2012'DE BAŞIMIZA GELECEKLER, HAZIR OLUN, HAZIRLIKLI OLUN
Sesimizi duyurabilmek için çok çabaladık, belki duyuldu ama tepki verilmedi, sessiz kalındı, karşı atağa geçilmedi, yargı, ordu ve siyaset üzerine düşeni yapmadı, sivil toplum örgütleri güçlü olarak ve birleşerek harekete geçmedi ve biz böylece olan biteni seyrederek 2012’ye geldik…
Söz konusu vatan olduğunda, hiçbir şey için geç değildir, hala yapılacaklar ve yapacaklarımız vardır, yeter ki tehlikeyi iyi görelim ve bu tehlikenin kaynağında kim var, ne var, iyi görelim…
Yapacağımız ilk iş; aşağıdaki yazıyı sabırla bir okumak ve 2011 nasıl geçmiş, iyi görmektir: http://www.erdalsarizeybek.com.tr/makal ... -134h.html
Bu 2011 için tespitlerimizi okuduysanız eğer, şimdi, bir adım daha ileri atıp “2012’de Türkiye’yi bekleyen tehlikeler nelerdir”, bunların tespitine birlikte geçebiliriz… Önce ÖZEL YAŞANTIMIZ… Bakın neler olacak:
ÖZEL YAŞAM
2011’de ne tespit etmiştik;
“…Artık özel yaşamımız da tehdit altındadır. Daha da ötesi, Türkiye’de herkes ama herkes fişlenecektir, AKP yanlısı AKP karşıtı gibi. Bütün iş adamları, gazeteciler, akademisyenler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, özel sektör, bütün memurlar hatta asker ve yargı “AKP yanlısı”, “AKP sempatizanı”, “AKP karşıtı” şeklinde fişlenecektir. Bu ne demektir biliyor musunuz; AKP’ye karşı gurupta olanların telefonları dinlenecek, banka kayıtları, bilgisayar kayıtları, aile yaşamları, özel yaşamları didik didik edilecektir, demektir.…Şimdi ise bu durum daha da organize hale gelecek ve Erdoğan siyasetinin bütün gayreti, karşıt olanları tasfiye etmek olacaktır. Bu demektir ki “insanlar tepkisizleştirilecek” ve Erdoğan siyasetinin akıntısına kapılıp sürüklenip gidecektir…”
2012’de, kimsenin artık özel yaşamı kalmayacaktır, çünkü 2011 faaliyetleriyle artık herkes fişlenmiştir. Bu fişleme sonucunda, AKP siyasetine karşı çıkanlara yoğun bir baskı uygulanacaktır; çocuklarına iş verilmeyecektir, devlet dairelerinde işleri yapılmayacak ya da geciktirilerek yaşamaktan dahi bezdirileceklerdir, daha da ileri gidilerek medya, hukuk ve polis eliyle takibe alınıp itibarlarıyla oynanacaktır.
NE YAPABİLİRİZ
Cumhuriyet’in ve demokrasinin erdemine inanan bizler, bize ve başkalarına yapılması muhtemel haksızlıklara direnir isek, bu durum topluma örnek teşkil edecek ve halkımızın sağduyusu mutlaka harekete geçerek bu siyaseti durduracaktır. Bir yandan kardeş kavgasını önlemeye çalışacağız, öte yandan bize yapılan haksızlıklara karşı öfkemizi, demokratik zeminde, meydanlarda yüksek sesle haykırarak dışa vuracağız. Sivil toplumun bu amaçla yapacağı her harekete destek vereceğiz ve ayrışmayacağız. Bu güç mevcut siyaseti düşündüklerini yapmada zorlayacaktır. Başımız dik mücadelemizi sürdüreceğiz.
İŞ DÜNYASI
2011’de ne tespit yapmıştık;
“…Daha şimdiden yargının yapısını değiştirme çabaları başlamıştır. Yargının siyaset yörüngesine alınmasıyla Erdoğan siyaseti, öncelikle kendine karşı siyasi güç olmak isteyenleri etkisiz hale getirebilmek için gayret gösterecektir, yani “karşıt olanları bertaraf etme” operasyonları başlayacaktır. Bu operasyondan herkes payına düşeni alacaktır. Bunda da, öncelikle parayı yönetenler, sermaye kullananlar yani ticaret yapanlar ilk sırayı alacaktır. …Bu şekilde Erdoğan siyaseti, bu mali gücü hizmetine alacak ve bunu zamanla siyasi güce dönüştürecektir. Siyasi güç demek; halkın oyları demektir. Dolayısıyla bu oylar 2011’de Erdoğan siyasetine gidecektir…”
2012’de, AKP siyasetine karşı oldukları tespit edilmiş olan iş adamlarına yoğun bir baskı politikası izlenecektir. Buna göre, bu iş adamlarına mali baskı politikaları yürürlüğe girecektir. Maliyeciler ortaya çıkacak, vergi yoluyla baskı artırılacaktır. Ardından ihale yasakları, devletle iş yapma yasakları gündeme gelecektir. Bu durumda bu iş adamlarının iki seçeneği kalacaktır; ya AKP ile anlaşma yapıp mali gücünü AKP siyaseti emrine verecektir ya da “Ben Atatürk’üm”, “Ne Mutlu Türk’üm” diyerek mücadeleyi sürdüreceklerdir.
NE YAPABİLİRİZ
Sermaye gücü olanlar ellerindeki imkânları, örgütlü sivil toplum için kullanırsa eğer, şartsız ve kayıtsız mali destek verirlerse eğer, meydan Erdoğan siyasetine bırakılmamış olacak ve mali güç alan dernekler, ocaklar, siyasi partiler daha da güçlenerek halkımızı bilinçlendirme faaliyetlerini daha etkin bir biçimde yapabilecektir. Etkili sivil toplum, AKP siyasetini durdurmanın da bir yolunu mutlaka bulacak, AKP karşı siyaseti güç kazanacaktır.
DERNEKLER
2011’de ne tespit yapmıştık;
“Sivil toplum örgütleri tehdit altındadır. Biraz daha seslerini “Erdoğan siyaseti karşıtı” olarak çıkartmaya başladıklarında siyasi yargı, siyasi polis, siyasi maliye, kısaca Erdoğan siyasetinin bütün güçleri bu sivil toplum örgütlerinin üzerine saldıracaktır. Bu durumda da ilk hedef Atatürkçü Düşünce Dernekleri olacaktır, çünkü Anadolu’da halkın, yaygın olarak sivil bir çatıda toplandığı tek yer ADD şubeleridir. Amaç; demokrasiye inanmış örgütlü toplumu yok etmektir. Bu dernekler susturulur ya da sindirilirse, Erdoğan siyaseti halkımızı daha kolay etkilemek imkânı bulacak, bu da, oy olarak bu siyaset hanesine yazılacaktır…”
2012 yılı AKP siyasetine hizmet eden savcıların yılı olacak, asılsız ihbar mektuplarıyla bu siyasete direnen sivil toplum örgütlerine karşı operasyonlar yapılacaktır. Bu soruşturmaların ilk hedefinde yine ADD’ler, İşçi Partisi yayınları, Ulusal Kanal yöneticileri olacaktır. KANAL B ile ART’ye baskılar daha da artacaktır. Amaç AKP siyasetine karşı direnen milliyetçi ulusal güçleri yıldırmak, bıktırmak, canından bezdirmek olacaktır.
NE YAPABİLİRİZ
Milli(ulusal) siyaset izleyen Ülkü Ocakları, Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Milli Görüş dernekleri ve cami cemaati, Çağdaş Yaşam, Eğitim Gönüllüleri, Türkiye Gençlik Birliği, İşçi Partisi, HEPAR… Ve bunlara bağlı yayın organları mutlaka güç birliğine gitmek zorundadır. Tek başına bir derneği etkisiz hale getirmek AKP için kolaydır, ancak bu sayılanların güç birliğine gitmesi halinde, zordur. Çünkü halkımız bu güçlü sesi mutlaka duyacak ve destek verecektir. Bu güç birliği mutlaka siyaseti etkileyecek ve AKP tekelini kıracaktır.
ERGENEKON ve TÜRK ORDUSU
2011’de ne tespit etmiştik;
“… Artık tüm siyasi soruşturmalar İstanbul’dan yapılacaktır, hem de kendilerine Ergenekon savcısı denilmesine ses çıkarmayan savcılar tarafından yapılacaktır. Kod adı Ergenekon olan İstanbul’daki soruşturmalar daha da siyasallaşacak, daha da kurumsallaşacaktır. Aslında yargı siyasallaşacaktır. Bunun da anlamı şudur; siz ne savunma yaparsanız yapın, “gereği düşünüldü” denilip, “tutukluluk halinin devamına” hükmü verilecektir. …Türkiye’de artık kimsenin güvenliği yok, demektir. Güvenliği olmayan birey ve toplum tepkisizleşecektir. Bu da Erdoğan siyasetine yarayacaktır…”
2012’de bu soruşturmalar doğrudan doğruya ve de açık açık Türk Ordusu’nu hedef alacaktır. Daha şimdiden İlker Başbuğ için soruşturma başlatılmıştır. Kenan Evren adıyla ordu mensupları hakkında dava açılmıştır. Bu soruşturma ve davalar gittikçe genişleyecek emekli ve muvazzaf ordu mensuplarını açıktan hedef alacaktır. Amaçları; Türk Ordusu’nu Kapıkulu Askeri yapabilmek olacaktır yani “çekil Kıbrıs’tan”, çekilecek… “Git Afganistan’a savaş”, savaşacak… “Barzani’ye Kürt Devleti ve Ordusu kur”, kuracak…
NE YAPABİLİRİZ
Öncelikle Askeri Savcılar, anayasadan aldıkları yargı gücüyle Türk Ordusu içindeki KÖSTEBEKLERE karşı bir soruşturma başlatmalıdır. AKP siyasetinin ordu içindeki ajanları mutlaka açığa çıkarılmalı ve etkisiz hale getirilmelidir. AKP siyasetinin orduya uzanmış elleri kırılmalıdır. AKP’nin Ordu istihbaratı durdurulmalıdır.
Öte yandan Cumhuriyet’e ve Atatürkçü Düşünce Sistemi’ne gönül vermiş Savcı ve Hâkimler artık kendilerini göstermeli ve bu AKP siyasetinin yolsuzlukları, hukuksuzlukları üzerine doğrudan gitmelidir. Başta Deniz Feneri soruşturması cesaretle sürdürülmeli ve kamuoyuna duyurulmalıdır. Böylece AKP siyaseti zayıflatılarak Türk Ordusu’nun güç kazanması sağlanmalıdır. Ve yine böylece bilinçli toplumun direnci sağlamlaştırılmış olacak, bu da halkımızın siyasetin akıntısında sürüklenmesini engelleyecektir.
MEDYA
2011’de ne tespit yapmıştık;
“…Medya tehlikededir. Medya patronları hedeftedir. Özgür ve bağımsız kalemler, yazarlar, çizerler tehdit altındadır. Bakın işte, 12 Eylül referandumundan hemen sonra, Haber Türk gazetesinin en önemli kalemlerinden Bekir Çoşkun da işten çıkarıldı, daha önce Hürriyet’ten çıkarılan Emin Çölaşan gibi. … Bu demektir ki, bütün ekranlar ve bütün kalemler Erdoğan siyasetinin emrine girecektir. Bunun da anlamı şudur; halkımız gerçeği göremez hale getirilecek ve 2011’de, ekran ve kalem yoluyla oylar Erdoğan siyasetine yöneltilecektir…”
2012’de direnen medya ve cesur kalemlerin sayısı, AKP medyasında azalacak ama yeni katılımlarla, halkımız gözünde sayısı daha da artacaktır. Ulusal denilen Mütareke Medyası’nda artık doğruları söyleyen kimse çıkarılmayacaktır. Böylece halkımızın bir yalan rüzgârıyla uyutulması sağlanmak istenecektir.
NE YAPABİLİRİZ
Cumhuriyetimizin temel değerlerine bağlı ve ayakta dimdik duran görsel medya, sayıları az da olsa, artık her şeyi göze alarak kamuoyunda cesur kalem, cesur yürek olarak tanınan insanlarımızı daha çok ve planlı olarak yayına çıkartmalı ve bu seslerin halkımızca duyulması sağlanmalıdır. Haftalık programlar düzenlenmelidir. Mevcut yayınlarındaki “müzik-eğlence” gibi programlar kaldırılmalı, artık görsel destekli ve halkımızı bilinçlendirmeye yönelik programlar ağırlık kazanmalıdır.
Yazılı medya da benzer şekilde harekete geçmeli ve internet erişimiyle sosyal paylaşım sitelerindeki yazılar ve yayınlar daha örgütlü hale getirilmeli ve halkımıza ulaştırılmalıdır. Halkımız tehlikenin artık farkındadır, kimi nasıl izleyeceğini çok iyi bilmektedir. Bu durumda yazılı ve görsel medya halkımızın taleplerini de dikkate alarak yeni programlar ortaya çıkartması halinde, AKP siyasetine karşı halk desteği sağlanabilecektir.
TERÖR
2011’de ne tespit yapmıştık;
“…Teröre gelince, yine bu süreçte PKK, AKP’leştirilmeye devam edilecektir. Af konusu daha sık gündeme taşınacak ve Erdoğan siyaseti, özellikle “Irak’taki lider PKK kadrosu Türkiye’ye nasıl getirebilir” sorusuna cevap bulmak için çaba harcayacaktır. …Bu tabloda, amaçları aynı ama gidiş yolları farklı olan AKP ile PKK, ne acıdır ki Doğu’da güç savaşına girecek, AKP devlet gücüyle ortaya çıkarken PKK da silahlı gücüyle halkı vuracaktır. Bunu gören PKK, elindeki kozların tamamını kullanacaktır; halk ayaklanmasına gitmek yani Serhildan. Ancak buna ABD izin vermeyecektir. Bu durumda da yer yer çıkacak çatışmalar zaten yaratılmış olan Türk-Kürt ayrımını daha da derinleştirecektir. Türkiye’ye, başlangıçtaki adı ister “özerk yapılar” olsun, ister “federe yapılar” olsun, ister “bölgesel meclisler” olsun bölünmeye doğru gelecek yüzyıla girecektir…”
2012’de artık silahlı terörist siyaseti bitecek, silahlı teröristler silah bırakıp halkımıza içine yuvalanacaklardır. Bu teröristler eliyle halkımız sokağa dökülecek ve artık devletimizin karşısına PKK değil, PKK’LAŞTIRILMIŞ halkımız çıkacaktır. Uludere’de vurulan 35 vatandaşın cenazesiyle zaten bu adım da atılmıştır. Şimdi AKP yeniden sahneye çıkıp “BEYAZ SAYFA” çığlıkları atmaya başlayacaktır. Bu Beyaz Sayfa çığlıklarıyla PKK’nın dağdan indirilip Anadolu’da yasal PKK Ordusu kurulması, Öcalan’ın ev hapsi yoluyla Doğu’da yönetime getirilmesi, fiilen Özerklik kurulması ve hayata geçirilmesi gündemden hiç düşmeyecektir. Tüm bunlar da YENİ ANAYASA adıyla bu ÖZERK YAPI’ya anayasal teminat kazandırmak için yapılacaktır.
NE YAPABİLİRİZ
Türk Ordusu Irak’a harekât yapmak zorundadır. Ama bu harekâta AKP izin vermeyecektir. Halk desteği olmayan bir ordunun bu küresel siyasete direnmesi çok zordur. Bu durumda Türk Ordusu ekranlara çıkıp, tıpkı 12 NİSAN 2007’de yaptığı gibi, bizi ve devletimizi bekleyen tehlikeleri açık açık halkımıza anlatmalıdır. Halkımızdan TOPLUMSAL REFLEKS gösterilmesini istemelidir. Halkımız ordusuna mutlaka sahip çıkacaktır.
Artık darbe devri bitmiştir. Bundan sonra darbe değil, Türk Bayrağı altında toplanan, Cumhuriyetimizin temel değerlerine sahip çıkan, sömürgecilere karşı bir HALK GÜCÜ DÖNEMİ başlamıştır. Bağımsızlığa gönül vermiş bu halk gücünün de en büyük gücü Türk Ordusu’dur. Bu güç Türkiye’nin karanlığa gömülmesine, köleliğe, sömürgecilere asla geçit vermeyecektir.
SESSİZ KALIRSAK, OLACAKLAR
Süreci uzaktan seyretmemiz halinde, 2012’e gelindiğinde, Türkiye’nin görünen yüzü şu olacaktır;
Cemaat okulları, gençliğin yüzde elliden fazlasını kontrol eder durumdadır. Gençliğimizin bir kısmı artık Atatürk’ün gençliği olmaktan çıkmıştır. Gençliğimizin tamamının kontrol altına alınması için çabalar daha artacaktır.
Ülkede ticari faaliyetlerin yüzde elliden fazlasını Erdoğan siyaseti kontrol eder durumdadır. Mali sektörün tamamı AKP siyaseti eline geçecektir. Bu mali güç de her dönem siyasi güce dönüştürülecektir. MHP tarihten silinecek, CHP ise ancak ayakta durabilecektir. Türk Siyaseti AKP’leşecektir. 2023 dedikleri işte budur.
Sivil toplum kalmayacaktır. AKP siyaseti ayakta duranları da yıkmak için son ataklara başlayacaktır. Sivil toplum köşe başları AKP’leşmiş kişilerce ele geçirilecek ve toplumsal refleks verilmesi engellenecektir.
Doğu’da da halk ikiye bölünmüştür; AKP’leşmiş halk ile PKK’laşmış halk. Uludere olayı ile birlikte AKP’leşen halkımız da PKK’laşma yolunda hızla ilerletilecektir.
Bu gidişata “dur” demez isek, 2012’de de, sonrasında yapılacak tüm seçimlerde AKP ile PKK kazanacaktır. MHP’nin ilk genel seçimde barajı aşarsa eğer, bu CHP oyları sayesinde olacak, MHP’nin halk tabanı AKP’ye kayacak ya da kaydırılacaktır. Oy kaybeden CHP ise artık hep muhalefet Partisi olarak Meclis’e girecektir. Oylarını güçlendiremeyen MHP ise daha sonraki seçimlerde artık Meclis’e bile giremeyecek, seçim barajı düşürülürse eğer, MHP % 5-7, bandında, CHP ise 15-25 bandında oynayıp duracaktır.
Bu tespitlerimize göre AKP yani Erdoğan siyaseti her dönem yeniden iktidara gelecektir. Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak ve Türkiye artık başkanlık idaresini konuşacaktır. 2023, 2023 çığlıklarının altında yatan tespitlerimiz de budur.
Bu başkanlıkta her şey çok olacak ama “Türk” olmayacaktır.
Türkiye “Türklerin yurdu” olmayacaktır.
Adı “Türk” olan her şey kaldırılacaktır.
Çok bayrak, çok dil, çok din, çok ticaret ile Türkiye serbest bölge haline getirilecektir. Kürdistan kurulacak, onu Büyük Ermenistan, onu Pontus Rum, onu da Büyük İsrail izleyecektir. İstanbul Konstantinopolis olacaktır.
Türk ordusu üzerinde oynanan oyun da budur. Milletin ordusu, sömürge ordusuna dönüştürülmek ve yabancı menfaatlerini koruyan bir güç haline getirilmek istenmektedir.
İstanbul Doğu Bizans olacak ve Fener Rum Patriği Doğu Bizans’ın Vatikan’ı olacaktır. Tüm kiliseler ibadete açılacak, halkımız yavaş yavaş Hıristiyanlaştırılacaktır.
Türkiye’nin kaynakları ve ekonomisi yabancıların denetim ve kontrolüne geçecektir, kısmi olarak değil artık bütünüyle, her şey, kepsi. Özel okullar Türk genci değil Bizans’ın çocuğu yetiştirecektir.
Fakir halk köle durumuna getirilecektir.
Anadolu’da Müslüman Türk tarihi, Türk kimliği ve varlığı tarihten yavaş yavaş silinecektir. Üstelik tüm bunlar “ben Müslümanım diyen bu Erdoğan siyaseti” eliyle yapılacaktır.
Bu bir senaryo değildir. Bu bir komplo teorisi değildir, gidişat budur.
2012’DE NELER YAPABİLİRİZ
Bu gidişatı önleyecek gücümüz var mıdır? Elbette vardır...
Bakın Kurtuluş savaşına, bu sömürgeci zihniyetlere ders vermedik mi biz!
Bakın Cumhuriyet’in ilk yıllarına, yerli malı üretmedik mi biz, üretip de Osmanlı’nın borçlarını da ödemedik mi biz!
Türk malı uçak, Türk malı otomobil yapmadık mı biz!
Bakın Cumhuriyet’in ilk yıllarına, Cumhuriyet fazilettir deyip insanımızı insanca yaşatmaya karar vermedik mi biz!
Nedir şimdi bu halimiz? Nereye kadar gider bu iş?
Bu siyaseti, küresel güçlerin bir oyunu olan terörün bu son tuzağını, bu Kurt kapanı’nı görmeli ve bu siyaseti durdurmalıyız. Bu siyaseti tez elden değiştirmeliyiz.
Ayrışmak bizim işimiz değil, birlik olmalıyız, güç olmalıyız yoksa yok olup gideceğiz Türk olarak, Müslüman Türk olarak, Anadolu’daki binlerce yıllık varlığımız ve kimliğimiz tarihten silinip gidecek, yazık bize, yazık verdiğimiz milyonlarca şehide…
Şunu baştan kabul etmeliyiz, yazık da olsa, acı da olsa, bir kere bu hale düştük biz. Kurt kapanı kuruldu artık, bu tuzağa düşüp düşmemek bize bağlı. “O suçlu bu suçlu” demenin bir yararı yok artık bu aşamada. Biz bu hale düştük ve bu halden nasıl kurtulacağız, onu konuşmamız gerekiyor. Mademki söz konusu olan vatanımız, küs isek barışmamız gerekiyor, birbirimizle konuşmamız gerekiyor.
Artık mesele, türban takıp takmamak meselesi değildir. Bu mesele, bir tarikat ya da cemaat meselesi değildir. Bu mesele, o parti ya da bu parti meselenin çok ötesine geçmiştir artık. Bu mesele, AKP’li olmak ya da olmamak meselesi de değildir. Mesele; AKP siyasetidir ve bu siyaset bizi ayrıştırmakta ve parçalamaktadır.
Dolayısıyla bugün mesele, vatan meselesidir. Vatanımız fiilen tehlikededir. Ülkemiz her an için, yabancı istihbarat örgütlerince düzenlenebilecek bir provokasyonla bir kaosa sürüklenebilir, kardeş kavgasının tam içine düşebilir, ülkemizde her an kardeşkanı akabilir. Bu duruma düştükten sonra söylenecek “ahların” bir faydası yoktur, olamaz ve kardeşkanı yerden kolayca kalkmaz.
Bu gidişatı durdurmalıyız.
Ne yapacak isek şimdi yapmalı, inandığımız demokrasi içinde bu tehlikeyi derhal savuşturmalıyız. Bunu yapabilmek için de Erdoğan siyasetini değiştirmeliyiz.
NE YAPACAĞIZ
MHP’yi yöneten siyaset tez elden değiştirilmeli ve Ülkü Ocakları harekete geçerek halkımıza gitmeli ve halkımızdan destek istemelidir.
Bu amaçla Ülkü Ocakları, milli duruş sergileyen tüm sivil toplum ile güç birliğine giderek MHP’yi güçlendirmelidir. Güç kazanmış bir MHP, Türkiye’nin çıkış yolu olacak ve onun sayesinde CHP de güçlenecektir. Söz konusu vatansa eğer, neden bu güç birliği yapılmasın ki! Hiç mi ortak değerlerimiz kalmadı bizim!
CHP’yi yöneten siyaset tez elden değiştirilmeli, kesin, kararlı bir siyasi duruş sergilenmelidir. İç çekişmeler son bulmalıdır.
CHP ve MHP artık halkımıza yön ve yol göstermeli, bir umut olarak yeniden doğacak bir siyaseti açıkça ortaya koymalıdır.
Tez elden, halkımız üzerinde KORKU ARACI olarak kullanılan SİLİVRİ HUKUKU mutlaka sonlandırılmalıdır. Örgütlü sivil toplum güçleri birleşerek Silivri’ye gitmeli ve demokratik zeminde bu KORKU İMPARATORLUĞU’NA son vermelidir.
BİZ BİRLEŞECEĞİZ VE BİRLEŞMEK ZORUNDAYIZ!
İster erken seçim olsun ister genel seçim, birleşeceğiz, sağduyumuzun sesini dinleyip birleşeceğiz ve sandığa birleşip gideceğiz. Önce vatan deyip, birleşeceğiz. Bu gidişata “dur” diyeceğine inandığımız siyasi partide, partilerde birleşeceğiz. Birleşip güç olacağız ve bu siyaseti değiştireceğiz. Demokrasi içinde tek çıkış yolumuz budur. Bize bu toprakları vatan yapan şehitlerimizin ve Atalarımızın da bizden beklediği budur;
“Tehlikeye düştüyseniz birleşin!”
Bakınız destanlarımıza, bakınız Ergenekon ve kurtuluş savaşı destanlarına, her ikisinde de Türk milleti düşmanları tarafından kuşatılmış, her ikisinde de Türk milleti birleşip güç olmuş, düşmanlarını yenerek dünya tarihi sahnesinde layık olduğu yeri almıştır. Türk tarihi bize şunu öğütlemektedir;
“Tehlikeye düştüyseniz birleşin!”
Bakınız Bilge Kağan’a, ne diyor; “Türk milleti sesimi işit! Birlik olursanız sizi bu dünyada yenecek güç yoktur!”
Bakınız Şeyh Edebali’ye, ne diyor; “Ey Oğul! Parçalanma bütünleş!”
Bakınız Hacı Bektaşi Veli’ye, ne diyor; “Gelin Canlar! Bir olun, güçlü olun!”
Peki, ya Mustafa Kemal ne diyor;
“Söz konusu vatansa…”
Artık söz sizindir…
ERDAL SARIZEYBEK
KAYNAK:
İHANETİ GÖRDÜM, 2008,
KURT KAPANI, 2010
ÇARÇELLA, 2011.
Erdal SARIZEYBEK, 31 Aralık 2011