"Açılım, Kürt devletini kabul sürecidir"

Tartışma Alanı

"Açılım, Kürt devletini kabul sürecidir"

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Eyl 27, 2009 21:04

"Açılım, Kürt devletini kabul sürecidir"

Röportaj: Ceyhun Bozkurt

Açılımla yatıp açılımla kalkıyoruz. Başbakan Recep Tayip Erdoğan ABD’de, ABD Başkanı Obama ile bu konuyu görüşüyor, Amerikalı oyuncu Kevin Costner bile açılım ile ilgili yorumlar yapıyor. Bilen bilmeyen, uzman olan olmayan herkes açılım hakkında konuşuyor, yorum yapıyor. Biz de bu konuları, işin uzmanlarına sormaya devam ediyoruz.

Alaettin Parmaksız, emekli bir Tümgeneral. 1984-1990 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı Harekat Başkanlığı ve terörün en yoğun olduğu yıllar arasında olan 1990-1992 yılları arasında Hakkari Dağ ve Komando Tabur Komutanlığı görevlerinde bulundu. 2004 yılında Tümgeneral rütbesindeyken istifa ederek emekli olan Alaettin Paşa, daha sonra bu tecrübelerini Türk halkıyla paylaşmak amacıyla kitaplar yazdı. Sırasıyla “Burası Hakkari, Ankara’dan Göründüğü Gibi Değil, “Komutanım Ben Şehit miyim?”, “Türk-Amerikan Savaşı, Kanlı Deprem”, “Dağlıca Baskını’ndan Güney Harekatı’na” ve “PKK gerçeği, Terör örgütünün iç yüzü ve çözüm önerileri” kitaplarını çıkardı. Alaettin Paşa bir terör ve Güneydoğu uzmanı. Biz de bu birikime, son günlerin güncel konusu Kürt açılımını sorduk.

Haberiniz.com - Öncelikle şunu sormak istiyorum. Türkiye’de bir Kürt sorunu var mı?

Emekli Tümgeneral Alaettin Parmaksız - Bu olayın adını doğru koymak lazım. Eğer Kürt sorunu diye başlarsak yanlış yapılır. Türkiye’deki sorunun adını doğru koymazsak, tedaviyi yanlış yaparız. Bir doktor nasıl teşhis koyduktan sonra o hastalığa uygun tedavi düzenliyor. Kürt sorunu dersek, etnik olarak kendisini Kürt olarak nitelendiren herkesi bu konunun içine dahil edersin. Halbuki PKK’yı bütün Kürt vatandaşlarımız desteklemiyor. PKK ve DTP Kürtlerin temsilcisi değil. DTP, PKK’nın baskısıyla, bir kısım insanların da siyasal anlamda onları tutmasıyla ortaya çıkan bir parti. Bu siyasal Kürtçülük olayıdır. Şiddet tarafının amacı şudur: Siyasal amaca ulaşmak için vasıta olarak şiddeti kullanmak. Yani halkı baskı altına almak, sindirmek ve kontrol etmektir. Örneğin kepenklerin kapatılması istendiğinde kepenklerin kapanması gibi. Yürüyüş yapın dendiğinde, yürüyüş yapılması gibi. Bu olayın ismi doğru konulmadığı için olay hep yanlış mecralara gidiyor. Şu çok önemli:

- Siyasi bir Kürtçülük, ırkçılık olayı olan siyasetin arkasına şiddeti destek olarak koyuyorlar. O zaman şiddeti ortadan kaldıracak açılım yapmadığın sürece ister açılım de, ister saçılım de bir anlamı yok.

- Siyasal olarak bunların amaçlarına ulaşacak umutları varolduğu sürece mücadele ederler. Bu umutları devam ettiren nedenler Türkiye’deki yetkili insanların zaman zaman verdikleri demeçlerdir. Mesela “Diyarbakır BOP’un yıldızı olacak” veya “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” ifadeler. AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçmez. Geçerse Ankara’dan geçer. Cumhuriyetin başkenti Ankara’dır. “Federasyonu da tartışalım” ifadesi de öyle sıkıntı yaratır. Bir bilim adamı federasyonu da tartışalım diyebilir. Bunu fikir özgürlüğü içerisinde düşünebilirsin, tartışabilirsin ama bir ülkenin Cumhurbaşkanı bunu söyleyemez. Etmiş olduğu yemine aykırıdır. Bir Milletvekili “gerekirse ayrılmayı düşünürüz” diyorsa, böyle bir fikre sahipse namusu ve şerefi üzerine TBMM’de ettiği yemine aykırı davranır. O zaman milletvekilliğinden istifa etsin, ondan sonra söylesin. Ama namusu ve şerefi üzerine ülkenin bütünlüğünü, Atatürk ilkelerini, Anayasa’da belirlenen şeyleri savunacağına dair yemin ediyorsun, sonra da ayrılabiliriz diyorsun. O zaman namusundan ve şerefinden fedakarlık ediyorsun. Özetleyecek olursak, bu olay siyasi bir olaydır. Bu olayın tarihsel kökenleri, dış boyutları, iç boyutları vardır. Çok sayıda yazar, aydın, kötü niyetli söylediklerine inanmıyorum, inandıkları için söylüyorlar, diyorlar ki ekonomik, sosyal, kültürel alanda tedbir alırsak terör biter. Hayır bitmez. Bu olayın destek bulmasına engel olabilir, ama bu tedbirleri bir günde alsan da bitmez. Çünkü talep bu değildir. Talepleri ne: Anayasa’ya iki halk, iki dil garanti olarak konulsun ve biz burada ayrı bir yönetim sahibi olalım. Yoksa Q harfini koyalım, okullarda seçmeli ders koyun, biz yayın yapalım, gazete çıkaralım, andımız kaldırılsın gibi bir taleplerine rastladınız mı?

[img]http://haberiniz.com/images/stories/alaettin_parmaksiz_rop_fotolari_1.jpg[/img]

Hayır. Ağırlıklı olarak Anayasa değişikliği üzerinde duruyorlar.

İşte o talepler olmadığı sürece bunlar bitmez. Ekonomik, sosyal, kültürel vs. talepler belki sadece dağdaki şiddet boyutunu ortadan kaldırır. Ama üç sacayağı üzerine oturan bir örgüttür. Biri şiddet uygulayan dağdaki silahlı unsurları, birisi siyasi cephesi, ki bu işi DTP üstlendiğini açıkça söylüyor. Bir de yer altı teşkilatı. Yer altı teşkilatı daha esnektir, daha siyasi kararı destekler. Bunların içerisinde en önemli olan, öncelikli temizlenecek unsur, dağdaki silahlı unsurlardır. Çünkü elinde silah var. Onların minimize edilmesi veya yok edilmesidir. Şiddeti şiddetle yok edersiniz. Operasyon dursun demek ne demek!.. Birisi devletin meşru gücü, birisi eline silah almış, dağa çıkmış ve devlete isyan etmiş insanlar. Analar ağlamasın, akan kan dursun diyorlar. Şehit anası ile teröristin anasını aynı kefeye koyuyorlar. Birisi kınalı kuzusunu vatan savunması için göndermiş, diğeri ülkeyi bölsün diye… Şimdi bu ikisini aynı kefeye nasıl koyarsınız. Bu şehit analarına hakarettir. Allahtan Sayın Başbakan, altındaki saik ne onu bilmiyorum, operasyonlar durmaz dedi. Gerçi Genelkurmay Başkanı’nın bir açıklaması olmuştu öncesinde.

Ayrıca çok önemli bir nokta da şu. Nasıl ayıracaksın. Et ile tırnağı nasıl ayırabilirsin. Bakın bu bölgelerde başı sıkışan insanlar Irak’a veya başka bir yere gitmiyor. Adana’ya, Mersin’e, İstanbul’a, Manisa’ya, Ankara’ya vs. gidiyor.

Yani Kürt Türk’e sığınıyor diyebilir miyiz?

Tabii ki. Oralarda iş buluyor, ev buluyor. Anormal, istisnai birkaç örnek dışında, oralardaki insanlar da Kürt kardeşlerini bağırlarına basıyorlar. Tersi mümkün mü peki? Sen git Diyarbakır’da, Şırnak’ta iş kurmaya kalk bakalım, kurabiliyor musun. Aslında mağdur olan Türkler. Ama ben bunu dillendirmek istemiyorum. Orada bir ekonomik, sosyal, kültürel, başka anlamda siyasi, eğitim sorunu varsa Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi buradaki sorunları da çözmek devletin görevidir. Bu sorunların çözülmesi için, daha iyi eğitim verilmesi, daha iyi sağlık hizmeti verilmesi için gerekenler yapılsın. Ama Sırrı Sakık açıkladı. “Bizim yol, okul, hastane vs. talebimiz yoktur. Nereden çıkarıyorsunuz, Bizim talebimiz bunlar değil ki” dedi. Yani kafamıza “Biz ayrılacağız, bölücüyüz” diye vuruyorlar ama kimse anlamıyor.

Siz Hakkari'de görev yaptınız, Mehmetçiği komuta ettiniz. Askeri çok iyi tanıyorsunuz. Şu an terörle mücadele eden, tüm Türkiye’yi de ele alırsak, bu ülke için görev yapan, bu ülkeyi savunma psikolojisiyle 13-14 yaşından itibaren yetişen insanların psikolojisi, bu gelişmeleri izlediğinde şu an nasıldır?

Kırgındır, üzgündür ama görev yapma aşklarında bir eksilme olacağını zannetmiyorum ve kabul etmiyorum. Atatürk “Bir ordunun değeri, zabitan ve kumanda heyetinin değeri ile ölçülür” diyor. Orada zabitan ve kumanda heyeti dediği generallerdir, albaylardır, subaylardır. Bu saldırı altında olması nedeniyle, ki onlar da etten ve kemikten insanlardır, üzgündürler, kırgındırlar, “Biz ne günah işledik de bu saldırıyı hak ettik” diyebilirler ama ben onların azim ve iradelerinde değişiklik olacağını zannetmiyorum. Birisi söylese bile inanmıyorum. Çünkü ben Türk subayını, Türk astsubayını, Türk askerini tanıyorum. Onlar bizim arkadaşlarımızdır. Bir kısmı büyüklerimiz, bir kısmı küçüklerimizdir. Hiç etkilenmiyorlar desem, o zaman onların insan olmadığını söylemek gerek. Bu mümkün değil. Onların mücadele azmi, milletten destek gördükçe artar. Milletten bu kadar saldırı gördükçe, “Biz ne yaptık” derler. Asker operasyona çıktığında kimin ölüp kimin kalacağı belli olmayan bir iş yapıyor. Şimdi psikolojisi iyi olması gereken bu insanları, olmadık şeylerle suçluyorlar. Türkiye’deki gazeteleri, televizyon programlarını takip ettikçe bunları görürsünüz.

Açılımın önemli merkezlerinden birisinin Mahmur kampı olacağı söyleniyor. Kamp görünüşte Birleşmiş Milletler, fiiliyatta ise tamamen PKK kontrolünde. Kamptakilerin Türkiye’ye dönüşü, sıkıntılara neden olabilir mi?

Dediğiniz gibi kamp hukuki olarak Birleşmiş Milletler’in kontrolünde. Özünde ise PKK’nın kontrol ettiği, çocukların belli bir yaşa geldiğinde, dağa götürüldüğü, teröristlerin de arada sırada gelip orada dinlendiği bir yer.

PKK’lıların sık sık girip çıktığı iddiası doğru mu?

Açıkça girip çıkıyorlar. Geliyorlar, gidiyorlar, sıkıntı yok. Amerikalılar 2004 yılında bir kez arama yaptı. O aramadan önce de zaten haber gitmiş, “arama yapacağız” diye.

[img]http://haberiniz.com/images/stories/alaettin_parmaksiz_rop_fotolari_2.jpg[/img]

Tamam orada 5 yaşındaki çocuğun, kadınların suçlu olarak görülmemesi gerekiyor ama bir anlamda o kamp üzerinden terör örgütüne af mantığı işletilmiyor mu?

Devlet şefkatlidir. Mahmur Kampı’nda çocukların, kadınların, yaşlıların, inancımız gereği yüzü suyu hürmetine, ki suça, teröre karışanları devlet sorgulamak, gerekli yasal düzenlemeleri yapmak kaydıyla, devlet oradakileri Türkiye’ye getirsin. Çünkü bu insanlar oraya baskıyla götürüldü. Devletin şefkatli olduğunu unutmayalım ama orası da PKK’nın bir kampı tabii ki. Türkiye içerisindeki bir şehri düşün. İnsanları toplamışlar, götürmüşler, oraya yerleştirmişler ve yönetimini de kendileri yapıyor. Ama, oradaki insanların seneler süren çileden kurtulması için Türk devleti her zaman büyüklüğünü göstermiştir. Onlara da gösterebilir.

Amerika Birleşik Devletleri neden Mahmur’un üzerinde çok duruyor? Simgesel bir önemi mi var?

Orada yaşanan bir insanlık sorunu var. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar bulunuyor o kampta. Amerikalıların esasında üzerinde duracağı bir şey yok. PKK’yı uzun süre destekleyen biz değiliz. PKK bugün Irak’ın işgali süresince yaşama, lojistik destek şansı bulduysa Amerika’nın Türkiye’ye karşı çıkarmış olduğu politik engellemelerden dolayı bu şansları buldu. Irak’ın kuzeyindeki yönetimin de bunlara sağlamış olduğu lojistik destek de PKK’yı orada tuttu. Bunlar bu desteği vermemiş olsa bunlar orada barınamaz. Bakın sizi dağa bırakalım. Çok güçlü biri olsanız, sırt çantanız da tamamen dolu olsa dağda on gün yaşarsınız. Dolu değilse 3-5 gün yaşarsınız. Hadi diyelim ki 15 gün yaşadınız. Sonra ne yapacaksınız? Su, yiyecek vs. arayacaksınız. Kış gelince de barınma arayacaksınız. Ayrıca çatışmak için de silah arayacaksınız. Sonuçta dağda silah, mühimmat fabrikaları yok. Bunu bir yerden alacaksınız. Bunlar gelip sürekli Irak’tan aldılar. Yiyeceklerini Irak’tan aldılar, hastalarını Irak’ta tedavi ettiler. Irak kimin kontrolündeydi. Sonuçta fiili olmasa bile bu tutum teröre zımni bir destektir. Bu zımni destek olmasaydı, PKK çok ciddi sıkıntı yaşardı. Kaldı ki, kaybolan silahlar meselesi var. Çalındı dediler ama, onların sorumluluğundaydı bunlar. Sonuçta BM işgalden sonra sorumluluğu ABD’ye bıraktı. Bu nedenle bu olaylardan dolaylı olarak sorumludurlar. Bütün bunları yaptıktan sonra da Türkiye’ye “Buraya giremezsin” diyor. Girmeli miydi, girmemeli miydi, bu siyasi iktidarın verdiği bir karardır, bu ayrı bir tartışma konusudur. Ama böyle bir destek içinde olmuştur ABD. ABD’nin hakim olduğu Irak topraklarında, PKK ile Amerikalılar arasında kazara bile olsa en küçük bir çatışma olmaması da dikkat çekicidir.

Son dönemlerde, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta hakimiyetini artırması yönünde söylemler arttı. Buna Yeni Osmanlı Projesi de deniyor, Türkiye kontrolünde Kürt Devleti’nin kuruluşu da deniyor vs. Hatta geçenlerde Uluslar arası Kriz Grubu’nun bir raporu yayınlandı. O raporda, Kuzey Irak’lı Kürtlerin Türkiye’ye bağlanmaya sıcak baktığı ifadeleri yer aldı. Buna nasıl bakıyorsunuz?

Sıcak baktıkları için mi bayraklarımızı yaktılar? Talabani değil miydi “Türklere kedimizi bile teslim etmem” diyen?!.. Bu bir uluslar arası planın parçası ama tarihsel geçmişine baktığımız zaman bu bölgedeki insanları Ortadoğu’daki coğrafyasına hakim olmak maksadıyla daima birileri kullanmıştır. Etnisiteyi istismar etmişlerdir. Başlangıçta Ruslar istismar etmiştir. Sonra ibre İngilizlere dönmüştür. Sonra tekrar Ruslar istismara başlamıştır. Fransa, Almanya kullanmıştır, şimdi de zaman içerisinde PKK üzerinden bunlar ABD’nin taşeronluğuna soyunmuştur, PKK’yı ABD kullanmıştır. Şimdi ABD bölgede kısmi bir çekilme yapıyor. Yani bölgeden tamamen çekilmiyor. Bunu kimse hayal etmesin. ABD orada 150 bin kişilik kuvvetinin 100 binini çekebilir ama bu ABD’nin Irak’tan çekildiği anlamına gelmez. Şimdi Ortadoğu’da değişen konjonktür şu: PKK’nın oradaki işlevi bitti. Bu şuna benzer: nezle olduğunuzda selpak mendille burnunuzu silersiniz, sonra o mendili atarsınız. PKK kullanıldı ve ABD’nin şimdi bunu atması lazım. Çünkü PKK burada yaşamaya devam ederse, Irak’ın kuzeyindeki adı konulmamış olan Kürt devletinin bekası tehdit altında kalır.

Yani Türkiye’nin o bölgeye bir müdahalesi söz konusu olmasın diye mi bu adımı atacaklar?

Tabii ki. Yeni bir şey daha… Orada PKK kaldığı sürece, oradaki yönetimle Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel ilişkilerini geliştirmesi mümkün olmayacak. Üçüncüsü de Irak’ın kuzeyinde kurulan devletin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi için Türkiye’nin himayesine girmesi, Türkiye’nin topraklarını, hava sahasını kullanması olmazsa olmaz koşuldur. Böyle bir konjonktürde PKK’nın taşeronluk dönemi bitti. Ama PKK’yı ABD öyle bir kullandı ki, bizim senelerdir Irak’ın kuzeyinde oluşacak bir Kürt devleti, bekamıza tehdittir dediğimiz kırmızı çizgilerimizden vazgeçirdi. ABD bundan vazgeçmemiz durumunda, PKK konusunda bize yardımcı olacağını söyledi. Yardımcı olur olmaz o ayrı mesele. Çünkü yıllardır Türkiye’ye verilen sözler verilir, istenenler alındıktan sonra da o sözler unutulur. Olay şu: ABD açıkça bize ver Kürt devletini bana, al PKK’yı diyor.

Sizce Türkiye bu teklifi kabul etti mi?

Bana göre mevcut yönetim kabul etti. Yani bu durumda gözüküyor.

Kürt devletini kabul ettik yani.

Kurulan ekonomik, siyasi ilişkilere, yapılan temaslara bakıldığında öyle gözüküyor.

Hükümet bu girişimlere “sıfır sorun” ifadeleriyle girişmişti.

Sıfır sorun ifadesi kötü bir ifade değildir. Ama nasıl uygulandığına, altının nasıl doldurulduğuna bağlı bu.

Sonuçta terörün bitmesini herkes istemiyor mu?

Evet herkes istiyor. Ama neyin karşılığında bitecek. Bir şeyi masaya getirdiğinizde bir başka şeyi vermek zorundasınız. Halbuki devlet teröristle pazarlık yapmaz. Devlet tebaası ile de pazarlık yapmaz. Devlet ne amaçla ortaya çıkmıştır. Devlet can ve mal güvenliğini sağlamak için ortaya çıkmıştır. Ondan sonra hakların birbirine karşı korunması için tedbir alma başlamıştır. Devlet düzeni budur. Özgürlüklerin korunması lazım. Bir eksiklik varsa, Ahmet’le Mehmet’le pazarlık etmez, eksikliği giderir. Bu etnisite olarak ister Kürt, Laz, Çerkez, Abhaz vs. ne olduğu önemli değil, sorunu giderir. Ama şimdi devlet ile bir pazarlık söz konusu. Bu kabul edilebilecek bir şey değil.

Hükümet şu an terör örgütüyle pazarlık yürütüyor mu?

Bence yürütüyor. Bakın Sayın Bahçeli’nin bir açıklaması vardı. “Kapalı oturumu açıklarım” deyince herkes kanunu ihlal ettiğini söyledi. İyi güzel de, kapalı oturum yapılırsa, oradaki DTP’liler bu kapalı oturumdaki söylenenleri gidip İmralı’ya götürmeyecek mi, Kandil’e götürmeyecek mi? PKK ile ilgili bir kapalı oturum yapılacak, PKK İmralı’da ve Kandil’de burada ne konuşulduğunu bilecek, ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bilmeyecek. Yani Devlet Bahçeli, birçok politikasını eleştirmeme rağmen, doğru bir adım attı. Söylemek istediği o zaten. Sonuçta bir siyasi parti olduğu için DTP’ye PKK’nın siyasi kolu demedi, ki belki bir siyasi parti olarak öyle dememesi de gerekiyordu. Onun takdiri onlara ait. Ama “Açıklarım” dedi. Açıklarım demesindeki neden bu. Diyor ki “Bu işi teröristbaşı öğrenecek, Kandil öğrenecek, Irak’ın kuzeyindeki yönetim öğrenecek, benim vatandaşım neden öğrenmesin” demek istiyor. Bu uluslar arası bir oyun. Bu oyunda Türkiye maalesef ya sahip olduğu gücün farkında değil ya da dik duramıyor. Dik durabilmesi için kararlılık, inandırıcılık lazım. Siz hep “şunu yaparım” deyip yapmazsanız, inandırıcılığınız kaybedersiniz. Bunu kaybettiğiniz zaman da yalancı çoban durumuna düşersiniz. Sayın Başbakan söylemlerinde çok güzel şeyler ifade ediyor. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” diyor. Tek dil demiyor yalnız. O dikkat çekici. “operasyonlar durmayacak, terörle, teröristle mücadelemizi azimle sürdüreceğiz” diyor. Bunların hepsi güzel, ama terörle mücadele İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de Adana’da, Mersin’de, Diyarbakır’da, Türkiye’nin birçok yerinde illegal yürüyüşler oluyor, PKK bez parçalarıyla yürünüyor, aldıkları talimat gereği polis onlara müdahale edemiyor, sonra da haberlerde “Polisin müdahalesi olmadığı için olaysız sona erdi” deniyor. 1984 yılında Eruh ve Şemdinli basıldığı zaman, Eruh baskınında rol alan adam 2009 yılının 15 Ağustos’unda kahraman olarak konuşturuluyor. Bir DTP’li milletvekili de çıkıp diyor ki, “Bu terörizm falan değil, bu demokrasi yolunda atılmış ilk kurşundur” diyor. İlk kurşun sizlere bir şey hatırlıyordur. Hasan Tahsin’in Türkiye’nin bağımsızlığı yolunda attığı ilk kurşundur. Ondan sonra da bazıları, DTP’liler için “Bunlar seçilmiş insanlar” diyor. Seçilmiş insanlar ise diğer seçilmiş insanlar gibi, Anayasa’ya, ettikleri yemine göre davransınlar. Veya dürüstçe “Biz bu yemine sadık değiliz, istifa ediyoruz” desinler.

1991-1995 arası çok ciddi bir terör tehdidi vardı. Bu sonradan özellikle Türk ordusunun gerek terör örgütüne, gerekse Irak’ın kuzeyindeki yapıya büyük darbeler indirmesi sonucunda bertaraf edildi. Şimdi de özellikle ABD’nin ırak’ı işgalinden sonra bugüne gelinin bir süreç vardı. İki dönemi karşılaştırırsanız, ki siz o bölgede görev yaptınız, bu nedenle çok iyi bilirsiniz, hangisi daha büyük tehdit içeren bir dönemdi?

Şiddet boyutu o dönem çok kötüydü. Ama olayın vardığı nokta açısından bu dönem çok daha büyük tehlikeler içeriyor. İdari amaçlı siyasallaşma silah boyutundan daha kötü. Şimdi bazı şeyleri tartışırsanız, bir şeyler verirseniz, bunun geri dönüşü yoktur. Şimdi eski Meclis Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın konuşmalarını ben anlayamadığım için, geçenlerde çocuklarıma vasiyet yaptım. Diyor ki Sayın Arınç: Kürtçe konuştuk diye, TRT Şeş’i açtık diye bu ülke bölündü mü? Ee canım TRT Şeş’i açtınız diye bu ülke bölünmez. Ama sen bir ülkede ikinci bir dili devlet eliyle yaratırsan, ikinci bir milleti yaratıyorsundur. Bir coğrafyada, bir ülkede iki millet bir arada yaşamaz. Çocuklarıma şunu vasiyet ettim: 50 sene sonra, Sayın Arınç’ın çocuklarını, torunlarını, kimi bulursanız “Bakın dedeniz böyle demişti. Bir günde olacak iş değildi zaten. Bakın bu hale geldik” diye söyleyin. Zaten TRT Şeş açıldı diye bir günde ülke bölünmez. İstediklerinin hepsini yapsan da zaten bir günde bölünmez.

Bilinçli bir plan mı yürütülüyor?

Evet. Türk insanının beyinleri üzerinden bir psikolojik operasyon yapılıyor. Bu operasyonun en önemli ayaklarından bir tanesi de medyadır. Vatandaşların terör örgütüyle, şiddetle ilgili uzman olmasına gerek yok, önemli olan uzmanların ne söylediğidir. Uzmanların söylediği, sizin gibi bir iki yer hariç, işte Yeniçağ, Cumhuriyet, ART, Ulusal Kanal’ın dışında bu sözleri dillendirecek yer bulunamıyor. Hep öbürleri konuşuyor, üstelik de bazı çok iyi niyetli insanlar, bir açık oturumda, bunları da konuşturalım diye siyasal Kürtçüleri de çıkarıp konuşturuyorlar, propaganda yaptırılıyor. Bunların yaptığı bölücülük sessizlikle öldürülebilir, bunların yaptığı eylemler hiç haber yapılmayarak öldürülebilir.

Yani terör örgütünün haberleri verilmeyerek, propaganda gücü kırılabilir mi?

Kesinlikle kırılabilir. Düşünün PKK ile ilgili bir haber veriliyor. Görüntü olarak silahlı PKK terör örgütünün unsurları gösteriliyor. Bu kadar yapılabilecek büyük bir destek olamaz. Yani televizyonda iki dakikalık bir ilan için milyarlarca lira veriyorsun, bu da onların inanılmaz bir reklam oluyor. Bu muazzam bir akıl tutulmasıdır veya insanların bilincinde olmadan terör örgütünün reklamını yapmasıdır. Bilinçli ise maksatlıdırlar.


Haberiniz.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: "Açılım, Kürt devletini kabul sürecidir"

İletigönderen agali53 » Pzt Eyl 28, 2009 1:41

Çok iyi bir röportaj olmuş özellikle son paragraflar durumu özetler biçimde...
Kullanıcı küçük betizi
agali53
Üye
Üye
 
İletiler: 6
Kayıt: Cmt Nis 04, 2009 11:32


Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 8 konuk

x