23 Temmuz sabahına öngörüler
22 Temmuz genel seçimine onbir gün kala, seçimin sonucunda neyle karşılaşabiliriz, sorusuna kendi içimde yanıt arıyorum. Seçim sonucuna göre yorum yapmak kolay. Nasılsa bunu yüzlerce kişi yapacak. Ve, cümleler şöyle başlayacak, ben dememiş miydim!
Seçimin kaderini etkileyecek oylar, geçen dönem sandığa gitmeyen sekiz milyon seçmen ile üç milyon ilk kez oy kullanacak olan gençlerin oyları. 2202 seçimlerinde AKP seçmeni milli görüşçüsünden, köylü tepkisi gösteren ve hayatları boyunca da bu kolaycılık ve ucuzculuktan kurtulamayacak olan sol seçmene kadar, alabileceği oyları aldı. Yani geçen sefer sandığa gitmeyenden alabileceği oy yok. Gençlere gelince, onların ne yapacağını kendilerinin de bildiğinden kuşkum var, muhtemelki sandığa giderken yolda karar verecekler. Bu çocukların oylarından CHPnin payına düşenin en az olacağını düşünüyorum. Çünkü, CHP bu çocuklara heyecan veremedi. Cumhuriyet mitinglerine bakıp değerlendirme yapmak çok büyük hata olur kanaatindeyim. CHPye oy vermelerini etkileyeck en önemli etmen de, nedenini gerçekten bir türlü anlayamadığım şu söylemdir; Deniz Baykalın lider olduğu CHPye oy vermem! Bu olumsuz propagandanın kaynağını hiç bir zaman çözememişimdir. DSP ile birleşme sürecindeki tavır takdirle karşılanmakla birlikte, ancak gerçek tamamen budur. Son günlerde konuşmacı olarak davet edildiğim il ve beldelerde hep bu söylemle karşılaştım. Demek ki, CHP ilk kez oy kullanacak gençlere, laiklik tehlikede savının dışında başka şeyler anlatamadığı sürece bu kesimden oy alma şansını öldürüyor.
Benim gözlemime göre, gençlerin oyları AKP ve GPye daha çok meyilli, MHP de iltifat gören partiler arasında. Başka kimseye gençlik oyu yok! GP hem yaşlılardan hem de gençlerden çok ilgi görüyor. Ama bu barajı aşmalarına yeterli mi olacak? Şu an için pek sanmıyorum. Daha rüzgar istiyor. Fakat son on gün yeni bir şeyler yaratmaları da olanaksız görünüyor. Eğer, herhnagi bir TV kanalında liderler tartışırlarsa, Cem Uzan faktörü GP sıçratır, ama buna da R.T.Erdoğan yanaşmayacağına, bu şansı ona vermeyeceklerine göre barajı mevcut halleriyle geçmeleri olanaksız. Mehmet Ağarın aslında doğru ve çok iyi niyetle söylediğine kuşku duyulmayacak, ama toplumun duyarlılığını gözönünde bulundurmadan düz ovada siyaset yapsınlar ifadesiyle başlayan DPnin düşüşü, birleşmenin sağ seçmende yarattığı düş kırıklığıyla perçinlendi. Bunu söylüyorum, ama son gün ortaya çıkacak bir Süleyman Demirel ya da nüfuzlu başka bir şahsiyet belki dinamizm yaratabilir. Artık bu da faydasız gibi. Çünkü DPnin kentlerde seçmeni çok zayıf. Tarım kesimi GPye daha çok inanıyor.
Sonuç; Adı dillendirilmiyor bile olsa DTP çatısına yerleşecek bağımsızlar ile DSP dahil Meclis beş partiyle açılacak. Tahminler ne kadar tutar bilemem, ama seçim bölgelerini gezen basın mensuplarının yazılarına göre beş ile on arasında da bağımsız milletvekili geleceği tahmin ediliyor. AKPnin yüzde 40 oy alacağı savının dayanaksız olduğunu söyleyebilirim. 2002 seçim sonucuna göre değerlendirme yapmak zorundayız. O dönem aldığı oydan üç milyon civarında fazla oy almak zorundaki, bu oy oranını tutturabilsin. Olasılık vermiyorum.
Seçim sonucu öngörüm böyle.
2007 seçim sonucu kaderimiz değiştirecek mi değiştirmeyecek mi? Bence asıl soru budur.
İlk elde ifade edeyim, 23 Temmuz sabahı bugünkünden daha aydınlık, daha umutlu, belrisizliklerin ortadan kalkmış olduğu bir Türkiyeye uyanmayacağız. AKPnin 276nın bir altı bir üstü vekil çıkardığı bir aritmetik olacaktır. CHP-MHP koalisyonu mu yoksa MHP_AKP koalisyonu mu daha olasıdır, derseniz, ikincisi derim. Seçmen tabanı partieri ikincisine zorlarken, devlet organizasyonu birincisine yönlendirecektir. Son tahlilde homurdanmaları göğüsleyecek Devlet Bahçelinin bakanlık dağılımına ağırlığını koymasıyla CHP-MHP koalisyonu kurulur. Sabih kanadoğlunun 2006 aralık ayında Cumhuriyet gazetesinde 367 şartını ortaya attığı gün öncesi itibariyle organizasyon tarafından yazılan senaryo budur.
AKP tüm dinamik görünümüne karşın toplumda ve dış sermaye çevrelerinde güveni sağlayamamıştır. Seçimden sonra da bu durum devam edecektir. En ağır eleştirlerin yapıldığı uygulamalar milli eğitim bakanlığına ait olanlardır. Seçim sonrası, olası bir AKP iktidarında yine çatışma devam edecektir. Çünkü bu kez, Hüseyin Çelikin yerine ya Ömer Dinçer ya da Mehmet Sağlam gelecek, özellikle YÖK konusunda daha da sert ve kararlı uygulamalar konusunda ayak diretilecektir. Devletin karar vericilerine göre, AKP iktidarının yarattığı karanlığın korku tüneline dönüşmesine izin verilmemeliydi!
Ekonomide durum AKP kurmaylarının söylediklerinin tersine, hiç açıcı değil. Ciddiyetine ve aklına güvendiğim uzmanların verdiği rakama göre 50 milyar doların üstündeki cari açık her geçen büyümekte, sıcak para 90 milyar doların üstüne çıkmış durumda. Özelleştirmeler sürekli olarak mahkemelere takılıyor, işsizlik her geçen büyüyor, bankaların satışı çılgınlık boyutuna varmış durumda (Kemal Derviş bile banka satışlarını sakıncalı buldu). Yoksul sayısı çığ gibi artıyor. Tarım kesimi zaten can çekişiyor. 23 Temmuz sabahı uyandığımızda, Türkiye seçim yaptı diye görünmez bir el bunları olumsuzdan olumluya mı çevirecek!
Dış politikada ABD ve AB ile yaşadığımız sorunlar devam ediyor olacak. Genelkurmayın durum değerlendirmesine sınır ötesi harekât bir zorunluluk iken, AKP iktidarının neden bu istek karşısında kararsız kaldığını topluma anlatma inadından vaz mı geçecek! Daha önce, AKPnin Iraka harekât yapmama karşılığında parayla ödüllendirileceğinin sabitlendiği Dubai anlaşması imzalanmamış mı sayılacak! Barzani-Talabani ikilisinin arkasındaki ABD desteği mi çekilecek? Askerin başına çuval geçrilmemiş mi olacak? PKK uzantılarına operasyon izni mi verilmiş olacak? Adına Kürt Sorunu denmeyecek mi? Türkiye derinleşmiş çeteler ve derin tarikatlar ile derinleşmiş cematlerden kurtulmuş mu olacak? 23 temmuz sabahı gözümüzü açtığımızda bunlar çözüme kavuşturulmuş mu olacak? Düşünmeye değer sanırım.
Ülkeyi sıkıntıya boğup çıkmaza götüren, batağa saplandıran Cumhurbaşkanlığı seçimindeki inat, Erdoğanın basına yansıyan demeçlerine göre, kırılmış durumda. Mademki, kararında ayak diretmeyecektin neden gerginlik yarattın, sorusunu birilerinin sorması gerekiyor. Bu arada olan Abdullah Güle oldu. Erdoğanın akıl oyununa kurban gitti. Yeri gelmişken bir hususu da çok öz olarak belirteyim. Erdoğanın ve kurmaylarının akıl oyununu Sabih Kanadoğlu ve kurmayları okudu, ya da bazı kurmaylar Kanadoğluna okuttu, karşısına akıl oyunu koydu. Biz buna akıllı oyunu diyoruz.
Eğer Abdüllatif Şener, dışarıdan cumhurbaşkanı adayı gösterilecekse, bu yeni bir tartışmayı daha başlatacaktır. Çünkü, Şener ile Gül arasında laik Türkiyeye bakış ve yorumlayışta hiçbir fark yoktur. Merve Kavakçı olayı ardından Şenerin açıklamaları, röportajları arşivde duruyor. Bunlar hemen çıkartılacak önüne konacaktır. Çankayaya, bu tartışmalar ve laik rejim ile devlet hakkında söylediği sözlerle çıkmasının uygun olup olmayacağına kendisi mi yoksa yine devlet organizasyonu mu kara verir, onu bilemem. Şenerin seçime girmeyişiyle ilgili olarak şimdilik bir bilgi notunu sizinle paylaşayım; Erdoğana üç kez Kemal Unakıtan hakkında kanıtlı şikayette bulunmuş olmasına karşın, bir yanıt alamayınca, kabineden ve meclisten uzak durmayı tercih etmiştir. Başka notlar da var, ama onlar daha sonraya kalsın. Yoksa ne milli görüşten itibaren paylaştıklarında ne de stratejik olarak tanımlanan sorun ve konulara bakışlarında üslup dışında bir fark vardır.
Evet, yeni seçimi konuşuyor oalacağımız 23 Temmuz 2007 sabahı, uykudan ancak uyanacaklara şimdiden günaydın!
Erol Mütercimler, 10.07.07