97 Yıl Önce Osmanlı: Bir Devlet Bu Kadar mı Aşağılanır?
Tarih 16 Mart 1920… Başta İngilizler, İtilaf Devletleri 13 Kasım 1918’den beri fiilen işgal altında bulundurdukları İstanbul’u resmen işgal ediyor! Sabah saatlerinden itibaren bütün idare merkezlerini hızla denetimleri altına almaya başladılar. Karakolları bastılar, henüz uyumakta olan 61 askerimize ateş açıp 4'ünü şehit ettiler.
12 Ocak 1920’de yeniden açılmış olan Meclisi Mebusan, 28 Ocak’ta Misak-ı Millî kararlarını kabul etmişti. 17 Şubat 1920’de ise bu kararları Türk ve Dünya kamuoyuna ilan etti. Erzurum ve Sivas kongrelerinde belirlenmiş olan Misak-ı Milli kararlarının Mebusan Meclisi tarafından da kabul ve ilan edilmesi İtilaf Devletleri tarafından iyi karşılanmadı. Çünkü İtilaf Devletleri, Mebusan Meclisi’nin toplanmasıyla Anadolu’da Millî Hareket’in ortadan kalkacağını veya çok zayıflayacağını ümit ediyorlardı. Ancak bekledikleri gibi olmadı.
Bu durumdan öncelikle Mustafa Kemal Paşa ile Kuvayı Milliyecilere ılımlı davranan Ali Rıza Paşa hükümetini sorumlu tutan İngilizler, hükümet üzerindeki baskılarını giderek arttırdılar. Hükümete bir nota vererek Milli Mücadele’ye taraftar gördükleri Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Şakir Paşa’nın, görevlerinden alınmalarını istediler. Bununla da kalmayıp Meclis Başkanı’nı tutuklama girişiminde bulundular. Mebuslardan Temsil Heyeti üyesi olanların tutuklanarak hapsedilecekleri haberini yaymaya başladılar.
Yapılan baskılara daha fazla dayanamayan Ali Rıza Paşa hükümeti istifa etti. Yerine 8 Mart’ta Salih Paşa hükümeti kuruldu. Ancak İtilaf Devletleri, yeni kurulan hükümetin de Milli Mücadele’ye destek vereceğini düşünerek değiştirilmesini istediler. Asıl amaçları, Meclis’i dağıtarak, Milli Mücadele’nin içinde olan aydınları tutuklayıp, yurt dışına sürmekti. Bu amaçlarını gerçekleştirmek üzere 15 Mart’ta İstanbul’un çeşitli semtlerinden 150 Türk aydınını tutukladılar. Sonunda İstanbul’u resmen işgal ettiler ve Meclis’in dağıtılmasını sağladılar.
* * *
Mebusan Meclisi 20 Mart’ta İtilaf Devletleri tarafından basıldı. Mecliste bulunan, başta Hüseyin Rauf ve Kara-Vasıf olmak üzere bazı Kuvayı Milliyeci milletvekillerini tutuklayarak daha önce tutuklanmış olan aydınların yanına, Malta Adası’na sürüldü. Bu, Meclis’in fiilen kapanması anlamına geliyordu. Padişah Vahdettin de Mebusan Meclisi’nin hukuki varlığına 11 Nisan 1920’de son verdi.
İtilaf Devletlerinin yaptıkları bununla da kalmadı, yeni sadrazam Salih Paşa’dan da, Anadolu’da başlamış olan Milli Mücadele hareketine karşı çıkmasını istediler. Bunu şiddetle reddeden Salih Paşa 2 Nisan 1920’de görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Nihayet 5 Nisan 1920’de Damat Ferit Paşa dördüncü defa sadrazamlığa getirildi. Bunun ilk işi ise Milli Mücadele’ye katılanları asi ilan edip, yok edilmelerinin bir görev olduğunu söylemesi oldu.
* * *
Osmanlı’nın uğradığı bu aşağılanma Bağımsızlığının elinden alınmasından kaynaklanıyordu.
Eğer bir millet; kararlarını, doğrudan veya kendi kurumları aracılığı ile serbestçe kendisi alıyor ve uyguluyorsa, o millet bağımsız demektir. Atatürk tam bağımsızlığı şöyle tanımlar: "Tam bağımsızlık demek, siyaset, iktisat, maliye, adalet, askerlik, kültür gibi bütün alanlarda karar alma ve uygulama serbestliği demektir." Bir devlet bu sayılan alanlarda başka bir devletin etkisi altında ise, o zaman bağımsızlık değil, bağımlılık söz konusudur. “Etki”den maksat, devletin “kendi işlerinde serbestçe yön belirleme ve karar alma yetkisinin fiilen ortadan kalkmış” olmasıdır.
Bağımsız olmayan bir devlet, yani millet özgür değildir, bir “köle-millet”tir: Kullanılır, sömürülür, aşağılanır.
İşgal olayında siyasal bağımsızlık söz konusudur. Siyasal bağımsızlık “bir devletin dışta ve içte başka bir devletin, açıkça ve resmen denetimine ya da yönetimine tabi olmaması” demektir. Eğer bir devlet tam bağımsız değilse, siyasal rejim sorunu dahil, hiçbir sorunu o devletin ve halkının lehine olumlu bir çözüme bağlanamaz. Çünkü yabancı güç her işin kendi lehine düzenlenmesini isteyecektir. İşgal olayında bunun örneklerini fazlasıyla görüyoruz. Nitekim, başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri’nin:
-Misak-ı Milli kararlarının Mebusan Meclisi tarafından kabul edilmesine karşı çıkmaları,
-Osmanlı hükümeti üzerindeki baskılarını giderek artırması,
-Milli Mücadele’ye taraftar gördükleri Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Şakir Paşa’nın görevlerinden alınmalarını istemeleri,
-Meclis Başkanı’nı tutuklama girişimleri,
-Yaptıkları baskılarla Ali Rıza Paşa hükümetinin istifasını sağlamaları,
-Yeni kurulan Salih Paşa hükümetinin de Milli Mücadele’ye destek vereceğini düşünerek değiştirilmesini istemeleri,
-Mebusan Meclisi’nin dağıtılmasını sağlamaları,
-Kuvayı Milliyeci milletvekillerini tutuklayarak Malta Adası’na sürgüne göndermeleri,
-Kendilerine kayıtsız koşulsuz hizmet edecek olan Damat Ferit Paşa’nın dördüncü defa sadrazamlığa getirmeleri
Bu istismar ve aşağılamanın apaçık örnekleridir.
* * *
Bir devletin tam Bağımsızlığın kaybetmesinin ana sebebi Emperyalizm’dir. İkinci derecede gelen bir sebep de işbirlikçi ve zayıf karakterli yöneticilerdir.
Emperyalist devlet kurban seçtiği toplumda “Biz büyük bir devletin yardımı olmaksızın varlığımızı koruyamayız” diyen kişileri destekler veya bulur, onları iş başına getirtir. Bu işbirlikçi yöneticiler ülkenin yazgısını her bakımdan emperyalist devlete bağlar. Devlet ve toplum, uzun erimde emperyalist devletin emellerini gerçekleştirecek şekilde yeniden düzenlenir. Bir ülkenin bağımsızlığını yok etmenin bu şekline, çöküş halindeki 19. Yüzyıl sonlarının Osmanlı devleti en anlamlı örneklerden biridir.
* * *
Ne mutlu ki, devletin ve milletin namusu ve onuru üzerinde titreyen, özgürlüğüne düşkün, güçlü karaktere sahip insanlarımız da vardı!
-Gelişmeleri Ankara’dan takip eden Mustafa Kemal Paşa; İtilaf Devletleri ile ABD’nin İstanbul’daki temsilcilerine, tarafsız devletlerin dış işleri bakanlarına, Fransa, İngiltere ve İtalya parlamentolarına birer protesto telgrafı gönderdi: İstanbul’un işgal edilmesinin “20. yüzyıl uygarlık ve insanlığının bütün değerlerine, çağdaş insan toplumlarına esas olan özgürlük, milliyet ve vatan duygusu gibi prensiplere vurulmuş bir darbe” olduğunu belirtti. Ayrıca kolordulara, valilere gönderdiği talimatla bu olayı protesto etmelerini, İstanbul ile tüm irtibatı kesmelerini istedi. Vergilerin İstanbul’a gönderilmesini yasakladı. Geyve, Ankara-Pozantı demir yoluna el konulmasını ve bu yol boyundaki yabancı askerlerle Anadolu’daki diğer yabancı subay ve askerlerin silahları alınarak tutuklanmalarını emretti. Bu emir doğrultusunda Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum’da bulunan İngiliz Mütareke Heyeti Başkanı Yarbay Rawlinson’u ve beraberindeki 20 kadar İngiliz’i tutukladı.
-Öte yandan Sadrazam Salih Paşa da çıkarılan zorluklara ve baskılara ancak 2 Nisan’a kadar dayanabildi. Bu tarihte İngilizlerin Hükümet’ten Kuvayı Milliye’yi kötülemesini ve üzerine gitmesini istemesine karşılık Salih Paşa, “böyle bir şerefsizliği asla kabul edemem” diyerek itiraz etti. Baskıların artması üzerine de istifasını sundu. Salih Paşa, kimliği ve düşünceleri bakımından hiç şüphe götürmeyecek derecede milliyetçi ve vatansever bir şahsiyetti.
-İstanbul’dan kaçan yurtsever aydın, asker ve milletvekilleri ise Milli Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’nın yolunu tuttular.
Prof. Dr. Cihan DURA, 16 Mart 2017