5 Kanlı Anahtar

Tartışma Alanı

5 Kanlı Anahtar

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Tem 15, 2007 19:26

Resim

Ortak adres Nevşehir

Çatlı, Çelik, Özbey, Şener ve Ağca... Bu 5 isim, yakın tarihin paslı kilidini açacak 5 anahtardı aslında... Ancak bir arada kullanıldıklarında işe yarayan 5 kanlı anahtar. İpekçi cinayetinde bütün ipuçları gelip bu 5 kişide toplandı.

GİRİŞ

Sürekli yeni bölümleri çekilen bayat bir korku filmi gibi... Hep aynı adamların yeni maceralarını izliyoruz aslında...
Ancak kitlesel hafıza öyle zayıf ki, her gelen yeni kuşak aynı filmi yeniymiş gibi izliyor.
Bu yazı dizisi, sırf bu nedenle kaleme alındı.
Abdi İpekçi öldürüldüğünde doğanlar bugün 26 yaşındalar. Ağca'yı belki daha çok "Papa'yı vuran adam" olarak hatırlıyorlar.
Neden serbest bırakıldığında Nevşehir'de Abdullah Çatlı'nın mezarına gideceği tahminiyle basının oraya yığıldığına akıl erdiremiyorlar belki...
Ağca'yı özgürlüğüne kavuşturan yargı kararını yeni bir "kıyak" sanıyorlar.
Bunun son çeyrek asırdır her aşamada devreye giren "resmi bir koruma kalkanı" olduğunu bilmiyor ya da unutuyorlar.
Bu korku filmini her seferinde yeni baştan yaşamak istemiyorsak, "Kötü adamlar kahraman, kahramanlar kötü adam gibi gösterilmesin" diyorsak, arşivimizi paha biçilmez bir miras gibi yeni kuşaklara aktarmalı, toplumsal hafızayı sürekli diri tutmalıyız.
Susurluk skandalı patladığında bir televizyon programında Celal Kazdağlı ile birlikte Erbil Tuşalp'in danışmanlığında açmıştık İpekçi dosyasını ilk kez...
Bu dizide o dosyanın kapağını tekrar aralayacak ve filmin yeni bölümünde eskilerden izler arayacağız.

Çağrı
"Yaşamlarını bu rejim içinde sürdürmek isteyenler, rejimi terörizme karşı savunmakta birleşmelidirler. Terörizme karşı olan, olması gereken partiler, aralarında bir dayanışmanın, bir uzlaşmanın koşullarını daha fazla geciktirmeden oluşturmalıdır. Olağanüstü yönetim biçimlerine yönelmek, teröristlerin oyununa gelmek olacaktır. Toplum ve sorumlu kurumlar, buna meydan vermeden, demokrasiyi tatil ve tadil etme durumuna düşmeden bu işin içinden çıkmalı, çıkabilmelidir. Bu çılgınlığa bir son vermek gerek."
Abdi İpekçi 13 Temmuz 1978

Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi İpekçi, bu satırları yazdıktan 6 ay sonra yazısında söz ettiği terörün kurbanı oldu. Ankara'da Başbakan Bülent Ecevit'le bir görüşme yaptıktan sonra İstanbul'a dönmüş, gazeteye uğramış ve evine doğru yola çıkmıştı.
Nişantaşı'nda, eve 300 metre kala arabası yavaşladığında sağ camda beliren bir karaltı zamanı durdurdu.
Ve İpekçi'yi vurdu.
Suikastçı, 20 yaşındaki Mehmet Ali Ağca'ydı.
5 ay sonra yakalandığında suikastı tek başına düşünüp gerçekleştirdiğini söyledi. Suç ortaklarını gizledi. Ancak soruşturma ilerledikçe Ağca'nın gizlemeye çalıştığı isimler birer ikişer ortaya çıkarıldı. Bütün ipuçları gelip 5 kişide toplanıyordu:

Birçok eylem
Tetiği çeken Mehmet Ali Ağca...
Ağca'nın evinde saklandığı ve "Türkiye'deki liderimiz" dediği Abdullah Çatlı...
Suikastın yönlendiricisi olduğu ileri sürülen Oral Çelik...
Ağca'nın asıl suikastçı olduğunu söylediği Yalçın Özbey...
Ve İpekçi'yi öldürmek için Ağca'yı azmettiren Mehmet Şener...
12 Eylül'e giden yolun en büyük suikastında bir araya gelen bu 5 isim, o günden sonra pek çok eylemde yeniden buluştu.
Pek çok dava dosyasında, tanık ifadelerinde ve nihayet Susurluk skandalında yine aynı 5 ülkücünün adı yan yana yer aldı.
Bu 5 isim, yakın tarihin paslı kilidini açacak 5 anahtardı aslında...
Ancak bir arada kullanıldıklarında işe yarayan 5 kanlı anahtar...

Ortak noktaları
İpekçi suikastında ortaya çıkan ilişkiler ağının ilerde nasıl ve hangi olaylarda sürdüğünü incelemeden önce bu 5 ismin mazisindeki ortak özelliklere bakalım:
Bir defa 5'i de ülkücü...
Ağca, ilk ifadesinde, suikasttan sonra doğruca Aksaray'daki MHP il binasına giderek silahı Mehmet Şener'e verdiğini söyledi. Nitekim Abdullah Çatlı'ya Oral Çelik'e ve son olarak Mehmet Ali Ağca'ya da ülkücüler sahip çıktı.
Bir başka ilginç unsur ise Abdullah Çatlı dışındaki 4'lünün Malatya bağlantılı oluşu...
Ağca, Şener ve Çelik Malatyalı...
Yalçın Özbey de liseyi Malatya'da, Ağca ile aynı okulda okudu. İpekçi suikastından 15 gün önce Malatya Ziraat Bankası'ndaki bir hesaba Ağca adına 100 bin lira yatırıldı. Bu paranın yarısı suikasttan 5 gün sonra çekildi. Parayı kimin yatırdığı, kimin çektiği anlaşılamadı ama Ağca, cinayetten sonra Malatya'ya gittiğini söylemişti.

Nevşehir bağlantısı
5'liyi birleştiren bir başka ortak adres ise Nevşehir... Ağca dosyasında Malatya'dan başlayan bütün yollar Nevşehir'e çıkıyor.
Abdullah Çatlı, Nevşehir doğumlu...
İkinci Başkanı olduğu Ülkü Yolu Derneği'nin Genel Merkezi'ni de Nevşehir'e taşımış. Halen Nevşehir mezarlığında yatıyor.
Ağca, Kartal askeri cezaevinden kaçırıldıktan sonra Oral Çelik tarafından Ankara üzerinden Nevşehir'e götürüldü.
80 öncesinin silahlı eylemlerinde katliam sanığı olarak mahkûm olan Haluk Kırcı ve Ömer Ay da Nevşehir nüfusuna kayıtlı...
Asıl önemlisi: İpekçi cinayetinde adı geçen 5 ülkücüden 4'ünün pasaportu da "Nevşehir Emniyet Müdürlüğü" damgasını taşıyor.

Nevşehir Emniyeti'ndeki sürpriz isim

Resim

İpekçi'nin ardından ayrıntılı bir inceleme yapan ve bulgularını 1982 yılı sonunda Cumhuriyet gazetesinde yazan Uğur Mumcu, "Ağca Dosyası"nda Nevşehir'in önemini şöyle anlatıyordu:
"Ağca'ya pasaport veren yer Nevşehir Emniyet'i... İpekçi cinayetinin planlayıcılarından Mehmet Şener'e pasaport veren yer de aynı: Nevşehir Emniyet'i... Ağca'nın arkadaşı Ömer Ay'ın sahte pasaportu da Nevşehir Emniyeti'nden sağlanmış. Ömer Bağcı'ya pasaport veren yer? Orası da Nevşehir Emniyet'i... Ya Abdullah Çatlı'ya..? Yine Nevşehir Emniyet'i...
Peki kim bunların Nevşehir Emniyet'indeki bağlantıları? Kim...? Kim...? Kim...?" Uğur Mumcu bu sorunun yanıtını bulamadan öldürüldü. Ancak yıllar sonra Susurluk skandalı patladığında ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı.
Bir sünnet düğününde çekilen fotoğrafta, o dönem Kırmızı Bülten'le aranmakta olan Abdullah Çatlı, Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'le karşılıklı göbek atıyordu.
Sonradan Susurluk davasında "çete oluşturmak"tan yargılanan Şahin, Meclis Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede özgeçmişini anlatırken başta önemsiz görünen şu bilgiyi verdi:
"12 Eylül'den önce, 1982'ye kadar Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nde çalıştım." Şahin o dönem 20'li yaşlarında bir komiserdi.
Mehmet Ali Ağca ile Abdullah Çatlı'nın birbirine çok yakın tarihlerde sahte pasaport aldıkları Nevşehir Emniyet Müdürlüğündeki görevinden 15 yıl sonra aynı Çatlı'yla göbek atarken belgelenecek ve yine Çatlı'nın adının karıştığı çete davasında 1 numaralı sanık olacaktı.
Yeri gelmişken Şahin'in Nevşehir'deki görevinden sonra Özel Tim'in kurucuları arasında yer aldığını, Genelkurmay'ın Özel Harekât Dairesi'nde çalıştığını, Almanya'da komando ve Amerika'da anti-terör kursları gördüğünü, Susurluk davasından tahliye edildiğinde hapishane kapısında yine ülkücülerce karşılandığını da hatırlatalım.
Papa suikastından sonra Mehmet Ali Ağca'nın yurtdışında olduğu anlaşılınca herkes Ağca'nın nasıl pasaport alabildiğini merak etti.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün araştırmasında pasaportun Abdullah Çatlı tarafından Nevşehir Emniyet'inden aldığı belirtiliyordu.
İşte o günlerde ancak filmlerde rastlanabilecek bir gelişme oldu: Nevşehir Emniyeti'nde bir yangın çıktı. Hem de pasaport bölümünde...
Bütün kayıtlar o yangında kül olup gitti.

Çatlı, Ağca'yı anlatıyor:
'Yakalanmaması için elimden geleni yaptım'
"Ağca'ya babasının bile yapmayacağı iyilikleri yaptık. Ben cezaevinden kaçıp yanıma geldiği güne kadar onu tanımıyordum. Kaçtığında evime aldım, sakladım. Daha sonra nazımızın geçtiği pek çok arkadaştan yardım alarak yakalanmaması için elimden geleni yaptım. Biz yurtdışına çıktıktan sonra da yanıma aldım. Dışarıdaki teşkilatlar korktukları için yardımcı olmaktan kaçınıyorlardı. Zor şartlar altındayken bile cebimdeki parayı onunla bölüştüm. Fakat o, yaşadığımız zor hayata ayak uyduramıyordu. Sürekli huzursuzluk çıkarıyordu. Huzursuzluğu bitmeyince yanımızdan ayrıldı ve gitti." (Haluk Kırcı'nın hatıralarından)

Bülent Ecevit haykırıyordu:
'Beni de vurun kalleşler'
Nevşehir'e gitmişken, 12 Eylül öncesi şehirde yaşananlara da bir göz atalım:
1980'in haziran ayında CHP Nevşehir İl Başkanı avukat Zeki Tekinel ile bir arkadaşı 3 ülkücü tarafından öldürüldü. CHP il yetkililerine göre; saldırganlar Abdullah Çatlı'nın girişimiyle açılan Ülkü Yolu Derneği'ne doğru kaçmışlardı. Bu yüzden Tekinel'in Nevşehir'deki cenazesinde "Kahrolsun faşizm " sloganları atıldı. Cenazeye CHP lideri Ecevit ve 100 CHP'li milletvekili gelmişti.
Ecevit konuşmasını yaparken cenazeye katılanların üzerine yine Ülkü Yolu Derneği'nin bulunduğu sokaktaki bir inşaattan yaylım ateşi açıldı.
Kurşunlar Ecevit'in başını sıyırarak taşımakta olduğu tabuta saplandı. Ecevit heyecanla haykırmaya başladı:
"Vurun, beni de vurun kalleşler...!"
Kurşunlar, 5'i CHP milletvekili, 7 kişiyi yaralamıştı.
Ecevit, Başbakan Demirel'i arayarak, "Nevşehir'de devletin olmadığını" söyledi ve Kayseri'den askeri birlik gelinceye kadar da şehirden ayrılmadı.
Basın ertesi gün olayı, "Ecevit'e suikast" diye verecekti.
Peki Zeki Tekinel'in öldürülmesi davasında ömür boyu hapse mahkûm olan ülkücü kimdi? Ömer Ay... Papa davasında Ağca'nın yanında bulunduğu öne sürülen Ömer Ay da Nevşehir Emniyet Müdürlüğü'nden pasaportluydu.
Şimdi pasaport numaralarına dikkat:
Ağca'nınki: 136 635 Ay'ınki: 136 636

Okuma listesi
"Ağca Dosyası", Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, 1982
"Saklı Devletin Güncesi", Uğur Mumcu, Um:ag, 1997
"Reis", Soner Yalçın-Doğan Yurdakul, Öteki,1997
"Ergenekon", Can Dündar-Celal Kazdağlı, İmge, 1997
Karşı anılar:
"Babam Çatlı", Gökçen Çatlı, Timaş, 2000
"Zamanı Süzerken", Haluk Kırcı, Burak, 1998




Koruma kalkanı hep devredeydi

Dikkatli bir inceleme, son 30 yıldır her terör olayında hep aynı isimleri çıkarıyor karşımıza. Her seferinde kurtuluyorlar, kurtaranlar yıllar sonra önemli görevlere getiriliyor. Bu utanç sayfası bir türlü kapatılamıyor...


"Sağcıların solcuları ve solcuların da sağcıları, hem de birbirlerini öldürmeleriyle yetinmeyip şimdi topluluklara karşı hedef gözetmeksizin öldürücü sabotajlara kalkışmalarıyla terörizm yeni bir aşamaya gelmiştir. Amaçları, hükümeti devirmek, rejimi yıkmaktır. İstedikleriyse toplumda panik ve umutsuzluk yaratmaktır."
Abdi İpekçi

Abdi İpekçi bu yazıyı 3 Ekim 1978'de yazdı. O yıl gerçekten de terör yeni bir aşamaya gelmişti. 16 Mart'ta İstanbul Üniversitesi'nde sol görüşlü 100 kadar öğrencinin üzerine bomba atıldı. 7 öğrenci öldü, 47 öğrenci yaralandı.
Olayda kullanılan bombanın Ülkü Ocakları Derneği Şube Başkanı Abdullah Çatlı tarafından İstanbul'a getirildiği mahkeme tutanaklarına geçti. Olay anında kısa boylu esmer bir genç bombayı atmış, 4 kişi de panik içinde kaçan öğrencilere ateş açmıştı. Polis kaçan bu saldırganların peşine düştü. O anda bir komiser muavini "Geri dönün" emrini verdi.
Döndüler. Katiller yakalanamadı.
Katliamdan 18 yıl sonra Susurluk skandalı patladı. Kazada ölen Abdullah Çatlı'nın telefon kayıtları incelendi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde bir şube müdürüyle 5 kez görüştüğü ortaya çıktı.
Terörle mücadele şubesinin başındaki o müdür, 16 Mart'ta katillerin peşinden koşan polislere "Durun" dediği söylenen komiser muaviniydi:
Reşat Altay...

'Öldürmüşse de beraat'
16 Mart katliamından 8 gün sonra Ankara Cumhuriyet Savcı yardımcısı Doğan Öz öldürüldü.
Öz, kontrgerillayla ilgili dava açma hazırlığındaydı. "Yaygınlaşan şiddet olaylarının, faşist bir düzen getirmek isteyen kontrgerilla gibi gizli örgütlerce yönlendirildiğini" belirten raporunu Başbakan Ecevit'e iletmişti. Raporu yazdıktan 2 ay sonra raporda sözünü ettiği örgütlerin hedefi oldu.
Öz'ün cinayet sanığı İbrahim Çiftçi idama mahkûm oldu. Ama avukatı Can Özbay mahkemeye verdiği bir dilekçede müvekkilinin Milli Savunma Bakanlığı'nda dosyası olduğunu belirtince idam kararı Askeri Yargıtay'da tam 4 kez bozuldu. Sonunda idamı veren askeri mahkeme "Sanığın Öz'ü öldürdüğü sabit görüldüğü halde Askeri Yargıtay'ın kararına direnilemeyeceğinden Çiftçi'nin beraatine" karar verdi.
Çiftçi, sonradan MHP Genel Başkanlığı'na aday oldu.
Avukatı Can Özbay ise Mehmet Ali Ağca'nın avukatlığını üstlendi.
Yine 1978'deyiz. 11 Temmuz 1978'de Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi öğretim üyesi Doç. Dr. Bedrettin Cömert öldürüldü.
Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu eski Başkanı Lokman Kondakçı, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e cinayet emrini dönemin Ülkücü Gençlik Derneği başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun verdiğini, onun üzerinde de Ramiz Ongun'un yer aldığını söyledi.
Cinayetin azmettiricisi sıfatıyla Abdullah Çatlı hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.
Polisin belirlediği saldırganlardan Rıfat Yıldırım Almanya'da uyuşturucu kaçakçılığından yakalandı, ancak serbest bırakıldı. Dava "garantiye alınınca" Türkiye'ye iade edildi ve mahkemede "delil yetersizliğinden" beraat etti. Diğer saldırgan Üzeyir Bayraklı ise 1992'de öldürüldü. Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun katıldığı bir cenazeyle gömüldü.
Uğur Mumcu'ya göre Rıfat Yıldırım'la Ağca'ya pasaport sağlayanlar, aynı kişilerdi. Yıllar sonra Yazıcıoğlu BBP Genel Başkanı oldu. Ramiz Ongun MHP Genel Başkan adayı, Kondakçı DYP il Başkanı...
Cömert'in kardeşi Faruk Cömert ise halen Hava Kuvvetleri Komutanı...

"Yanlışlıkla tahliye"
Bitmedi.
10 Ağustos'ta Balgat'ta solcuların gittiği bir kahve tarandı. 5 kişi öldü. Olayla ilgili olarak yakalanan Mustafa Pehlivanoğlu askeri savcılığa eylemi Abdullah Çatlı'nın emriyle gerçekleştirdiğini, silahı da ondan aldığını söyledi. İpekçi'nin girişte kullandığımız yazısının yayımlanmasından 5 gün sonra 1978'in en feci katliamı gerçekleşti.
Ankara Bahçelievler'de Türkiye İşçi Partili 7 genç katledildi. Olayın sorumlusu olarak Haluk Kırcı yakalandı.
Kırcı, ölüm emrini "Büyük Reis" Abdullah Çatlı'dan aldığını açıkladı. O, içerde gençleri boğazlarken Çatlı kapıda bekliyordu. Kırcı, 1988'de 7 kez idama mahkûm oldu. Bir yıl sonra şartlı tahliye yasasından yararlandırılıp serbest bırakıldı.
Sonra tahliyenin "yanlışlıkla" yapıldığı anlaşıldı. Yeniden arandığı dönemde evlendi. Nikâh şahidi, dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar'dı.

Emniyet'ten kaçırıldı
1996'da yeniden yakalanıp İstanbul Emniyeti'ne götürüldü, ancak aynı gün 3 polis şefinin yardımıyla kaçırıldı.
Yargılanan polislerden biri, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın Kırcı için "Nezarete atmayın, polislerle otursun" talimatı verdiğini söyledi.
O davada Kırcı'ya yardım suçlamasından "delil yetersizliğinden" beraat eden Sedat Demir daha sonra Söylemezler çetesine yardımcı olmaktan yargılanacaktı.
Kırcı bir süre şirketiyle Sağlık Bakanlığı'nın ihalelerine girdikten sonra 1999'da yeniden yakalandı. Susurluk davasında mahkûm oldu. 2004'te ikinci kez hatalı infaz hesabı nedeniyle yanlışlıkla tahliye edildi. Ukrayna'da yakalandı.
Anılarında "Her tadı versin diye dikilmiş fidanlardık. Zalim, hain, görünmez bir el bize su yerine kan, nefret ve kin verdi" diye yazdı.

Ve İpekçi
İşte İpekçi cinayeti bu süreçte ve Bahçelievler katliamından 3,5 ay sonra gerçekleşti.
Amaç "toplumda panik yaratmak ve rejimi yıkmak"sa, o da olacaktı.
İpekçi cinayetinden 1,5 yıl sonra...
1980 Eylül'ünün 12'sinde...

Ağca: Ben çıkarım
Sıkıyönetim sorgu süresini uzatmayınca Ağca Emniyet'ten alınıp askeri cezaevine konuldu.
Sıkıyönetim'e getirildiğinde başsavcının odasında işe bitti gözüyle bakıyordu.
Dönemin Sıkıyönetim Başsavcısı Refik Kara, ilk sorguda karşılaştığı Ağca'yı, gazeteci Erbil Tuşalp'e şöyle anlatacaktı:
"Ağca 'Ben 1981'de çıkarım' dedi. 'Sen adam öldürmekten idam talebiyle yargılanıyorsun. Muhtemelen uzun süre cezaevinde kalacaksın. Nasıl böyle düşünebiliyorsun?' dedim. Gayet kendinden emin, 'Ben çıkarım, sizin cezanız bana yetişmez' dedi. 'O halde kaçmayı umuyorsun' dedim, gülerek 'Yok' dedi."
Ağca'nın bir bildiği olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Selimiye cezaevinden ülkücülerin yattığı Kartal Maltepe'ye naklini istedi. Kabul edildi.
Mahkemede "İpekçi'yi ben öldürmedim" dedi. Bu, örgüte "Kaçırmazsanız, konuşurum" sinyaliydi. 1979 Eylül'ünde Adli Tıp'a getirildiğinde yanındaki ülkücüyle kaçma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. 2,5 ay sonra yeniden denedi, başardı. İki girişimde de nöbetçisi aynı astsubaydı.
Sıkıyönetim, "Kaçmadı, kaçırıldı" açıklamasını yaptı.

Orgeneral Üruğ'un müdahalesi
İpekçi öldürüldüğünde İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş' ti.
Ağca'nın sorgusunu gizli bir bölmeden izliyordu.
Tetikçi, konuşmaya başlamıştı, ama 15 günlük sorgu süresi doldu.
İstanbul'da sıkıyönetim vardı.
Süreyi uzatmak için Sıkıyönetim'in izni gerekiyordu.
15 günlük ek süre için başvuru yapıldı.
Sıkıyönetim komutanı talebi reddetti.
Komutanın adı Orgeneral Necdet Üruğ idi.
Yıllar sonra sorulduğunda bu ayrıntıyı hatırlamadığını söyledi.
Üruğ, 1987 tarihli ünlü MİT raporunda "1. Ordu Komutanı iken bir silah kaçakçısını MİT'e tavsiye edip eleman aldırmak, kimi yolsuzluk soruşturmalarını kapattırmakla" suçlanacaktı.

Oral Çelik'in tanığı nasıl korkutuldu?
İpekçi suikastının elebaşlarından Oral Çelik, Papa suikastının da kilit ismiydi. Ama Ağca bu ismi ısrarla gizledi, kendisi de suçlamaları kabul etmedi. İsviçre'de uyuşturucu davasından yargılandı. Sonradan, yargılanacağını bile bile gülücükler saçarak Türkiye'ye döndü. Çünkü davalarının çoğu zamanaşımına uğramıştı, İpekçi davasında da tanık yoktu. Ancak son anda ortaya çıkan bir tanık İpekçi'ye Çelik'in ateş ettiğini gördüğünü açıkladı. Abdullah Yavuz adlı tanık, "Güvenliğimi sağlarsanız mahkemede tanıklık yaparım" dedi. Can güvenliği sağlanamadı. Sürekli tehdit altındaydı. Tanıklıktan vazgeçti. Daha önce kesin teşhis ettiğini söylediği adamla mahkemede karşılaşınca "Kesin teşhis edemiyorum" dedi. Dava kapandı.


Okuma listesi
"Çetele", Doğan Yurdakul, Cengiz Erdinç, Ümit, 1998
"Bir Gizli Servisin Tarihi: MİT", Tuncay Özkan, Milliyet, 1996
"Kurtlu Kokteyl", Hasan Uysal, Öteki, 1990

Karşı anılar:
"Ben Mesih", Mehmet Ali Ağca, Kuşak
"Bırak Eşkıya Bellesinler", Haluk Kırcı, Burak, 2000




Devlet onlara 'söz' vermişti

Teröre bulaşanların evlerinin basıldığı günlerde Abdullah Çatlı yurtdışına çıktı. Ya da eşinin tabiriyle, "kollanmak amacıyla yurtdışına çıkarıldı". Meral Çatlı, o günleri şöyle anlatmıştı: Pasaport almak kolay değildi. Demek ki eşime yardımcı olundu


Ağca, İpekçi suikastından 4 ay sonra yakalandı. İlk sorgusu Emniyet'te yapıldı. Sorgunun sürdüğü günlerde Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan Metin G. adlı bir görevli düzenli olarak İpekçi ailesine bilgi aktarıyordu.
Metin G, Abdi İpekçi'nin eşi Sibel İpekçi'ye Ağca'nın sorgulamasında çekilen filmi de izletiyor, bu arada da bilgi almaya çalışıyordu.
Metin G. adını bir kenara yazalım ve bizim 5'linin öyküsüne devam edelim.

Çete dışarı göçüyor
12 Eylül'de kalmıştık.
Türkiye'nin her yerinde teröre bulaşanların evlerinin basıldığı o günlerde Abdullah Çatlı yurtdışına çıktı.
Ya da eşinin tabiriyle "kollanmak amacıyla yurtdışına çıkarıldı".
Meral Çatlı TBMM Susurluk Komisyonu'nda o günleri şöyle anlatıyor:
"80 ihtilali olduğunda sıkı denetim vardı. Pasaport almak, düzenlemek kolay değildi. Demek ki eşime yardımcı olundu."
Bu yardımla, 12 Eylül'den 3 hafta sonra Çatlı ve eşine pasaportları verildi, havaalanından Fransa'ya yollandılar.
Amaç hasıl olmuş, Türkiye'de yaratılan kaos ortamı sonucunda despotik bir rejim kurulmuştu.
Şimdi "dışarıdaki işler" kovalanacaktı.

Yine Metin G.
Mehmet Ali Ağca, Mehmet Şener, Abdullah Çatlı, Oral Çelik, 24 Ekim 1980'de İsviçre'de buluştu.
Enis Berberoğlu, bu buluşmadan sonra "Papa suikastını Sovyetler'e yıkmaya çalışan Batılı gizli servislerle tanışma" döneminin başladığını yazıyor.
Bu arada Türk istihbaratı da onları taşeron olarak kullanmak amacıyla peşlerindeydi.
ASALA Türk diplomatlarına karşı saldırılarını yoğunlaştırınca MİT buna karşı mücadele için özel bir birim oluşturmuştu.
Şimdi dikkat:
Tuncay Özkan'a göre bu birimin yurtdışı organizasyonunu gerçekleştiren ve eski katilleri devlet görevlisi olarak işe alan MİT mensubu, Ağca'nın sorgusundaki isimdi:
Metin G.

Kırcı koşulu
Mesut Yılmaz'ın talimatıyla Susurluk skandalını araştıran Kutlu Savaş'ın raporunda MİT yetkililerine atfen verilen bilgiye göre devlet, Çatlı ile 22 Ekim 1983 tarihinde Fransa'da temasa geçmişti.
Raporun "devlet sırrı" olduğu gerekçesiyle yayımlanmayan 77, 78, 79. sayfalarında "Çatlı'ya ilk görüşmede görev anlatılarak karşılıksız kabul edip etmeyeceği sorulmuş, kabul etmesi üzerine göreve sevk edilmiştir" deniliyordu.
O pazarlıkta paradan çok, siyasi koşullar üzerinde duruldu.
Ayrıntıları Susurluk Komisyonu'na ifade veren Meral Çatlı'dan alıyoruz:
"Eşimin de Türkiye'den bir isteği oldu. Haluk Kırcı o zaman cezaevindeydi. Cezaevinden bırakılmasını istedi. İdamı vardı Haluk Bey'in... İdamını durdurdular. Bir de Türkeş hakkında bir istekte bulundu, detayını bilmiyorum."

'Bizimkileri salıverin'
Şimdi Haluk Kırcı'nın masum 7 genci katlettiği için 7 kez idama mahkûm olmuşken, nasıl olup da 1 yıl yattıktan sonra "yanlışlıkla" serbest bırakıldığını anlıyor musunuz?
Ya da nasıl tam arandığı dönemde devletin valisini nikâh şahidi yaptığını?..
Veya kazara yakalanınca Emniyet'ten elini kolunu sallayarak "kaçtığını"?..
Oral Çelik'in Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadeye göre Çatlı, kendisiyle pazarlık yapanlara 12 kişilik bir liste vermiş ve bunların serbest bırakılmasını talep etmişti.
Tuncay Özkan ise Çatlı'nın 3 koşulunu sayıyor:
1) Türkeş'in tutukluluğunun kaldırılması,
2) Aralarında Balgat katliamı sanıklarının da bulunduğu bir grup ülkücü teröristin salıverilmesi...
3) Türkiye'de işledikleri suçlara bakılmaksızın kendilerine yurda dönebilme ve serbest dolaşma hakkı tanınması...

Ne yaptılar?
Çatlı ve ekibi 1984 yılında Fransa'da Taşnak Partisi binaları ile Marsilya'daki Ermeni anıtını bombaladı.
Başka?
Oral Çelik, Gökçen Çatlı'nın babası için yazdığı kitapta bir ayrıntı daha veriyor:
Türkiye'nin İsviçre'den sipariş ettiği ve parasını ödediği makineli tüfeklere İsviçre hükümeti ambargo koymuş. Bunun üzerine Çatlılardan "konuyla ilgilenmeleri rica edilmiş". Şöyle diyor Çelik:
"Silahların yapıldığı fabrikaya gittik. Böylece silah sürümlerinde aksilik çıkacak, sıkıntıya düşeceklerdi. Nitekim öyle de oldu ve haksız yere konmuş olan ambargo kaldırıldı".

Ne aldılar?
Karşılığında devlet sözünü tuttu mu?
Evet!
Alpaslan Türkeş 1985'te tahliye edildi.
Balgat katliamından idama mahkûm olan İsa Armağan, kararın onanmasından sonra Mamak Askeri Cezaevi'nden kaçırılmıştı. 1992'de Almanya'da yakalandı. 1995'te Türkiye'ye iade edildi. 2002'de aftan yararlanarak salıverildi.
3. koşula gelince...
Anlaşma uyarınca Çatlı ve ortaklarına dilediklerince yurda girip çıkma olanağı sağlandı. Anne ve babasını görmek isteyen Çatlı gizlice Türkiye'ye sokuldu, havaalanında MİT görevlilerince karşılandı.
Abdullah Çatlı'nın eşi Meral Çatlı, TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede yurtdışında oldukları süre içerisinde eşinin "Mete Bey" kod adlı bir istihbaratçıyla sürekli temasta olduğunu, Türkiye'ye geldiklerinde de onun tarafından karşılandıklarını açıkladı.
Oral Çelik de Komisyon ifadesinde "Mete Bey"den "kahraman" diye söz etti.

Kim bu "Mete Bey"?
Başa dönelim şimdi...
"Mete Bey" meselesi basına yansıyınca Abdi İpekçi'nin eşi Sibel İpekçi, bu kişiyle daha önce karşılaştıklarını hatırladı.
Evet, Çelik ve Çatlı'nın temasta olduğu "Mete Bey", 18 yıl önce Ağca'nın sorgusundaki Metin G. idi.
Dün sorguladığı çetenin patronu olmuştu.
Kilit 5'liyi her dara düştüklerinde kurtaran "tesadüf"lerin sırrı buydu.
Bu hafta "yanlışlıkla" salıverilen Ağca'nın MİT müsteşarına yolladığı son mektupta hâlâ devlete iş teklif etmesi boşuna mı?

NASIL KURTULDULAR

MEHMET ALİ AĞCA
İpekçi suikastından idamla yargılanırken 1979 yılında ülkenin en iyi korunan askeri cezaevinden kaçırıldı. Bu kaçırmada devlet görevlilerinden yardım gördüğü ortaya çıktı. Papa'ya suikasttan 19 yıl İtalyan hapishanelerinde yattıktan sonra Türkiye'ye getirildi. 5.5 yıl yattıktan sonra 10 yıl daha yatması beklenirken salıverildi.



ABDULLAH ÇATLI
Bedrettin Cömert suikastıyla ilgili olarak aranırken Ağustos 1978'de Sakarya'da yakalandı, 48 saat sonra serbest bırakıldı.
Şubat 1982'de bu kez MHP davasından aranırken Zürih'te, Mehmet Şener'le birlikte sahte pasaportla yakalandı, yine 48 saat sonra salıverildi. 1990'da İsviçre'deki cezaevinden firar etti. Türkiye'de serbestçe dolaştı. Susurluk'ta bir polis şefi ve DYP milletvekili ile aynı arabada yolculuk yaparken kaza sonucu öldü. Üzerinden dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın imzasını taşıyan silah taşıma belgesi ve yeşil pasaport çıktı.



MEHMET ŞENER
Şubat 1982'de Çatlı'yla birlikte Zürih'te yakalandı. Uğur Mumcu, "Şener iade edilirse İpekçi cinayeti aydınlatılır, yitirilen her saniye önemli" diye yazdı ama değil saniyeler, aylar geçti, Şener yargılandı ve "delil yetersizliğinden" serbest bırakıldı. İpekçi cinayetini azmettirmekten 20 yıl arandıktan sonra 1999'da gıyabi tutukluluğu zamanaşımı gerekçesiyle kaldırıldı. Yargılanmaktan kurtulmuş oldu.





ORAL ÇELİK1985'te İsviçre'de Çatlı ve Şener'le birlikte yakalandı. 10 gün sonra serbest bırakıldı. 1986'da bu kez Fransa'da uyuşturucudan yakalandı. Uyuşturucu ticaretinden bir süre Fransa'da sonra İtalya'da hapis yattı. En son İsviçre'de yargılandı. Meral Çatlı'ya göre "Abdullah Çatlı'nın ikna etmesi üzerine" 1996'da, yargılanacağını bile bile Türkiye'ye dönmek istedi. Döndükten sonra Malatya'da süren cinayet davasında "Dosyada bir evrakın kaybolması üzerine" tahliyesine karar verildi. İpekçi davasında kendisini teşhis eden tanık, tehdit edilmesi ve koruma talebinin İçişleri Bakanlığı'nca karşılanmaması nedeniyle ifadesini değiştirdi. Çelik, 3 ay yattıktan sonra yüzünde gülücükler ve milliyetçi sloganlarla tahliye edildi. Malatyaspor Başkanı ve işadamı oldu.



YALÇIN ÖZBEY
Ağca'nın "İpekçi'yi öldüren isim" diye tanıttığı Özbey, Almanya'ya kaçtı. 1993'te uyuşturucudan yakalandı ve yattı. Tutuklu iken kendisine koruma ve yeni kimlik verilirse önemli bilgiler açıklayacağını söyledi. Bunun üzerine bir İçişleri Bakanlığı görevlisi 1995'te kendisiyle hapiste görüştü. Bu görüşmeye ait teyp bantları daha sonra Oral Çelik'in yargılandığı İpekçi davasında mahkemece istendi; bantların imha edildiği söylendi. Özbey, bir süre sonra Brüksel'de bir tren istasyonunda yeniden yakalandı. Ama Türkiye'nin iade talebi gecikince Belçika, İnterpol'ün aradığı Özbey'i 24 saat içinde serbest bıraktı. Halen Brüksel'de ticaretle uğraştığı sanılıyor.




Okuma listesi
"Susurluk Raporu", Kutlu Savaş
"Susurluk", Enis Berberoğlu, İletişim, 1997
"Papa, Mafya, Ağca", Uğur Mumcu, Cem, 1984
Kod adı Susurluk, Fikri Sağlar, Emin Özgönül, Boyut, 1998




(Can Dündar'in yazi dizisi)
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen Egeli » Pzr Tem 15, 2007 20:02

Paylaşım için sağol :wink:
Kullanıcı küçük betizi
Egeli
Üye
Üye
 
İletiler: 1724
Kayıt: Cum Mar 09, 2007 17:40

İletigönderen AlpereN » Pzr Tem 15, 2007 20:03

öncelikle abla benim artık hiçbirşeye inancım kalmadı Deniz Gezmiş diyolar vatansever diyolar ama bir başkasıda kaynaklı kötü yönlerini gösteriyor Abdullah Çatlı deniyor vatansever deniyor ama bir başkasıda kaynaklı katil olduğunu gösteriyor neticede anladımki bu siyaset tamamiyle yalan bir tarafa başka bir doğru gösteriliyor diğer tarafa başka bir doğru gösteriliyor taraflar böyle oluşuyor solcuların vatanseveri Deniz Gezmiş=sağcılara göre katil ,sağcıların vatanseveri Abdullah Çatlı=solculara göre katil şimdi ne kadar sağ-sol yok desekte gruplaşmalar çıkıyor gerçekten kafam çok karıştı hangisine inansam hangisine inanmasam,hangisi doğru hangisi yanlış ne düşüneceğimi şaşırdım açıkçası :? :wink:
Kullanıcı küçük betizi
AlpereN
Üye
Üye
 
İletiler: 628
Kayıt: Pzr Nis 22, 2007 22:57

İletigönderen Ram » Pzr Tem 15, 2007 20:05

Türk-Kan, teşekkürler mirim.

Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Tem 15, 2007 21:43

AlpereN, Deniz Gezmis'in Catli ve ekibiyle kiyaslanmasi bile abesle istigal :) Deniz ve arkadaslari ABD'ye, 6. Filo'ye rest cekerken Catli ve ekibi Gladyo icin kan dökmüslerdir!

Egeli, sen de sagol :wink:

Ram, ben tesekkür ederim Mirim video icin :artis:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen dertsiz » Pzr Tem 15, 2007 21:55

Türk-Kan yazdı:AlpereN, Deniz Gezmis'in Catli ve ekibiyle kiyaslanmasi bile abesle istigal :) Deniz ve arkadaslari ABD'ye, 6. Filo'ye rest cekerken Catli ve ekibi Gladyo icin kan dökmüslerdir!


maalesef bu yoruma muhalefet edecegim.

illa gecmisi karistiracaksak, benim de söyleyeceklerim var.



Denizler sadece 6. filoya rest cekmediler.

1-sehir gerillasi faaliyeti yaptilar.

2-polis noktalarina saldirdilar ve bomba koydular.

3-asker ve polisle catistilar.

4-kir gerillasi faaliyeti yaptilar.

5-el fetih kalmplarinda egitim gördüler

6-kacirdiklari taksinin soförünü öldürüp, kaldiklari hücre evin küvetine koydular.

7-adam kacirdilar ve fidye aldilar

8-TSK karsi, devrimci yön dergisi etrefinda örgütlenerek, ihtilal yapmak istediler. 9 mart 1971 de yapmak istedikleri ihtilal haber alindi ve 12 mart 1971 muhtirasi verildi. ihtilal önlenmis oldu.

****
Deniz Gezmis ve ekibi, o dönem icin epey fazla olan olayda yer almislardir.

her iki dönemi kiyasladigimizda arada ki oransal farki anlayabiliriz.

daha detayli "eylem" cizelgesini, biraz sonra takdim edecegim.

yani ak sütten cikmis kasik degildiler.
Kullanıcı küçük betizi
dertsiz
Üye
Üye
 
İletiler: 248
Kayıt: Çrş May 16, 2007 1:10
Konum: uzaydan

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Tem 15, 2007 22:00

dertsiz yazdı:yani ak sütten cikmis kasik degildiler.
böyle bir imada bulunmadim ki :)

aralarindaki fark, örnegin 7 ögrencinin katili Gladyo tetikcisi 7 kez idama mahkum olmusken 1 sene sonra elini kolunu sallayarak "yanlislikla" tahliye edilmistir.

yalniz lütfen konu bölünmesin. Deniz Gezmis hakkinda ayri bir baslik acabiliriz.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen dertsiz » Pzr Tem 15, 2007 22:59

bu yazida o kadar yanlislar varki, hangisini düzelteyim.

Bu kadar yanlisi bir arada yazinca, gercek olanlarinda degeri kalmiyor. ve bu yazi dizisini yazan yazarlar kendilerini gazeteci saniyorlar.

ben müsaadenizle bir kisim yanlislari belirteyim.



Celal Kazdağlı ile birlikte Erbil Tuşalp'in danışmanlığında açmıştık İpekçi dosyasını ilk kez...
Bu dizide o dosyanın kapağını tekrar aralayacak ve filmin yeni bölümünde eskilerden izler arayacağız.



peki, erbil tuşalp ve c.kazdağlı kim?

geçmişte aşırı sol eylemlerin içinde yer almis iki sahis. ne kadar tarafsiz olabilir?


Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi İpekçi, bu satırları yazdıktan 6 ay sonra yazısında söz ettiği terörün kurbanı oldu. Ankara'da Başbakan Bülent Ecevit'le bir görüşme yaptıktan sonra İstanbul'a dönmüş, gazeteye uğramış ve evine doğru yola çıkmıştı.
Nişantaşı'nda, eve 300 metre kala arabası yavaşladığında sağ camda beliren bir karaltı zamanı durdurdu.
Ve İpekçi'yi vurdu.


abdi ipekcinin en son ilgilendigi dosya kacakcilik ile ilgiliydi ve en son görüstügü insanlardan biri de türkesti.

ayrica abdi ipekcinin ülkücüler aleyhinde her hangi bir yazisi falan da yoktu.


Suikastçı, 20 yaşındaki Mehmet Ali Ağca'ydı.
5 ay sonra yakalandığında suikastı tek başına düşünüp gerçekleştirdiğini söyledi. Suç ortaklarını gizledi. Ancak soruşturma ilerledikçe Ağca'nın gizlemeye çalıştığı isimler birer ikişer ortaya çıkarıldı. Bütün ipuçları gelip 5 kişide toplanıyordu:


agca bu suikasti isleyen degil. agca sadece emri ulastiran.

kimdir agca, ülkücü derneklere girmis cikmis ama fikri yapisi olmayan biri.

peki suikast sirasinda ne is yapmaktadir? abuzer ugurlu isimli sigara kacakcisinin, istanbuldaki bölgelerinden birinde sigara isini organize eden biridir agca.

Tetiği çeken Mehmet Ali Ağca...


halen karanlikta olan bir noktadir bu.

Ağca'nın evinde saklandığı ve "Türkiye'deki liderimiz" dediği Abdullah Çatlı...



burada mugalata yapilmis. agca, abdi ipekci cinayetinden sonra degil, hapisten kactiktan sonra catlinin evinde kalmistir.

Suikastın yönlendiricisi olduğu ileri sürülen Oral Çelik...
Ağca'nın asıl suikastçı olduğunu söylediği Yalçın Özbey...
Ve İpekçi'yi öldürmek için Ağca'yı azmettiren Mehmet Şener...



eeee, hangisi dogru bunlarin simdi?



16 Mart katliamından 8 gün sonra Ankara Cumhuriyet Savcı yardımcısı Doğan Öz öldürüldü.
Öz, kontrgerillayla ilgili dava açma hazırlığındaydı. "Yaygınlaşan şiddet olaylarının, faşist bir düzen getirmek isteyen kontrgerilla gibi gizli örgütlerce yönlendirildiğini" belirten raporunu Başbakan Ecevit'e iletmişti. Raporu yazdıktan 2 ay sonra raporda sözünü ettiği örgütlerin hedefi oldu.
Öz'ün cinayet sanığı İbrahim Çiftçi idama mahkûm oldu.


birseyi unutuyor veya gözden kaciriyor bu ropörtaji yapanlar.

Dogan Öz ile ilgili tam tamina 3 degisik katil yakalandi ve suclanan bu üc kisi de ayri ayri mahkeme edildi. iki tanesi idama mahkum edildi.

yani ortada 1 cinayet ama 3 katil var ve üc katil de mahkeme edildi.

Ama avukatı Can Özbay mahkemeye verdiği bir dilekçede müvekkilinin Milli Savunma Bakanlığı'nda dosyası olduğunu belirtince idam kararı Askeri Yargıtay'da tam 4 kez bozuldu. Yine 1978'deyiz. 11 Temmuz 1978'de Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi öğretim üyesi Doç. Dr. Bedrettin Cömert öldürüldü.


avukat can özbayin MIT elemani oldugu mahkemece tespit edilmis bir durumdur. can özbayin attigi tüm adimlar hep provakasyona yöneliktir.


Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu eski Başkanı Lokman Kondakçı, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e cinayet emrini dönemin Ülkücü Gençlik Derneği başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun verdiğini, onun üzerinde de Ramiz Ongun'un yer aldığını söyledi.
Cinayetin azmettiricisi sıfatıyla Abdullah Çatlı hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.


lokman, almanyaya findik ticareti icin gelmis ve sadece kisa bir süre Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu baskanligi yapmistir. Lokman, ne türkiyedeki olaylari bilir ne de ramiz ongun veya muhsin yazicioglu ile samimi olacak kadar taninmis biridir.

zurnanin son deligidir ve zaten kisa süre de baskanliktan ayrilmistir. (1978 de)



Polisin belirlediği saldırganlardan Rıfat Yıldırım Almanya'da uyuşturucu kaçakçılığından yakalandı, ancak serbest bırakıldı. Dava "garantiye alınınca" Türkiye'ye iade edildi ve mahkemede "delil yetersizliğinden" beraat etti.


rifat yildirim almanyada serbest birakilmadi, 7,5 sene cezaevinde yatti. Türkiye ye iade edilmedi, kendi imzaladigi kagitla türkiyeye gitmeyi kabul ederek gitti. türkiyede yapilan mahkemede, sahitler tarafindan bedrettin cömertin katiline benzemedigi ve alakasi olmadigi anlasildigi icin beraat etti.



Diğer saldırgan Üzeyir Bayraklı ise 1992'de öldürüldü.


evet ama niye öldürüldügünü yazmayi unutmuslar. tarafsiz yazarlar olduklari icin.

üzeyir bayrakli, almanya/frankfurtta Pe KaKa li iki katil tarafindan öldürüldü.

Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun katıldığı bir cenazeyle gömüldü.


ne var bunda. ülkücü bir arkadaslarinin cenazesine katilmiyacaklarmiydi? ayrica o cenaze sirasinda bende bizzat ordaydim. muhsin yazicioglu yoktu cenazede.


10 Ağustos'ta Balgat'ta solcuların gittiği bir kahve tarandı. 5 kişi öldü. Olayla ilgili olarak yakalanan Mustafa Pehlivanoğlu askeri savcılığa eylemi Abdullah Çatlı'nın emriyle gerçekleştirdiğini, silahı da ondan aldığını söyledi.


burada gene büyük bir terbiyesizlik yapiyor yazarlar.

mustafa pehlivanoglu, idam cezasi aldi. sonra mamak cezaevinden kacti. yakalandi ve kendisinden tekrar ifade aldilar ama bir kac gün sonra da idam ettiler. halbuki yedni aldiklari ifadede bircok degisik anlatim vardi ve en azindan onlarin incelenmesi lazimdi. yapmadilar. ve pehlivanoglu idam edildikten sonra, kimin yazdigi halen belli olmayan bir ifade ortaya cikardilar ve bircok insani sucladilar.


Mehmet Ali Ağca, Mehmet Şener, Abdullah Çatlı, Oral Çelik, 24 Ekim 1980'de İsviçre'de buluştu.



yalan

mehmet sener, almanyadaydi abdullah catli ise avusturyada. agca papa hadisesini yaptiktan sonra bu iki isim isvicreye gitti.




"Çatlı'ya ilk görüşmede görev anlatılarak karşılıksız kabul edip etmeyeceği sorulmuş, kabul etmesi üzerine göreve sevk edilmiştir" deniliyordu.
O pazarlıkta paradan çok, siyasi koşullar üzerinde duruldu.


peki bu görev neydi, niye onu yazmazlar?

Şimdi Haluk Kırcı'nın masum 7 genci katlettiği için 7 kez idama mahkûm olmuşken, nasıl olup da 1 yıl yattıktan sonra "yanlışlıkla" serbest bırakıldığını anlıyor musunuz?


ne alaka. yillarca yattiktan sonra af yasasi ile serbest birakilmisti. yanlislikla birakildigi dönem cok daha sonra.



Balgat katliamından idama mahkûm olan İsa Armağan, kararın onanmasından sonra Mamak Askeri Cezaevi'nden kaçırılmıştı. 1992'de Almanya'da yakalandı. 1995'te Türkiye'ye iade edildi. 2002'de aftan yararlanarak salıverildi.


haydaaa

yahu adam afla serbest birakilmis. ne alakasi var bunun anlasma ile. cezasi mi azaltilmis, hayir...herkes nasil aftan yararlanmissa, o da ayni af kanunundan yararlanmis.




NASIL KURTULDULAR

MEHMET ALİ AĞCA
İpekçi suikastından idamla yargılanırken 1979 yılında ülkenin en iyi korunan askeri cezaevinden kaçırıldı. Bu kaçırmada devlet görevlilerinden yardım gördüğü ortaya çıktı. Papa'ya suikasttan 19 yıl İtalyan hapishanelerinde yattıktan sonra Türkiye'ye getirildi. 5.5 yıl yattıktan sonra 10 yıl daha yatması beklenirken salıverildi.


ABDULLAH ÇATLI
Bedrettin Cömert suikastıyla ilgili olarak aranırken Ağustos 1978'de Sakarya'da yakalandı, 48 saat sonra serbest bırakıldı.
Şubat 1982'de bu kez MHP davasından aranırken Zürih'te, Mehmet Şener'le birlikte sahte pasaportla yakalandı, yine 48 saat sonra salıverildi. 1990'da İsviçre'deki cezaevinden firar etti.


catli hicbir zaman mhp davasindan aranmadi ve yargilanmadi. arandigi dava, bahcelievler katliami idi. kirmizi bültenle araniyordu.
zürihte yakalandiginda üzerinde sahte pasaport oldugu icin anlamadilar ve serbest biraktilar. sanki özel bir muamele imis gibi göstermeye calisiliyor.



ORAL ÇELİK
1985'te İsviçre'de Çatlı ve Şener'le birlikte yakalandı. 10 gün sonra serbest bırakıldı.


yanlis. o yakalanan oral celik degildi. oral celik o sirada fransada tutuklu idi.
Kullanıcı küçük betizi
dertsiz
Üye
Üye
 
İletiler: 248
Kayıt: Çrş May 16, 2007 1:10
Konum: uzaydan

İletigönderen dertsiz » Pzr Tem 15, 2007 23:04

Türk-Kan yazdı:
dertsiz yazdı:yani ak sütten cikmis kasik degildiler.
böyle bir imada bulunmadim ki :)

aralarindaki fark, örnegin 7 ögrencinin katili Gladyo tetikcisi 7 kez idama mahkum olmusken 1 sene sonra elini kolunu sallayarak "yanlislikla" tahliye edilmistir.

yalniz lütfen konu bölünmesin. Deniz Gezmis hakkinda ayri bir baslik acabiliriz.


deniz gezmis konunun icine girmis oldugu icin mecburen degindim. elbette ayri bir baslik acabiliriz. o konuda da yazacaklarim vardir elbette.

ama hemen bir konuyu söyleyeyim. haluk kirci 7 kez idama mahkum oldu, bu dogru fakat 1 sene sonra tahliye edildigi yanlis.

yillarca yattiktan sonra af kanunu ile tahliye edildi.

cezasi yanlis hesaplandigi icin tekrar aranmaya baslandi.

tahliye kararini veren de Türk mahkemesi idi, tekrar yanlis yaptik diyerek tutuklanmasini isteyen de Türk mahkemesi idi.

***

yalniz bu konuda bir sey daha belirtmek istiyorum.

ayni sekilde yargilanan bircok teröriste "idam czalari birlestirilerek" tek ceza verildi ama sadece haluk kirci da bu uygulanmadi.

yani, abdullah öcalana da binlerce insanin katili olmasi sucu ile ceza verildi ama 1(bir) tane idam cezasi verildi.

haluk kirciya ise, ayni yerde islenen 7 suctan ötürü 7 ayri idam cezasi verildi.

(konu hukuki bir mevzudur, istersen onu da anlatabilirim)
Kullanıcı küçük betizi
dertsiz
Üye
Üye
 
İletiler: 248
Kayıt: Çrş May 16, 2007 1:10
Konum: uzaydan

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Tem 15, 2007 23:15

dertsiz, Can Dündar'in yazi dizisini görüslerimizi bildirmede bir "baslangic noktasi" olmasi icin paylastim zaten.. hepimizin dogrulari "bulmada" etkisi olacak :)

ayrintilara girmeden:

seninde bahsettigin, hatta seri numaralari birbirini takip eden sahte pasaportlar, Mehmet Agar imzali özel belgeler bu katillerin elinde degil miydi? 7 cinayetten kirmizi bültenle aranan Catli gün asiri bu ülkenin bakanlari ile beraber degil miydi?
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen dertsiz » Pzr Tem 15, 2007 23:29

Türk-Kan yazdı:dertsiz, ayrintilara girmeden:

seninde bahsettigin, hatta seri numaralari birbirini takip eden sahte pasaportlar, Mehmet Agar imzali özel belgeler bu katillerin elinde degil miydi? 7 cinayetten kirmizi bültenle aranan Catli gün asiri bu ülkenin bakanlari ile beraber degil miydi?


evet öyleydi.


sevgili Türk-kan

Türkyiedeki sistemi tam olarak aklina getirmeni dilerim. Sahte pasaport falan o kadar zor is degildir.

Bu isler, herkesin bahsettigi gibi "derin devlet" mevzusu olsaydi, birbiri ardina numaralari takip eden pasaportu niye dagitsinlar. derin devlet, istedigi pasaport numarasini verirdi. ilerde belli olacak sekilde niye böyle bir hata yapsinlar.

Derin devlet ve susurluk "safsatalari" ile, vatanimizin en önemli direnis noktalari harap edildi, farkinda degilmisiniz? hatali yönleri olsa da, bazi isler yapilmistir. ama susurluk tantanasindan beri, olanlar ortada. adam yok artik bu islere bakacak. dogru dürüst insanlarin hepsi kösesine sindi ve karismiyor. cünkü yarin birgün gene bir susurluk tantanasi cikip baslarina bela gelir diye.

ibrahim sahin ve korkut eken gibi ínsanlari hapse attik, ne oldu? hani simdi bir korkut eken daha cikarsalar ya. nerde?

korkut eken, ibrahim sahin ve ekibi ayakta iken, pe kaka nefes alamiyordu.

esref bitlis niye öldürüldü(meshur ucak kazasi)

ahmet can ersever niye öldürüldü?

farkinda degilmisiniz, kimler bu konularda dedikodu ve aleyhte yazi yaziyor. aralarinda bir tane vatansever insan varmi o yazarlarin?

***

devlet yönetmek o kadar kolay bir sey degil.

Türkiye Cumhuriyeti, dünyanin baska bir yerinde olmayan Jeopolitik konuma sahiptir. Düsmanlarimiz coktur. Ve bu düsmanlarla mücadele ederken her zaman kanuni yollari kullanamazsin. Elbette birseyler yapilacak.

Ermeni terörü ile yurt disinda nasil mücadele edeceksin? resmi görevli göndererek mi?

Yurt icindeki pe kaka terörü ile nasil mücadele edeceksin. Behcet Cantürk pe kaka nin para babasi, özgür gündem gazetesinin hissedari ve para kaynagi. ama adam istanbulda legal olarak is yeri kurmus ve vergi karnesi almis. elin kolun bagli. birsey yapamiyorsun. ama behcet cantürk(der spiegel dergisinin eroin baronu diye kapak yaptigi adam), eroin kaciriyor, avrupada pe kaka bundan para kazaniyor. behcet cantürk kac defa mahkemede beraat etti ve pe kaka ya para veremye devam etti.

ne yapacaksin devlet olarak. hadi bir care söyle.

(israil devletinin mossadibni örnek verme sakin, mossadin arkasindaki güvenceler, mitte yok)
Kullanıcı küçük betizi
dertsiz
Üye
Üye
 
İletiler: 248
Kayıt: Çrş May 16, 2007 1:10
Konum: uzaydan

İletigönderen Egeli » Pzr Tem 15, 2007 23:32

dertsiz, demişsin ki:''Deniz Gezmiş ve arkadaşları El Fetih kamplarında eğitim gördüler.''

Birincisi o dönemde,El Fetih değil FKÖ idi örgüt.

İkincisi,FKÖ,Filistin'in İsrail'e ve diğer emperyalist güçlere karşı mücadele veren,Filistin'in bağımsızlığı için savaşan yegane oluşumdur.

Arafat'In ölümünün ardından FKÖ,yapılan istihbari operasyonların da akabinde,lağvedilmiş,alteratifi olarak El Fetih kurulmuştur ki,El Fetih ABD ve İsrail2İn uydusudur.

Şimdi,Deniz Gezmiş'in FKÖ kampında eğitim gördüğüne ylış demekle,İsrail ve dolayısıyla da ABD yanlısı yorum yapmış oluyorsun...

Yani eldeki verilere göre bu saptama ortaya çıkıyor.
Kullanıcı küçük betizi
Egeli
Üye
Üye
 
İletiler: 1724
Kayıt: Cum Mar 09, 2007 17:40

İletigönderen Türk-Kan » Pzr Tem 15, 2007 23:44

Deniz Gezmis konusu icin diger basliga lütfen beyler 8)

dertsiz, elbette devlet mücadelesini verecek, geregi ne ise, yapilmasin demiyorum ki.. fakat devlet katilleri bu isler icin kullanmamali, benim takildigim nokta burasi. operasyonsa, bunu da devletin kendi istihbaratcisi ile yapmali.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

İletigönderen dertsiz » Pzr Tem 15, 2007 23:51

Egeli yazdı:dertsiz, demişsin ki:''Deniz Gezmiş ve arkadaşları El Fetih kamplarında eğitim gördüler.''

Birincisi o dönemde,El Fetih değil FKÖ idi örgüt.

İkincisi,FKÖ,Filistin'in İsrail'e ve diğer emperyalist güçlere karşı mücadele veren,Filistin'in bağımsızlığı için savaşan yegane oluşumdur.

Arafat'In ölümünün ardından FKÖ,yapılan istihbari operasyonların da akabinde,lağvedilmiş,alteratifi olarak El Fetih kurulmuştur ki,El Fetih ABD ve İsrail2İn uydusudur.

Şimdi,Deniz Gezmiş'in FKÖ kampında eğitim gördüğüne ylış demekle,İsrail ve dolayısıyla da ABD yanlısı yorum yapmış oluyorsun...

Yani eldeki verilere göre bu saptama ortaya çıkıyor.



sevgili kardesim

lütfen, yanlislik varsa düzeltelim ama maalesef senin yazdigin yanlis.

FKÖ , Filistin Kurtulus Örgütü demektir.

El-Fetih ise, o örgütü meydana getiren gruplardan biridir.yani diger bir ismiyle el-fatah.

FKÖ icinde daha baska gruplarda vardi ama her grubun kendine ait egitim kamplari vardi. bu kamplar bekaa vadisinde ve lübnan da idi.

deniz gezmis, cengiz candar vs. türkiyenin 12 mart dönemindeki miltan kadrosu, el-fetih kampinda egitildi.

****

el-fetih veya baska grup, israile karis kurulmalarina ragmen, dünya üzerindeki tüm terör örgütlerinin egitim yeri olmustur.

japon kizil ordusundan, alman raf ina kadar hemen hepsi orada egitim almistir. THKO da orada egitim aldi.

***

el-fetih, arafatin ölümünden sonra degil, bizzat arafat tarafindan kurulmus bir örgüttür.

***

siyasi catismanin icine giren insanlarin, daha genis tanimiyla, eline silah alan insanlarin, kime hizmet ettigi tam olarak anlasilmaz. bu islerde genellikle abd nin eli, parmagi ve kolu vardir.
Kullanıcı küçük betizi
dertsiz
Üye
Üye
 
İletiler: 248
Kayıt: Çrş May 16, 2007 1:10
Konum: uzaydan

İletigönderen dertsiz » Pzr Tem 15, 2007 23:55

Türk-Kan yazdı:Deniz Gezmis konusu icin diger basliga lütfen beyler 8)

dertsiz, elbette devlet mücadelesini verecek, geregi ne ise, yapilmasin demiyorum ki.. fakat devlet katilleri bu isler icin kullanmamali, benim takildigim nokta burasi. operasyonsa, bunu da devletin kendi istihbaratcisi ile yapmali.


devlet eroinci ile ugrasirken, cami imamini veya üniversiteyi birincilikle bitireni kullanamazdi ki.ya da hayatinda eline silah almamis insani.

egitsinler deme sakin. silahli catismayi okulda, kursta ögrenme imkani yoktur.

eh herhalde kahvedeki ahmet amca vermiyordu karari bu konularda.

amma, yurt disinda, istihbari elemani eylemde kullanamazsin. dünyada bunu yapan/yapabilen sadece ABD, Israil ve Rusyadir.

Ilerde bizde dünya politiksainda istedigimiz gibi hareket etme serbestligine ve gücüne erisirsek, o zaman, "taseron" kullanmaz, direk istihbarat görevlilerine yaptiririz.
En son dertsiz tarafından Pzr Tem 15, 2007 23:57 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
dertsiz
Üye
Üye
 
İletiler: 248
Kayıt: Çrş May 16, 2007 1:10
Konum: uzaydan

Sonraki

Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x