Adam gibi ölmek mi yoksa yaşamak mı?
TV 5’te, Mustafa Kurdaş’ın yönettiği, Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak’ın konuk olduğu programa katıldım. Ertesi sabah da Kamalak’ın gazetecilerle yaptığı toplantıya davetliydim.
Kamalak, en çok iktidarın uyguladığı Suriye politikasının Türkiye’nin başına açtığı ve açacağı belâlar ve hatta sıcak savaş ihtimali üzerinde durdu.
Yine iktidarın “çözüm süreci uygulayacağım” derken bölgedeki hâkimiyeti örgüte teslim ettiğini, bunu yaparken de muhalefeti “Sivas’ın ötesini geçemiyorsunuz” diye suçladığını, oysa bugün, bu sözü söyleyenlerin, arkalarında güvenlik ordusu olmadan bölgeye gidemediğini, kara yolculuğu yapamadığını anlattı.
Kamalak, iktidarın şimdi terörle mücadeleye dayanarak halktan oy istemesine karşı da “Hiç kimse, kendi hatasına dayanarak hak iktisap edemez!” ilkesini hatırlattı.
* * *
Kamalak, Osmanlı döneminden cumhuriyete geçilirken halkın, dinine, diline, adına müdahale edildiğini düşünüyor ve ayrıca Kazım Karabekir’in doğruluğu tartışmalı olan anıları üzerinden cumhuriyetin kurucu kadrolarına eleştiriler yapıyor. Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşların millete mensubiyet bilincinin bu uygulamalar yüzünden zayıfladığını iddia ediyor.
Kamalak, bugünkü kopmaların, uluslaşma sürecinin yarım kalmasından kaynaklandığı yolundaki görüşlerime hak veriyor ama milleti birleştiren ana unsurun din olduğu iddiasında ısrarlı.
* * *
Kamalak, program sırasında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “1 Kasım’dan sonraki Meclis’te beş parti olabilir” sözlerini de kapsayan sorularımıza “O parti Saadet Partisi olabilir” diye cevap verdi.
Kamalak’a göre Türkiye, bu seçimlere “sıfır baraj”la giriyor! Çünkü Anayasa’da “baraj” diye bir kavram yok!
Kamalak, 40 bin oy alıp partisi barajı aşamamış kişiler milletvekili olamazken, 30 bin oy alıp partisi barajı aştığı için seçilmiş sayılanlar örneğini vererek, bunun, anayasadaki eşitlik ilkesine aykırılıktan dolayı hak ihlâli olduğunu, yargısal sürecin, yani seçimin sonunda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabileceğini ve sorunun böyle aşılacağını söylüyor...
Seçime birkaç gün kala, seçmen, böyle bir çıkış yolu bulunduğuna inandırılabilirse, Saadet Partisi veya barajın altında kalan diğer partilerin oyları artabilir elbette. Ama bunun için çok geç...
* * *
Kamalak, Ergenekon, Balyoz gibi davalarla ordunun burnunun sürtüldüğünü, iktidarı “orduyu yıpratmayın” diye uyardıklarını hatırlattı ve 1826’da “Vakayi Hayriye” denilerek, Yeniçeri ocağının kaldırıldığını, bunun aslında hayırsız bir vaka olduğunu, 15-20 bin kişilik kara ordusunun ortadan kaldırıldığını, ardından Mora ve Yunanistan’da isyan çıktığını, Osmanlı’nın, Mısır valisi İbrahim Paşa’dan yardım istediğini, onun da İstanbul üzerine yürümeye kalktığını, bunun üzerine Rusya’dan yardım istenmek durumunda kalındığını, Rusların da Navarin’de Osmanlı donanmasını yaktığını, araya giren İngiltere’nin ise 1838’de Baltalimanı Gümrük Anlaşması’nı imzalatarak Osmanlı devletini sömürgeleştirdiğini ve çöküşün böyle başladığını anlattı...
Bilindiği gibi 2. Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nı top ateşiyle imha ettirmişti. AKP iktidarı ise terörle mücadele eden subayları devre dışı bırakmak için top yerine sonradan paralel diye suçlayacağı medyayı, bazı polisleri ve bazı hâkim-savcıları kullandı.
* * *
Tayyip Erdoğan şimdi, “Kürt kardeşlerim de bu terör örgütüne karşı tavrını koymalıdır. Öleceksek bir kere ölelim ama adam gibi ölelim” diye konuşuyor.
Hani Şeyh Edebali, damadı Osman Bey’e “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diyordu..
Atatürk de savaş şartlarında, “Zabitan için ya istiklâl ya ölüm vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız” diye herkese moral veriyordu.
Adam gibi ölmek mi, adam gibi yaşamak mı?
Arslan BULUT, 27 Ekim 2015
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr