Açıklık...
Genelkurmay Başkanlığınca güneydoğudaki olaylarla ilgili konularda yerli ve yabancı basına bilgi verilmesi yararlı olmuştur. Açıklıkta her zaman için yarar vardır. Bu açıklık, olayların şu ya da bu nedenle saptırılmasını ve sömürülmesini de önleyecektir.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizdeki azınlık ırkçılığına dayalı bölücü eylemlerin bugün olduğu gibi dünü ve önceki günü de vardır. Bu geçmişe şöyle bir göz atarsak, bu başkaldırma girişimlerinin ardında hep bu yörelerde Kürt ve Ermeni devleti kurma planlarını buluruz.
Şöyle kısaca anımsayalım:
“Koçkiri İsyanı” olarak bilinen ayrımcı kalkışma Mustafa Kemal’in kapitalist emperyalizme karşı örgütlü halk gücüyle savaş verdiği 1921 yılında sahnelenmiştir. Amaç Kuvvayı Milliye’yi sırtından hançerlemektir. 1925 Şubatı’nda başlatılan “Şeyh Sait İsyanı” Türkiye ile İngiltere arasında Musul sorunu hakkında görüşmelerin sürdüğü günlere denk düşürülmüştür. Amaç Musul’un Türkiye’den koparılıp alınmasıdır. 192730 yılları arasındaki Ağrı ayaklanmasına öncülük eden, “Xwebudun” örgütü Ermenilerce desteklenmektedir. 1936-38 yılları arasındaki “Dersim İsyanı” Atatürk’ün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da toprak ağalığını kaldırmak için hazırlıklar yaptığı günlere rastlamaktadır. Amaç Doğu ve Güneydoğu’daki feodal ayrıcalıkları korumaktır.
Yine şöyle kısaca anımsayalım:
Lozan Anlaşması Musul bölgesi için bir çözüm getirememişti. Sorun Türkiye- İngiltere arasında askıda kalmış, sorunun karşılıklı görüşmelerle çözülmesi uygun görülmüştü. Konunun Türkiye ve İngiltere arasında görüşüldüğü sırada, patlak veren “Şeyh Sait İsyanı”, “padişahlık, hilafet, şeriat” gibi gerici isteklerle ortaya çıkıyordu. “Hıyaneti Vataniye Kanunu” bu isyan sırasında çıkartılmıştır. Din ve kutsal kavramları siyasal amaçla kullanan etnik ayaklanmacılar bu yasa gereğince cezalandırılacaklardı. İsyan bastırıldı. Ancak Türkiye, Musul’u yitirdi. İngilizler yaptıkları planda başarılı olmuşlardı. Şeyh Sait İsyanı’nın Türkiye’ye maliyeti Musul’un kaybıydı.
Şeyh Sait’in İngiliz silah fabrikalarına silah sipariş ettiği de sonradan anlaşılmıştı.
Ayaklanma gerici görüntüdeydi, ancak kökeninde etnik ayrımcılık yatmaktaydı ve bu gericilik ve ayrımcılık Musul sorunu nedeniyle İngiltere tarafından destekleniyordu.
Bugün araştırmalar sonucu ele geçen belgeler, Kurtuluş Savaşı öncesinde Amerikalılar ve İngilizlerin gerek Kürtlere ve gerek Ermenilere para ve silah yardımı yaptıklarını açıkça ortaya koymuştur. İngilizlerin bir Kürt devletinin kurulması için Kürt liderleriyle Avrupa’da beraber çalıştıkları belgelere bağlanmıştır.
Ermenilere sağlanan destek tek yönlü değildir. Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara hükümetine silah ve para yardımı yapan Sovyetlerin Dışişleri Bakanı Çiçerin aracılığıyla yardım almak üzere Moskova’ya giden Ankara hükümeti temsilcisi Bekir Sami Beyden “Van ve Bitlis’in Ermenilere bırakılmasını” istemiştir. Sovyetlerden gelen bu istek üzerine Mustafa Kemal’in Bekir Sami Beye gönderdiği 16 Ekim 1920 gün ve 595 şifre, 273 karar sayılı talimatı şöyleydi:
– ... Muayyen bir kıtayı arazinin bir ekalliyete terkini istemek emperyalist bir fikri mahsul ile hareketten başka bir şey değildir. Ankara hükümeti milliyesi, emperyalizme karşı müdafaa ve mücadele kastı ile teşekkül etmiş bir hükümet olduğundan emperyalizmin eşkali marufesinden (bilinen şeklinden) olan böyle bir talep ve iddiayı kabul edememekte mustardır. (zorundadır)...
Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasında Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde Kürt ve Ermeni devleti kurma girişimleri kapitalist ABD ve İngiltere tarafından açıkça desteklenmiş ve örgütlenmiş Marksist- Leninist Sovyetler Birliği de silah ve para yardımını Ermenilere toprak verilmesi koşuluna bağlamak istemişti. Dün Hıristiyan İngiltere tarafından “hilafet, padişahlık ve şeriatçılık” istekleriyle kışkırtılan azınlık ırkçılığı bugün de hiç kuşkusuz başka güçler ve devletlerce Marksist-Leninist görüntülerle sunuluyor. Amaç değişmez; padişahçılık ve şeriatçılık gibi Marksistlik ve Leninistlik de azınlık ırkçılığının maskesidir. Amaç bölgede bir Kürt devleti kurdurtmaktır. Böyle bir devletin kurulmasında birden çok ülkenin çıkarı vardır. Hele Ortadoğu’daki sıcak savaşları düşünürseniz...
Doğu ve Güneydoğu yörelerimizdeki Kürt ve Ermeni devleti kurma planları dün olduğu gibi bugün de dış destekle sahnelenmektedir. Suriye’de Ermeni ve Kürt silahlı kampları bulunmaktadır. Avrupa’nın birçok kentinde Ermeni ve Kürt örgütleri birlikte çalışmaktadırlar. Kürt ve Ermeni örgütleri Batı istihbarat odaklarının gözleri önünde eylemler koyuyorlar. Konu bu açıdan çok düşündürücü değil midir?
Yapılan açıklamalar çok yararlı olmuştur. Bölücülüğü çirkin amaçlarıyla birlikte sergilemek onlarla mücadele etmenin yollarından biridir. Açıklıkta yarar görüyorum...
Uğur MUMCU - Cumhuriyet, 18 Ağustos 1985