ABD’nin Lenin taktiği ve çözüm!
Tam Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, “Obama söz verdi, Biden söz verdi, Kerry söz verdi. Yani tüm yetkililer söz verdi. Şimdi ya geri gönderemiyorlar, yani YPG’ye söz geçiremiyorsunuz, ya da göndermek istemiyorsunuz. Bunun başka bir seçeneği yok. 200’den fazla YPG unsuru Münbiç’te. 200 YPG’liyi Fırat’ın ötesine gönderemiyorsanız, o zaman diğer alanlarda YPG’ye nasıl güveneceğiz?” sözlerini kaydederek, konuyu incelemeye başlamışken Yüce Katırcıoğlu aradı ve “Suriye’nin kuzeyindeki olaylar, tıpkı Irak’ın kuzeyinde yaşananlara benziyor. Bu bakımdan, Türkiye’nin orada uyguladığı politika hiç güvenli değil. Sanki içeriden birileri ABD ile iş birliği yapıyor gibi... Bu durum Lenin’in ‘Bir adım ileri, iki adım geri, sonra iki adım ileri...’ taktiğine benziyor. ABD, Türkiye’yi oyalayarak, PYD’yi Akdeniz’e indirmek hedefine yönelik adımlar atıyor” dedi.
* * *
Lenin, devrimi hazırlarken kurdukları partinin nasıl gelişmesi gerektiğini ve zafere nasıl ulaşılacağını anlatmak için 1904 yılında “Bir adım ileri, iki adım geri” adlı bir kitap yazmıştı. Şöyle diyordu:
“Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin hayatında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Dinmek bilmez, sistemli bir aşılama çalışmasıyla işçi sınıfını proletarya ordusuna dönüştürmek için savaşmalıyız.”
ABD de zaman zaman başarısızlığa uğrasa da dinmek bilmez, sistemli bir çalışmayla, Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e ulaşan bir koridor kurarak Türkiye’yi kuşatmak hedefine doğru adım adım ilerliyor. ABD, 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde kaybettiği için Türkiye’nin Azez-Cerablus hattına müdahalesine destek verdi ama Çavuşoğlu’nun açıkladığı gibi verdiği sözleri tutmuyor, PYD’ye uçaklarla silah taşıyor..
Türkiye’nin politikasının güven vermemesinin sebebi, Suriye devleti ile birlikte hareket etmek varken, Özgür Suriye Ordusu diye mensupları sık sık saf değiştiren ve esasen ABD’nin örgütlediği silâhlı bir grup ile birlikte hareket etmesidir. Özgür Suriye Ordusu’nun Amerikalı askerleri istemediğine yönelik haberler, bu durumu değiştirmiyor.
Aksine Türkiye adına Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Suriye yönetimini “katiller” olarak suçladı. Bu politika, kanı durdurmadığı gibi Suriye’de daha fazla insan öldürülmesine sebep oluyor. Üstelik bu tutumun Türkiye’ye büyük zararı oluyor. O halde, bu politikada ısrar etmenin sebebi nedir?
* * *
ABD, Türkiye ile PYD’yi, yani PKK’yı müttefik haline getirerek, Rakka’ya operasyon yapmaktan bahsediyor. Siz Türkiye içinde ve dışında PKK ile ölümüne mücadele ederken, Suriye’de nasıl müttefik olacaksınız? Bu mümkün olmadığına göre, çözüm IŞİD’in de hamisi olan, hatta IŞİD’e karşı mücadele eden Suriye askerlerine havadan saldıran ABD’yi bu bölgede devre dışı bırakmakta aranmalıdır. Türkiye artık Suriye’de ABD ile birlikte hareket edemez. Ederse, kendine yönelik kuşatmaya destek vermiş olur. Çünkü asıl tehdit, FETÖ, IŞİD veya PKK değil, bu üç örgütün kumandasını elinde tutan ABD’dir! Bu üç örgüt vasıtasıyla Türkiye’yi paramparça etmeye çalışan ABD’dir. Türkiye’yi kasabın bıçağını yalayan kurbanlık durumuna düşürmek ise ancak “iş birlikçilik” ile açıklanabilir!
* * *
Türk Milleti, her zaman kesin çözümden yanadır. Türkiye, bölgeden IŞID’i de PYD’yi de kısa zamanda temizleyecek ciddi bir harekât plânlamalıydı. Tabii böyle bir harekât Rusya, Suriye ve İran ile anlaşarak yapılabilirdi. Ancak görülüyor ki siyasi iktidar ABD’nin yörüngesinden kopamıyor. Mesele AKP iktidarının ayakta kalıp kalmaması değil, Türk Milleti’nin bağımsız yaşama iradesinin tehdit altında olmasıdır. Bu itibarla, bu saatten sonra iktidarın en küçük bir yanlışı, millet tarafından affedilmeyecektir.
Arslan BULUT, 28 Eylül 2016
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr