AB, Anayasa referandumuna niçin evet diyor?
Yerinde bir soru. Öyle ya, AB değerlerinin başında hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı geliyor. AB’yi kuran Roma Antlaşması da, meşhur Kopenhag Kriterleri de bu temel üzerine kurulmuştur. Çünkü ülkede bağımsız yargı yoksa, demokrasi ve insan hakları tehlikede demektir.
Bunun için AB bütün raporlarında Türkiye’den, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı için, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu(HSYK)’ndan Adalet Bakanı ve Müsteşarını çıkarmamızı istiyor.
İşte bu AB ilginçtir, referandumda evet denilmesi için hummalı bir çalışma başlatmış. Öyle ki, AKP’yi bile geçmiş. CHP’li Gülsüm Bilgehan Toker diyor ki, “Bir AB görevlisi Partiye kadar gelerek Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na propaganda yaptı ve evet demesini istedi. Kılıçdaroğlu da bu değişiklikler madem bu kadar güzel, neden önce kendiniz uygulamıyorsunuz deyince, adam verecek cevap bulamadı, donup kaldı. Demek ki böyle cevaplara alışmamışlar.”
Bu açıklama AB çalışmalarına ve cüretine sadece bir örnektir.
AB anayasa değişikliğine neden bu kadar sevdalanmış, buna girmeden önce yüksek yargıya verilen yeni düzeni hatırlayalım.
Anayasa paketinin önemli iki maddesi HSYK ile Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişikliktir. Bu yargı organları, yapısı tamamen değiştirilip siyasi iktidarın daha fazla etkisi altına sokuluyor. Mesela; HSYK’da Adalet Bakanı ve Müsteşarı yine üye olarak kalıyor, bu yetmiyor bir de yetkileri artırılıyor. Hakim ve savcıların tayin ve nakilleri Bakan’ın onayına bağlanıyor. Yine Bakan istemedikçe hiçbir hakim ve savcı hakkında inceleme ve soruşturma açılamıyor. Bakan hem Kurulun başkanı, hem de temsilini yapıyor. Yani yargı yürütme tarafından temsil edilerek vesayet altına sokuluyor, kuvvetler ayrılığı sistemi yara alıyor. Bakan’ın evet demediği bir kişi Kurul Genel Sekreteri yapılamıyor.
Anayasa Mahkemesi’yle ilgili düzenlemenin mantığı da aynı olduğundan, bu yargı kurumu da bağımsızlığını ciddi olarak kaybediyor. Çünkü Mahkeme üyelerinin büyük çoğunluğunun seçimi, yürütmenin kontrolünde yapılmaktadır.
Bu yapıdaki Mahkemenin Anayasa’ya aykırı kanunları ve daha önemlisi milletin kimliğini ve milli devlet yapısını bozacak anayasa değişikliklerini hür olarak denetlemesi mümkün olamaz.
Bu durumda yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının korunduğundan bahsedilemez. Partizanlığın ve keyfiliğin hüküm süreceği vesayet altındaki demokraside, özgürlük ve temel insan haklarının tehlikeye düşeceğini şimdiden söylemek mümkündür.
Bilindiği gibi demokratik hukuk devletlerinde yargının bağımsızlığı, çok güçlü konumda olan hükümetlere karşı düşünülmüş ve bunu sağlayacak şekilde sistemler geliştirilmiştir. Çünkü tabiatı icabı hükümetler daima yargıya müdahale eğilimindedirler. Yapılmak istenen de bundan ibarettir.
Konuya bir de siyasi iktidarın iddiası açısından göz atalım. Deniliyor ki, bu değişiklik demokratikleşme ve bağımsız yargı için yapılıyor. Eğer böyleyse, muhalefet 29 maddelik paketin niçin bu iki maddesine şiddetle karşı çıkıyor? Yoksa muhalefet, yargı hükümetin güdümüne girsin diye mi uğraşıyor? Bu akla aykırıdır.
Esasen siyasi iktidar, 8 yıllık döneminde, hoşuna giden veya gitmeyen kararlara göre, mahkemelere neler söylemedi ki? Bugüne kadar hiçbir iktidar yargıyla bu ölçüde uğraşmamış, bu ölçüde fütursuzca baskı yapmamıştır.
Aslında bu değişikliğin niçin yapıldığını Başbakan açıklıyor. Diyor ki; Bu düzenlemeyi “Açılım” için yapıyoruz. Daha sonra Anayasanın, Türk kimliği yerine “vatandaşlık” kimliğinin getirilmesi gibi daha önemli maddelerine sıra gelecektir. Erdoğan’ın bu sözleri itiraf gibidir. Demek isteniyor ki, yüksek yargı kontrol altına alınınca, devletin kuruluş esaslarına dair değişiklikler de dahil her düzenlemeyi yapabiliriz. Üniter milli devlet yapısından iki uluslu federasyona geçmek gibi.
Şimdi gelelim AB’nin kendi kimliğini inkar edercesine evet sevdasına. Acaba AB ile T.C.’nin üniter-milli yapısıyla ilgili özel bir anlaşma mı yapıldı? Bilindiği gibi AB ısrarla, Lozan’ı gözden geçirin, Anayasayı “demokratik çoğulculuğa”, (etnik grupların siyasi temsiline) göre yeniden düzenleyin diyordu. Yine PKK ve Barzani konusunda bir şeyler mi olacak?
Unutmayalım; günahını verirken bile 40 defa düşünen AB, neden evet diyor?
Sadi SOMUNCUOĞLU, 3 Ağustos 2010, Yeniçağ