başlangıç cümlesi yukarıda yazıldığı gibidir.
19 Mayıs 1919 Türk Bağımsızlık İhtilâli'nin, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç tarihidir.
Bağımsızlık Savaşı Türk'ün canıyla, kanıyla, Mustafa Kemal'in önderliğinde tarihe yazılmış ve devrin emperyalist devlerine diz çöktüren büyük bir utkudur.
Ayrıca Bağımsızlık Savaşı sonucu kanla, irfanla ve devrimle kurulan Türk Devleti, bir kurtuluş savaşı kazanılarak kurulmuş ilk devlettir.
Bu nedenle 19 Mayıs Türk'ün tarihinde son derece önemli bir gündür. Türk'ün dirilişinin, ayağa kalkışının ve esarete, teslimiyete, mandaya, kulluğa isyan bayrağını açtığı gündür 19 Mayıs...
Cumhuriyet Türkiyesi'nde bayram günleri ayrı ayrı yasalarla"112-362-628 ve795" sayılı yasalarla belirlenmiş ve o günler tatil ilan edilmiştir. Ancak ilan edilen milli bayramların arasında 19 Mayıs yoktur.
1926 yılında, halkın büyük isteği ve Belediye'sinin katkılarıyla bir araya gelen Samsun, 19 Mayıs ilk defa inanılmaz bir coşku ile kutlanmıştır. Samsunlular deniz kenarındaki parka koşmuş, Mustafa Kemal'in Samsun'da karaya çıktığı saat olan 9.00'da fabrikalar, demir yolları, açıklarda demirlemiş vapurlar, motorlar düdüklerini çalmıştır. Halk büyük bir coşku ile kurtarıcısını, Mustafa Kemal'i bir kez daha selamlamaktadır.
19 Mayıs 1927'de yapılan ve geleneksel hale gelen ikinci kutlamada, gene takalar, mavnalar, tayfalar selam durdu Mustafa Kemal'e... O gün gene Gazi tüm Anadolu'yu kucaklarken Samsun'dan, dalgalar ayağa kalkıp, selamladı büyük kurtarıcıyı...
Halk tarafından yaptırılacak Gazi heykelinin temeli atıldıktan sonra, Belediye'nin önüne koştu Samsunlular... İş bankası'nın Samsun şubesinin temeli atıldı. 1926 yılında Mustafa Kemal'e hediye edilen "Gazi Evi"nin önündeki coşku daha da büyüktü. Gece Belediye'de bir "Şükran Balosu", sokaklarda ise fener alayı düzenlenmiştir.
Daha sonra Samsun halkının başlattığı bu kutlamalar, hiç bir zorlama, yasa olmadan diğer vilayetlerde de Türk milleti tarafından, her yıl artan bir coşkuyla bir milli bayram heyecanıyla kutlanmaya başlamıştır.
Türk milletinin 19 Mayıs tarihine olan sevdası, TBMM'nin, 19 MAyıs'ı da milli bayram ilan etmesine neden olmuştur. 20 Haziran 1938 tarih ve 3466 sayılı Kanun'la 2739 sayılı Kanun'un 2. Maddesi gereğince "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" milli bayram olarak kabul ve ilan edilmiştir.
19 Mayıs, Mustafa Kemal ve Türk milleti için sancılı ve engebeli süren bir doğum sürecinin başlangıcıdır. Doğan çocuğun adı ise tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Bu tarih öylesine önemlidir ki, Mustafa Kemal bile 19 Mayıs'ı doğum günü olarak kabul etmiştir.
Daha sonra "Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan bu milli bayram, Türk milletinin isteğiyle yasalaşan ve kutlanan bir bayramdır. Tekrar ediyorum, hiç bir zorlama yoktur. Mustafa Kemal'e duyulan vefanın, sevginin, bağımsızlık ateşinin yakıldığı ilk güne, 19 Mayıs'a duyulan sevdanın bayramıdır 19 Mayıslar...
Hal böyle iken Mümtaz'er Türköne isimli bir zat-ı muhterem (!) çıkmış," 19 Mayıs kutlamalarının Faşist İtalya'dan" alındığını söylemiştir. Her devrin botokslu sultanı ise "Bu törenlerin Almanların ari ırk törenlerinin bir kopyası" olduğunu vurgularken zevkten dört köşe olmuştur.
Nedir bunların dertleri?.. Türk milletinin milli benliğiyle, birliğiyle hesaplaşmak mı?
Dün Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan ve Müsteşar Emin Zararsız imzası ile tüm il ve ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderilen bir genelge ile 19 Mayıs Atatürk'ü Anma- Gençlik ve Spor Bayramı'nın, Ankara dışında tüm illerde sadece okullarda kutlanması ve yönetmelikte yer almayan senaryo,, değişik renk ve nitelik arz eden gösteri ve fon çalışmaları gibi çalışmalara yer verilmemesi istenmiştir.
Sebep?
Hava soğuk... Sağlık sorunlarına yer açabilir.
Öğrencilerin ders motivasyonlarının düşmesine neden olabilir.
Törenlere gönüllü katılmayan öğrencilerin, velileri ile okul idaresinin arası açılabilir...
Geçiniz efendim, bunların tümünü geçiniz. Açıkça maksadınızı söyleyiniz.
Ve deyiniz ki, bizim ne Atatürk'e, ne O'nun ilke ve devrimlerine, ne de Cumhuriyet'e inancımız ve tahammülümüz yok. Biz senelerdir emperyalist kültür tarafından beyinleri kefenlenen insanları, sivil toplum, demokratik kitle örgütlerini, sendika ve partileri kullanarak iktidar olduk.
Biz İngiliz işgalinde, Amerikan mandasında yaşamayı kabullenmiş dedelerin torunlarıyız. Vatandaşlık bilincini taşıyacak yüreğimiz yok, kulluğa alışmışız bir kere...
Cüzdanlarımız, vicdanlarımızdan önemlidir bizim için.
Ülkeyi açık pazar kabul edip, babalar gibi sattık.
Namusumuz dediğiniz vatan topraklarını haraç, mezat yabancılara peşkeş çektik.
Kırk bin kişinin katili Öcalan'ın ayağına heyetler gönderip, gizli anlaşmalar yaptık. Bununla yetinmedik, iktidarın bilgisi dahilinde MİT'in elemanları Oslo'da defalarca PKK ile görüştü.
Onlara "Hukuku sizin için değiştirdik." "Sizinle savaşanlar şimdi içerde." dedik.
Orduya "terörist", "suçlu" muamelesi yaptık.
Tüm yurt severleri, emekli, muvazzaf askerleri, hatta generalleri bile Hasdal'a, Silivriye tıktık.
En son emekli Genel Kurmay Başkanı'nı da "terör örgütü kurmak ve yönetici olmakla" suçlayarak cezaevine gönderdik.
Hatta Ergenekon İddianamesi'nde Atatürk'ü de terörist ilan ettik.
29 Ekim törenlerini zelzeleyi bahane ederek iptal ettik. siz sadece ellerinize bayraklarınızı alıp meydanlarda boy gösterdiniz.
Sonra... Sonra evlerinize döndünüz. Küçük bir bölüm dışında unuttunuz her şeyi. Oturdunuz, rahat koltuklarınıza, keyfinize baktınız.
Aranızdaki her türlü farklılığı bir kenara bırakıp, bir araya gelebildiniz mi?
Milli Kongreleri yeniden toplayabildiniz mi?
Sadece kendi aranızda kavgaya, bölünmeye devam ettiniz. Vatan tehlikede dediniz, partilerde, demokratik kitle örgütlerinde kavgaya devam ettiniz.
Siz bunları yaparken ve hiç bir şey yapmazken, biz sizin boş bıraktığınız her cephedeki siperleri ele geçirdik.
O zaman söz söylemeye hiç mi hiç hakkınız yok. Sıra "Milli" deyip, üzerinize titrediğiniz bayramlara geldi. Onları da engelleyip, milli benliğinizi yok edeceğiz.
Sizin söz söylemeye hakınız yok!
Bizim söz söylemeye hakkımız yok mu? Var...
"Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz"
Gazi Paşam!
Birinci vazifemiz, Türk'ün bağımsızlığını ve Cumhuriyet'ini sonsuza kadar korumaktır.
Varlığımızın ve geleceğimizin yegane temeli budur.
Bir gün, bizi Cumhuriyet'imizden ve bağımsızlığımızdan mahrum etmek isteyen iç ve dış düşmanlarımız mutlaka olacaktır.
Bir gün bağımsızlığımızı ve Cumhuriyet'imiz korumak zorunda kalırsak, içinde bulunduğumuz durumun zorluğunu düşünmeyeceğiz.
.....
Vatanıma kast eden düşmanlar dünyanın en güçlü, en büyük ordusuna sahip olabilirler. Hatta iktidarda olanlar onlarla işbirliği yapıp, şahsi çıkarlarını, istilacıların istekleriyle birleştirebilirler.
Bu şartlardan çok daha kötü ve çirkin olarak, gaflet, delâlet ve hatta ihanet içinde de olabilirler.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'üm!
Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, görevim Türk istiklâlini ve Cumhuriyet'ini kurtarmaktır.
Yeminime sadık kalabilmek için muhtaç olduğum gücü sadece damarlarımdaki asil Türk kanından değil, bir araya gelen milletin ortaya koyduğu mili birlikten alacağımıza, namus ve şerefimiz üzerine ant içeriz.
Türk milleti tek vücut olup, karşı devrimin ayak seslerine karşı Milli Devrim'i yeniden inşa etmek zorundadır.
İşte o gün dağlar, taşlar, ovalar, şehirler, statlar 19 Mayıs Atatürk'ü Anma- Gençlik ve Spor Bayramı'nı büyük coşkuyla kutlayacaktır.
Haydi Türkiye, kalk ayağa milli benliğine, orduna, esir tutulan yurtseverlerine, milletine, vatanına, milli bayramlarına ve Cumhuriyet'ine sahip çık.
Yapabilirsin. Gücün var. Unutmayalım, "Mili mücadelelere şahsi hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur."
"Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar."
Kahrolsun emperyalizm, kahrolsun karşı devrimin artıkları işbirlikçiler!..
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Milliyetçilik emperyalizmin asla kabul etmediği, düşman gördüğü bir anlayıştır.
Figen ÖZEN, 14 Ocak 2012