Adını Koyalım / Uğur MUMCU

Gazeteci-Yazar / Devrim Şehidi

Adını Koyalım / Uğur MUMCU

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Eki 13, 2012 20:25

Adını Koyalım

Demokrat Parti eskilerinin yeniden boy göstermeleri üzerine çeşitli siyasal yorumlar da sergilenmeye başladı. Birtakım yazar çizer takımı,
- Demokrat Parti bir halk hareketi sonunda iktidara gelmiştir... diyerek sosyolojik oluşumları tersyüz etmeye çalıştı. Bundan,
- Demokrat Partiyi halk destekledi... anlamı çıkıyorsa bir diyeceğimiz yok.

Elbette Demokrat Parti halkoyu ile iktidara gelmiştir. Fakat burada,
- Demokrat Partiyle birlikte çok partili hayat başlamıştır.,, deniyorsa, yine bir aldatmaca kavramla göz boyanıyor demektir. "Halk hareketi", "çok partili hayat" gibi kavramlar bir araya gelince Demokrat Partinin ilerici ve liberal bir görünümde olduğu izlenimi yaratılmak istenmektedir.

Bu doğru mudur?

Önce şu sorunu çözelim: Halkın desteklediği her eylem ilerici sayılmaz. Tarihteki bütün gerici isyanların arkasında da halk yığınları bulunmaktadır. Patrona Halil isyanı da 31 Mart ayaklanması da bir kalabalıkça desteklenmiştir.

Gerçi bazı seçkin solcularımız,
- Ezilmişliklerinin kurtuluşunu metafizik yollarda arayanlar... diyerek yeni bir yorum getirip "tarihsel yanılgılar" çıkmazına değinirlerse de sanırız gerçeği pek değiştiremezler. Halkın desteklediği bir eylem ilerici nitelikte örgütlerce yönetilmez ve üretim araçları üzerindeki mülkiyeti değiştirecek bir sürece girmezse, bu eylemin ilericiliğinden söz etmek olanaksızdır. Bunun içindir ki,
- 1946 hareketi ilerici nitelikteydi... demek yanlıştır. 46 hareketinin temelinde, "dörtlerin takriri" yatmaktadır, "dörtlerin takriri" ise halka toprak dağıtımına engel olmak için verilmiştir. Demokrat Parti olayını temelindeki bu olguyla bile tanımak yeterken birtakım sosyolojik kavramları zorlayarak, bu gerici tepkiye ilerici adları takmak hangi bilimsel temele dayanmaktadır?

Bir de,
- Türkiye'de çok partili hayat 1946'da başlamıştır... yargısı var. Çok partili hayat, sağlı sollu bütün partilerin tam bir özgürlük ortamında seçimlere katılmasıyla gerçekleşebilir. Çok partili hayatın temel koşulu düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanmasıdır. Bu özgürlükler iki büyük partinin elbirliğiyle yok edildikten sonra, "Hacivat-Karagöz" oyunları gibi bir çekişmeye "çok partili hayat" adını vermek de aynı yanılgının halkalarından biridir.

1946 hareketi bir "halk hareketi" ve "çok partili hayata" atılan bir adımsa, aynı biçimsel mantıkla, 27 Mayıs ihtilali de gerici ve faşist bir eylem olarak görülebilir.
Bu yargılar temelinden yanlıştır. 27 Mayıs ihtilali topluma bir anayasa armağan etmiş, düşünce özgürlüğü sınırlarını geliştirerek, örgütlenme özgürlüğünü sağlamaya çalışmıştır. Böylece Türk tarihinde ilk kez bir sosyalist parti Parlamentoya girebilmek olanağını elde etmiş, gazete ve dergilerde ülkenin siyasal ve toplumsal konuları tartışılmaya başlanmıştır, işte ancak bu günlerde "çok partili hayat" az da olsa, kapısını aralamıştı.

Bu da uzun sürmedi... Seçim sisteminde yapılan bir değişiklikle, Türkiye işçi Partisinin Parlamentoya girme olanakları ortadan kaldırıldı. Yeniden iki büyük partinin egemenliğine dayanan bir "milli irade" tablosu çizildi. Bu koşullarda Parlamento yeniden ilerici partilere kapanmış oluyordu, işte bizim,

- Filipin demokrasisi... cici demokrasi... biçimsel demokrasi,., dediğimiz siyasal sistem buydu. Emekçi sınıfların örgütlenmesi yasak, düşünce yasaklarıyla donatılmış ceza yasaları, soğuk savaşın antikomünizm şartlanmasıyla yönetilen bürokrasi iş ve sermaye çevrelerinin güdümünde iki siyasal partinin egemenliğindeki sistem!.. Buna,
- Parlamenter faşizm... dediğimiz de oluyordu. Çünkü faşizm, bazı sağcı yazarların sandığı gibi, Hitler ve Mussolini'yle başlayıp bunlarla biten siyasal dönemlerin adı değildir. Sadece sermaye egemenliğine dayalı diktatörlüklere, bütün siyasal bilimciler "faşizm" adını verirler. Sermaye egemenliğinin sağlandığı, emekçi sınıfların söz ve örgütlenme özgürlüğünün yasaklandığı ülkelerde parlamentoların varlığı bu gerçeği değiştirmez. Parlamento böyle rejimlerin "vitrini"dir.

Siyasal hayata toprak ağalığını savunmak için çıkan, uluslararası tekelci sermayenin egemenliğini sağlayan, emekçi sınıfların söz ve örgütlenme özgürlüğünü kaldıran bir siyasal döneme ne "halk hareketi", ne de "çok partili hayat" denilemez.

Demokrat Parti, "parlamenter faşizm"in emekçi halk üzerine kurduğu yönetimin adıdır. Önce bu dönemin adını koyalım. Tartışmak isteyen varsa buyursun...

Uğur MUMCU - Yeni Ortam, 27 Ocak 1975
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Uğur MUMCU

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x