ABD ile danışıklı dövüş şüphesi...
Pek çok okur, bir şüphesini paylaşıyor. ABD ile süren gerginliği "danışıklı dövüş" olarak nitelendiriyor ve Türkiye'ye kurulan tuzağın gözden kaçırıldığına inanıyorlar.
Bir okur soruyor:
1- Rahip Brunson olayı, Suriye'nin bölünmesini ve kuzeyinde bir PKK devleti kurulmasını halktan saklamak için perdeleme işlevi görüyor. Madem bu kadar ABD ile kavgalıyız, nasıl oluyor da Menbiç'te birlikte devriye görevi yapıyoruz? Askerden askere ilişkiler birlikte devriye görevi yapacak kadar iyiyse neden Fırat'ın doğusuna geçemiyoruz?
2- Bu bir danışıklı dövüş ise Türkiye'nin öncelikli sorunu, ABD'nin parçalama çabalarından önce AKP'nin oynadığı rol değil mi? Bu durumda AKP'yi desteklemek, ABD'yi desteklemek anlamına gelmiyor mu?
3- ABD'ye verilecek en ciddi cevap, derhal Suriye yönetimi ile doğrudan görüşmelere başlamak, İdlip'te, Afrin'de ve PKK kontrolündeki bölgede ortak hareket etmek kararı almak değil midir? Bunun yapılmaması, danışıklı dövüş şüphesini kuvvetlendiriyor.
* * *
Ortada bir gariplik olduğu kesin. Zaten, AKP iktidarı, bugüne kadar gerçekte ABD çizgisinden hiç çıkmadı. Ergenekon, Balyoz operasyonlarında, "Rusya ile işbirliği yanlısı olan askerlere karşı ve askeri vesayeti yıkmak için ABD ve cemaatle birlikte hareket ettiklerini söyleyen bir AKP milletvekili değil miydi?
Suriye'nin kuzeyinde bir PKK ordusu kurulmasına sebep olan da Türkiye'nin bu ülke için ABD'nin çizdiği iç savaş senaryosunu sahneye koyması olmadı mı?
İŞİD'çiler nereden geldi, nereden geçti? Suriye'de iç savaşın tarafı olan grupları kim eğitti, kim donattı?
Kürt açılımı, Ermeni açılımı… Bu politikaların mimarı kimdi?
Şimdi deniliyor ki, "AKP, bütün bu hatalı politikalarından vazgeçti ve ABD'ye karşı tavır aldı? AKP, PKK ile ortak çözüm arayışından MHP ile ortak çözüm arayışına girdi."
İyi de AKP, Türklük karşıtı politikalarından vaz mı geçti? "Ne mutlu Türküm diyene" sözünü dağlara taşlara yeniden mi yazdırdı? Çocuklara yeniden "Türküm, doğruyum" diye ant içirmeye mi karar verdi? Türk olmaktan kurtulmakla övünüyorlardı. Şimdi yeniden Türk olmaya mı karar verdiler?
Milli olmak için her şeyden önce milletin ortak kimliğinde ve ideallerinde birleşmek gerekir. AKP'nin milli olabilmesi için, MHP ile işbirliği yapması yeterli bir delil değildir. Biz dış görüntüye değil, icraata bakmalıyız. Şu ana kadar AKP'nin hangi icraatı için "millidir" diyebiliriz?
Ülke ekonomisini yüksek faize koşan sıcak para ile çevirmesi, üretime ve dış ticaret açığını kapatmaya dönük hiçbir eylemde bulunmaması, stratejik kuruluşları yabancılara satması, sıranın su kaynaklarına ve yaylalara gelmesi, kime hizmet oluyor? Millete mi yoksa dünyayı sömüren şirketlere mi?
* * *
2002 yılından beri her seçimi AKP kazandıkça, Türkiye kaybediyor. Türkiye kaybettikçe, AKP kazanıyor!
AKP, 15 yılda yaklaşık bir trilyon dolarlık ihale yaptı. Bunların havuza aktarılan yüzde 20'si 200 milyar dolar eder! Bu paralar nerede? Şimdi bu paraları yurda getirseler, kriz kalır mı?
"Türk Milleti" gerçeğini bile kabul etmeyen ve başkanlık sisteminin asıl hedefinin "Türkiye milletini inşa etmek" ve "eyalet sistemi kurmak" olduğunu söyleyenler halen Cumhurbaşkanı başdanışmanıdır. AKP'ye bunun için mi destek veriliyor? AKP'nin kuruluş felsefesinde Türk'ün lafzına bile tahammül yoktur. Dolayısıyla, bu gidişin sonu hiç de hayırlı değildir. Ekonomik krizde de doları olanların serveti ikiye katlandı. Sahi, bu düzen içinde kimlerin elinde dolar vardı acaba? Kimler, ihaleyle zengin edildiyse onların vardı tabii!
Arslan BULUT, 20 Ağustos 2018
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr