Ahmet Taner Kışlalı'nın üzerine çarpı atanlar
Her zamanki gibi sabah erken kalktı. Masanın başına oturdu. 09.28’de “Kınıyorum!” diye başlayan yazısını gazeteye faksladı. Bir aylık bebeğine son kez baktı, 09.35’te evden çıktı. Eşine, “Ben arabayı ısıtayım, iki üç dakika sonra gelirsiniz” dedi. Titiz bir adamdı. Onu takip edenler de bunu biliyordu. Arabasının üzerinde gazete kâğıdına sarılı bira kutusunu görünce alacağını tahmin ediyorlardı. Öyle de oldu. 09.40’ta bomba patladı. Sol kolu o an koptu. Göğsünden biri 0.8 santim, öbürü 0.2 santim çapında metal parçalar çıktı. Sol koltuk altına 5 santimlik çivi girmişti. 10.25’te öldüğü açıklandı.
20 yıl önce bugün vahşice katledilen Ahmet Taner Kışlalı, son yazısını tam da bu yazıyı okuduğunuz sayfada yayımlansın diye yazmıştı. Kendisinin okuyamayacağını düşünüyor muydu? Evet.
Kışlalı’nın katlinin ertesi günü Cumhuriyet’in manşetinde Cavit Orhan Tütengil, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Onat Kutlar’ın fotoğrafları Kışlalı’nın yanında duruyordu. Hepsi, savundukları fikirlerin bedelini ölümle ödemişlerdi. Kışlalı, “Hedef olmuşsanız artık kaçışınız yoktur” sözüyle “ihtimali” açıkça söylüyordu. Önceden “arabayı ısıtmak” aslında ailesini korumak içindi.
Ölümünden sadece 5 ay önce Akit gazetesinde üzerine çarpı atılmış bir fotoğrafı basılmıştı. “Yuh pişkin zorba” yazıyordu. “Zorba Kemalist gemi azıya aldı” başlığıyla hedef gösteriliyordu.
Kışlalı’dan 4 yıl önce katledilen Gümüşhane Barosu Başkanı Ali Günday’ı da ölümünden önce Akit hedef göstermişti. Kışlalı’dan 7 yıl sonra Danıştay üyelerinin fotoğrafı aynı şekilde cinayet öncesinde Akit’te basılmıştı.
Cumhuriyet’in başyazısında cinayetin ertesi günü şöyle yazıyordu: “Devletin ve hükümetin gözleri önünde Cumhuriyet yazarları birbiri ardına öldürülüyorlar. Cumhuriyet’te yazarlık yapmak, ölümle sınava girmek anlamı kazanıyor”.
Kışlalı’nın katilleri yakalanıp suçlarını itiraf ettiklerinde ortaya çıktı. Bahriye Üçok’u ve Kışlalı’yı öldüren bombaları hazırlayan aynı kişiydi. Onlarla birlikte Uğur Mumcu’yu, Muammer Aksoy’u öldüren ise aynı örgüt, İran bağlantılı “Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu”ydu. Cinayetleri ellerini kollarını sallayarak işlemişlerdi. Nedense dokunanları olmamıştı.
Katillerin defalarca İran’a gidip geldikleri ortaya çıktı. İran’daki bağlantılarını anlattılar. Tetikçileri öğrendik. Ya arkalarındakiler?
Fotoğrafa çarpı atan kim çıktı?
20 yıl sonra Akit’teki o çarpılı fotoğrafa bir daha baktım. Hazırlayanın “Abdullah Birisi” olduğu yazıyordu. Tabii ki sahte bir isimdi. Peki, adını saklayan bu “sahteci” kimdi? Sürpriz olmadı: Yılmaz Yalçıner.
Kim miydi?
68 gençliği onu devrimcilere karşı saldırı eylemlerinde başı çeken bir ülkücü olarak hatırlıyor. 1974’te ise ülkücülükten tövbe edip yolunu İslamcılığa çevirdi. Bir ara Kadir Mısıroğlu ile birlikte Sebil dergisinde görüldü. 1978’de Şura’yı, ardından Tevhid dergilerini çıkardı. Niyeti İran’daki İslamcı dalgayı Türkiye’ye taşımaktı. Kendisi de “İran devriminin Türkiye’deki sözcüsü” olduklarını söylüyordu. Geçmişte ülkücülere yaptığı gibi, bu kez İslamcı gençleri radikal eylemlere sevk ediyordu.
Yalçıner, 14 Ekim 1980 günü bir grup arkadaşıyla silahla uçak kaçırdı. Niyetleri anlattıklarına göre uçağı İran’a götürerek “hicret etmek”ti. Uçakta yaşanan çatışmada iki insan öldü. Yalçıner, 36 yıl hapis cezası aldı. Diyarbakır Cezaevi’nde kaldı. Cezaevi’ni yönetenler Yalçıner’i “pek seviyor” olacaklar, hapiste yatan solculara zorunlu din dersi verdiriyorlardı. Yalçıner, Özal dönemi affıyla 11 yıl 7 ay sonra çıktı. Bir süre sonra Akit’te yazar oldu.
AKP-FETÖ ortaklığı döneminde Yalçıner, bir kez daha yön değiştirdi. Bu kez İran karşıtı olmuştu. “Yanlışlıkla başarılı olsaydık, mazallah Türkiye’yi de İran misali bir diktatörlüğe sürüklemiş olacaktık” diye geçmişini reddetti, “ılımlı İslamcı-demokrat” maskesi taktı. Bir ara Fethullahçıların Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın toplantılarında göründü. Kumpasları destekledi. Derken, “Keşke hiçbir şey yapmasaydım da Mehdi’yi bekler gibi Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını, AK Parti’yi bekleseydim” diyecek kadar “Reisçi” oldu.
Kemalizmin açık düşmanları
Katillere parmağıyla Kışlalı’yı gösteren şaibeli şahsın İrancılık’tan bugüne uzanan çizgisi özetle böyle. Tutarsız görünebilir. Ancak son derece tutarlı. Bu da öldürülen aydınların çizgisinde saklı. Zira Cumhuriyetin ve Atatürk’ün düşmanları, kendilerine, döneme göre isim ve kılıf bulmakta zorlu çekmiyor.
Aydın cinayetleri beden değil, fikir cinayetidir. Kışlalı “yürüyen Kemalizm”di. Ona kastedenler Kemalizmi öldürmek istemişti. Haliyle, Kışlalı’yı bir fotoğraf olarak değil, bir fikir olarak yaşatmak ancak Cumhuriyet devrimciliğini ayakta tutmakla mümkündür.
Kışlalı, düşmanlarına şöyle seslenmişti:
“Eğer Türkiye’de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal’e saldırmanız elbette ki tutarlıdır. Eğer Türkiye’nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal’e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır.”
Bu sayfanın mürekkebine karışan kan Ahmet Taner Kışlalı’nındı. 20 yıl önce bir kez öldü. Şimdi ciğerindeki son nefesi bin ciğerde ve hep mücadeleyle yaşatma zamanı.
Barış TERKOĞLU, 21 Ekim 2019