27 Mayıs; ABD Karşıtı Mı, Eksen Yenilenmesi Mi?
1960 yılının başından itibaren Menderes hükümeti, ABD'ye ve NATO'ya teslim olma politikasından vazgeçme, Sovyetler Birliği başta olmak üzere komşu ülkelerle karşılıklı güven ve işbirliğine dayalı politikalar geliştirme yönünde adımlar atmaya başlamıştı.
DP'nin, bu yeni eksen arayışı, ABD'de askeri eğitim görmüş olan 38 darbeci subayca düzenlenen 27 Mayıs darbesi ile sona erdirildi.
İhtilali yapan Milli Birlik Komitesi yayınlamış olduğu darbe bildirisinde; NATO ve CENTO'ya bağlılıklarını ilan etmiş, Cemal Gürsel darbenin hemen ertesi günü ABD Büyükelçisi Fletcher Warren ile yaptığı görüşmede, ABD ile müttefik olunduğunun ve Ankara'nın Amerikan politikasının kesinlikle değişmeyeceğinin güvencesini vermişti. ABD, darbeci subaylar eliyle Türkiye'nin eksen dışına kaymasını önlemiş, NATO, CENTO ve ABD'ye bağlılık açıklamaları, darbecilerin 30 Mayıs 1960 tarihinde ABD tarafından tanınmasıyla ödüllendirilmişti.
Darbe sadece DP hükümetinin yıkılmasıyla sonuçlanmamıştı. Orduda, ABD-NATO ekseninin planlama ve finansmanı ile büyük bir tasfiye işlemi başlatılmıştı.
27 Mayıs darbesinden sonra 275 general ve amiralle, 7.000 albay, yarbay ve binbaşı tasfiye edilmişti. ABD Büyükelçisi Warren'in 11 Ağustos 1960 tarihli raporuna göre, emekliye sevk edilen, generallerin % 90'ı, albayların % 55'i, yarbayların % 40'ı, binbaşıların da % 5'ydi.
Emekli İnkılâp Subayları (EMİNSU) olarak bilinen bu tasfiye hareketinin finansmanı tamamen ABD'den temin edilmişti. Tasfiyenin amacı, 1952'de resmen NATO'ya üye olan Türk ordusunun hem teşkilât yapısı, hem de tarih ve düşman algısı bakımından NATO standartlarına uygun hale getirilememesi idi.
Türkiye'nin NATO inisiyatifi dışına çıkmaması için, ordunun NATO konseptine bağlanması, Amerikan harp doktrinlerine göre biçimlendirilmesi gerekiyordu. Bu tasfiyeyle TSK, NATO standartlarına ve konseptine uygun olarak yeniden yapılandırılır. Geçen yüzyılın modernleşme çabalarının Alman hakimiyetine teslim olmayla sonuçlandığı gibi, ABD-NATO eliyle modernleşme çabası da, bu güçlerin ülkede hâkimiyet kurmasıyla neticelenir.
1960 yılında yapılan darbe, aynı dünya görüşünü paylaşan ve zinde kuvvetler olarak adlandırılan akademisyen, gazeteci, aydın, bürokrat, hukukçu işbirliği ile gerçekleştirilmişti. Üç kişi idam edilir. Bu idamlar, daha sonraki dönemlerde, askeri vesayet sistemi dışına çıkma eğilimi gösteren sivil siyaseti hizaya getirmek için sürekli hatırlatılacaktı.
Darbe gerçekleştikten sonra, Cuntacılar (Milli Birlik Komitesi- MBK) arasında çatışma çıkar, iktidarı sivillere devretmeye yanaşmayan 14'ler yurtdışına gönderilerek tasfiye edilir.
İktidarı sivillere terk etme politikası, Silahlı Kuvvetler Birliği (SKB) adında bir başka cunta yapısını ortaya çıkardı. Cuntaya göre devrim, seçimlere gitmek için değil toplumsal yapının değiştirilmesi ve Atatürkçülüğe dönüşü sağlamak için yapılmıştı, ancak bu hedefler henüz gerçekleştirilememişti. Bu düşüncedeki subaylar, 27 Mayıs'ın seçimlerle tasfiye edildiğini ve "Atatürkçülüğe değil İnönücülüğe dönüldüğünü" iddia ediyorlardı.
Onlara göre; seçimler demagoji ve oportünizmle halkı aldatan siyasilerin sandıktan çıkması sonucunu doğuruyordu ve daima tutucu zihniyetin sahipleri iktidarı elde ediyordu, halkın yararına olan devrimleri yapacak kadroların yönetime geçmesi ancak sandık dışından, ihtilaller yoluyla mümkündü.
22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerindeki iki darbe girişimi üst subay-siyasetçi işbirliği ile bastırılır. Cunta liderlerinden Albay Talat Aydemir ile Binbaşı Fethi Gürcan idam edilir. Bu cuntayla ilişiği bulunan pek çok subay ordudan ihraç edildi. Ancak bu damar, sivil zinde kuvvetlerin de desteği ile TSK içinde kuvvetli şekilde temsil edilmeye devam eder.
27 Mayıs sonrasında;
Milli istihbarat teşkilatı kurulur.
Gladio devam eder
ABD ile askeri ve eğitim anlaşmaları devam eder.
Anayasa mahkemesi kurulur
Devlet Planlama teşkilatı kurulur.
Ankara anlaşması ile Avrupa birliğine üyeliğine evet denilir.
Yeni ABD askeri üsleri açılır.
Bağımsızlık odaklı Atatürkçülük kamuflajı altında örtülü ABD işbirliği devam eder.
Nefes alan sol, özgürlükler altında parti kurar ama devletin ordunun ABD bağını algılayamaz.
10 yıl sonra 12 Mart 1971 darbesi ile sol ezilir.
12 Eylül 1980 darbesi ile bir kez daha ezilir.
Bu nedenlerle; 27 Mayısı bir devrim görenler yanılgı içindedirler.
1946'dan itibaren CIA ve Pentogon eğitiminden geçen Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş siyaset sahnesine 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası çıkarılır. Üç ana akımın lideri olarak ABD kontrolünde Türk siyasetini yönlendirirler. Partileri ile siyasi görüşleri ile birer din lideri gibi algılanırlar. Nurlu Süleyman, halkçı Ecevit, başbuğ Türkeş sıfatları ile halk ayrışır.
27 Mayıs 1960 ihtilali sağa karşı, 12 Mart darbesi sola karşı, 1980 askeri müdahalesi sola karşı, 28 Şubat İslami sağa karşı yapılırken, 2003 de sivil darbe ile bir kez daha ABD ve AB kontörlü ele geçirir.
Derin dünya örgütü İllumaneti; İslamcısı, dinlerarası diyalogcusu, cemaatçısı, ateisti, masonu, siyonisti, solcusu, sabatayisti, bölücüsü ile kurulan haşhaşi ittifak koalisyonu ile sivil-askeri tasfiyeler sürdürülür. Aydınların etkisizleştirilmesi, medya ve ekonomik kuruluşların ele geçirilmesi ile Türkiye, ABD ve AB kontrolünde bir ülke görüntüsüne sokulur.
Devletin ve toplumun kimliksizleştirme dönüşüm projesi başarıya ulaşacak mı?
Peki ya Türk Milleti; bu eyaletleşmeye, bu sömürgeleşmeye, bu batının denetim kontrol ve yönetiminde bir idareye razı olup tam teslim olacak mı?
Onu da yaşayıp göreceğiz.
Günün Sözü: Hırslı insanın kullanılması kolaydır.
Hon. Prof. Dr. Nurullah AYDIN, 28 Mayıs 2012
na741954@gmail.com