
2009 CSIS raporunun ‘Bir Enerji Köprüsü Olarak Türkiye’ başlığı altında yaptığı değerlendirmelerle açılımlar arasında ‘borular’ var. Türkiye’yi bir enerji köprüsü olarak tanımlamanın gereği ‘enerji aktarımını’ güven altına almak olduğuna göre açılımları borulardan ayrı olarak düşünmek pek mümkün görünmüyor. Asya’yı Avrupa’ya, daha geniş anlamda Doğu’yu Batı’ya bağlayan ‘Köprü Ülkeyi’ şu aşamada bölmek dünya güç dengeleri açısından stratejik aklın dışına düşmektedir. Enerji ve diğer geçişleri sağlamak için Köprü Ülke’nin kontrol altına alınması şu an itibariyle daha işlevsel ve aklidir. Öyleyse şu süreçte Türkiye bölünmek istenen bir ülke değil de, kontrol altında tutulması gereken ‘hormonlu ülke’ konumundadır.
Uzun bir tarihi olan ‘dini-etnik ayrıştırma’ politikasının Anadolu topraklarında ‘boru’ işlevi gördüğü yeni değildir. Osmanlı’nın çöküş sürecinde her taraftan başını kaldıran ve isyan eden milletler ve bu milletleri destekleyen Rusya, İngiltere, Fransa, daha sonra ABD gibi güçler öyle bir boru döşediler ki Osmanlı uzun süre kımıldayamadı! Bu gerçeği bütün tarihçiler bilir. Her ne kadar tarih hırsızları ‘dünü dikkate alarak’ bu günün sorunlarını çözemeyiz gibi görüşleri boru gibi üfürseler de her millet tarihini sırtında taşır. Tarihini bir kenara atmak için aklı ve ruhu olmayan boru gibi adam olmak gerekir. İnsanlar düşünürler, borular ise içinde olanları aktarırlar. Etiketi ve markası ne olursa olsun boru olmanın kaderi budur.
Boruların türleri ve işlevleri farklıdır. Su boruları, enerji boruları ayrı, Washington-Ankara, Erivan-Ankara, Bürüksel-Ankara boruları ayrıdır. Her ikisi de borudur, fakat rolleri farklıdır. Nitekim ikinciler akıllarına zerk edilen görüşleri ve düşünceleri boru gibi aktarırlar. Birinci boru türleri ekonomik çıkarı sağladıkları için ülkeleri birbirine bağlarlar. En fazla kontrol sistemini derinleştirirler. Ne var ki ikinci boruların bizzat kendileri değil de, aktardıkları tehlikeli olabilir. Kendileri ‘aktarım’ amaçlıdır. Aktarımın türüne ve biçimine göre rol üstlenirler. Ancak bu marka boruları döşeyenler ‘aktarılanları kullanarak’ ülkenin aleyhine faaliyetler yapabilirler. Bir TV programında ‘millet, milli kimlik ve malum açılımlar’ üzerine konuşan bir zat-ı muhterem kendisinin Rus olabileceğini söyledi. Zaten borular markalarını bilmezler. Onları üreten, etiketleyen ve kullananlar başkalarıdır.
Uzun sözün kısası son zamanlarda gündemi işgal eden açılımlar, batı dünyasının geleceği için zorunlu olan enerji havzalarını ve hatlarını kontrol altına alma politikasıyla doğrudan bağlantılıdır. Harita üzerinde enerji boru hatları ve Türkiye’nin konumu analiz edilirse bu gerçek rahatlıkla görülür. Irak’tan çekilmeyi planlayan ABD birinci safhada ‘barut fıçısı haline getirdiği’ bölgenin kontrolünü Türkiye’ye vererek Köprü Ülke olma rolünü arızasız yerine getirmesini istemektedir. Bunun gerçekleşmesi için dışarıdan üretilen ve Türkiye’nin boynuna dolandırılan sorunların askıya alınması gerekmektedir. Ancak bunu yaparken daha sonra kontrolü derinleştirmeye yönelik olarak Türkiye’nin kültürel ve siyasi kodlarını bozarak geleceğe yatırım yapmaktadır.
İkinci safha, enerji borularının döşenme hatlarına ve farklı seçenekleri kullanma imkânına bağlıdır. Eğer Ermenistan ve muhtemel Kürdistan üzerinden ‘enerji havzaları ve hatları güven altına alınırsa’ sıkı kontrole tabi tutulan Türkiye ikinci tür boruları kullanan ve Türk Milleti’ni manipüle eden güçler tarafından bölünebilir. Fakat şu gerçeği unutmamak lazım ki bu millet, tarihin her döneminde bazı arızalar yaşamıştır. Ne var ki boruları ve borucuları fark edince fena halde öttürmüştür. Üfürmek başkadır, öttürmek başkadır.
İnanıyor ve güveniyorum ki bu millet, böyle bir seçenekle baş başa kalmaz!
Nadim MACİT, 5 Eylül 2009