Ağlama! Çiçek Hazırla!
Hayır, ağlamaya zerre hakkın kalmadı…
Üç gün ağla. Dördüncü gün: “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!” diye haykır. Yedinci gün: “Allah korusun. Allah bir daha bu acıları göstermesin.“ de… Tamam, görevini yaptın… Bir dahaki katliama, cinayete kadar unut gitsin.
Allah'ım sana bu aklı niye verdi? Niye gözleri var görmez, kulakları var duymaz oldun?
Yıllardır: “Ülkeyi bölünmeye götürüyorlar.” diye feryat edenleri önce “paranoyak” sonra “terörist” yapıp, içeriye tıktılar…
Ama senin canını alanlarla masaya oturdular, oralı olmadın!..
Bizlerin gazeteciliğini “terörist faaliyet” saydılar; gazetecilik adı altındaki “küresel çetelerin” gazeteleri, televizyonları ele geçirmesine ses çıkarmadın… Hatta baş köşeye oturup vaaz dinler gibi dinledin. Küresel çete ve terör örgütleri yatak odana kadar girdi, ruhun duymadı.
Anayasa paspas oldu. Bir devlet kararnamelerle bir gecede tasfiye edildi… O Anayasa’ya, o devlete kredi kartına sahip çıktığın kadar sahip çıkmadın. Sanki çocuklarını Anayasa şehit etmiş gibi, Kandil yerine: “Ordular, ilk hedefiniz Anayasa’dır.” dediler, alkışladın.
Bir de Meclis’e tezkere sevk ettiler…
“Bu saatten sonra Anayasa’ya, tezkereye, Meclis’e ne gerek var?” diye sormadın bile.
Düşünmedin ki bugüne kadar olan hukuksuzluklar, haksızlıklar yeni Anayasa ile koruma zırhına büründürülecek, bölücülük de resmileştirilecek…
Muhalefet partilerine: “O Anayasa’ya destek verme. Bırak PKK’nın partisi ile el ele , diz dize çalışsınlar.” diyeceğin yerde, e-mail zinciri ile "sivil anayasaya katkıda bulunacağım" diye sevindin!..
Şehitlere “kelle”, teröriste ”sayın”, askere “yan gelip yatma” dendi, uyanmadın. Bari “terörle mücadele, siyasi irade ile müzakere” sloganıyla milletin bölündüğü ilân edilirken uyansaydın ya!..
Kim o “Kürtlerin” siyasi iradesi? Terörist başı mı; “Benim siyasi iradem Apo.” diyen, seçim döneminde: “Bunlar terörist. Bunlarla görüşmeyin. Bunlar MHP, CHP ile ruh üçüzü.” olmakla itham edilen ve dahi İzmir’in ortasında “Kahrolsun PKK” sloganı atan vatandaşı döven BDP mi diye düşündün mü hiç? Düşünüp: “Ha o, ha bu; teröristle müzakere ediyorlar işte.” sonucuna varma zahmetine katlandın mı?
Bu ülke 9 yıl önce böyle miydi? Nasıl oldu da ”devlet” gibi meydan okur, yönetir; koca T.C Devleti’ne “kırmızı çizgi” dayatır hale geldiler? Dokuz yıldır ülkeyi İnönü mü yönetiyordu; seçim döneminde en çok ona çattılar da sen alkışladın ya, hatırlıyor musun?
Hukuku, vicdanı, ahlâkı geç… Dinin gereğini yaptı mı? Anasının karnında vurulan bebelerin, babasının tabutunun peşinde koşan çocukların, garip anaların, sürmeli gözlü yavukluların rızasını aldı mı masum canlara kıyan bu canilerle masaya oturmak için?.. Bunları sordun mu?
Sen; namuslu-namussuz, dürüst-hırsız, bölücü-milli bakmadan her gördüğün devlet kılıklıyı alkışlayıp: “Türkiye seninle gurur duyuyor.” demedin mi?.. Ağlamaya Allah’ tan yardım dilemeye ne hakkın var?
Sen ağlama, Ülkeyi bu hale getiren timsahlar hepimizin yerine ağlıyor… Sevinç gözyaşları dökülüyor, görmüyor musun?
Ağlamayı bırak; “Ben nerde yanlış yaptım?” de ve çiçeklerini hazırla!.. Ne çiçeği mi?
Onu da mı duymadın? ABD’de Talabani ile görüştüler. Güllük, gülistanlıktı… Talabani ondan önce ayağına gönderdikleri Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na şartını söylemişti ya: “Apo ’yu eve çıkarın” diye.
İşte o gün geldi. Sen de çiçeklerini hazırla; üç vakte yeni evine tebriğe giderken lâzım olacak. Bir de kapısında, hançereni yırtana kadar: “Türkiye seninle gurur duyuyor!” diye bağırdın mı tamamdır!..
Terörist “görevini” yaptı… Sen ve senin alkışladıkların da!..
PKK ile müzakerelerde “özerklik” konusunda anlaşmışlar… O sözün dün değil, yıllar yıllar önce verildiğini hissediyor, biliyorum.
"Bu olanlar ne öyleyse?" mi diyorsun? Birileri kabul etti de, senin hemen kabul etmen öyle kolay mıydı? Bak, şimdi ne güzel, "Analar ağlamasın"ı sana söyletiyorlar. Anladın mı şimdi?
Gel, ben sana bilmediğin ya da unuttuğun bir şeyi daha hatırlatayım.
Hani Meşhur Vahdettin vardı ya... O, Osmanlı ’yı işgal kapısını açan Mondros anlaşmasını yapmaya gönderdiği heyete şu talimatı vermişti:
"Bazı eyaletlere verilecek muhtariyet-i idarenin (özerklik) şekil ve mahiyeti temin olunarak, muhtariyetin yalnız idari olup siyasi olmaması, şayet hiçbir çare ve imkân bulunamayıp da siyasi olacak ise bağımsızlık daha ehven olacağı ve eğer siyasi muhtariyeti kabul edecek olursak, alem-i İslâm’a ihanet etmiş olacağımız fikrindeyim…"
Nerden nereye?..
Silivriden kucak dolusu sevgiler.
Müyesser YILDIZ
26 Eylül 2011
Silivri