ABD'nin TSK'YA YÖNELİK DÖRT AŞAMALI TASFİYE PLANI
Daha önce defalarca belirttiğimizi gibi, ABD ve genel olarak Batı kampı, bölgesel egemenliğine yönelik mukavemet gösterecek olan karşısındaki temel güçleri etkisizleştirmeden, hedef haline getirdiği bölgede egemenlik kuramaz.
ABD Ortadoğu, Kafkaslar üzerinden Asya'nın tamamına hakim olmak noktasında, karşısında yer alan güçleri veya artık kendi ihtiyaçlarına yanıt veremeyen iktidarları tasfiye ederek bu işe başlar.
Ortadoğu'da, ABD'nin önündeki temel engellerden biri de TSK'dır. Özellikle Irak işgali ile başlayan süreçte, ABD, 2003'öncesindeki Türk Ordusu düşmanlığını daha açıktan ortaya koymaya başlamıştır. ABD'nin Türk Ordusunu etkisizleştirme, itibarsızlaştırma ve uzun vadede tasfiye etme amacına dönük operasyonları özellikle 2003'ten sonra daha belirgin hatları ile ortaya çıkmıştır.
Bu süreci aşamalara ayıracak olursak eğer, TSK'ya yönelik açık / örtülü operasyon niteliği taşıyan dört önemli aşama ile karşılaşırız :
1 - 4 Temmuz 2003 : Süleymaniye Baskını
1 Mart 2003 Tezkeresinin reddedilmesi ile beraber ABD'nin Irak'ı kuzeyden işgal etme planı kayaya vurmuş ve ABD tezkere bahanesiyle, Türkiye'yi 80 bin askerle işgal etme planına karşı TSK'yı engelleyici bir güç olarak belirlemiştir.
ABD, bunun karşısında TSK'nın Musul - Kerkük üzerindeki etkisinin kaldırılması, bölgede uydu Kürt Devleti kurmak ve TSK'nın iradesini kırmak için, Süleymaniye'de Türk Özel Timinin karargahını basılarak Türk askerleri esir alınmıştır. Bu operasyonla Türkiye'nin ve TSK'nın Musul - Kerkük bölgesindeki etkinliği bitirilirken, Türk Ordusu, dünya kamuoyunda küçük düşürülmüştür.
2 - 9 Kasım 2005: Şemdinli Saldırısı ve Ergenekon Kumpası
9 Kasım 2005'te Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde, bölücü terör örgütü itirafçısına ait olan Umut Kitap Evi'nin bombalanması gerekçe gösterilerek, bölgede faaliyet sürdüren askeri istihbarat personelleri Ali Kaya ve Özcan İldeniz saldırıya uğradı. Bu dönemde Ali Kaya ve Özcan İldeniz üzerinden sürdürülen kara propaganda ile TSK medya yoluyla da hedef alındı. Kitap evindeki patlama TSK personeline mal edilmiş, astsubay olan Ali Kaya ve Özcan İldeniz'in tutuklanma talebiyle savcılığa çağrılması ile TSK'nın iradesi sınanmıştır. Bu arada bu olaya dönük tanıdık bir isim karşımıza çıkıyor. Kitap evindeki patlama olayından sonra astsubayları suçlayarak tutuklama kararı çıkaran savcı, geçtiğimiz günlerde televizyonlara çıkarak Fethullah Gülen örgütüne hizmet ettiğini itiraf eden Ferhat Sarıkaya'dır.
2005 - 2006 sürecinde terör eylemleri artış gösterirken, aynı anda bölücü terör örgütü ile "Oslo Görüşmeleri" adı altında görüşmeler başlar. Bir yandan Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarla TSK'ya yönelik psikolojik savaş sürdürülürken, bir yandan da bölücü terör örgütü ile "Müzakere" adı altında, pazarlıklar yapılmaktadır. Bu süre zarfında Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinde bölücü terör örgütü inisiyatifi tamamen ele almıştır.
Mecliste ve kimi illerin belediyelerinde etkin olan HDP ( PKK ) bu yasal zemini iç çatışma olanaklarını geliştirmek için kullanırken, bu yönelimle koşut olarak çıkarılan yasalar, İmralı'daki caninin parlatılması belirgin bir biçimde kendisini gösterir. TSK ise eski genelkurmay başkanı dahil,komutanları tutuklanarak ya da tasfiye edilerek, komuta kademesini tamamen zaafa uğratacak operasyonlarla aynı dönemde yıpratılmaya çalışılır.
3 - Temmuz 2015 : Bölücü Örgütün Meskun Mahalde Çatışma Stratejisi
2005'ten 2015'e kadar yaklaşık 10 yıl boyunca bölücü örgüt Güneydoğu'da alan hakimiyetini ele geçirmiş ve bölgeyi adeta bir cephaneliğe çevirmiştir. Bölücü örgüt, vekil dokunulmazlığı ve yerel yönetimlerin olanaklarını da kullanarak, "Çözüm" süreci adı altındaki süreci kendi sözde "savaş" planına göre değerlendirmiştir. Bu süre boyunca Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki bir çok il ve ilçe PKK'nın "Meskun Mahalde Çatışma" planına göre, teknik ve lojistik olarak biçimlendirilmiştir.
2003'ten 2015'e kadar ABD askeri baskınıyla, Şemdinli provokasyonu ile başlayan ve Ergenekon tertibi ile devam eden süreçte, bölücü terör örgütü PKK, karşısında yıpranmış ve moral olarak çökmüş bir ordu bulacağını umuyordu.
Bölücü terör örgütü, 1984'ten itibaren üç aşamalı süreçten oluşan bir strateji belirlemiştir.
1 - Stratejik Savunma : Küçük çaplı eylemler üzerinden, bölgede örgütsel ve siyasal anlamda var olmaya dönük, propaganda faaliyeti yürütme ve kitle desteği sağlama.
2 - Stratejik Denge : Silahlı eylemleri ve kitle desteğini artırarak, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da "Kurtarılmış Bölgeler " yaratma. Kent merkezli ayaklanmalar çıkarma. Fiili gücünü TSK'nın gücüyle eşitleme.
3 - Stratejik Saldırı: TSK ile kent merkezli çatışmalar çıkararak, kimi zamanlarda taarruz halinde saldırılar düzenleyerek, Türk Ordusunu bölgeden atma ve kendi egemenliğini ilan etme planı belirlemiştir.
2015 Temmuz ayından itibaren yaşanan çatışmalarda PKK'nın bir amacı da HDP üzerinden uluslararası bir müdahalenin koşullarını olgunlaştırmak oldu.
Ancak son bir yılda görüldüğü gibi, bölücü terör örgütü ve onu sahaya süren ABD, bu planında şimdilik başarısız oldu.
4 - 15 Temmuz 2016 : Dış Destekli Uluslararası Müdahale Planı
Bölücü terör örgütü aracılığıyla kent merkezli çatışma üzerinden, bir "iç savaş" görüntüsü yaratarak dış müdahale planını uygulayamayan küresel odaklar, 15 Temmuz'da bu kez TSK içerisindeki bir odak aracılığı ile saldırı gerçekleştirdiler.
Amaç kendi asli güvenlik unsurlarına, sivillere, istihbarat merkezlerine saldıran bir "ordu" profili yansıtarak, iç çatışma çıkarmak ve bunun üzerinden dış müdahaleye zemin hazırlamaktı.
Ergenekon'dan itibarı sarsılmaya çalışılan, 2015 Temmuz ayından itibaren fiili ve psikolojik olarak yıpratılan TSK; 15 Temmuz 2016'da kendi içine sızmış bir odak tarafından tamamen bitirilmek istenmiştir.
Olaya hangi açıdan bakarsak bakalım, 15 Temmuz girişimi uluslararası bir operasyondur. Ortadoğu'da Kürt Koridoru oluşturarak bölge ülkelerini parçalara ayırma planı olan ABD; bu planı önündeki temel engellerden biri olarak gördüğü TSK'yı tasfiye etmek amacını, temel önceliği olarak görüyor çünkü.
Bu saldırı girişimi, Türk milletinin fedakarlığı kadar, fedakar ordu subay ve astsubayları tarafından şimdilik engellenmiştir. Ama şimdi de ana yapısı dilimlenerek TSK'nın etkinliğinin azalmasına yol açacak başka bir girişim başlamıştır.
Eğer mevcut uygulama tamamen hayata geçer Genelkurmayı ayrı, kuvvet komutanlıkları ayrı, Jandarma teşkilatı lağvedilmiş bir mekanizma oluşturulursa, ABD temel amaçlarından birine ulaşmış olur.
Dış politikada Azerbaycan, Türkiye, İran, Rusya yakınlaşması Batı'yı ve PKK'yı endişeye sevk ederken, iç politikada ise yıllarca psikolojik ve fiili operasyona maruz kalmış, dilimlenen temel kuvvetleri ile bölücü terör örgütünün saldırılarına uğrayan bir askeri yapı; bölge ülkelerinin işbirliğine yönelik endişe taşıyan aynı ABD ve PKK'yı sevindirmektedir.
Yukarıda, TSK'ya yönelik küresel merkezli saldırı niteliği taşıyan dört ana aşamada yaşanan süreçler arasına bir bütünlük bulunmaktadır. Farklı bir ifadeyle, ayrı zaman dilimlerinde gerçekleşen olayların arasında tek merkezden bir bağ bulunmaktadır. Doğada ve toplumsal yaşamda, hiç bir olay ve olgu birbirinden bağımsız değildir. Bu ortak bağ, doğanın hareket yasasında sabit bir gerçek olduğu gibi; sosyal - tarihsel olay ve olgular için de belirleyici bir gerçektir. Bütün olayalar arasında bir bağ bulunur ve bir olayın sonucu, başka bir olayın nedeni olur. 1.Dünya Savaşı'nın sonuçlarının , 2. Dünya Savaşı'na yol açması gibi.
Eğer TSK'nın ana yapısı ile oynanır, HARP SANATI'nın öğrenildiği kurumlar kapatılarak, imkan ve kabiliyeti yüksek, liderlik yeteneği ileri, nitellikli askeri personeller yetiştiremez hale gelirsek, işte o zaman TSK'ya yönelik saldırının yukarıda sıraladığım dört aşaması sonuca ulaşır, beşinci aşamaya geçilmiş olur.
Subaylık mesleği, herhangi bir memuriyet mesleği değildir. Bir memurumuzun yaptığı bir hatanın telafisi mümkün olabilir. Ancak bir tabur, tugay, ordu komutanının yaptığı hatanın karşılığı bir ülkenin ve ulusun kaderini belirler. Savaşta yaptığınız hatanın bedelini kanla ödersiniz.
Doğanın bir kanunu daha vardır. Baskı ne kadar şiddetli olursa, patlama ve direniş de o kadar şiddetli olur. Basıncın şiddeti, direncin şiddetini belirler.
Emperyalizm, Türk milleti ve ordusu üzerinde basıncını artırırken bu bilimsel gerçeği göz önünde bulunduruyor olmalı. 94 yıl önce 26 Ağustos'ta Türk Ordusunun zaferi ve bu zaferin onlarda bıraktığı acı, hala tazeliğini koruyor çünkü.
Bu yüzden BOP ile ya da farklı işgal planları ile karşımıza dikiliyorlar. Anlaşılan Batı yeterli dersi almamış. O halde Türk milletine yeniden HATIRLAMAK VE HATIRLATMAK GÖREVİ DÜŞER.
https://www.facebook.com/profile.php?id=100006232153226
Mithat Akar