21NCİ YY.IN TOPLAMA KAMPI: TÜRKİYE
Dr. Noyan UMRUK
“Az gittiiik, uz gittiiiik, dere tepe düz gittik, soonacığma Evropa’nın doplama gampı oluvedik gari” deyyo yeğenim Davazlı Yörük Mızdavali…
İktidara geldiklerinde her şeyi bir kenara bırakıp, aslında karşı oldukları ve "Hıristiyan kulübü" olarak nitelendirdikleri, AB'nin kapısına dayanmışlardı. Amaçları ne AB'ye girmek, ne ülkeyi AB seviyesine çıkarmaktı. Milletle, devletle, Cumhuriyetle hesaplaşırken sırtlarını AB'ye dayamak istiyorlardı. AB bu durumu hemen fark etti; Türkiye üzerindeki emelleri uğruna AKP'ye kapıyı araladı. Bu çıkar dengesi Türkiye'nin faydasına zerre kadar işlemedi, ama AKP için bulunmaz fırsatlar ele geçti. "AB'ye giriyoruz" masallarıyla gündüz vakti patlatılan fişeklerin karşılığında, "ele geçirme ve yok etme" hesaplarını büyük ölçüde tutturdular. Ancak, bunun faturası ihanetin yaygınlaşması, ülkenin bölünme noktasına getirilmesi, milli ve manevi değerlerin içinin boşaltılıp, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir yalan, talan ve ihanet düzeninin kurulması oldu.
AL TAKKE VER KÜLAH AMA BU KAÇINCI ALDATILMA…
Suriye bataklığının oluşmasında ciddi payı olan basiretsiz Avrupa, mültecilerin kapısına dayanması ile rahatı kaçınca, Türkiye’yi hatırlayıverdi… Suriye merkezli mülteci akının durdurulması, Türkiye'nin Avrupa'nın toplama kampı olmayı kabul etmesinin karşılığı olarak, havuç gösterildi. 3 milyar Euro para verecekler, açılmayan fasılları açarak müzakereleri hızlandıracaklar ve sonbaharda vizesiz dolaşım imkânı sağlayacaklardı. AKP bunu da büyük bir zafermiş gibi anlatıp, Kayseri pazarlığı ile 3 milyar avroyu sözüm ona 6’ya çıkardı… Türk milletine müjdeler verildi! …
Aradan aylar geçti, sadece maliye- bütçe faslı açıldı, vize 72 şarta bağlandı… AB mali yardımı proje bazında, ne yapılırsa ona kullandıracağını onur kırıcı bir üslupla açıklayıverdi… Bu defa da meydan meydan dolaşıp, bir taraftan "AB bizi kandırdı" anlamına gelen yakınmalarda bulunurken, diğer taraftan bütün kahramanlıklarını unutup, "otobüsler, uçaklar boşuna mı bekliyor? Bütün mültecileri doldurur Avrupa'ya göndeririz" demeye başladılar…
Derken Merkel geldi. Büyük olasılıkla birilerinin durumundan yararlanılarak “Nedensiz Zenginleşme-Haksız Servet Edinimi- Mali Denetim- Uluslararası İlişkiler ve Ulusal Güvenlik” kavram ve olguları arasındaki neden-sonuç ilişkisi, küresel arenada zincirleme tepkime (reaksiyon) gibi işledi ve tüm şartlar kabul edildi..(1)
BEDELi ÖDEYEN YALNIZ VE GÜZEL ÜLKEM…
Hiç dolandırmaya gerek yok. Avrupa, AKP sayesinde oluşan Suriye bataklığının bedelini, yine Türkiye'nin ödemesini planladı ve sağladı. Bu planı da yine AKP üzerinden hayata geçirdi. İçeride sıkışan, dışarıda itibarsızlaşan ve yalnızlaşan AKP'nin bırakın her hangi bir taviz koparmayı veya Türkiye'nin tezlerini kabul ettirmeyi, AB ile aynı masada otuyor “muş” gibi görünmek için feda edemeyeceği hiçbir şey yoktu. Nitekim, bütün temasların sonucu kelimenin tam anlamıyla bir fiyasko oldu.
Türkiye, Suriye bataklığının her alanda ve her anlamda bedelini ödeyen dünyadaki tek ülked... AKP var oldukça, bunun değişmesi asla mümkün değil. Çağırıyorlar, gaz veriyorlar, bir parmak bal çalıp gönderiyorlar. Bu dün de böyleydi, bugün de böyledir.
İşte size, başbakanın katıldığı son Brüksel zirvesi... Yanaşma ve beslemeler her ne kadar bu zirveden Türkiye'nin şartlarının kabul edildiği sonucunu çıkarmış olsalar da, gerçekler bütün Avrupa basınında sayfa sayfa yayınlanmaktadır. AKP'nin hiçbir tezi, hiçbir şartı, hiçbir beklentisi karşılanmadığı gibi, yeni görevler yüklenmiş ve bu hazin durumu hazmedebilmesi için de 10 gün süre tanınmıştır. Hepsi bu kadardır ve bunun dışında söylenenler hikâyedir.
İSTEYENİN BİR YÜZÜ…
Ayrıntılara bakıldığı zaman, zaten her şey kolaylıkla anlaşılıyor.
Başbakan zirvede Türkiye'nin AB'ye girişinin hızlandırmasını istemiştir. Vizesiz giriş hakkının Sonbahar yerine Haziran'a çekilmesi talebinde bulunmuştur. 3 milyar Euro'yu yeterli bulmamış, mülteciler için yapılacak yardımın 6 milyar Euro'ya çıkarılmasını talep etmiştir. Bunların karşılığında da Avrupa'ya kaçak geçen göçmenlerin tamamını geri alınmasının kabul edileceğini, sadece Yunanistan'a kaçak geçen mülteci sayısı kadarının da Avrupa tarafından alınması şartını koşmuştur. İlk olarak 500 kişilik gruptan 202 kişi geldi… Buna karşılık Avrupa’nın kabul ettiği kişi sayısı ise 24…
KENDİ KENDİNE GELİN GÜVEY…
Türkiye’nin iseklerinin hiçbirinin kabul edilmediği kesindir ve Avrupa basınında ayrıntılarıyla yer almaktadır. Almanya Başbakanı, bilinen tavrından geri adım atmamış, "Kesinlikle üye olamazsınız. İmtiyazlı ortaklığı kabul ederseniz vizesiz dolaşımı görüşebiliriz." karşılığını vermiştir. Vizesiz dolaşımın bırakın Haziran'a çekilmesini, sonbaharda başlaması bile tam anlamıyla kabul görmemiştir. Bir anlaşma vardır, ama nasıl olacağı, nasıl uygulanacağı, hatta hayata geçirilip geçirilmeyeceği belli değildir. Birçok ülkeden ciddi itirazlar yapılmıştır ve çok büyük ihtimalle, bu şart yerine getirilmeyecektir. Mali yardım konusunda bırakın 3 milyar Avro daha ilave yardımı, daha önce söz verilen ve şarta bağlanan 3 milyar Avrodan sembolik bir ödeme yapıldığı söylenmekte...
DEVEYE HENDEK ATLATILAMAYACAĞINI BİLMEZ MİSİNİZ?
AB ülkelerinin tavrına tek tek bakıldığı zaman durum çok daha vahimdir. Fransa para vermeye yanaşmadığı gibi, en fazla 30 bin mülteciyi seçerek almanın ötesine geçmemiştir. Fransa lideri Hollande, Türk vatandaşlarının Schengen Bölgesine vizesiz girebilmesi için 72 kriterin yerine getirilmesi gerektiğini hatırlatmış, "uzun bir yol var" diyerek de işi nasıl yokuşa sürdüklerini net şekilde ilan etmiştir.İtalya Başbakanı Matteo Renzi'nin, zirvenin sonuç bildirisinde Türkiye'deki basın özgürlüğüne atıfta bulunulmazsa anlaşmayı veto edeceği açıklanmıştır. İngiltere para vermeye de, mülteci almaya da kapıları tamamen kapatmıştır. Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Baltık ülkeleri yine aynı tavır içindedirler ve Türkiye'nin şartlarını kabul etmemişlerdir.
SONUÇ : İNSANLIK SUÇU ORTAKLARI: AB-AKP
Neymiş efendim geri gönderilen mülteci kadar sığınmacıyı Avrupa’ya iade edecekmişiz… Sanki depozito karşılığı mal iade ediyorsun…Hadi canım sen de...O seçmece alacak, sen mebzul miktarda geri kalanı..Korkunç bir insanlık ayıbı…BM böyle diyor…
Bir kez ortada bu konudaki maddesine çekince koyduğumuz Cenevre anlaşması var… Avrupa ülkeleri tüm dünyadan mülteci kabul edebiliyor. Türkiye ise büyük bir öngörüyle koyduğu çekince gereği sadece Batı ülkelerinden mülteci kabul etmek zorunda. Dolayısıyla bu insanlar uluslar arası hukuk uyarınca Türkiye için “mülteci” değil, geçiçi “sığınmacı” konumunda… Yani Türkiye bu insanları geçiçi bir süre “ sığınmacı” olarak kabul ettikten sonra özgür iradeleriyle tercih ettikleri ülkeye iltica etmelerine izin vermek zorunda…
İşte başta BM ve Uluslar Arası Af Örgütü gibi uluslar arası hukuk kurumlarının telin ettikleri durum bu durumdur… AKP hükümeti ile AB yetkilileri arasında yapılan ve daha ziyade bir ticari sözleşmeyi andıran bir protokol gereğince insanların akçalı ya da siyasi çıkarlar karşılığında ticari meta yerine koyulamayacağı, bunun bir insanlık suçu olduğu…
Milletin aklıyla alay edip, yanaşma ve beslemeler üzerinden yalanı doğru, yetersizliği başarı, yalnızlığı itibar olarak göstermeniz sonucu değiştirmiyor. Ne çekilen restler, ne katlanılan fedakarlıklar bir karşılık bulamamıştır. Artık kendilerinin de itiraf ettiği gibi, Türkiye tarihinin en zor, en sıkıntılı, en karanlık dönemini yaşıyor. Dünden iyi olan hiçbir şey yoktur. Kesin olan tek şey şudur: AKP iktidar oldukça, yarın bugünü de aratacaktır.
Aklı başında ciddi bir hükümetin bu konuda yapacağı şey ise çok basittir: Protokolde yer alan açık ve net hüküm uyarınca tek taraflı fesih hakkını kullanmak…
(1)UMRUK; “Tehlikeli İlişkiler”, AYDINLIK G; 12.05.2011, AYDINLIK G; 31.08. 2014-UYGUR; Meyyal, “Çok zenginleştiniz Mösyö”, http://www.acikistihbarat. com, 07.01.2010